☽ ÇAĞRI

64.1K 4.8K 1.7K
                                    

Yeni gelenler için söylüyorum ben yüksek lisans öğrencisiyim ve tez yazıyorum o yüzden bazen yoğunluktan dolayı bölümler gecikiyor bu yüzden kusura bakmayım. Ben bölüm geciktiğinde ya da bölüm geleceğin de her zaman profilimde duyuru yaparım o yüzden bildirim almak için beni WATTPAD üzerinden takip edin lütfen <3

Oy vermeyi unutmayalım lütfen.

Multimedia: Mana'nın duyduğu melodi.

▏₰ Mana

Dışarıda kopan fırtınanın çıkardığı uğultu bir saatin sonunda azalarak tamamen dinmişti. Ses kesilince Ragnar oturduğu yerden kalkarak dışarıyı kontrol etmek için mağaranın girişine gitti. Beş dakika sonra geri geldiğinde "Fırtına durmuş yola devam edebiliriz." demişti. Vak'a şehrinden ayrılmamızın üzerinden dört saat geçmişti. Şehrin yeni reisi bu mevsimin kum fırtınalarıyla dolu geçtiğini söylemiş, çölü aşmanın ise normalden katbekat zor olacağı konusunda bizi uyarmıştı. Hatta çölün çıkışına dek bizimle gelmesi için birini ayarlamayı -çölde hayatta kalmayı başarabilen birini- teklif etmiş ancak Aron kabul etmemişti.

Bizim Vak'a şehrine gelirken yolda kum fırtınasıyla karşılaşmamamız tamamen şans eseriydi.

İç çektim. Aynı şans dönüş yolunda bize uğramamıştı.

Aron Su Tanrısı olduğu için onun gücü su ve suya dayalı her şeydi bu yüzden az da olsa gökyüzünde de kontrolü vardı. Fakat burada bahsi geçen fırtına tamamen kum ve rüzgârın birleşiminden meydana geliyordu. Haliyle çölde bu tarz doğaüstü olaylardan kaçınabilmek için yanınızda Hava Tanrısı ya da Toprak Tanrısının bulunması gerekirdi.

Bizse ikisine de sahip değildik.

Böyle bir durumun başımıza gelebileceğini tahmin eden Vak'a şehrinin reisi gideceğimiz yolun üzerindeki kum taşı mağaralarını gösteren haritayı bize vererek kum fırtınası dinene dek bu mağaralardan birine sığınmamızı söylemişti. Gelirken bu mağaraları görmemiştim bile. Gerçi elimizde harita olmasa asla yerlerini bulamazdım ya neyse. Çöl kumu resmen bu mağaralarının üzerini örterek uzaktan bakan birinin onları kum tepeleriyle karıştırmasına neden olmuştu.

Yola çıkana kadar her şey yolundaydı. Geçen üç saatin ardından ise önümüzden bize doğru gelen kum fırtınasını görmüş ve hızlıca en yakın mağarayı bularak içine girmiştik. Kum fırtınası uzaktan da yakından da korkunç duruyordu. Toplanan rüzgârın içine dağılan tanecikler sizi boğarak öldürebilecek güçteydi. Üstelik hızlı karar vermezseniz fırtınadan kaçışta mümkün değildi zira ilk bakışta çok uzakta duruyormuş gibi görünen fırtına biz mağara girer girmez tüm çölü etkisi altına almıştı.

Ucu ucuna yetişebilmiştik.

Mağara dışarıdaki çöl sıcağına nazaran buz gibiydi. Daha içeri girer girmez soğuktan ürpermiştim. Burada değil bir saat kalmak, beş dakika zor dayanılırdı. Bu duruma neyin sebep olduğunu hala çözebilmiş değilim. Çölün havası bir anda soğuyup bir anda yanıyordu. Asla ortası yoktu, bu sert geçişte insanı çarpılmış gibi hissettiriyordu.

Çölde yaşayan halk bizden daha deneyimli oldukları için her mağaraların içine yakacak odun istiflemişlerdi. Ragnar odunları fark ettiğinde direkt ortaya birkaç kütük atmış ve odunların yanında duran çakmak taşlarını birbirine sürterek kıvılcım çıkartıp kısa sürede ateş yakmıştı. Yanan ateşin başında oturarak bir saat boyunca kum fırtınasının uğultusunu dinleyip havanın düzelmesini beklemiştik.

Bu sayede dinlenmiştik de.

Ragnar fırtınanın dindiğini söyleyince ayağa kalkarak mağaradan dışarı çıkmıştık. Gözüme giren güneş ışığını engellemek için elimi kullanarak etrafa baktım. Her şey bıraktığımız gibiydi buna elli derecelik sıcaklıkta dahildi.   

SU TANRISININ GELİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin