9 - Boşluk

12.8K 1K 240
                                    

Aktanın yanından döndüğümden beri beni ne uyku tutmuş ne de içimdeki sıkıntı hafiflemişti. En azından Aktanın bu karanlık halinin neden kaynaklandığını anlamıştım. Tamam adamın hayatı yeteri kadar zordu bir de rüyalarına ben sakız gibi yapışmış onu rahatsız ediyordum.

Ayrıca bu geceki karşılıklı soru atışmasından sonra aklımda doğup yeşermeye başlayan bir sürü minik soru tohumlarım oluşmuştu.

Bunlardan en belirgin olanı ise Aktanın rüyasını etkin şekilde nasıl yönetebildiğiydi? Anneannem eskiden kabilelerden oluştuğumuzu ve nedenini bilemediğimiz şekilde soyumuzun tükendiğini söylemişti.

Belki de tükenmemişti. Belki de ana soyumuz tek kalmamıştı. Bunu sırlar kitabından ve anneannemin duyduğu ve aklında kalan destanlardan belki öğrenebilirim. Tabi ki bunun için anneannemin gelmesini ve yalnız kalmamızı bekleyecektim.

Uyuduğu yerde hafifçe kıpırdanan Melodiyi hissetmemle uzandığım yatağımdan yavaşça kalkıp dolaptan eşofmanımı ve geniş tişörtümü giyerek yarı çıplak halimden kurtuldum.

Sonra yavaşça kapıyı ses çıkarmadan açmaya çalışıp kendimi sessiz hastane koridoruna attım. Nefes almam, düşündüklerimi akıl ve mantık süzgecimden geçirip saf hale getirmem lazımdı.

Güneşin yeni doğan bebek ışınları yeryüzünü beslemeye başlarken bende çıt bile çıkmayan hastanenin koridorundaki tavandan yere kadar uzanan heybetli camın önüne geldim.

Camı hafifçe aralayıp soğuk Aralık havası yüzüme vurduğunda tenim sanki buz tutmuş bir göle düşmüş gibi titredi. Ne kadar soğukla pek aram olmasa da şu an temiz havaya hem ruhumun hem de alev almış düşüncelerimin çok ihtiyacı vardı.

Camın önünde kollarımı bedenime sarıp soğuk ve rüzgarlı İstanbul havasının bedenimi yalamasına izin verdim. Gözlerimi huzurla kapatıp derin bir nefesle havayı ciğerlerime buyur ettim.

"Rüyalarım benim kaçış noktamdı. Rahatlamak istediğimde hep uyur, kendimi burada bulurum."

Ah Aktan senin sırrın ne? Tamam bende senden kocaman bir sır saklıyorum fakat benim bunu yapmam lazım. Ne kadar ortaya çıkarsak bu bizim için o kadar tehlikeliydi.

Gölgeler içinde yaşamak bizim kaderimiz.

Hafif bir ürpertiyle gözlerimi açıp çevreme baktım. O gri gölgeler. O kadar korkunçtular ki insanların rüyasında bunlardan birini görmesi en ağır travmalara yol açabilirdi. Kafamı sallayıp o iğrenç mahlukatları aklımın en kuytu köşesine silkeledim.

Sonra üşümüş bedenimin farkına varıp camı usulca kapayıp tam odama geri dönmek için hareketlenmiştim ki arkamda hissettiğim nefesle korkudan minik bir çığlık attım. Benim gibi korkudan gözleri büyümüş hemşire ise "Korkutmak istemedim kusura bakmayın. Sizi cam kenarında görünce bir de seslenip cevap alamayınca bir şeye ihtiyacınız vardır belki diye gelmiştim." dedi.

Korkumdan kurtulup hafifçe gülümseyerek hemşireye baktım. "Kusura bakmayın duymadım. Sadece biraz temiz hava almaya ihtiyacım vardı. Bende tam odama dönüyordum." dedim

Hemşire ise kafasını sallayıp bir şey demeden nöbet yerine geri döndü. Odama yavaşça yürüyüp bir duman gibi içeri süzüldüm. Az da olsa uyumam ve anneannem için güç biriktirmem lazımdı. Hala uyumaya devam eden Melodiyi kontrol edip bende yatağıma girip bedenimin rahatlamasına izin verdim.

Gerçek ile harmanlanmış uyku evremde kulağımda yankılanan konuşmalara katılmak istesem de bedenim gözlerimin açılmasına izin vermiyordu.

Rüyada SaklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin