Rüyada Saklı

By EmyZona

666K 52.2K 10.3K

Ben Yelda, Kanımdan gelen güç ile yıllardır insanların rüyalarında dolaşıyorum ve asli görevimi yerine getiri... More

Tanıtım
1 - Kabus 🌙
2 - Özlem 🌙
3 - Hata
4 - Mühür
5 - Bağ
6 - Yetenek
7 - Ses
8 - His
9 - Boşluk
10 - Evre
11 - Hamle
12 - Görü
13 - Duygu
14 - Işık
15 - Şok
16 - Anlaşma
17 - Dönemeç
18 - Süreç
19 - İstek
20 - Gerçek
21 - Duman
22 - Endişe
23 - Aile
24 - Gümüş
25 - Zâhir
26 - Sayı
27 - Huzur
28 - Yaşam
29 - Mistik
30. Bölümden Alıntı
30 - Nefes
31 - Yol
32 - Çekim
Özel Bölüm - Şeb-i Yelda
33 - Toprak
34 - Kovalamaca
35 - Hava
36. Bölüm Alıntı
36 - Ateş
37 - Yemin
38 - İbadet
39 - Ak Tan
40 - İlmek
41 - Hançer
42 - Kelime
43 - Emanet
44 - Ayna
Kutlama 🌙
45 - Soy
46 - Mum
47 - Damla
48 - Kutsal
49 - Feda
50 - Saray
51 - Afitap
52 - Zaman
53 - Ay
55 - Gümüşservi
56 - Kan
Nefes
57 - Kül (Kitap Finali - Bölüm 1)
Tanrıça'nın Tohumu
58 - Ten (Kitap Finali - Bölüm 2)

54 - Atak

6.2K 520 164
By EmyZona

Ben geldim ve size bölüm getirdim. 
Beni özlediniz mi? Tabi ki özlediniz...

Finale sadece 3 bölüm kaldı. Hazır mıyız? Bence hazırız.

Bölümler yavaş geliyor biliyorum ama bu biraz zaman kısıtlılığından dolayı ve bunun için çok özür dilerim😶

Artık yorum ve okuyup okuyup beğenmeyen kitleye sesleniyorum. Lütfen seri şekilde yapalım.

Yazara ve hikayeye saygıyı anca böyle sağlayabilirsiniz diye düşünüyorum.

🌙

1 hafta sonra

"Aktan ya! İyi alıştın sende." diyerek boş salonda çevremde bir tur döndüm. Gözlerim boşluğu tararken, Aktan'ın hala odanın içinde olduğunu, sadece bana gıcıklık olsun diye gücünü kullanmasının ceremesini çekiyordum.

Kulağımda nemli bir nefes hissetmem ve hafif bir ürpertiyle yerimden zıplamam bir oldu. Muzip tonlar barındıran sesi ile Aktan "Bana söylediğin lafı geri alman lazım. Anca öyle Yelda hanım." dedikten sonra ensemde hissettiğim sıcak bir öpücük ile hafifçe yerimde kıpırdandım.

"Aktan!" diye mırıldandım elim boşlukta onu ararken, bu sefer de alt dudağımın üzerine bırakılan bir öpücük ile seslice inledim.

"Gıcıksın. Asla lafımı geri almayacağım." dedim dudaklarımı büzüp, salonda Luna ve Artemis'in haricinde kimsenin olmadığı boşluğa sinirle baktım.

Eğer dışarıdan biri beni izliyor olsaydı; büyük ihtimalle deli damgasını yemem içten bile değildi. Boşluğa doğru kollarımı sallıyor, yine boşluk ile konuşup, bağırıyordum.

"Hödük falan değilim ben. 'Değilsin Aktancığım. Gayet naziksin ve yakışıklısın.' demen lazım." dedi gür sesi salonda yankılanırken.

Dudaklarımı büzüp "Görünmez olup güzel kızlarla takılacağım diyen babam mıydı?" diye haykırdım. Yüzüm, hatırladığım sözlerle kıskançlıktan pancar gibi kıpkırmızı olurken, burnumun tam dibinde Aktan yeniden görünür oldu.

Bir anlık refleks ile geriye adım attığımda, Aktan kollarını sıkıca belime sarıp beni bedenine bastırdı.

"Senin şu kıskanç halin bile beni benden alıyor bilesin." dedi sinsi bir gülücük ile tek bir hamlede beni kucaklayarak arkasındaki koltuğa çöktük beraber

Homurtular eşliğinde gözlerimi yüzünden çektim. "Bu; söylediğin sözleri geri almıyor. Beni yumuşatamazsın Aktan Demirkılıç." dedim sinirle kolları arasında çırpınmaya başladım. Aktan, sanki kolları arasında minik bir kelebek varmış gibi hareketsiz şekilde duruyor ve gözlerini bile kırpmadan yüzüme bakıyordu.

"Önceden inatçılığının sınırlarını çok merak ediyordum. Ama şimdi." diyerek hafifiçe yanağıma dokundu. "Her hücremle onu hissetmek, çok garip geliyor. her türlü sinirini, kıskançlığını, teninde kabaran her bir tel saçı. Senin hissettiğini, senden fazlasını bile hissediyorum." dedi gözlerimin tam içine bakarak.

Tüm hislerim bu kelimeleri ile birbirine geçerken, sadece birkaç saniye sonra kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. Aktan ise benim karmaşık hislerim yüzünden altımda hafifçe kıpırdandı.
"Yalancı piç! Yine beni sözlerinle manipüle etmeye çalışıyorsun." diyerek derin bir nefes alarak burnunun dibine sokuldum. "Özür bekliyorum veya bu aptalca cümleyi bana kurmanı açıklayacak, elle tutulur bir açıklama." diye tısladım. Sonra gözlerimi kapatıp kendimi odamda düşündüm. Minik bir iç çekişle ise kendimi yatağımın üzerinde bağdaş kurmuş şekilde bulmuştum.

Evet. Aktan kadar bende bir gücüm üzerinde artık tam kabiliyete sahiptim. Onun gücünden ne bir eksik ne de bir fazla. Ama asıl en önemli gücüm olan ve her zaman bir karşılığı olan zamanı durdurmak; işte bu gücüm nadasa bırakılmış bir arazi gibi terk edilmişti.

En önemli zaman gelene kadar uykuda kalması da benim yararıma olacaktı.

Derin bir nefes vererek sırtımı yatağımın yumuşaklığına kavuştururken, aklımda dolanan her bir minik hecenin bile Aktan'ın ruhunda yankı bulmanın sıkıntısı ile oflayarak gözlerimi tavana odakladım.

Kıskanmış mıydım? Elbette!

Ağzımızdan birbirimize karşı çıkan her kelime bir yemin, bir güven bağı ve bir o kadar da kör bir bıçaktı. Güçlendirmesi, desteklemesi, yaralaması...

Ciğerlerime çektiğim hava bile bana eziyet gibi geliyordu. Adam karşıma geçmiş, pişkince gücünü kız tavlamak için kullanacağını ayan beyan söylemişti. Suratıma! Sırıtarak!

Yüzümü yeniden bir alev perdesi sarınca, sinirle yatağın üzerinde tepinip yüzümü yastığa bastırıp, tüm gücümle çığlık attım. Ruhumun duvarlarını yalayan öfkem yüzünden her bir hücrem tetikte, beynimin vereceği tek bir emir cümlesini bekliyordu.

Ta ki kapım hafifçe gıcırdayarak açılana kadar.

Odaya dolan yoğun erkeksi tarçın kokusunun burnuma dolarak hislerimi sakinleştirmesi olacak iş değildi. Şu an Aktan'a karşı yönelmiş öfke kılıçlarımın çekili olması, hatta ve hatta onu yaralaması gerekirdi. Tek bir farkla; Aktan'a verdiğim her bir acı benim acım, onun çektiği ızdırap benim ızdırabım olmuştu.

"Yelda." diye mırıldandı Aktan neredeyse benden çekinen bir ses tonu ile

Yüzüme bastırdığım yastık yüzünden boğuk çıkan sesimle dahi net şekilde odada yankılanarak "Ne!" dedim tüm gücümle.

"Özür dilerim güzelim. Cidden aptalca kurulmuş bir cümleydi. Sadece seni azıcık kıskandırmak istemiştim. Olayın böyle bir yöne gideceğini tahmin edemedim." dedi tek bir nefesle.

Homurdanarak yastıktan yüzümü kaldırıp, öfkeden simsiyah olmuş irislerimle ona baktım. "Sen!" dedim neredeyse şaşkın bir ifadeye bulanmış sesimle "Kelimelerinin nereye gideceğimi tahmin etmedin. Sen!" dedim gittikçe yeniden öfkeye bulanan sesimle

"Bir sonraki on adımı dahi hesaplayan sen; geçmiş karşıma hisleri içinde yaşayan bir kadının, aptal saptal cümlelerinle nasıl kızacağını tahmin edemediğini mi söylüyorsun?" dedim yerimden hışımla kalkıp, çoktan yatağın köşesine ilişmiş Aktan'ın önüne dikilip mavi gözlerimi şaşkın kahverengilerine diktim.

"Sen Aktan Demirkılıç. Çok yanlış bir cümle kurdun. Bakalım kim o çook özel güçleriyle yakışıklı beyefendilerle gününü gün edecek. Ah! Doğru tahmin ben, Yelda." dedim sinirle bağırırken, ayaklarımı soğuk parkeye vurup, durduğum yerde tepinmeye başladım.

Aktan'ın gözleri, cümlemin noktaya kavuşması ile bir anda simsiyah oldu. "Anlamadım ne?" diye bağırdı güçlü sesi odanın camlarını titretirken "Sen. Başka erkeklerle ha?" dedi histerik bir kahkaha attı. Ardından tek bir hamle ile kolumdan tutup beni göğsüne çarptı.

"Yeniden ellerimin kana bulanmasını istiyorsun öyle mi Yelda? Güzel. Çünkü bir saniye bile düşünmeden sana dokunan adamın kolunu tek hamlede koparır. Hatta sana tek bir bakışı bile değen adamın ciğerini sökerim." dedi nefesi yüzümde dağılırken sesi gittikçe daha koyu tonlara bulanmaya başlamıştı.

Bedenimden bir ürperti geçerken "Sen yaparsan, ben de yaparım." dedim çenemi dikip en mağrur ifademle "Ve eğer kulaklarıma değip, içime zehir saçan cümlenin tek bir kelimesi bile can bulursa; katil olan sen değil ben olurum. Bu da böyle biline." dedim kolları arasında çırpınırken

İki inatçı, sinirli ve bir o kadar da birbirimize aşık iki insandık. Ama hala cümlelerimizin gidişatını hesaplayamıyorduk. Hadi ben her zaman boşboğaz bir insan tanesiydim. Peki Aktan? O her zaman kelimelerini hesaplı, tutarlı ve yerine uygun kullanan bir adamdı. Şimdi ne olmuştu da böyle konuşmaya başlamıştı?

Birbirlerine bir zincir gibi kenetlenmiş iki çift göz. Bir o kadar farklı tonlarda, bir o kadar aynı hisler barındıran. Hücrelerinin en küçük parçalarına bile birbirleriyle karışmış, hislerinin tam olarak aynı olmasa da neredeyse aynı olan duyguları, birbirlerinin bedenlerine zerk etmiş tutkuları, aşkları, mühürleri ve her neyse...

Nefes alışverişlerimiz bile eşitti. Ama yine de birbirimizin canını yakmaktan da geri kalmıyorduk. Huy, alışkanlık, kişilik. Hepsi yerin dibine batsın...

Karşımda duran bu adamın her nefesine bile aşıkken, sözleri beni öldürmesi ile eş değerdi ve bu hala bu gücünü idrak edememiş gibi duruyordu.

Aktan'ın gözleri bir anda titrerken "Yeldam." diye fısıldadı. Nefesi, nefesim oldu; ruhuma dağıldı. Adım; dudaklarından toprağıma düştü, fidanım oldu.

"Efendim." diye mırıldandım az önceki sinirimden en küçük bir nota bile içermeyen ses tonumla

"Özür dilerim gerçekten." diye mırıldandı alnını alnıma yaslayıp, burnunu da burnuma dokundurdu. "Kıskandırma işini biraz aşırıya kaçırdım. Ama beni de anla bu zamana kadar hiç kimse bana karşı böyle duygular hissetmemişti. Hele ki onun duygularını kendimin gibi hissetmem." diyerek derin bir nefes verdi.

Yavaşça yatağa oturup beni kucağına çekti ve sıkıca sarıldı. Yanağımı omzuna dayayıp, alttan yüzüne baktım. Gözlerim en ince ayrıntısına kadar yüz hatlarını incelerken, dudakları hafifçe genişledi.

"Kendimi özel hissettiriyorsun. Birine ait olmak çok farklı bir hismiş." diye mırıldandı yatağa uzanırken beni de kendisi ile beraber yanına çekti. Yan dönerek, tüm yüzünü görüş alanıma sokarken, içli bir nefes verdim. İşte saman alevi gibi harlanan kavgamızın sonu da verdiğim nefes ile son bulmuştu.

Bana değen cümleleriyle ruhumun en derin köşelerinde saklı bir şey hafifçe titredi. "Sen bana ait değilsin Aktan." diye mırıldandım sakalları üzerinde parmaklarımı gezdirirken "Sen bensin, ben de sen. Biz biriz." dedim dudağına uzun bir öpücük bıraktım ardından da.

Sıcak dudaklarına kendi istekleri ile kilitlenmiş dudaklarımı ayırmak istemesem de artık her bir tane hissimi kendisi gibi hissedecek olan Aktan'ı çizgisinden kaydırmamak için kendim ile savaşarak öpüşmemizi sonlandırdım. İkimiz de aynı anda ciğerlerimizi oksijen ile doldurduktan sonra birkaç saniye öylece durduk.

Ardından Aktan, yüzünde oluşan muzip bir gülümseme ile "Senin için, uzun zamandır düşündüğüm ve yakın zamanda çalışmalara başladığım minik bir sürprizim var." dedi yanaklarıma sürtünen saçlarımı nazikçe temizledi.

Gözlerim merakla büyürken "Neymiş bakalım bu sürpriz?" dedim heyecanla uzandığım yerde kıpırdanıp.

"Sürprizler söylense sürpriz olmaz sevgilim. Sabret çok az vaktin kaldı." dedi daha çok sırıtarak. "Bu heyecanına da bayılıyorum. Sanki bedenimde sıcak bir şelale akıyor gibi hissediyorum. Öyle güzel bir his ki." dedi ve bana daha çok sokuldu.

Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşurken, hafifçe alt dudağımı ısırdım. "Az vaktim kaldı bekleyeceğim ve bu sırada seni heyecanım ile ısıtmaya devam edeceğim. Ama." derken aklıma gelenlerle anında yüzüm düştü.

Aktan da benim hislerimle birlikte hızla yattığı yerden doğruldu. "Aklında gezenler." diye mırıldandı ve saçlarının arasına parmaklarını sokup dağıttı.

"Sürprizden önce yapmamız gereken daha önemli işlerimiz var." dedi. "Bu yeni özelliğim, yani seni hissetmek bazen başımı döndürüyor. Göremiyorum." dedi ve ardından hızla bakışları beni buldu.
Başımı hafifçe sallayıp "Hayır alınmadım. Boşuna telaş yapma." dedim sanki içimde aradığı hissi hissetmişim gibi. "Ve evet hançer artık bizim olmalı. Ellerimizin arasında olmalı. Birbirimizde kaybolmak için daha çok vaktimiz olacak." dedim bende yattığım yatakta doğruldum.

"Bu geceye ne dersin? Güçlerimiz yeterince kuvvetlendi. Ayrıca beklediğimiz her saniye aleyhimize işliyor." dedim sesim gittikçe hedefine kitlenirken.

Aktan'ın gözleri sadece minik; minicik bir an için karardı. Bedenimde gezen hisler tufanına Aktan sayesinde yenileri eklenirken, verdiğim karara katıldığını göstererek hafifçe başını salladı.

"Erteleyemeyiz. Artık değil." dedi gözleri yeniden beni bulurken "Zamanı geldi." dedi kati sesiyle, "Zamanı geldi." diye mırıldandım bende sessizce

Ay; geceye kavuşurken hem ben hem de Aktan hatasız bir plan için kafa kafaya vermiştik. Aktan'ın nereden bulduğunu kestiremediğim ama bulduğu için de mutlu olduğum Topkapı Sarayının içini gösteren kocaman bir plan, salondaki yemek masamın üzerinde boylu boyunca serilmişti.

"İlk ikimizi de görünmez yapmak zorundasın. Eğer tam anlamıyla odayı tutturamazsam açık hedef haline geliriz." dedim parmaklarım odanın çevresi çizilmiş planın üzerinde turlarken
"Eminim birçok gizli ve açık kamera da o sıralarda aktif olacaktır. Yirmi dört saat güvenliğin aktif olduğunu sen az önce kendi ağzınla söyledin." dedim ellerimi göğsümde kavuşturup, hafifçe kaşlarımı kaldırdım.

Aktan ise gözlerini plandan ayırmadan "Hm. Doğru ama şöyle küçük bir problemimiz olabilir." dedi en sonunda göz bebekleri beni bulurken "İkimizin de görünmez olduğunu nereden anlayacağız?" dedi merakla saçlarını kaşırken. Bana yönelttiği bu soru yüzünden kahkahayı patlatırken, Aktan'ın sinirli hisleri bedenimden bir hışımla geçti.

"Aynaya bakacağız. Hemen celallenme. Eğer aynada yansımamız olmazsa." dedim daha çok sırıtarak Aktan'ın sessizce homurdanan yüzüne doğru yanaştım. "Yansımamız yoksa, Aktan Bey işini gayet düzgün yapmış anlamına gelecek ve bir sonraki adımı devralacağım." dedim.

Aktan, bir kolunu omzuma atıp beni daha çok yanına çekerken "Benim minik Yelda'm benden daha iyi planlar yapmaya başladı. Sanırım kıskanıyorum." dedi dudaklarının kenarı hafifçe titrerken, minik bir öpücüğü dudaklarına bırakıp "Hayır. Sadece artık seni iyi tanıyorum ve açıklarını biliyorum." dedim kocaman bir sırıtışla

Aktan'ın gözleri büyürken "Benim açığım falan yok." dedi çocuk gibi mızmızlanarak. Dudaklarımı ısırıp "Evet, evet hiç yok. Şu kadarcık bile yok." dedim parmağımın ucunu işaret ederek hafifçe sırıttım.

Homurdanmalar ve kıkırdamalardan sonra yeniden ciddileşerek en ince ayrıntısına kadar planımızın üzerinden geçtik.

Saat akşam, dokuza çeyrek kala ise ikimiz de simsiyah giyinmiş şekilde salonun ortasında duruyorduk.

"Bu tayt ile rahat edebilecek misin sen? Baya dar duruyor da." dedi Aktan beni baştan aşağı süzüp, gözleriyle turlarına devam ederken.

Gözlerimi devirip "Bu taytın içinde nasıl hissettiğimi benden daha iyi hissediyorsun. Sence nasıl hissediyorum?" diye sordum ellerimi belime yerleştirip

Aktan'ın gözleri kısılırken "Hiç istemediğim kadar rahatsın içinde. Tamam bir şey demiyorum. Sonra sen ve dar taytların konusunda uzunca bir nutuk çekeceğim." diyerek tek bir adımda dibimde bitti.

"İlk görünmez olup kontrol edeceğiz. Sonrasında sen bizi tam odanın içine ışınlayacaksın. Sonrası da sessiz şekilde işimi halledeceğim. Sende uslu uslu duracaksın." dedi sesinde gurur tınıları gezerken. "Zaman durdurmaya da ihtiyacımız olmayacak. Bu gücü kullanmaya yol açacak hiçbir şey olmayacak." dedi sesi yeniden benim koruyucu Aktan'ıma dönerken.

Hafifçe başımı sallayıp "Tamam kullanmayacağım." diye mırıldandım. İçimden ise geçen sesime bir türlü engel olamamıştım. Aktan gözlerini kısarken "Hayır Yelda. Sana anlatamadım herhalde. Kullanmayacaksın. Ne kadar zor durumda olsak bile." dedi nefesi yüzümde dağılırken

Dudaklarımı büzüp "Tamam söz dinliyorum bu seferlik." dedim şeker kız ifademe büründüm ve "Hadi bizi görünmez yap bakalım. Marifetlerini izleyelim." dedim Aktan'ın omuzuna hafifçe dokunup

Aktan, mağrur bir ifade ile sırıtarak "Eh hadi bakalım." diyerek yerde bulunan kocaman çantayı omuzuna taktı. Çantanın hareket etmesiyle içinde bulunan ve ne olduğunu bile bilmediğim aletler hafifçe tıngırdadı. Ardından bir kolunu belime sarıp, burnumun üzerine minik bir öpücük bıraktı.

"Zamanı geldi. Gözlerini kapat." dedi güçlü sesi salonda yankılanırken, sözlerine itaat ederek hızla gözlerimi kapadım. Belime sarılmış olan eli, beni iyice kavradı. Vücudundan yayılan sıcaklık tenimi ısıtırken, karıncalanan bedenimi iyice onunkine yasladım.

Sadece birkaç saniye içinde geçen sinir bozucu karıncalanma hissi geçtiğimde gözlerimi açtığımda karşımda kimseyi bulamadım.
"Oha. Ben seni göremiyorum Aktan!" diye bağırdım telaşla karışık. Yüzümde dağılan sinirli bir nefes, bedenime temas eden koluyla aslında tam yanımda olduğunu biliyordum. Ama onu görememem; hele ki böyle önemli bir iş üstünde böyle bir durumla karşılaşmama beni telaşla karışık kaosun içine sürüklemişti.

"Dur şimdi bakalım. En azından sesimi duyuyorsun bu da bir şey. Çaresini bulacağım." diye homurdandı görünmez Aktan kollarını benden çekerken

"Ya orada başımıza bir şey gelir de birbirimizi kaybedersek Aktan." dedi ellerimi havada başıboş sallayarak onun bedeninin varlığını aradım.

Ellerim sert sırtını bulduğunda "İp var mı?" cümlesi kulaklarımı buldu. "İp mi?" diye mırıldandım. Ardından kafamda yanan ampulle "Var ama onu da görünmez yapman lazım. Tıpkı çantan gibi. Yoksa kameralarda havada sallanan bir ip görüp, odayı basmaları içten bile değil." dedim bir kahkaha patlatarak

Aktan'dan daha sesli şekilde yükselen homurdanmalar eşliğinde eteğinden tuttuğum tişörtünü çekiştirdim. "Evde bir yerde vardı ama sakın bulunduğun yerden ayrılma tamam mı?" dedim onu bir kez daha hafifçe çekiştirip

"Tamam Yelda. Anladım." dedi ses tonu hızla yükselirken, neden sinirlendiği hakkında aklımda birkaç varsayım dönüp duruyordu. Adımlarım, misafir odama doğru ilerlerken gözlerim ansızın ana kapının yanındaki boy aynasına kaydı.

Görünmezdim. Bu dünyadaki varlığım tamamen silinmişti. Kanımızda, doğumumuzdan beri gezen ve yeni yeni ortaya çıkmış güçlerimiz; bir lanet miydi? Yoksa bir armağan mı?

Aktan'ın sahip olduğu ve şu an benimde deneyimlediğim görünmezlik gücü gayet hoştu açıkçası; tabi benim zamanı durdurmam her ne kadar mükemmel bir güç gibi dursa da hem ömrümden çalması hem de bedenimi geçersiz bir süre etkisiz hale getirmesi sebebiyle pek de tercih ettiğim bir alana girmeyecekti. Bu gücü kullanmama da Aktan'ın üzerimde uyguladığı sözel baskı da cabasıydı.

Gözlerim sonunda aynadan koparak adımlarıma düştüğünde aklımda gezen tek bir mesele kalmıştı. O da bu geceyi sağ salim atlatmamız ve sonunda da yüzyıllarca bizden uzakta kalan hançerimizin ait olduğu yere; ellerimizin arasına dönmesinin heyecanı içindeydik.

Odaya girip ne zaman bulduğumun bile farkında olmadığım, valizlerimi bağlamak için kullandığım kalın ipi sıkıca tutup, salona boşluğa geri döndüm.

El yordamı yeniden Aktan'ı ararken sırtımın sert bir yüzeye çarpmasıyla ağzımdan minik bir çığlık kaçtı. "Korkak kedi. Benim." dedi Aktan'ın eğlenceli tınılar içeren sesi. Sonrasında yaptığımız işin absürtlüğünün farkına varıp "Ya Aktan! Görünür olsana. Ne derdin var da hem kendini hem beni sinir stres yapıyorsun." dedim sanki görecekmiş gibi sinirli bir ifade ile yüzümü kasıp.

Birkaç saniye sonra aşık olduğum adamın şaşkın yüzü karşımda belirince, yüzüme oturan ifade anında bir sis bulutu gibi havaya karışıp yok oldu.

"Hakikaten ya. Plana o kadar odaklandım ki, şu anın farkında değilim güzelim." dedi hafifçe sakalını kaşıyarak, elimdeki kalın ipe uzandı ve son raddesine kadar gerip iyice inceledi.

"Şimdi bir ucunu senin beline bağlıyorum. Diğerini de benimkine. Özellikle el bileklerimize bağlamıyorum ki ellerimiz daha aktif olabilsin." dedi söylediğimi anladığımı ölçmek istercesine

Gözlerimi hızlıca kırpıştırarak, sessizce onay verdikten sonra "Hadi çabuk ol." dedim dudağımı ısırıp.

Sadece birkaç dakika içerisinde bu sorunu da çözmüş ve asıl meselemize tamamen odaklamıştık. Aktan yeniden ikimizi de görünmez yapmadan önce yüzümü sıcak avuçlarının içine aldı ve "Bana yemin et. Ne olursa olsun tehlikeli gücünü kullanmayacaksın." dedi alnıma dudaklarını yaslayıp "Seni bir daha öylesine savunmasız görmek istemiyorum." dedi öpücüğü tenime imzasını attı.

Kollarımı beline sarıp "Söz veriyorum Demirkılıç. Sözüm söz." dedim çenemi siyah tişörtünden bile belli olan göğsüne bastırdım.

"Bence yeminlerimizi de ettiğimize göre işe koyulma vaktimiz geldi. Sen bizi görünmez yap, bende bizi ışınlayayım Scotty Aktan." dedim anın tüm gerginliğini yırtan kıkırdamamla.

Aktan sırıtarak bana baktıktan sonra "Kaptan Kirk Yelda iş başında ha?" dedi ve sol gözümün üzerine bir öpücük bırakarak kapatmamı sağladı. Gözümü kapatmamın üzerinden iki saniye geçtikten sonra ikinci kez bedenimi kaplayan karıncalanma hissi ile artık görünmez olduğumuzu biliyordum.

Gözlerimi açınca Aktan'ın artık göremediğim bedeninden kollarımı çektim ve aramızda uzanan ipe asıldım. "Yanımdan ayrılma Aktan. Kolunu, bacağını başka yere ışınlamayayım." dedim neşeli sesim cümlelerin anlamlarının gözlerimin önüne düşmesi ise endişeye bulandı.

Aktan'ın, parmaklarımın üzerinde hissettiğim tutuşu gittikçe kuvvetlenirken "Ayrılmam. İkimizi de tek parça istediğimiz yere götüreceğinden şüphem yok. Tıpkı senin bana olan güvenin gibi." dedi sıkı sıkı ellerimi tuttu.

Derin bir nefesi dudaklarımdan bırakırken "Gidelim." dedim ve ikimizi, son göründüğümüz halimizle hançerin bulunduğu odada düşündüm.

Güçlü bir çekilme hissi bedenimi sardığında, Aktan'ın parmaklarına daha sıkı tutundum.

Ve işte buradaydık. Başından beri planladığımız yerde.
Topkapı Sarayının en korunan odasında...

Aktan'ın parmakları benimkilerin arasında hafifçe hareket edince onu istemeye istemeye özgür bıraktım. "Bence sesli olarak da konuşmayalım. Odada görüntünün yanında seste kaydettiklerine kalıbımı basarım." dedim sesim beynimde yankılanırken, Aktan'a ulaştığının cevabı yüzüme üflenen sıcak bir nefesle ulaştı.

Gözlerim ise boşluktan, loş ışıklarla aydınlatılmış fakat bir o kadar da karanlık köşelere sahip odada dolaştı. Ve asıl aradığımıza gözlerim çarpınca yerimde usulca kıpırdandım.

Sadece birkaç adım uzağımızda, edebi karargâhı ilan edilen bu odada kalmaya zorlanan hançerimiz, ışığın altında naifçe parlıyordu. Şimdi, benim yapacağım tek şey ise Aktan'ın işini sorunsuz şekilde bitirmesini beklemek olmuştu.

Hançer'in çekim gücünün etkileri Aktan'ı vururken, ikimizi birbirine bağlayan kalın ipin gerildiğini hissettim. İçindeki lastiğin genişleme sesi boş odada balyoz sesi gibi yankılanınca Aktan, hışırdayan çantasının fermuarını sessizlik içinde açmaya çalıştı.

Ne yapacağını, nasıl cam bölümü sessiz ve arkasında iz bırakmadan geçeceğini kestiremiyorum. Ama işinin uzmanı olduğunu bilmem beni az çok rahatlatıyordu. Bir dedektif olması onun çok temiz işlerle uğraşmadığını ve önceden ne amaçla olduğunu bilmediğim fakat böylesine tehlikeli bir durumun içinde olduğunu, ihtiyatlı ve planlı hareketlerinden anlıyordum.

Etrafa bir anda dağılan beyaz toz tabakası yüzünden aniden bulunduğum yerde titredim. Gözlerim, loş ışıkların içinde ince kırmızı ipler gibi havada asılı kalmış lazerlerle kocaman oldu.

Her ne kadar görünmez olsak da Aktan'ın gücünün sınırını hala bilememenin kaygısı ikimizin de bedeninde acımasızca turluyordu.

İpin gerilmesi ile birkaç adım ileri adım atarak yeniden sıcaklığının tenimi yıkadığı Aktan'ın dibine geldim. Sessizce neler olacağını beklerken hançer'in bulunduğu camda hafif bir titreme oldu.

Minik bir homurtu kulaklarıma ulaşırken bir anda odada havada asılı kalan tüm kırmızı ışınlar yerini boşluğa, loş ışıklarda karanlığa terk etti.

Aktan'dan gelen "İşte bu be!" cümlesiyle yerimde zıplarken. "Aslanım benim bildiğin başardı." dedi eğlenceli ses tonu odayı kaplarken

"Neler oluyor Aktan? Tüm güvenlik nereye gitti?" dedim şaşkınca karanlığı tararken

"Çetin. Bizim için minik bir iyilik yaptı. Ama sadece üç dakikamız var. Jeneratörün devreye girmesiyle sistemler yeniden aktif olacak. Fakat kameralar hala aktif. Aslanım benim nasıl da sızdı sisteme be." dedi en yakın arkadaşı için ağzından çıktığına emin olamadığım sözlerle.

Aktan ve Çetin'e övgüler düzmek?

Demek ki o kadar büyük bir iş başarmıştı. Çevremde gözlerimi gezdirip Aktan'ın bir sonraki hamlesini anlamaya çalışırken, cama yapışarak çıkan bir sesle iyice hançere doğru yaklaştım.

"Camı keseceğim. Ama kameradan belli olmaması için bir anda kesip çıkarmam lazım." diye homurdandı.

Odanın içinde minik bir bip sesi yankılanınca Aktan'ın ağzından sessiz bir küfür savruldu.

Ben merak ve heyecanla neler yapacağını duyup, izlemeye çalışırken odanın bir köşesinden bedenimi yalayan küçük bir hava akımıyla yüzümü o tarafa doğru döndürdüm.

"Sadece bir rastlantı, sadece bir rastlantı." diye mırıldandım içimden. Aktan ise o derece işine yoğunlaşmıştı ki benim hislerimi rafa kaldırdığına emindim.

Bedeninden yayılan sıcaklık, ruhuma tüm azametiyle dolan güçlü ve kararlı enerjisinin yanında benim hissettiğim anlık dalgalanma etkisini göstermemişti adeta.

Ta ki anılarımdan gerçekliğe süzülen o zehirli ses benliğimi bulduğunda, vücudum felç geçirmiş gibi kaskatı kesildi ve Aktan'ı takip eden güçlü adımlarım aniden durdu. Ayaklarım altımdaki soğuk mermerle aynı sertliğe ulaşırken, Aktan camın son parçasına ulaşmış, görünmezlik ve sessizlik içinde onu yerinden çıkarmaya devam ediyordu.

Aktan ile bağlı olduğumuz lastik ani şekilde durmamla sonuna kadar gerildi ve bir anda ipten yankılanan ses yeniden boş odada patladı.

Kısa fakat etkili bir tıslama sesiyle, bakışlarım boş odada ikimizin görünmez varlığı dışındaki şeytani canavarı aradı.

Kalbimin korku dolu vaveylası, sessiz odayı doldurdu. Sadece iki saniye sonra da aramızdaki gerilmiş lastik tek ve acı verici bir haykırışla ortadan ikiye koptu.

Aktan gürültü ile camı parçalarken, çığlıklarım ayak bileğime dolanmış zehirli telimsi tırnaklarla havaya karıştı.

"Kutsal kanlar. Bizi asla yenemezsiniz. Çabalarınız boşuna." diye bir hırlama ikimizin de kafatasında yankılandı.

Aktan'dan bir bağırış koparken, ben; kendi iradem dışında çok başka bir evrene çekilmiştim.

"Bize gel Yeni Ay ve birlikte neler yapabileceğimizi gör."

Bedenimdeki keskin acı yerini huzura bırakırken gri bir serabın tam ortasına düştüm. Kişiliğim tamamen silinirken, bulunduğum yere hemen uyum sağladım.

Dünyada kaos yoktu. İnsanlar, doğal döngülerinde yaşamını sürdürürken ben; yüksek bir binanın parlak ve pürüzsüz camından aşağıya bakıp, ölümlü ruhların, tek tanrıçalarına yönelttiği en derin arzularını hissediyordum. Bazılarınınkini hemen kabul ederken, birçoğunu reddetmekle meşguldüm.

Parmaklarım arasında tuttuğum kristal bardağın içinde doğal olmayan bir renkle dalgalanan kırmızımsı, yoğun fakat can veren sıvıyı dudaklarımdan bedenimin artık hiç kullanmadığım bir organına gönderdim.

Bedenimdeki her bir hücre, sonsuza kadar yaşayacak bir madde ile kaplanmıştı. Ölümsüzlük iksiri ile...

Güçlerim ile dünyaya hükmeden kadın olmuştum. Ben Yelda Başaran. İçinde yaşayan milyarlarca insana tek bir parmak hareketi ile hükmeden tek varlığa dönüşmüştüm.

Camdan yansıyan görüntüm, kendi bildiğim görüntümle uyuşurken tek zıt taraf, artık yüzyıllarca önce deniz mavisi rengini tüm iştahı ile yutmuş sarı gözlerimdi.

Yansımadan koparak, zenginlik kokan odamın ahşap kokan zemini üzerinde, yüksek topuklu ayakkabılarımın çıkardığı tok ses ile bir tanrıça edasıyla yürüyüp simsiyah deri koltuğa bir tüy kadar hafif şekilde oturdum.

Hiç bir zaman kaybolmayan Ay'ın parlayan ışığı altında küçücük bir his güzel yaşamımı zorluyor, hayatımın kusursuzluğuna ve dengesine damlayan bir zift gibi bunu bozuyordu. Neden, niçin oluştuğunu bilememek beni ziyadesiyle sıkıyor. Ölümsüz ruhumu içinden çıkamadığı bir çelişkiye sürüklüyordu.

Normal olmayan bir his. Uzun zaman önce tüm insani hislerimle birlikte öldürdüğüm bir parçam.

Sevgi. Aktan'ım. Ruh eşim. Sevgilim.
Yanımda yoktu...

Kendi arzum dışında sıkılan çenemi zorlayan ve hiç de insani olmayan bir hırıltı boğazımdan geçti.

İşte o an serap delindi. Gri bir sis bulutu bulunduğum odaya tüm gücüyle çarptı. Ölümsüz bedenimin içinden fırlayan bir Tesseract tam burnumun dibinde hırıltı nefesini ve yılansı dilini yüzüme çarptı.

Bedenime sıkıca sarılan güçlü ve tanıdık kolların arasında tüm sarayı yerle bir edecek bir haykırış koptu.

Aktan, tamamlanmış hançeri Tesseract'ın tam alnına saplamıştı.

Benim gerçekliğe kavuşmuş zihnimin çığlıklarına, zehirli haykırışlar eşlik etmeye başlamıştı. Aktan'ın güç veren ve kollayan kolları arasında, gözlerimizin önünde Tesseract'ın telimsi tırnakları odanın her bir köşesine fırladı. Aktan bana sıkıca sarılıp arkasına çekerken, ben gerçekliğin en güçlü darbesini vücuduma yemiştim.

Telimsi tırnaklar duvarlara sürtünürken, sarı gözlerden yansıyan ışık bir anda odayı kapladı. Çığlığı başladığı hızla kesildi.

Ve gri pelerine sarılmış bedeni toz yığını dönerek, beyaz mermer zemine yayıldı.

Geri dönen kalp atışlarım, kulaklarımda gümbürderken, Aktan'ın hızlı ve kesik nefesleri yüzüme dağılıyordu.

Gözlerimi kapatıp, ikimizi de evimde düşündükten bir saniye sonra sıkıştırılma hissi bedenimizi sardı ve ayaklarım kendi evimde yere değer değmez, Aktan ile birlikte aynı anda yere çöktük.

Vücutlarımız birbirine yılan gibi sarılmış, tam ortamızda ise sonunda bizim olan, tamamen bize ait olmuş ve tamamlanmış olan hançerimiz

Fakat biz; bu şokla yerle yeksan olmuştuk.

🌙

Continue Reading

You'll Also Like

3.2K 134 38
Hayal Alanya'da yaşayan ve çeşitli psikolojik sorunları olan bir avukattır.Hayatı aslında bir yalan üzerine kuruludur.Fakat o bu yalandan kaçmaktansa...
2.3M 111K 61
Okula ayak bastığı ilk gün Güney'in dikkatini çekmişti Beste. Babası okulun en saygın bağışçılarından biri olduğu için sözü kanun kabul edilen Güney'...
390K 40.2K 33
EJDERHALAR SERİSİ 2.KİTABIDIR ... Freya, öğrendiği geçmişi ile intikam almak için geri dönüyor. Acı, keder ve yıkım tek bir çözümle biterdi. Freya'nı...
1.1M 79K 79
O, kendi halinde yaşardı. Okuldan eve, evden antrenmanlarına giderdi. Gündüzleri normal biriydi. Sıradandı. Onu kimse merak etmezdi. Ünü için peşinde...