SU TANRISININ GELİNİ

By endless_Q

4.1M 136K 55.6K

[Kitabın Şarkısı : NF - ft. Britt Nicole / Can You Hold Me.] 🌸 Annesinin rahmine tutunduğu ilk dakikadan it... More

☽ FRAGMAN
☽ YABANCI
☽ KAHİN
☽ SEÇİM
☽ ADAK
☽ GORDİON ORMANI
YENİ KİTAP!
YENİ KİTAP!
☽ HÜKÜM
☽ KEHRİBAR RENGİ BAKIŞLAR
☽ PLAN
☽ MELANKOLİ
☽ ŞÖLEN
☽ İHTİMALLER
☽ GİZEMLİ KADIN
☽ KAÇIRILMA
☽ ÇIKMAZ
☽ İKİ SAVAŞ
☽ ŞÜPHE
☽ AHİT
☽ SEFİR
☽ ÇAĞRI
☽ KÖR HEVES
☽ MECUS
☽ KONTROLDEN ÇIKAN GÜÇ
☽ İŞARET
☽ KAR TANESİ

☽ VAK'A ŞEHRİ

68.3K 5.2K 1.6K
By endless_Q

Bana ulaşmak için;

İnstagram hesabım = endless_q.r

Twitter hesabım = Endless_QR

❤️

▏₰ Mana

Hayat size birbirinden farklı yolları hiç beklemediğiniz anda karşınıza çıkartabiliyordu. Daha bir ay önce küçük bir köyün hizmetçisi iken şimdi bulunduğum konum bir Tanrının eşi olmaktı. Karşımdaki adam elinde bir ülkenin gücünü barındırıyordu. Heybetli ve kaslı yapısı, birçok kadının aklını başından alabilecek yüzü, duruşu, karizması ve bunun gibi sayabileceğim birçok özelliği vardı ancak Su Tanrısının iyi olduğu tarafları olduğu gibi günahın kendisini çağrıştıran kötülükleri de bulunuyordu. Bu adam kendi kalbinde zincire vurulmuştu. Ruhu kararmış, beyazdan griye çalmıştı. İhanetin acı tadı damağına çalındığında kadınlara karşı elinde olmadan saf bir nefret beslemiş, mesafeli ve uzak kalmıştı.

Kehribar rengindeki gözleri hayatımda görüp görebileceğim en güzel renge sahipti. Karakteri genel olarak soğuk olsa da kimseye hak etmediği sürece zarar vermiyordu. Bunu Kaldera halkını gözlemleyerek bile anlayabilirdiniz. Tanrılarına karşı korktukları için değil saygı ve sevgi besledikleri için ona tapıyorlardı. Kızdığındaysa gözlerindeki ton daha koyu bir renge bulanarak ateşi andırıyordu. Loki kendisinin ateş olduğunu sansa da asıl ateşin Su Tanrısının gözlerinde yandığından bihaberdi. İnsanlar, diğer ırklar hatta Tanrılar bile Su Tanrısının gazabıyla karşı karşıya kaldığında kaçacak yer arıyorlardı.

Aronun gözlerindeki azabın şiddetten dolayı bir günlük azap bin yılın azabı gibi gelirdi. Varlığının azameti işte bu kadar kudretliydi.

Nefretini görmüştüm.

Damarlarında kendini göstermekten hiç gocunmayan nefretini. Kalbimi her defasında kırmış ve bunu önemsememişti bile. Şimdi hayal kırıklarımın baş rolünü oynayan adam aramızda hiç bir şey yaşanmamış gibi bana karım olacaksın diyordu. Gerçek karım.

Ne hissediyordum? İçimde ona karşı ne vardı? Beni karısı yapacağını söylediği için mutlu mu olmalıydım? Öyleyse neden böyle hissetmiyordum? Ellerimi açıp baktığımda somut bir şey göremesem de avuç içlerimde incinmişlik, gücenme duygularının etime attığı derin kesiklerin sızısını hissedebiliyordum. Görünmezlerdi ancak varlıkları her zaman oradaydı.

Gözleri gözlerimin içine bakıyor orada bir cevap arıyor olsa da aynı zamanda kararsız gibiydi. Geçmişi içinde küçük bir şüphe yarığı açıp büyütüyordu. Muhtemelen onca yılın ardından birine güvenmekten çekiniyordu. Doğru bir karar verip vermediğini içten içe sorguladığı için benim kadar kafası karışıktı. Garip, ikimizde aynı duyguların çelişkisindeydik.

Bu adamı istiyor muydum? Ona her şeyi mi verecek kadar güveniyor muydum peki? Kalbimin vereceği cevabı bilsem de aklım buna karşı koyuyordu. Geldiğim ilk günden beri bana yaşattığı duyguları kalbim sineye çekmeye hazır olsa da hafızam onu affedene dek yakamı bırakmayacaktı.

"Özür dile." Ağzımdan çıkan sözler aramızdaki sessizliği yırtıp geçti. Karşısında kararlı bir duruş sergileyerek gözlerinin içine korkusuzca baktım.

Aronun gözleri işittiği şeyle birlikte kısılmıştı. "Ne?"

Tedirginlik etrafımı bir koza gibi sarsa da geri adım atmayacaktım. Evet, şuanda ciddi ciddi bir Tanrıdan benden özür dilemesini istiyordum. "Beni duydun, özür dile. Yaptıklarından sonra bir anda gelip bana gerçek karım olacaksın diyemezsin! İlk önce hatalarını telafi etmelisin ancak o zaman senin gerçek karın olmak isteyip istemediğimi düşünebilirim." Söylediklerimi tepkisizçe dinlediği için içten içe üç buçuk atıyordum.

Bir Tanrıya rest çekmediğim kalmıştı o da oldu!

Yarım ağız güldü. "Şu işe de bak sen. Bana kim olduğunu kabullendirmek için her fırsatta 'Ben senin karınım!' diyen kadın şimdi kendini geri çekiyor. Sana bir fırsat sunuyorum, istediğin gibi gerçekten karım olman için ve sen bunu reddettiğini mi söylüyorsun?" Oturduğum yataktan kalkarak karşısına dikildim. Bir an için durup ayaklarıma bakacak gibi olsa da yapmadı.

Canım hala fazlasıyla acıyor olsa da umursamadım.

Su Tanrısı uzun boylu bir adam olduğu için boyum ancak göğsüne denk geliyordu. Avucumu sol göğsüne bastırdım. Kasıldı, tepkisi garip bir şekilde hoşuma da gitmişti. Benden etkileniyordu. Parmaklarımın altında kalbinin atışlarını hissetmek güzel hissettirmişti.

Yüreğim pır pır ediyordu. Onunla kavga etmek ya da tartışmak gibi bir niyetim yoktu sadece beni nasıl incittiğini anlasın istiyordum. Anlasın ve telafi etsin. İstiyorum... telafi etmesini istiyorum. Lütfen, telafi etki açtığın yaraların kabuk bağlamasına izin vereyim Aron.

"Bir Tanrısın ve sana tapan halkın senin için her şeyden önce gelir öyle değil mi Su Tanrısı?"

Birkaç saniye cevap vermedi, beni izliyordu. "Elbette öyle."

"Buraya gelmeden önce yani eski köyümde yaşarken bende Su Tanrısına tapan halktan biriydim." Sessiz kaldı. Sözlerimin devamının geleceğini bilircesine bitirmemi bekliyordu. "Sana tapan insanlardan biri sana karşı bir kırgınlık hissetse ona değer vermediğini, onun dualarını dinlemediğini düşünse bir nevi sana küsse bu seni rahatsız eder miydi?"

"Bir Tanrıya selefinden verilen ilk öğüt; kendisine tapınanlara karşı sorumlu olmaları gerektiğidir. Bir kişi de, yüz kişide aynı duayı etse benim gözümde aynı önemi taşırlar. Biri diğerinden üstün değildir hepsiyle eşit bir şekilde teker teker ilgilenirim."

"O zaman benimle de ilgilen." Tüm konuşma boyunca gözlerimi göğsünden ayırmamıştım. Kalbinin üstündeki kumaşı güç almak istercesine parmaklarımın arasında sıkarak başımı kaldırıp kehribarlarına baktım. Bakışları sorgu doluydu. "Senin sorumlu olduğunu düşündüğün halkından biride benim. Kalbim sana küskün Su Tanrısı ve bu kadın eğer bir eş olacaksa kocasının koynuna küskün bir kalple girmemeli. Bu yüzden ne yapacağın önemli değil yeter ki sana karşı hissettiğim bu kırgınlığı geçir. Sana ettiğim dua bu; affettir bana kendini." Suçsuzdum. Bunu o da çok iyi biliyordu.

Suçsuz yere beni cezalandırmıştı.

Defalarca sözleriyle incinmiştim.

Düzelemiyordum işte.

Anlatamama rağmen anlatmak istemezse ne yapardım bilemiyordum. O bir Tanrıydı... Hüzünle elimi kalbinden çektiğimde Aron fazla uzaklaşmama izin vermeden bileğimden tutarak beni kendine doğru çekti. Göğsüm göğsüne çarpınca yüzlerimizin birbirine ne kadar yakın olduğunu fark ederek nefesimi tutmuştum.

Kehribar ateşine bu kadar yakından tanık olmak beni o ateşte yakıyordu.

"Benim için bir lütuf mu yoksa şer mi olacağın hala muğlak. Çok garip bir kadınsın Mana. Senin yerinde başka bir kadın olsa yatağıma girmek için türlü bahaneler uydurup oyunlar oynardı. Benim teklif etmemle ise sevinçten havalara uçacağına bahse girebilirim ama sen... seni bir türlü çözemiyordum. Pekala, uslu bir kız olduğun sürece isteklerin dikkate almaya değer olacak ancak unutma..." Yaklaşarak boynuma derin bir öpücük kondurunca sesli bir iç çektim. Aramızdaki güç savaşı bir anda tutkuya evrilmişti. Kasıklarım ihtiyaçla yakınıyordu. Dudaklarını tüy kadar bir hafiflikle boynumdaki deriye sürterek kulağıma doğru çıkardı.

"... Ben istediğim şeyi er ya da geç alırım su gelini."

✴️

"Kurul toplantısı mı?"

"Evet hanımım bugün Kıdemlilerin toplanacağının haberini aldım."

Saya bir yandan hazırlanmama yardım ederken diğer yandan da öğrendiği bilgileri bana aktarıyordu. Bu kızın sarayla olup biten her şeyden nasıl haberi oluyordu? Yerin kulağı vardır deyimi Saya için söylenmişti sanki. Hmm... kurul toplantısı demek. Sözünü ettiği toplantı hemen hemen yılın belli zamanlarında köyümde gerçekleştirilen toplanmalara benziyordu. Söz konusu küçük bir köy değil de krallık olunca yanılıyor da olabilirdim tabii.

"Saya bahsettiğin şu toplantı nasıl bir şey yani ne için toplanıyorlar?"

"Aslına bakarsanız kurul toplantıları bazen Su Tanrısı ülkenin işleyişi hakkında genel bir maruzat almak istediğinde bazen de insanların şikayetleri, istekleri üzerine gerçekleşiyor. Ülkedeki gidişat, ihtiyaçlar, anlaşmalar ve halkın sorunları dahilinde konular ele alınarak tartışılıyor ve alınan kararlara göre harekete geçiliyor. Bugün ise farklı bir nedenden ötürü toplandıkları kulağıma çalındı." Deyince içimdeki merak duygusu kabarmıştı. Ortada hiç bir sorun yoksa ne için toplanma kararı almışlardı?

Acil bir durum olmalı.

Saya son olarak elbisenin kuşağını arkadan bağlayınca tamamen hazırdım. Aynanın önünde ki puftan kalkarak ellerimi elbisenin üzerinde gezdirdim. Gece mavisi tonundaki elbise tüm vücudumu ikinci bir deri tabakası gibi sarıyor ve sıkıyordu. Kaygan kumaş mat ve yumuşacıktı. İçindeyken asla rahatsız hissetmiyordunuz. Elbise ayak bileklerimden bir karış yukarıda bitiyordu, altına ince topuklu ayakkabılarımı giydiğim için boyum on cm kadar uzamıştı. Saya maharetli elleriyle saçlarıma dalgalar katarak uçlarını kıvırmıştı. Elbisenin kolları yarım olduğu için bileğime su dalgası şeklinde zarif bir künye ve takımın küpelerini takmıştım. Çok hafif bir makyajla birlikte mükemmel görünüyordum.

Tık! Tık!

Kapı çalınınca ikimizin de başı o tarafa doğru döndü. Saya'ya 'Birini mi bekliyorduk?' bakışı attıktan sonra "Girin." dediğimde kapı açılarak içeri Ragnar girdi. "Mana hazır mısın?" Her zamanki soğuk tavrıyla konuşunca hafiften kaşlarımı yukarı doğru kaldırdım. Neden buradaydı?

"Evet, hazırım."

"Güzel. Toplantı salonuna kadar sana ben eşlik edeceğim." Şaşırmıştım açıkçası.

"Ne gereği vardı? Eminim Saya'da yolu gayet iyi biliyordur." Dediğim gibi kaşlarını çatması dilimi ısırmama yol açtı. Şu çeneni bir tutmayı öğrenemedin Mana! Saya araya girerek "Hanımım kıdemliler şölende sizinle tanışma onuruna nail olamadılar. Size yardımcı komutanlardan birinin eşlik etmesi konumunuzun önemini arz edecektir. Ragnarda bunun için burada." dedi. Su sarayında unvanların değerine bizzat şahit olsam da Saya'nın açıklama yaparken bakışlarını kaçırıp arada elleriyle oynamasına anlam verememiştim.

"Pekala, en iyisinin bu olacağını söylüyorsanız bana eşlik etmenden mutluluk duyarım." Ragnar başını sallayıp kapıyı açarak geçmem için öncelik tanıdı. Hemen arkamdan da Saya geliyordu. Odadan çıktığımızda bize anlık bir bakış atıp önüne dönen muhafızların yüzlerindeki darp izlerini görünce duraksamıştım. Tenlerinde mora ve etrafı yeşile çalan izler dövülürken kullanılan gücün miktarının hiçte az olmadığını dile getiriyordu. Bıkkınlıkla iç çektim. Aron yine işini şiddete başvurarak çözmüştü.

Aron.

Adının geçmesiyle bile kıpırdanıp duran kalbimle ne yapacağımı bilmiyordum. Dün geceki konuşmamızdan sonra yatakta dönüp durmuş gözüme uyku girmemişti. Nefesinin değdiği her yerde buz yanığı meydana gelmiş sonrada beni o yanıklarla baş başa bırakmıştı.

Su şifaydı ancak buza dönüştüğünde soğukla yakardı.

Yol boyunca dün geceki konuşmanın tekrarını bozuk bir plak gibi başa sara sara dinlemiştim. O kadar dalmışım ki çoktan toplantının yapılacağı salona geldiğimizi Ragnar muhafızlara baş hareketiyle kapıları açmalarını emrettiğinde anlamıştım. Silkelenerek düşüncelerimi dağıttım. Aronun karısı olmamı isteyişine daha sonra kafa yoracaktım. Toplantı salonunun kapısı açılır açılmaz içerideki ağır ve gergin hava olduğu gibi üstümüze çullanmıştı.

Koyu mavi renge boyanmış salon şık ve sadeydi. Odanın tam merkezine gelecek şekilde kare bir masa yerleştirilmişti. Masada üçü önde, sağ ve solda dört sandalye olmak üzere on bir koltuk vardı. Sağ ve soldaki koltuklar üstlerine mavi pelerin atan kişilerle doldurulmuştu. En baştaki koltukta oturan Aronun sağ ve sol tarafındaki koltuklar boştu. Aronun hemen arkasında Caster her zamanki haliyle ayakta bekliyordu ve tanımadığım biri sürü kişinin gözleri kapıda bekleyen bendeydi.

Birden böyle ortamlardan nefret ettiğimi hatırladım.

Ragnar bakışlarıyla beni yönlendirip yürümeye başladığında onu takip ettim. Aronun sağındaki koltuğu çekerek oturmam gereken yeri bir nevi bana göstermişti kibarlık yaptığından falan değildi yani. Beni istemiyormuş gibi davranmasına rağmen alttan alta yardım etmekten de sakınmıyordu. Ben koltuğa oturduğumda o da Aronun solunda kalan yere geçti. Towa tam olarak iyileşmediği için bu aralar genellikle yatağında vakit geçiriyordu. Oturması için başka koltuk göremediğime göre muhtemelen o da Caster gibi ayakta dikiliyordu.

"Herkes geldiğine göre başlayabiliriz." Aronun toplantıyı başlatmasıyla birlikte Caster öne çıkarak konuşmaya başladı.

"Kalderanın güney çölünde kalan Vak'a şehrinde bulunan adamlarımızdan garip raporlar almaya başladık. Ayda bir gelen raporlar bir süre sonra haftada bire çıktı şimdi ise neredeyse her gün aynı raporları alıyoruz."

Mavi pelerinlilerden biri sordu. "Bu kadar rapora rağmen orada neler olduğunu öğrenmek için kimse gönderilmedi mi?"

"Oraya üçten fazla adam gönderildi ama ne yazık ki hiç birinden haber alamadık. Yaşayıp yaşamadıklarından bile emin değiliz." Casterin söylediklerinden sonra ip gibi gerilen ortam iyice kızışmaya başlamıştı. Pelerinliler genellikle yüzlerinde memnuniyetsiz ifadeler taşısalar da bazılarının gözlerinde yer alan şüphe tohumları bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünmemi sağladı. Caster konuyu açmadan evvel içlerinden bazıları bu durum hakkında bilgi edinmiş olmalıydı. Demek bu yüzden daha toplantı başlamadan içeriyi kasvet basmıştı.

"Efendim oraya bir birlik göndermemizin zamanı gelmedi mi?

"Doğru! Size bağlı olmalarına rağmen bir isyana mı hazırlanıyorlar yoksa?"

"Bu ne cüret!"

"Giden habercilerin geri dönüş sağlayamamaları belki de isyancılar tarafından öldürülmeleri yüzündendir."

Ragnarın solundaki pelerinli masaya yumruğunu vurarak "Bu işe kalkışanların boyunları vurularak meydanlara asılmalı!" dediğinde Ragnar tip tip pelerinliye bakmaya başladı. Kızgın görünmemesine rağmen bakışları pelerinliyi yerin dibine sokar cinstendi. Zaten pelerinlide bu bakışların altında koltuğuna sindikçe sindi.

"İbret almalılar!" Masada ortalığı ayağa kaldıranların belli başlı kişiler olduğu gözümden kaçmamıştı. Towa'nın gıcık olduğu George ise tüm bu kargaşadan zevk alıyormuşçasına sadece dinlemekle yetiniyordu. Şehre birlik atamayı öneren mavi pelerinlinin fikri üç, dört kişi hariç herkes tarafından kabul edilmiş görünüyordu. Fikri onaylamayan kabul edip coşanlara ise nasıl bu kadar aptal olabilirsiniz bakışları atıyordu. İstemsizce Arona baktım. Cidden Su Tanrısını temsil eden pelerinliler bunlar mıydı?

Bir avuç aptal Kaldera için mühim olan kararlarda söz sahibiydi.

Su krallığı bu zamana kadar yıkılmadığı için şükretmelilerdi.

Aron bu işe yaramaz herifleri neden meclisinde tutuyordu? Onun gibi zeki bir adamın yönetiminde büyük bir açık bırakmasına akıl erdiremiyordum. Hem bu mecliste neden hiç kadın yoktu? Caster ve ben hariç herkes erkekti. Bizim burada söz hakkımız varsa bu kadınlarında meclise girebileceği anlamına gelirdi.

Aron niye karşı çıkmıyor? O sustukça pelerinlilerin bu fikri kabul edeceğine dair inancı artıyordu. Saçmalık! Oraya bir birlik yollamak katliam yapmaktan farksızdı. Vak'a şehrinin gerçekten bir isyana kalkışıp kalkışmadığına dair elimizde somut bir kanıt yokken içeriye asker girerse sadece aldıkları emre göre hareket edeceklerdi. Şehirde kadınlar, çocuklar, yaşlılar gibi masum insanlarda vardı. Tanrım, askerler Tanrılarına isyan eden bu insanlara kesinlikle merhamet göstermeyecekti! Üstelik şehirde bir isyan yoksa ve asıl sorun başkaysa Su Tanrısının adıyla yapılan bu cinayetler onun itibarını da zedeleyecekti. Bütün bunları benim değil meclisin akıl etmesi gerekirdi!

"Su Tanrısı izin verirse bende düşüncelerimden bahsetmek isterim." Konuşmamak için dilimi ısırıp dursam da yapamamıştım. Aslında yanlış bir şey yapmıyordum sadece konuşmakta tereddüt etmemin tek sebebi asker gönderme fikrine karşı olan herkesin susmayı tercih etmesiydi. Masanın altından elbisemi sıkarak güç aldım. Burada herkese istersem gayet de posta koyabilirdim lakin şuanda sıradan bir köylü kızı olarak değil Kaldera'nın hanımı olarak konuşacaktım. O yüzden üslubuma dikkat etmeliyim. Bir diğer endişemde Aronun bana söz hakkı tanıyıp tanımayacağıydı. Beni görmezden gelirse kıdemlilerin önünde küçük düşerdim. Ve yanlış şeyler söylersem... Hayır, hayır. Doğru bildiğin yoldan şaşmamalısın Mana!

Benim izin istememle birlikte içerideki gürültü kesildi. Aronun pelerinlilerde olan bakışları bana döndü. Herkes benim gibi nefesini tutmuş onun ağzından çıkacak kelimeleri beklemekteydi. Cevap vermedikçe strese giriyordum.

"Kalderanın hanımının fikirlerini de duymak isteriz elbet." Deyince yükselen tansiyonum düşmeye başladı. İçimde stresten tırnaklarını yiyen taraf elini ağzından çekerek rahat bir nefes almıştı. Şey minicik, küçücük bir yanım mutlu da olmuştu.

Aron fikirlerimi önemsiyordu.

Su Tanrısından aldığım izinle içimden hince gülümsedim şimdi istediğim gibi pelerinlileri sıkıştırabilirdim. Benimde adım Mana ise bu öneriyi onaylatmayacaktım! Yüzümdeki ciddiyeti koruyarak hafifçe kaşlarımı çatıp masadakilere döndüm. İşe ilk önce birlik gönderme fikrini ortaya atan kır saçlı, hafif kel adamla başlayacaktım.

"Vak'a şehrine birlik gönderme önerisinde bulunan kişiye sormak istiyorum; Bu fikri öne atarken nasıl bir yol çizmeyi düşünüyordunuz?" Söylediklerimle yerinde dikleşen mavi pelerinli tedirgince etrafına bakıp bana döndü. Ona laf attığım için biraz öfkeli görünüyordu. "Erken hareket edersek şehirde isyan çıkmadan önce bunun önlemini alabiliriz. Eğer şimdi isyanın önünü kesemezsek bunun bize ileride çok daha pahalıya patlayacağını düşünmüyor musunuz? Yılanın başını küçükken ezmek her zaman en iyi stratejidir."

Hah!

"Adım ne demiştiniz?"

"William, William Heredot."

"Şehre girecek askerlere vereceğiniz emir; isyanı başlatan, isyana katılan kişileri sorgusuz sualsiz cezalandırmaları olacaktır öyle değil mi?

"Su Tanrısına baş kaldıran insanların hak ettiği gibi." Dolaylı yoldan da olsa evet diyordu.

"Garip. Caster'in anlattığı şeyler arasında kulağıma Vak'a şehrinde yapılacak isyanla ilişkin hiçbir bilgi gelmedi bu da şehirdeki problemin neyden kaynaklandığının hala çözülemediği anlamına gelir. İsyanın gerçekten çıkacağına dair kesin bir kanıtımız bile yokken şehre bunun için birlik göndermemizi mi söylüyorsunuz? Sayın William sizin konumunuzda olan biri askerlere böyle bir emrin verilmesi dahilinde gerçek ne olursa olsun sorgusuz sualsiz verilen emirlere göre hareket edeceğini biliyor olmalıydı. Şimdi size tekrar soruyorum oraya bir birlik yollarsak ve ortada isyana dair hiçbir şey yoksa askerlerin yapacakları katliamın sorumluluğunu üstlenebilecek misiniz? Suçsuz yere suçlanan ve cezalandırılan Vak'a şehrinin sakinlerinin kendilerine yapılan haksızlıktan sonra isyan etmeyeceklerine dair kanıtınız nerede? Peki ya yanlış anlaşılma yüzünden yaşanan hadiseler Su Tanrısının itibarına nasıl yansıyacak? Ben size söyleyeyim; halk taptıkları Tanrıya inancını kaybedecek, en kötü ihtimalle Su Tanrısına tapmayı kesecek ve kendilerine tapacakları başka bir Tanrı arayışına girecekler. Daha bitmedi; dedikodular çığ gibi büyüyerek Su Tanrısının adını lekelemek isteyen kişiler bu fırsattan yararlanıp gerçekleri çarpıtarak daha da büyütecek. Söylentiler belki de başka şehirlerde de isyana yol açacak. Niyetiniz bir felakete yol açmak mı?"

Neredeyse soluk almadan olayları genel hatlarıyla ele almış ve yapacağımız tek bir yanlışla olayları çığırından nasıl çıkarabileceğimizi ve bunun sonuçlarını anlatırken herkes ağzı açık bir şekilde beni dinliyordu. Willam denilen adam ise dayattığım her ihtimalle birlikte daha da beyazlıyordu. Gözleri pörtlemiş, felaket senaryoları yüzünden başına gelebilecekleri yutkunarak hayal ediyor olmalıydı. Dilini yutmuş bakışlar arasında beğeni ve taktir dolu gözlerinde olduğunu bilmek söylediklerime hak verdiklerinin göstergesiydi.

"Kalderanın hanımına katılıyorum." Ragnardan cesaret alan pelerinlilerinde onay dolu sözleri gecikmedi. Odaya ilk girişimin aksine pelerinlilerin bana bakan bakışlarındaki değişimi görebiliyordum. Artık buradaki varlığım görmezden gelinemeyecek denli ağırlaşmıştı.

"Muhakeme yeteneğiniz gerçekten taktir edilesi. Merak ediyorum da Kalderanın hanımının Vak'a şehrindeki sorunu çözebilmek için de bir fikri olabilir mi acaba?" Odanın havasını anında değiştiren ses dikkatimi çekti. Bu ses dışarıdan beni övüyor gibi dursa da aslında sadece söylediklerimi alaya alıyordu. George... Bu adam haddini aşıyordu. Beni resmen küçük düşürmeye çalışıyordu. Söylediğim şeylerden sonra çözüm üretmek için mantıklı bir şeyler bulamazsam az evvel elde ettiğim itibarı yok edecekti.

"Oraya bir casus yollayalım."

Küstahça sırıtarak "Mana hanım duymadınız mı? Casterinde dediği gibi oraya zaten önceden birçok kişi yollandı. Rapor sunmak şöyle dursun geri dönemediler bile. Bir casus daha yollayarak daha çok vakit kaybetmemizi mi söylüyorsunuz?" dedi.

Çatılı kaşlarımla ona sert bir bakış attım. "Sözümü kesmek yerine beni dinlemeye devam etseydiniz fikrimi daha detaylıca size sunabilirdim bay George." İmamdan sonra yüzü sinirden moraran adama kıdemliler bıyık altından gülüyorlardı. Kiminle konuştuğunu öyle yada böyle öğrenecekti.

"Göndereceğimiz casus sıradan bir haberci olmamalı. Tehlikenin yüksekliğini göz önünde bulundurursak Su Tanrısının özel birliğinden birinin o şehre girmesi şart. Özel birlikteki askerlerin casusluk yapma konusunda zorlanacağını sanmıyorum. Bu seferde bilgi edinmekte başarısız olursak o zaman gerçekten ciddi bir sorunla karşı karşıyayız demektir. Unutmayalım ki bir plan yapmadan önce düşmanın güçlü ve zayıf noktalarını öğrenmek bizi her zaman bir adım öne taşıyacaktır."

"Hanımımız bir alimin bilgeliğine sahip!"

"Bu önerileri uygulayabiliriz." Çoğu kişinin benden yana olmasına sevinmiştim. Sessizce köşede bekleyen Saya'da heyecanla bana bakıp gülümsüyordu. Sanırım iyi bir iş çıkarmıştım?

"Kalderanın hanımının dediği şekilde hareket edelim diyenler?" Aron tüm konuşma boyunca dinlemekten başka bir şey yapmadığı için burada olduğunu neredeyse unutuyordum. Sesi kulağıma dolduğunda kalbim yine boğazımda atmaya başladı. Yanaklarımdaki pembeleşmeyi umarım allığa bağlarlardı. Ben az önce tüm konuşmayı onun önünde yapmıştım değil mi? Harika...

Masada ben ve Aron hariç dokuz kişinin altısı el kaldırdı. Oy birliği çoğunluğundan kazanan ben olmuştum! Tabiki George ve William bana oy vermemişlerdi.

"Pekala. Karar alındığında göre toplantı bitmiştir, herkes dağılabilir." Aron toplantının bittiğini ilan ettiğinde tüm pelerinliler çıkışa doğru yöneldi. Bende gitmek için ayağa kalkacakken bileğime sarılan parmaklar tarafından engellendim.

"Sen kal." Bana eğilerek fısıldadığında yutkunarak başımı aşağı yukarı salladım. Niye kalmamı söylemişti ki? Acaba yanlış bir şey mi yapmıştım? Pelerinliler toplantı salonunu terk ettiğinde geriye oda da ben, Saya, Caster, Aron ve Ragnar kalmıştık.

"Mana'nın düşünceleri bizim yaptığımız planla aşağı yukarı aynı. Bu tesadüf sayesinde meclisin onayını aldığımız için istediğimiz gibi hareket edebileceğiz." Duyduklarımla kaşlarımı yukarı doğru kaldırarak Arona baktım. Ne yani odamı benim gibi düşünmüştü?

"Hanımım yaptığınız konuşma müthişti! Sizde gördünüz değil mi kıdemlilerin ağzı sizi dinlerken beş karış açık kaldı! Konumunuz mecliste çok daha güçlü hale geldi!" Saya'nın benim için bu kadar mutlu olması onu gerçek bir dost olarak görmemi sağlıyordu. Onun neşesine rağmen neden bilmiyorum ama herkesin yüzünde sıkıntılı bir ifade mevcuttu.

"Caster'in büyüsünün şehre ulaşmaması, gönderilen casusların ortadan kaybolması hafife alınacak meseleler değil. Gidip olanları bizzat görmem gerekecek." Ne? Caster büyüsüyle şehri göremiyor muydu? Kıdemlilerden bu bilgiyi gizlemelerinin bir nedeni olmalı.

"Ya Caster'in büyüsünü engelleyebilecek bir yöntem buldular ya da Caster'in büyüsüne eş değer bir sihirbaz var aralarında. Duyduklarımız doğruysa işin içinde sihirbazlardan çok daha fazlası olabilir. Her şekilde de muhataplarımız sıradan kişiler değiller. Başımıza bela olmadan önce orada neler olduğunu öğrenmeliyiz. Yoksa bu durum kısa sürede dört ülkeyi birden karıştıracak."

"Vak'a şehrinde kullanıcıların toplandığını mı düşünüyorsun?"

"Neden olmasın? Bir araya gelirlerse daha güçlü olacaklarını onlarda biliyor." Sadece üçünün bildiği bir şeyden bahsettikleri için konuşulanlardan hiçbir şey anlamıyordum. Saya bile kullanıcı denildiğini duyunca somurtmaya başlamıştı.

"Neden bahsediyorsunuz siz?" Hepsi bana döndü. Sonunda burada olduğumu hatırlamışlardı. Aron düşünceli bir şekilde çenesini ovarak "O şehirde dönen olaylar sandığımızdan daha ciddi olabilir. Şehirdeki insanların bazı güçler elde ettiklerine dair ortalıkta söylentiler dolaşıyor."

"Nasıl yani?"

"Şöyle ki artık su, ateş, toprak ve havaya hükmeden sadece Tanrılar olmayabilir."

"Şaka yapıyorsunuz değil mi? Böyle bir şeyin olması imkansız."

"O kadar emin olma. Bu dünya da kara büyüyle yapılamayacak şey yok. Yine de Vak'a şehrinde gerçekleşen hadiseler hakkında en ufak bir fikrimiz olmadığından kesin bir şey söyleyemiyoruz." Casterin söyledikleri beni iyiden iyiye endişelendirmişti. Böyle bir şey söz konusu olursa Tanrıların otoriteleri temelden sarsılırdı.

"Onların arasına sızıp onlardan biriymiş gibi davranırsak eninde sonunda içlerinden biri ötecektir." Aronun planı başından beri o insanların içine sızmak mıydı? Bu resmen canını ortaya koymaktı. Eğer şüphelenecek olurlarsa...

"Tabii bunun içinde bize su, ateş, toprak veya hava gücene sahip biri lazım. Bu da demek oluyor ki Vak'a şehrine gidecek kişi benim ve sende benimle geleceksin Mana."

Kendi kafasına göre benim için plan yapan adama hortlak görmüş gibi baktım. Ne demek sende benimle geleceksin?

Bu adam ciddi miydi!

Ayy sizce gittikleri yerde neler olacak?

Şehirdeki sır ne?

Mana nasıl masayı karıştırdı ama? :D

Bir sonraki bölümde görüşmek üzereeee

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 49.8K 64
Semti kasıp kavuran seri katilin Güneş'in yaşadığı binadaki evlerden birine girerek aileyi katlettiği haberi yayılmaya başlar. Spesifik olarak özell...
88.1K 7.8K 43
Her şey tek bir nedenden kaynaklanıyordu. "O" nerden bilebilirdi ki Vanya'nın sonunun, bu yüzden geleceğini...
22.7K 10.5K 45
Yüksekten mi korkuyorduk yoksa düşmekten mi? Hayatından memnun olmayıp geçmişe giderek tüm hatalarını düzeltmek isteyen kız. Gelecekte, ilahi güçler...
2.3M 72.7K 54
Babasının borcu yüzünden genç kızı alı koyan Karahan başına büyük ama tatlı bela alır... Genç kız Karahandan küçük olmasına rağmen yalnız adama eş ol...