☽ ŞÜPHE

61.6K 4.8K 1.2K
                                    

Bana ulaşmak için;

İnstagram hesabım = endless_q.r

Twitter hesabım = Endless_QR

❤️

NOT! Arkadaşlar bundan sonra bölümler iki haftada bir gelecek çünkü elimde sadece iki bölüm kaldı stok yapmam lazım. Stoklarım artınca yine haftada bire düşürürüz. 🥺

▏₰ Mana

Bir istiridyenin kıymetli incisi gibi saklanmıştı bu şehir.

Göğün göğsüne ucu mora boyanmış bir fırça batırılmıştı sanki. Suyla buluşan fırça rengini bütün mehtaba dağıtarak ondan maviyi çalıp moru vermişti. Dışarıda güneş batmaya yakın olduğu için ufuk kızıl bir renge bürünmüştü buradaysa ufuk orkide rengindeydi. Korkuyla batan kara güneşe baktım. Evet, buradaki güneş simsiyahtı. Leylaklarıma yansıyan manzara güzel bir tablodan çıkmış gibi dursa da hayal gerçekle karışınca insan ürkmeden edemiyordu.

Korka korka başımı göğe kaldırdım.

Güneş batmaya durduğu için Ay yavaşça mehtapta belirmeye başlamıştı.

Normal boyutundan kat kat büyüklükteki dolunay arşa yükseliyordu.

O da tıpkı güneş gibi zirft karasıydı.

Dolunay'ı yüzük gibi saran mor haleye bakarken kuvvetli bir çekim gücü hissediyordum. Hipnotize ediyormuşum gibi başım dönmeye başladığında parmaklarımı sıkan güç beni şuana çekti. Aron ters ters bana bakarak çenesiyle 'Önüne bak.' dedi. Bakışlarımı gökyüzünden gönülsüzce çekerek şehrin geri kalanında gezdirdim. Bir şey beni Dolunay'a bakmaya zorluyordu. Bu hissiyat beni gökyüzüne bakmaktan daha da çekindirdi.

Bu etkiyi yaratan büyü müydü?

Ayaklarımın içine giren kum taneleri ve yüzüme vuran kavurucu sıcaklık hala çölde olduğumuzun kanıtı olsa da az önceki değişimden sonra gerçekten çölde olduğumuzu söyleyemiyordum.

Şehrin ortasına panayır kurulmuştu. Özel bir günü mü kutluyorlardı acaba? Akşam olmaya başladığı için sokak lambaları yanarak yolları aydınlatıyordu. Kahve rengindeki birçok açık çadırın içerisine tezgahlar dizilmişti. Tezgahlarda çeşitli yiyecekler pişiriliyor, meyve, sebze aklınıza gelecek her türlü yiyecek satılıyordu. Bazı tezgahlarda ise çöl insanlarının giydiği çeşitlikte kıyafetler, ziynet eşyaları ve daha ne olduğunu çıkaramadığım birçok şey yer alıyordu. Şehre yaprakları yere dokunan ağaçlardan dikilmişti. Gövdeleri tırtıklı olan bu ağaçların yanlarında genelde kaktüsler bulunuyordu. İnsanlar kaktüsleri bir bıçağın yardımıyla yararak içinde tuttuğu suyu kaplarının içine boşaltıyordu.

Bu ağaçlar çöldeki susuzluğa dayanabilen cinsten olmalılar.

Her şey olağanmış gibi erkekler çalışıyor, kadınlar alışveriş yapmaya devam ediyor, çocuklar insanın kulağına melodi gibi gelen gülüşmeleriyle etrafta koşuşturup oyun oynuyorlardı.

Gökyüzündeki tuhaflığın farkında değilmiş gibi davranıyorlardı.

Ya da gerçekten farkında değillerdi.

Az evvel ki baş dönmesini hatırlayınca içine sıkıntı basmıştı.

Dolunay'ın insanlara bir şeyler yaptığına dair inancı kuvvetleniyordu.

Su Tanrısının bütün bu olanlara karşı tepkisinin ne olacağını merak ettiğimden çaktırmadan ifadesini inceledim. Kehribarlara inen sis tabakası ne düşündüğünü görmememi engellemekle kalmıyor ona donuk bir ifade de katıyordu.

SU TANRISININ GELİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin