MAHKUM

By gokceustundagg

35.5K 3.6K 980

Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmes... More

BÖLÜM 1-HER ŞEYDEN ÖNCE
BÖLÜM 2 BARMEN
BÖLÜM 3- ATEŞ
BÖLÜM 4-GÜVEN
BÖLÜM 5- ŞEFFAF ODA
BÖLÜM 6- GEZEGEN
BÖLÜM 7- ÖLÜM
BÖLÜM 8- UYDU
BÖLÜM 9- HELMES
BÖLÜM 10- GEZİ
BÖLÜM 11- OKUL
BÖLÜM 12- İTİRAF
BÖLÜM 13- BEYAZ KUMRU
BÖLÜM 14- TOPLANTI
BÖLÜM 15-AŞK
BÖLÜM 16- GİRDAP BAYRAMI
BÖLÜM 17- DÖNÜŞ
BÖLÜM 18- HESAP
BÖLÜM 19- DOSTLUK
BÖLÜM 20- ZARF
BÖLÜM 21- DİL
BÖLÜM 22- TEPE
BÖLÜM 23- KAYIP
Bölüm 24 BENİM
Bölüm 25 YEMEK
Bölüm 26 ÖPÜŞMENİN ANLAMI
Bölüm 27 ARANAN
Bölüm 29 MÜZİK
Bölüm 30 YARGI
Bölüm 31 B PLANI
Bölüm 32 YILBAŞI
Bölüm 33 EBEDİ
Bölüm 34 BÜYÜ
Bölüm 35 KÖPRÜ
Bölüm 36 SARAY
Bölüm 37 İHANET
Bölüm 38 İDAM
Bölüm 39 "BABA"
Bölüm 40 CAM KIRIKLARI
Bölüm 41 YÜZLEŞME
Bölüm 42 YAS
Bölüm 43 KARAR
Bölüm 44 FEDA
Bölüm 45 İSYAN
Bölüm 46 EV
Bölüm 47 EFSANE
Bölüm 48 DÜĞÜN
Bölüm 49 BEBEK
Bölüm 50 DAVET
Bölüm 51 FIRSAT
Bölüm 52 KISKANÇLIK
Bölüm 53 AİLE
Bölüm 54 KANIT
Bölüm 55 İHANET
Bölüm 56 TOKAT
Bölüm 57 DUA
Bölüm 58 KURBAN
Bölüm 59 İHBAR
Bölüm 60 MUCİZE
Bölüm 61 GEÇİT
Bölüm 62 HAZIRLIK
Bölüm 63 İSTASYON
Bölüm 64 SUÇLU
Bölüm 65 ORMAN
Bölüm 66 İŞKENCE
Bölüm 67 ÇİMEN
Bölüm 68 RUH CELLADI
Bölüm 69 LABİRENT
Bölüm 70 ŞİMŞEK
Bölüm 71 GEÇMİŞ
Bölüm 72 KAÇAK
Bölüm 73 VEDA
Bölüm 74 TAKİP
Bölüm 75 TANIDIK
Bölüm 76 KAĞIT
Bölüm 77 KAVUŞMA
Bölüm 78 BABİ
Bölüm 79 SİYAH DENİZ
Bölüm 80 HELMES İLE CARLOX
Bölüm 81 YALNIZ
FİNAL
MAHKUMLA İLGİLİ ÖNEMLİ !!!!!!

Bölüm 28 BULUTLAR

341 43 12
By gokceustundagg

Neredeyse yirmi dakikadır ağaç dalında asılıydım. Artık iç organlarımın yer değiştirmeye meyilli olduklarını hissediyordum.

"Bu kadar yetmez mi?" diye sordum sızlanarak.

"Yetmez," diyerek ayağımın altında dolanan Silvayta'ya öldürücü bakışlar attım. "Eğer kendini daldan bırakıp yere atarsan bizden ne farkın kalır ki?"

Gözlerimi devirdim. "O zaman onlar beni izlemeyi kessin," diyerek karşımda ki çardağa tünemiş olan Oero, Fiona ve Almatch'i işaret ettim.

Dersin başından beri beni izleyip kıkırdıyorlardı.

"Onların seni eğlenerek izlemesi seni sinirlendiriyor mu?" diye sordu Silvayta merakla.

"Evet," dedim genzimden çıkan kaba bir sesle.

"Güzel. O zaman kalmaya devam edecekler."

"Neden bana bunu yapıyorsun?" diye söylendim.

"Çünkü elinde ki gücü kullanman için seni tetikleyecek bir şeylere ihtiyacın var. Bu aşırı heyecan ya da öfke olabilir."

"Bu yüzden mi çamaşır gibi burada asılı duruyorum?"

Silvayta aşağıdan yüzüme baktı. Gülümser gibi oldu.

"Havaya bak," dedi. Başımı kaldırdım. Tek gördüğüm şey bulutlar oldu.

"Evet, gökyüzü hala yerinde duruyor. Çok ilginç değil mi?"

"Bu bulutlar sen buraya asılmadan önce daha yükseklerdeydi."

Tereddütle ona baktım. "O bulutları benim aşağıya çektiğimi düşünmüyorsun değil mi?"

"Tam olarak da öyle düşünüyorum. Şimdi onları yukarı çekmeden aşağıya atlayayım deme yoksa sana ağaca mühürleme büyüsü yaparım."

Ağlamak üzereydim. "Sen kafayı yemişsin."

"Bulutlar Rose. Onları yukarı çek."

"Vay canına, bunları Rose mu yaptı?"

Sesin geldiği yöne baktım. Carlox gülümseyerek bize doğru geliyordu. "Bir sen eksiktin," diye mırıldandım.

"Rose bunu kabul etmiyor," dedi Silvayta, Carlox'a.

Carlox, "bana bırak," dedi Silvayta'ya göz kırparak ve ağaca tırmanmaya başladı. Benim olduğum hizaya geldi.

Nefes nefese konuştum. "Eğer dalga geçmeye geldiysen seni çardağa alalım."

Gülümsedi ve tutunduğum ağacın oyuğuna çöktü.

"Hayır, ben seninle gurur duymaya geldim."

"Çok romantiksin," dedim şakayla.

Göz kırptı muzipçe. Hiç de Helmes onunla konuşmuş gibi görünmüyordu. Belli ki konuşmamıştı ve evet, bir hayal kırıklığım daha oldu. Bu ağaçta asılıyken olmasaydı iyi olurdu.

"Sende onlar gibi bulutları benim indirdiğimi düşünmüyorsun değil mi?"

Carlox kendine güvenen bir tavırla gülümsedi bana. "Sen hariç herkes inanıyor Rose. Silvayta, senin doğayı kontrol edebileceğini söyledi bize."

"Buna inanıyorsanız sizde en az Silvayta kadar delisiniz demektir."

"Şimdi de bulutları yukarı çekme zamanı!"

Aşağıda dolanan Silvayta'ya öfkeyle baktım. Sonra da Carlox'a fısıldadım. "Onu durdur. Ne istersen yaparım."

"Ne istersem mi?" dedi göz kırparak.

"İğrençleşme," dedim tıslayarak.

Güldü. Sonra da orta parmağıyla bulutları işaret etti. Ben de onun gibi yukarı baktım. "Aslında hiç zor değil Rose. Kendini bulutların ardında hisset. Elinde bir ip var ve o ipi kendine doğru çekiyorsun. İpi çektikçe bulutlarda sana doğru çekiliyor."

Bu delice düşüncenin etkisinde bakışlarımı bir türlü bulutlardan alamadım. En sonunda bana umutla bakan Carlox'a döndüm. "Bu delilik," dedim şaşkınca.

"Gözlerini kapat ve inan Rose. Bundan daha iyisini yapabilirsin."

Derin bir nefes aldım ve düşünmeye başladım. Bulutların üzerindeydim. Havada asılı duruyordum. İpler elimdeydi. Saçlarım fırtınada geriye doğru uçuşuyordu. Güçlüydüm hemde çok güçlü. Rüzgar emrime amadeydi. Kasırgalar savrulmak için iznimi bekliyordu. Henüz yağmur yağmamıştı çünkü buna izin vermemiştim. Çünkü yeryüzünde yeteri kadar aşık yoktu.

"Hadi Rose," diyen Carlox'un sesini duydum. Hala gözlerim kapalıydı. Etrafımda keskin bir sessizlik vardı. Herkesin beni beklediğini hissediyordum.

"Yeteri kadar aşık yok Carlox."

"Anlamadım?"

"Sorun değil, ben de anlamadım zaten," dedim gülümseyerek. Ve düşünceme konsantre oldum. Elimde sıkıca doladığım ipleri gerdim ve kendime doğru çektim. Çektim, çektim.

Yumuşak gibi görünen bulutlar bir türlü yerinden oynamadı.

"Yapamıyorum," diye sızlandım gözlerim kapalı.

"Yapacaksın," diyen Carlox'un sesini duydum.

"Yapmalıyım." Ama bunu içimden demiştim. Bu sefer fırtına tam arkamdan esti. Kaşlarımı çattım. Ters giden bir şeyler vardı. İpleri daha sıkı tuttum bu sefer. Pes etmeye niyetim yoktu. Tekrar çektim ama bir şey olmadı. Umutsuzca iplere baktım.

Bu sefer iplerin kendi kendine bana doğru çekildiğini fark ettim. Yanımda birini hissedince başımı korkarak sağ tarafa çevirdim.

Annemdi. Hiç bana bu kadar yakın olmamıştı. Hayretle suratına baktım.

"Ama sen..." dedim şaşkınca mırıldanarak. Daha fazla devam edememiştim.

Şiddetli rüzgar şimdi sadece ikimizin etrafında dönüyordu. Bana o güzel gülüşünü bahşetti. Bembeyaz dişleri bulutları bile gölgede bırakmıştı. Konuşmasa da bakışlarından ne demek istediğini anlıyordum.

Yapabilirsin...

Bende içimden cevapladım.

Haklısın anne. Yapabilirim.

İpleri çekmeye başladı. Bu sefer bende ona yardım ettim ve birlikte bulutları çekmeye başladık. Çektik, çektik, çektik...

Bulutlar bir sis topu olarak dibimize kadar geldi. Bizi içine aldı.

"Başardık anne!" diye bağırdım.

"Hayır, ben değil. Sen başardın."

Hiç bana cevap vereceğini düşünmemiştim. Genelde rüyalarımda benden kaçardı. Çok durmazdı yanımda. Şimdi benimle iletişim kuruyordu.

"Anne," dedim ona bakarak. Ama yanımda yoktu. İpleri bıraktım. Sisin içinde telaşla koşmaya başladım.

"Anne! Neredesin?" diye bağırdım panikle. Ama ne ses vardı ne de görüntü.

"Anne,"dedim ağlayarak. "Neredesin? Gel," dedim. Tekrar beş yaşında ki Rose olmuştum işte. Sisin içinde koşmaya başladım ama attığım her adımla başa dönüyordum sanki. Sonra anladım, o istemediği sürece onu bulamazdım.

Kederle dizlerimin üzerine çöktüm. İki kolumu da açtım ve başımı gök yüzüne kaldırdım.

Gırtlağımı parçalarcasına bağırdım. Sis dağıldı.

"Anne!"

Uykudayken yataktan düşmek gibi bir şeydi, bu. Havada süzüldüğümü fark ederken Carlox'un adımı telaşla bağırdığını duydum ama yere çakılmadan iki kol beni tuttu. Gözlerimin altı ıslaktı ve boynum tutulmuştu.

Yukarı çekilmiş bulutlara baktım ve göz yaşları içinde fısıldadım.

"Başardım."

"Başardın," dedi bir ses.

Burnuma dolan koku bu sesin sahibinin kim olduğunu zaten bana söylüyordu.

Helmes.

Başımı Helmes'in sert göğsüne yatırdım. Gri gözler telaşla koyulaşmış bana bakıyordu.

"Sana demedim ahmak, anneme dedim."

Bayılmadan önce en son duyduğum şey Almatch'in kahkahası oldu.

***

Uyandığımda Fiona'nın yoğun bakımdayken kaldığı şeffaf odadaydım. Etrafıma baktım. Hiç de yoğun bakımdaymışım gibi durmuyordum.

Kollarım fena halde ağrıyordu. Sanki tüm kemiklerim yerinden çıkmıştı. Bir tane serum şişesi bağlanmıştı. Tahmin edersiniz ki, içinde yeşil balçık kıvamını taşıyan o şişeydi, bu. İnleyerek başımı öbür tarafa yatırdım.

Harika, kimse yanımda kalmamıştı !

"Sana bu kadar abartmanı söylememiştim."

Bir dakika, bu Helmes'in sesi değil miydi? Başımı sağ tarafa çevirdim hemen.

Helmes, Silvayta ile şeffaf kapıların önünde tartışıyordu ama ben seslerini gayet net duyabiliyordum.

"Bana onun gücünü çıkarmamı söyledin Helmes. Bunun yolu bayılmak olacaksa bayılacak. Hiçbir zaman zafere giden yol rahatlıktan geçmez."

"Ölebilirdi."

Helmes'in sesi mi titriyordu?

"Ama ölmedi. Onun için telaşlanmayı bırak Helmes. O, hepimizden güçlü. En sonunda canlı olarak geriye kim kalacak sanıyorsun?"

İki kaşımı da kaldırdım? O ne demekti şimdi? Helmes'in sırtı dönüktü. Yüzünü göremiyordum. Silvayta'ya cevap da vermiyordu. Silvayta, Helmes'e ciddi bir tavırla bakmaya devam ediyordu.

"Duygularını yenmek zorundasın Helmes. Yoksa, biliyorsun. Bu iş olmaz. Onu bu şekilde mi ikna edeceksin?"

Telaşlanmaya başlamıştım artık. Ortada korkunç bir şeyler olduğunu seziyordum.

Helmes hala cevap vermiyordu.

Silvayta'nın içeriye doğru geldiğini görünce hemen gözlerimi kapadım. Silvayta'nın topuk sesleri kulaklarımda çınladı. Dibime kadar geldiğini hissediyordum.

"Uyumadığını biliyorum. Aç gözlerini."

Öfkeyle gözlerimi açtım. "Aman ne büyük yetenek."

Serum şişeme baktı. "Bunun değişmesi gerek."

"Evet," dedim. "Kullanma tarihi geçmiş sanırım, tadı biraz ekşimiş."

Silvayta sabırlı olmaya çalışırcasına içine bir nefes çekti.

"Ben hallederim," dedi Helmes.

Onun ne zaman içeriye girdiğini bilmiyordum.

"İnsanın yedek doktoru olması harika, değil mi?" dedim her ikisine de gülümseyerek.

Silvayta, Helmes'e döndü.

"Ben aşağıdayım."

Helmes ona cevap verme zahmetinde bile bulunmadı. Silvayta odadan çıkarken Helmes de bir dolaba yöneldi ve bir iğne çıkardı. Sonra da başka bir yerden ilaç çıkardı. Şırıngayla ilacı çekerken, "neden bayıldığında annenden bahsediyordun?" diye sordu umursamaz görünerek.

"Çünkü annemi görmüştüm," dedim tekdüze bir sesle.

Helmes serum şişesine ilacı enjekte ederken, "sana ne dedi?" diye sordu bu sefer.

"Benimle sohbet mi etmeye çalışıyorsun yoksa ağzımı mı arıyorsun?" diye sordum. Bir şey demedi. Kullanılmış şırıngayı duvarın dibinde ki çöpe attı. Sonra da bir sandalye çekerek yatağımın yanına koydu. Bacaklarını iki yana açarak oturdu ve arkasına yaslanarak beni izlemeye başladı. Abartmıyorum buna en az yardım dakika devam etti.

"Sana ne dedi, dedim," dedi bu sefer sert bir sesle.

"Bu neden bu kadar önemli," dedim bende öfkelenerek.

Ellerini birbirine geçirdi ve öne doğru eğildi. Sert bakışları yüzümdeydi.

"Çünkü sana bir mesaj vermeye çalıştığını düşünüyoruz."

"Annem ölü değil mi?" diye sordum bir ümitle.

"Teknik olarak, evet," dedi.

"Teknik olarak da ne demek? Bir insan ya ölüdür ya da değildir," dedim sinirlenerek.

"Dediğin gibi, bir insan," dedi bir kaşını kaldırarak.

Artık onunla tartışmaktan yılarak tavana baktım. "Onun rüyalarımda ki halinin gerçek olduğunu düşünüyorsunuz değil mi?"

"Silvayta öyle düşünüyor ve o asla haksız çıkmaz. O gördüğün kadın gerçek Rozzz. O, senin annen."

"Ama bu nasıl olur," diye söylendim.

"Sana da gerçek gelmedi mi zaten?" dedi beni etkileyen o kısık sesiyle.

Ona baktım. Üzüntüyle başımı salladım. "Öyleydi. Çok gerçekçiydi. Bana yapabilirsin, dedi."

"Sana inanıyor," dedi samimiyetle.

Başımı salladım. "İnanıyor Helmes."

Karnımın üzerine koyduğum elimin üzerine elini koydu.

"O zaman yapmaman için sana ne engel olabilir ki?"

"Hiçbir şey," dedim inançla.

"Gördün mü bulutları Rozzz?"

"Gördüm," dedim bir çocuk gibi gülümseyerek. "Çok güzellerdi."

Gülümsedi. Bunu bu aralar çok sık yapıyordu. Boşta ki elimi kaldırıp yanağına koydum. İrkilerek bana baktı. Gri gözleri büyüdü. Yanağını okşarken, "içimden sana dokunmak geçiyor," dedim gerçekçi bir şekilde.

Şaşkınca gülümsedi. "Annenle görüşmek sana iyi gelmiş."

"Helmes," dedim ciddi bir tavırla.

"Dinliyorum," dedi fısıltıyla. Sanki bir sırrı paylaşıyorduk.

"Bana ilk anımızı anlatacaktın," diye hatırlattım.

"Sarayın bahçesindeydik," dedi.

"İlk orada mı karşılaştık?" diye sordum heyecanla.

Beni umursamadan devam etti. "Bıkmıştım. Tüm bunlardan, detaylardan, babamın yerini alacak olmaktan, kral olmak için yetiştirilmekten. Hissizleşmiştim anlıyor musun?" dedi elimi daha da sıkarak. "O an bilmiyorum," dedi şaşkınlıkla. "Ölmek istedim," dedi.

Ne dediğini anlamaya çalışarak yüzüme baktım. Helmes intihar etmeyi düşünmüştü.

"O gece son gecem olacaktı. Son kez bahçeye çıkmak istedim. Son kez bulutları görmek ve," dedi öylece durup. Bir noktaya bakıp kalmıştı öyle. Her ne anlatacaksa onu yaşıyordu sanki. "Bahçeye adımımı attım ve," dedi durdu. Yüzü yumuşamıştı. "Bir bebek sesi duydum, kalbim tekledi... sanki... bilmiyorum işte tekrar yaşamaya başlamıştım. Başımı sağ tarafa çevirdim. Rafael'i gördüm."

Benimde nefesim durmuştu.

"Kucağında da bir bebek. Bir çekimle yanına yürüdüm. Bebek gözlerini açtı," deyince şaşkınlıkla güldüm. Kalbim kulaklarımda atıyordu.

Bana baktı bu sefer. "Yeşil gözlerini açtı ve doğrudan bana baktı. Güldü."

Ben de güldüm.

Sonra beni işaret etti. "Ama onun dişleri yoktu," deyince bu sefer keyifle kahkaha attım. "Şaşkınlıkla ona elimi uzattım. Baş parmağımı sıktı."

Bir yaş yanağımı ıslatıp geçti.

"Sonra ne oldu?" diye sordum devamını iple çekerek.

Yüzü asıldı. "Maalesef," der gibi baktı bana. "Baban seni alıp gitti," deyince sakince başımı salladım. Evet, kendimi bildim bileli Dünya'daydım.

Helmes'in bir eli saçlarımı okşayınca şaşkınlıkla ona baktım. "Şaşkın bırakmıştın beni. İlk defa kalbim bir duyguyu haykırmak istedi. Çok garipti ama," dedi ve durup başını iki yana salladı, "bende hüngür hüngür ağlama isteği uyandırmıştın o an. Yıllarca o bebeği rüyamda gördüm Rozzz," dedi büyülü bir sesle. "Aşkın var olduğuna sen beni inandırdın. Henüz küçüktün ama ben de büyümüyordum nasıl olsa."

"Yani?"

"Yani yıllarca senin gelmeni bekledim. Dünya'dan buraya seni getirmek için yapılacak ne varsa yapmaya hazırdım."

"Ve yaptın," dedim hınzırca gülerek.

"Çok zor oldu ama yaptım," dedi dalgınca.

Dalgın yüzüne dikkatlice baktım. "Peki sana bir şey soracağım," dedim gözlerimi kısarak.

"Sor," dedi kendinden emin bir sesle.

Bunu sormak benim için gerçekten zordu. "Seni aşka inandırdığımı söyledin," dedim. Başını salladı. "Peki.." dedim ama devam edemeden kaldım öylece.

"Ne soracaksan sor Rozzz," dedi bıkkınlıkla.

"Ben buraya gelene kadar senin aşka inancını devam ettirecek başka bir kız olmadı mı?"

Arkasına yaslandı. Bir dakika, o keyiflenmiş miydi?

"Bunu sohbet amaçlı mı soruyorsun yoksa ağzımı mı arıyorsun?" diye sordu sesini inceltip benimle alay ederek. Ağzım açık kalınca yüzüme bakıp sırıtmaya başladı bu sefer.

"Bu yaptığın çok ayıp," dedim gözlerimden ateş saçarak.

"Bir bulutlarla oynadın diye mi bu hava?"

Bak, bak. Meğerse Helmes de espri yaparmış? Başımın altında ki yastığı alıp Helmes'e fırlattım. Helmes yastığı havada yakaladı ve bana şaşkınlıkla baktı.

"Sen bana yastık mı fırlattın? Hemde 27.Helmes'e?" diye sordu inanamayarak.

Resmen ayaklı egoydu.

"O ne ki? Ben o 27.Helmes'i dudağından bile öptüm," der demez söylediklerimin şoku ile kalakaldım. Helmes de aynı şekilde şaşkınlıkla bana baktı.

"Ben uyusam iyi olur," dedim hemen. Kendimi yatağa attım ve örtüyü kafama geçirdim. Helmes tek bir hareketle örtüyü başımdan çekti.

"Yastığınızı unuttunuz Hanımefendi," dedi alayla ve yastığı elime tutuşturdu.

"Teşekkür ederim," dedim gergince ve yastığı başımın altına koydum. Tekrardan örtüyü başıma geçirdim.

"Nefessiz kalacaksın. Çek şu örtüyü kafandan," dedi söylenerek.

"Bir şey olmaz," dedim boğuk bir sesle.

Helmes'in gözlerini devirdiğini hissediyordum. Örtüyü başımdan çekti ve kaşlarını çatarak bana baktı.

"Olur. Her seferinde örtüyü kafana geçireceksen bir daha utanacağın laflar etme o zaman."

"Utanmadım," dedim duygusuz bir sesle. "Hep yapmak istediğim şeyden neden utanayım?"

Bu itirafımdan sonra yüzüme şaşkınlıkla bakıp durdu öyle. Bazen gerçekten çocuk gibi oluyordu. En sonunda, "yat hadi," dedi ve sandalyesine geçti.

"Bunu nasıl yapıyorsun," dedim söylenerek.

"Neyi?" dedi dik dik bakarak.

"Bir yandan bana sıcakken bir yandan da soğuk oluyorsun. Ayarın yok mu senin?"

Garip bir şekilde yüzüme baktı.

"Ne?" dedim ters ters.

"Yok bir şey," dedi hemen bakışlarını kaçırıp.

Sonra onu kızdırmak için, "acaba 27.Helmes'le uyumak nasıl olurdu?" dedim kendi kendime konuşurcasına.

Boğulurcasına öksürmeye başlayınca keyifle gülümsedim.

"Sakin ol. Şaka yaptım. Öyle bir şeye ölürüm de izin vermem."

Ters ters baktı. "Uykun yok muydu senin?"

"Canım seninle uğraşmak istiyor," dedim bir omzumu kaldırarak.

Bir iç çekti. "Tamam, ne istiyorsun?"

Yatakta ona doğru döndüm tamamen.

"Bana müziğimi vermeni."


Continue Reading

You'll Also Like

33.1K 435 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
MOİRA By sy

Fantasy

24K 1.8K 104
Nefesini duydum yakamda. İçine çekiyordu. "Şu kokun yüzünden... kırk yıl sende kalacağım." Gözlerine bakmak istemiyordum. Yoksa kendimi durdurmam bir...
1.1M 69.3K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
3.8M 310K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...