"Ah! Yavaş."
Avucumda ki buz kütlesini Almatch'in kafasına fırlatmamak için kendimi zor tuttum ama narin hareketlerle Oero'nun morarttığı gözünde buz kütlesini gezdirmeye devam ettim. Oero, Almatch'in boynunu bırakmasının nedeninin gözüne yumruk geçirmek olduğunu çok geçmeden fark etmiştik ama fark ettiğimizde çok geç kalmıştık.
Aslında hak etmediğini söylesem, yalan olurdu. Fiona için yaptığı imayı düşündükçe Oero'nun öfkesi yanımda küçük kalıyordu ama ne yazık ki elimizde tek bir doktor vardı. O da Urgaka. Ve onunda şu an tek ilgilenmesi gereken kişi, Fiona idi.
"Ultrason cihazı hazır!" Carlox'un lafıyla ok gibi yerimden fırladım ama eş zamanlı olarak Almatch yattığı yerden bileğimi tuttu.
"Ne yani, beni bu halde tek mi bırakacaksın?"
Onun bencilliğine dudak bükerek elimi bir hışımla çektim.
"Ödülün, şu an hayatta kalman Almatch. Sarayda yaptıklarını hala unutmadım."
Merdivenlere yönelirken onun çoktan umursamazca uyuklamaya başladığını fark ettim. Böyle biri nasıl olur da Helmes'in öz kuzeni olabilirdi?
Fiona'nın yattığı odaya girdiğimde Urgaka yatağın başında bir takım cihazlarla uğraşıyordu. Aynı Dünya'dakilere benziyordu. Fiona'ya baktım.
"Nasılsın?"
"İyi," dedi yılmış bir sesle başını çevirerek ama o çevirene kadar çoktan ağlamaktan kızarmış gözlerini fark etmiştim. Oero hala ayağına gelmemişti. O an yatağın diğer yanında bana bakan keskin gri gözleri fark etmiştim. "Bana güven," diyordu. Gözlerimi devirmemek için zor tuttum kendimi.
"Bebeği ne zaman görürüz Urgaka?" diye sordum.
Urgaka başını cihazdan kaldırmadan, "birazdan," dedi.
"Cinsiyetini de öğrenecek miyiz?"
Fiona da dahil hepimizin başı kapıya döndü. Bunu soran Oero idi. Yanında Carlox vardı. Carlox onu yeni getirmiş olmalıydı.
"Onun burada ne işi var!"
Fiona'nın hırçın tavrına karşılık Helmes'in yanımda öfkeyle homurdandığını fark ettim. Hemen boğazımı temizleyip kısık bir sesle, "o bebeğin babası Fiona," dedim.
Fiona bana cevap verirken aşağılayıcı bakışları Oero'ya döndü. "Ben olsam öyle demezdim. Bebeğim de onu istemeyen bir baba için benimle aynı fikirde olurdu, eminim."
Oero'dan gelen cevap ise bizi daha da şaşkına uğrattı.
"Muhtemelen öyle olurdu ama sen inat edip bebeği doğurduğun için bunu görmeyecek kadar ölü olurdun."
Fiona şaşkınlıkla gerilerken uyarır tonda, "Oero," dedim.
Bana baktı, ne yapabilirim, dercesine kollarını açarak. Onun saatler içinde nasıl çöktüğünü görmemek için kör olmak lazımdı. Kızmadım, kızamadım.
Helmes en sonunda sabırsızca Urgaka'ya döndü. "Her şey hazır mı Urgaka?"
Urgaka başını çevirdi. Ve Helmes'den başlayarak sırayla hepimizin yüzüne baktı tek tek. Yüzünü koskocaman bir gülücük kaplamıştı. "Evet, sonunda bebeğin kalp atışlarını duyacağız."
Fiona'nın şaşkın bir sevinçle iç çektiğini duydum. Oero birden önümden geçerek Helmes'in karşısına dikildi.
"Bunu senin yapmanı istiyorum dostum. Bu senin uzmanlık alanın."
Şaşkınlıkla Oero'nun yüzüne baktım. Helmes doktorluğu bırakmıştı. Ayrıca Helmes'in uzmanlık alanı bebekler miydi?
Helmes'in ifadesiz yüzüne baktım şaşkınlıkla.
"Doktorken bu senin uzmanlık alanın mıydı?"
Yan yan yüzüme baktı. "Babanı kim doğurttu sanıyorsun?" dedi bir anda aletlere yönelerek.
Fiona'nın inlediğini duydum sesli bir şekilde. "Bu gerçekten garip."
"Dur bir dakika," dedim Helmes'in sırtına doğru ama o umursamazca aletlerden birini alıp Fiona'nın yatağına yöneldi.
"Sen sadece Zildana'yı doğurttun sanıyordum."
Usulca Fiona'nın tişörtünün ucundan tutarak karnını göğsünün altına kadar açtı. Fiona'nın şimdiden şişmeye başlayan karnı meydana çıktı.
"Jel, Urgaka," dedi işini bilen bir tavırla. Urgaka ona bir şişe uzattı ve Helmes koca ellerine jelin bir kısmını ustaca yedirdi ve ardından masaj yaparcasına Fiona'nın karnına oval hareketlerle sürmeye başladı. Benim söylediğimi çoktan unuttuğunu sanıyordum ama jeli sürerken, "Zildana kimin annesi sanıyorsun?" diyiverdi.
Ne yani? Zildana, Rafael'in annesi miydi? Yani o cadı benim babaannemdi, öyle mi? Ve aynı adama aşık olduk. Ah, kusacaktım sanırım. Midem kasıldı ve iki büklüm olarak duvara yaslandım.
"İyi misin?"
Başımı kaldırınca Carlox'un yanı başımda olduğunu fark ettim. Helmes'e benzeyen gri gözleri endişeyle parlıyordu. Onun uzanan kollarına tutundum. "İyiyim," dedim sonlara doğru sesim zayıflayarak.
O anda Helmes'in, onu tanımasam beni öldüreceğine inandığım o sert bakışlarını fark ettim. Sanki ikimizi uygunsuz bir pozisyonda yakalamış gibi Almatch'in koluna geçirdiğim tırnaklarıma baktı. Sonra da tekrar yüzüme baktı. Sonra sanki attığı bakışları fark etmiş gibi hemen telaşla başını çevirdi.
"Eee... Ur-gaka, aleti uzat."
Ben kollarımı suçlulukla Carlox'un kollarından çekerken Urgaka'nın koşarak Helmes'in yanına gittiğini fark ettim. Helmes uzun hortumu Fiona'nın çıplak karnına götürürken Carlox'un bana attığı yılmış bakışları fark ettim. Ona ayıp ettiğimi biliyordum ama ne yapabilirdim ki? Benim için önemli olan Helmes'in kalbinin kırılmamasıydı. O gittiğinde, oraya döndüğünde, onu aldıklarında gözü arkada kalmasını istemiyordum.
Her an kardeşiyle yakınlaşacağımı düşünerek çıldırmasına müsaade edemezdim...
Ellerim güçsüzce karnımı sararken Helmes'in ne yaptığını bilen ellerine baktım ama Helmes'in uzak mesafeden bile parmak boğumlarının kızarmaya başladığını fark ettim ve içimden bir ses bunun sebebinin bambaşka olduğunu söylüyordu.
"Ee," dedi Oero, "bebeğimin kalp atışlarını neden duyamıyoruz?"
Fiona ise gözlerini telaşla bebeğinin babasına çevirdi.
Kıpırdanmaya başladım.
Urgaka telaşla aletlerin başına koştu.
"Her şey normal," dedi nefes nefese ama yine de cihazları kontrol etmeye devam ediyordu. Bir anda Urgaka görüş alanımdan çıktı. Oero Urgaka'yı boynundan tutarak gözlerimizin önünde karşı duvara fırlattığını hayretle fark ettik.
Benim ağzımdan çıkan tiz çığlığa karşın, Fiona elleriyle karnına sarararak göz yaşlarıyla iki büklüm olmuştu.
"Bir şey yap Helmes."
Helmes bana baktığında konuşanın ben olduğumu yeni anlamıştım. Carlox yerde inleyen Urgaka'nın yanına koşarken Helmes de aletlerin yanına gitti. Ben de gittim ve telaşla gözlerimi Helmes'e diktim.
"Sorun ne Helmes?"
Bana baktığında dudaklarının beyazlaşmaya başladığını hayretle fark ettim.
"Çalışıyorlar."
Kuru sözler boğazımı yakarcasına ağzımdan çıktı. "Bebeğin kalbi atmıyor mu?"
Helmes başını iki yana sallarken, "çok yavaş," dedi. "Böyle olmamalı, anlamıyorum," dedi benden çok kendi kendine konuşarak. "O kadar yavaş atıyor ki, kalp atışını duymak için yanında olmak lazım."
Gözlerimin dolmasını umursamayarak konuşmaya çalıştım. "Ama bu bir melez," dedim Helmes ne dediğimi anlamaya çalışırcasına yüzüme bakarken. Bir omzumu silktim. "Belki de böyle olması gerekiyordur. Sonuçta bir Geana ve insan karışımı."
Helmes başını sallarken aslında bunu çoktan düşündüğünü fark ettim.
"Evet ve ne yazık ki bir insanın kalbi, bir geana bedenini kaldıramayacak kadar küçüktür."
"Helmes," diye fısıldadım korkuyla.
Gergince omzundan geriye baktığını fark ettim. Dudakları gördüğü manzarayla ip gibi gerilince onun baktığı yere baktım. Fiona sarsılan bedeniyle Oero'ya tutunuyordu, Oero ise iki koluyla sahiplenici bir şekilde Fiona'yı sarıyordu.
İşte, şimdi aile olmuşlardı.
Ben soy adını taşıyan küçük, çekirdek aile.
Başımı şefkatle yana yatırdım ama sözlerim tamamen Helmes'e yönelikti.
"Bu tabloyu bozma lütfen Helmes."
Helmes yanımdan rüzgar gibi çıkıp çıkışa yönelince telaşla onu takip ettim. Merdivenlerden ikişer ikişer inerken nefes nefese arkasından koşturdum bende.
"Helmes nereye?"
Bana birden dönünce çarpıştık.
"Yarın bir haftam doluyor. Saray muhafızları beni almak için eve geleceklerdir."
Nefesim kesildi. Bunun farkında da olsam yüzleşmeye hazır değildim. Ah, nasıl hazır olabilirdim ki zaten? Yutkundum ve sabit bir sesle gözlerimi onun gözlerine diktim.
"Yani?"
"Yani," dedi duruşunu sabırsızca değiştirerek. "Bugün bu işi halletim, hallettim yoksa..."
"Yoksa?" dedim o devam edemeyince ama elimde olmadan korktuğum sözler dudaklarımdan döküldü.
"İkisinden birine bir şey mi olur?"
"Hayır," dedi Helmes boynuna halat geçirilmiş gibi çıkan bir sesle. "Sadece ikisinden birine bir şey olursa şanslı sayılırız."
"Evlat, sanırım bir doktor olarak daha öğreneceğin çok şey var. Nasıl olur da bunu unutursun."
Helmes'le aynı anda başımız bahçeye açılan dış kapıya döndü.