BENİ Geceye TESLİM ETME

Par kasinan

1.7M 45.8K 6.2K

Plus

BENİ GECEYE TESLİM ETME
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. bölüm
49. BÖLÜM
50. bÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
DUYURU
SON KEZ
DUYURU

47. BÖLÜM

23.1K 829 132
Par kasinan

Sevgili Arkadaşlar,

Hafta sonu tatile çıkıyorum. Bir hafta buralarda olmayacağım. Nete girebilme ihtimalim de çok düşük. Doğal olarak bir hafta bölüm ekleme şansım da yok. Umarım tatilden enerjiyle dönüp gelince açığı telafi edebilirim:)))) Anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.

Kerem ve Deniz gelen yolcu kapısından çıkarlar. Her ikisi de sözleşmişler gibi aynı anda çıkarırlar telefonları biri Seda’yı diğeri Zeynep’i aramaktadır. Daha ikinci çalışta açar telefonu Zeynep.

-        Şimdi çıktık hava alanından güzelim.

-        Uçak rötar mı yaptı Kerem? Çok merak ettim.

-        Biraz. Şimdi atlayıp arabaya geliyorum. Çok özledim sizi.

-        Biz de seni. Dikkatli ol.

Aşağı yukarı aynı anda Deniz de kapamıştır telefonu. Kerem, ona dönerek

-        Hadi gel, ben bırakırım seni.

-        Yok, abi ya! Seda yoldaymış. O gelip alacak beni. Ben oyalanırım burada. Sen git!

-        Tamam, o zaman. Yarın görüşürüz. Seda’ya selamlar.

Kerem, daha fazla oyalanmadan otoparka yürür. Altı üstü üç gündür ayrıdır Rüya ve Zeynep’ten ama günler geçmek bilmemiştir. Her gün, aramış hatta kızını ekranda görmüş de olsa onlara dokunamamak, sarılamamak özlemini iyice artırmıştır. Bir an önce eve varıp Rüya öğlen uykusuna yatmadan kızına doya doya sarılmak istemektedir.

Arabaya binip yola çıkar. Şansına trafik çok değildir. TEM’e girip hızını artırır. O sırada telefonu çalar. Ekranda Barış adını okuyunca içinden kendine küfreder. Bugün Barış’ın doğum günüdür. Büyük ihtimalle onları akşam yemeğe filan çağıracaktır. Telefonu açar. Tahmin ettiği gibi Barış, davet için aramıştır ama neyse ki hafta içi olduğundan kutlamayı pazar gününe almışlar ve onları pazar günü için davet etmektedir. İçi rahatlar. Bugün ne olursa olsun sadece karısı ve kızıyla olmayı istemektedir, çünkü.

Barış’la konuşurken rampanın alt tarafında trafiğin aniden tıkandığını görür. Ayağı fren pedalına gider, ancak frene bastığı an bir gariplik olduğunu anlar. “Siktir!” diye söylenirken telefondan Barış’ın “Kerem ne oldu, oğlum?” dediğini duyarsa da cevap veremez. Frene tekrar basar ama frenin tutmadığını fark etmesi uzun sürmez. Direksiyonu sağa kırıp hızı azaltma çabası yokuş aşağı inmekte olduğundan sonuçsuz kalır ve ne olur bittiğini anlayamadan önündeki kamyonun damperine hızla girer.

Barış, kapanmayan telefondan çarpma seslerini duyar. “Kerem, Kerem…” feryatları cevapsız kalınca telefonu deli gibi kapayıp ofisten çıkar. Kerem, kaza yapmıştır. Kazanın yerini, Kerem’in iyi olup olmadığını hiçbir şeyi bilmemektedir.

Ok gibi fırlayıp arabasına atlarken bir yandan da Ufuk’u arayıp durumu ona haber vermektedir.

                                                           X         X         X

Gece Rüya çok huysuzlanmış ve bir türlü uyumak bilmemiştir. O uykuya daldığında Zeynep bitkin hâldedir. Kerem’in yokluğunda bomboş gelen yatağına uzandığında uzun süre uyuyamamış ve dönüp durmuştur. Sonunda çok zor da olsa tedirgin bir uykuya dalmıştır.

Bir beyaz ışık… Annesi ve dedesi yan yana… İkisinin de yüzü gülmüyor. Onlara doğru ağır adımlarla yaklaşıyor… Dedesinin eli annesinin omzunda… Annesinin gözleri yaşlı “Özür dilerim kızım! Senden çok özür dilerim!” “Neden özür diliyorsun anne? Ne oldu? Sen niye ağlıyorsun? Dedecim, annem niye ağlıyor?” “Yaşadıklarına sebep olduğum için kızım…” “Anne ben çok mutluyum! Niye öyle diyorsun? Âşık olduğum adamla evlendim, dünya güzeli bir kızım var. Mutluyum anne, bak gerçekten çok mutluyum” Dedesinin üzgün yüzü ve annesi giderek bulanıklaşıyor. Annesi sürekli “Özür dilerim, Özür dilerim…” derken ışıkla birlikte kayboluyorlar.

Zeynep, sabah uyandığında hâlâ rüyanın etkisindedir. Annesini de dedesini de çok uzun zamandır rüyasında görmemiştir. Hele ikisini bir arada, ilk kez görmektedir. Yüreğinde bir ağırlıkla doğrulur yataktan. Onları gördüğü için çok mutlu olması gerekirken rüyanın tuhaflığı yüzünden garip hissetmektedir kendini.

Duşa girdiğinde yüreğini sıkan ağırlıktan bunalmıştır. Sanki içine biri oturmuş soluk almasına engel olmaktadır. ”Kerem’i çok özledim. Evlendiğimizden beri ilk defa ayrı kalıyoruz, ondan herhâlde.” diye düşünür.

Rüya’nın yanına gidip kızıyla oynadığında da sıkıntısı geçmez. Evin bütün duvarları üstüne üstüne gelmektedir sanki. Gözü saatte, kulağı telefondadır. Öğleyin, Kerem aradığında derin bir “Oh!” çeker. Neyse sağ salim gelmiştir işte. Giderek evhamlı kadınlara döndüğünü düşünür. “Benim bir an önce işe başlamam lazım. Evde ha bire kurup duruyorum.” der kendi kendine.

Telefona rağmen sıkıntısı geçmeyince kitabını alıp bahçeye çıkar. Nurgül’ün getirdiği kahveyi içip kitap okumaya çalışır. Ama her satırı iki üç kez okuduğunu fark edince kitabı sehpanın üstüne atar.

Yeniden saate bakar. Kerem’in birazdan geleceğini düşünüp gülümser, sadece üç gün… Ama ona neredeyse yıl gibi gelmiştir. Gülüşünü, gözlerini, Kerem’in kollarında olmayı, kokusunu, dudaklarının tadını, onunla sevişmeyi  kısacası Kerem’i o kadar özlemiştir ki…. Artık asla onsuz olamayacağının farkındadır. O an aklına yine gece gördüğü rüya gelir. Hayatı boyunca “onsuz olamayacağını” düşündüğü insanlar, annesi ve dedesi, yoktur yanında işte. Ya Kerem’e bir şey olursa ya bir de onsuzluğun acısını tadarsa?... Kendi kendine kızar “Saçmalamayı kes Zeynep! Çok özledin hep ondan oluyor bunlar. Kerem’e de Rüya’ya da bir şey olmayacak! Zırvalama!” Kendini oyalamaya karar verir ve en iyisi gidip üstünü değiştirmektir.

Kerem’in yarım saate kadar evde olacağını düşünüp üstünü değiştirmeden önce mutfağa gider. Nurgül’ün hazırladıklarını kontrol edip her şeyin kusursuz olduğundan emin olması gerekmektedir.

Mutfakta Nurgül’le biraz sohbet edip yukarı çıkarken telefonu çalar. Arayan Barış’tır. O gün Barış’ın doğum günü olduğunu dün Kerem, söylemiştir ona. Onu aramayı unuttuğu için kendine söylenir. Eğer onları davet etmek için arıyorsa bunu nasıl atlatacağını düşünerek açar telefonu.

-        Doğum günü çocuğu! Ben arayacaktım seni, sabredemedin mi?

-        Zeynep…

Ancak Barış’ın sesi kontrollü olmasına rağmen son derece kaygılıdır. Ters bir şeyler olduğunu o anda anlar Zeynep.

-        Barış ne oldu?

-        Zeynep, bak bunu sana nasıl söyleyeceğimi…

X         X         X

Barış, ambulansın hemen ardından girer, hastane bahçesine. Acilin önünde arabayı durdurup fırlar içinden. O sırada ambulansın kapıları açılmıştır ve görevliler Kerem’i ambulanstan çıkarmaya çalışmaktadırlar. Birinin kolunu tutup çılgın gibi sorar.

-        Yaşıyor mu?

-        Bilinç kapalı. Doktorlar içeride size bilgi vereceklerdir.

Bu arada arabasını otoparka çekmesini söylemek için gelen görevliye “Anahtar üstünde, çek ne cehenneme çekeceksen!” diye bağırıp sedyenin peşinden içeri koşar. Acilde doktorlar sedyeyi devralıp bir hemşire kendisini zorla onların yanında uzaklaştırınca olduğu yere çöküp kalır.

“Allah’ım yardım et! Ne olur, sen yardım et! Kerem, kardeşim, can dostum; dayan, ne olur dayan! Bak sen güçlüsündür, sakın bırakma kendini! Kızın için, karın için, benim için kendini bırakma! Kerem sakın, sakın bunu yapma! Duyuyor musun sakınnnn!”

Gözyaşlarına hâkim olamaz ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Telefonda Kerem’in küfrettiğini duyduktan saliseler sonra çarpma sesini duymuş ve çılgına dönmüştür. Defalarca “Kerem, Kerem!” diye bağırmasına rağmen cevap alamayınca deli gibi ofisinden çıkmış ve ilk iş Ufuk’u aramıştır. Bir yandan da tekrar tekrar Kerem’in telefonunu aramaktadır. Arabaya binmiş, yola çıkmıştır ama kazanın yeri hakkında hiçbir fikri yoktur.

Sonunda ısrarla çaldırdığı telefonu biri açmış ve ona kazanın olduğu yeri söylemeyi başarmıştır. Barış’ın “Yaşıyor mu?” sorusuna karşısındaki adam “Bilmiyorum abi. Kıpırdatmadık hiç, ambulans bekliyoruz.” Cevabını alınca gazı dibine kadar köklemiştir.

Zeynep’i arayıp haberi vermek en zorudur. Ne söylediğinin nasıl söylediğinin farkında bile değildir ama bir şekilde konuşmayı başarmış ve ona durumu olabildiğince iyimser aktarmaya çalışmıştır. Son bir gayretle Begüm’ü arayıp durumu kontrol altına almasını söyledikten sonra telefonu yandaki koltuğa fırlatıp gözünden sicim gibi yaşlar inerken son sürat kaza yerine varmıştır.

Oraya ulaştığında arabanın durumunu gördüğünde “Bu arabadan sağ çıkmasına imkân yok!” diye düşünür. Koca araba, akordeon gibi olmuş sürücü bölmesi neredeyse bir pilot kabini gibi kalmıştır. Ambulans hemen Barış’ın önünden gelmiş Kerem’i araçtan çıkarıp sedyeye yerleştirmektedir. Barış, onara doğru koşup yine hayati soruyu sormuştur: “Yaşıyor mu?” aldığı cevap ürkütücüdür. “Şu an yaşıyor ama hastaneye kadar dayanır mı bilmem?”

Durumu kontrolüne alarak, ambulansın en yakın devlet hastanesi yerine şehrin en iyi hastanelerinden birine yönlendirilmesini sağlamış ve dualar ederek ambulansın peşine takılmıştır.

Şu anda da yapabildiği tek şey dua etmektir. Acilin açılan kapısından Can, Yağmur ve Zeynep ok gibi içeri dalmışlardır. Daha onlarla konuşmaya fırsat bulamadan da Begüm… Zeynep’in gözleri korkudan büyümüş, yüzü adeta sadece göz kalmıştır. Bembeyaz çehresi ve titreyen sesiyle korkuyla “Barış?” der.

-        Yaşıyor, az önce geldik. İçeri aldılar, haber bekliyorum.

-        Ne olmuş?

-        Telefonda benimle konuşuyordu. Her şey yolundaydı, bir anda çarpma sesini duydum anlamadım ki?

İçeri giren Seda ve Deniz’le grup tamamlanmış olur. Zeynep, uyuşmuş gibidir. Ne gözünde tek bir damla yaş ne de dudaklarında tek bir sözcük vardır. Gözlerini kapıya dikmiş, kollarıyla vücudunu sarmış öylece durmakta ve yanında konuşulan hiçbir şeyi dinlemeden bütün gücüyle dua etmektedir.

Bir süre sonra Zeynep’in gözlerini diktiği kapı açılır. İçeriden çıkan doktor “Kerem Sayer’in ailesi… “deyince onu yere yığılmaktan Can’ın kolları korur. Doktora doğru ilerlerler. Zeynep güçlükle “Eşiyim.” diyebilir.

-        Geçmiş olsun hanımefendi. İlk müdahaleyi yaptık ama derhal ameliyata almamız gerekiyor. MR sonuçlarına göre başına aldığı darbe nedeniyle serebral ödem sonucu hematom oluşmuş.

-        Beyinde mi sorun var?

-        Evet, özetle beyninde bir kan birikmesi oluşmuş, derhal onu temizlememiz gerekiyor. Geç kalırsak ölümcül olacaktır. Ameliyattan sonra size detaylı açıklama yapabilirim ancak.

-        Anladım, hemen mi alıyorsunuz ameliyata?

-        Evet, hanımefendi. Size haber vermek üzere geldim, şimdi ameliyathaneye alacağız Kerem Bey’i. Uzun sürebilir kaygılanmayın.

Doktor, yanlarından ayrıldıktan kısa süre sonra Kerem’i ameliyathaneye götürmek üzere çıkarırlar. Onun sedyedeki hâlini gören Begüm bir çığlıkla Barış’ın göğsüne kapanır. Gerçekten de Kerem, perişan görünmektedir. Zeynep, tam önünden gecen sedyeyi “Lütfen, sadece bir dakika!” diyerek durdurur. Doktorun görevlilere işaret etmesiyle sedye tam önlerinde durur.

Zeynep, yavaşça sanki incinmesinden korkar gibi yüzünü okşamaktadır Kerem’in. Ona doğru eğilir ve kulağına “Sakın Kerem! Sakın! Şimdi değil, yalvarırım bizi şimdi bırakma. Şimdi olmaz, duyuyor musun beni! Tam sana yeniden güvenmişken bizi bırakamazsın, duyuyor musun? Söz verdin! Sizi asla bırakmayacağım, diye söz verdin. Sakın unutma, sakın!”

Doktorun uyarısıyla onun şakağına bir öpücük kondurup bırakır. Sedyeyi tutan ellerinin titremesi ve bembeyaz olan yüzü, kendinden geçmek üzere olduğunun işaretleridir. Yere yığılmak üzereyken durumu fark edip onu birden kavrayan Deniz sayesinde bayılmaktan son anda kurtulur. Hemen arkalarındaki banka onu oturtup sıkıca sarılır Deniz. Başının dönmesi hafifleyip gözünün önündeki karanlık açılınca sıyrılır Deniz’in kollarından. Birilerinin bulup ona uzattığı sudan iki yudum içer ve suyu avcuna döküp yüzüne çarpar. Şimdi kendini daha iyi hissetmektedir.

Başını çevirip etrafına bir göz atar. Can, Yağmur’a sımsıkı sarılıp onu karşı taraftaki banka oturtmuştur. Yağmur, donmuş gibi kendisini izlemektedir. Begüm hâlâ Barış’ın kollarında ağlamaktadır. Seda, Deniz’in yanında hemen karşısında durmakta, Deniz’in kolunu tutup ondan destek almaktadır.  Çevresindeki herkes sevdiklerince sarılıp sarmalanmıştır. Kendisi hariç…

Hayatta hiç olmadığı kadar yalnızdır o an Zeynep! Kimsesizdir, çaresizdir hepsinden fenası Keremsizdir… Yaşların gözlerine baskı yaptığını hisseder. Burnunun direği sızlamakta ve yaşlar akmak için zorlamaktadır. Bir an durup derin bir nefes alır ve oturduğu yerden kalkar. Onun kalkması diğerleri için de bir işaret olur. Barış’a dönerek “Ameliyathane nerede?” diye sorar. Barış’ın işaret ettiği yöne bakıp kararlı adımlarla ilerler. Koridorun ilerisinden sola dönünce o, ürkütücü “Ameliyathane” yazısını görür. Kapının tam karşısına geçip dikilmeye başlar. Diğerleri ona yaklaşmadan koridorun gerisinde beklemektedirler.

Orada ne kadar zaman geçtiğinin farkında bile değildir Zeynep, ameliyathanenin tam karşısında dikilmiş, gözleri kapıda heykel gibi durmaktadır. Bir süre sonra Can’ın yanında gelip koluna girdiğini fark eder.

-        Zeynep, gel hadi; oturalım bak şurada. Uzun sürecek ameliyat.

-        Hayır!

-        Zeynep, saçmalama! Burda böyle beklenmez. Gel otur şuraya!

-        Hayır dedim, Can!

-        Bana bak, benim tepemin tasını attırma! Yürü otur şuraya, oturduğun yerden de görülüyor kapı. Saatlerce ayakta mı dikilinir be! Düşüp bayılacaksın, bir de seninle uğraşmayalım.

Her zamanki gibi Can’ın dediğini yapmak onunla mücadele etmekten daha kolaydır. Cevap vermez ve onun yönlendirdiği yere oturur. Bir yanında Yağmur, diğerinde Begüm oturmaktadır. Diğerleri bir iki adım ötede ayakta onu izlemektedirler.

Zeynep, kimseyle ilgilenmeden ellerini kucağında birleştirip sessizce kapıya bakmayı sürdürmektedir. O sırada Ufuk içeri girer. Sağa sola bakıp onları ararken Barış’ı görüp hızlıca yanlarına gelir. Zeynep, Ufuk’u da görmemiştir.

Barış ve Ufuk kalabalıktan biraz uzaklaşıp konuşurlarken Barış’ın hayretle kalkan kaşlarını görünce Can, yanlarına gider.

-        Neler oluyor Barış?

-        Ufuk, kaza yerinden geliyor, Arabayı daha doğrusu kalanları çekmişler. Polisin inceleme yapacağını öğrenince araya birilerini koyup bilgi almış.

-        Eeeee?

-        Ufuk diyor ki balatalar yağlanmış.

-        Yani? Ne demek bu?

-        Bu durduk yere olmaz Can Bey.

-        Ufuk sen ne demeye çalışıyorsun?

-        Kaza tesadüfen olmamış Can Bey! Hidrolik hortumu kesilmiş veya bağlantılarda kaçak var. Ben arabayı daha iki hafta önce götürdüm servise. Bütün ayarları, bakımı yapılmıştı. Bu iş durduk yere olmamış, biri oynamış frenlerle.

-        Ufuk, emin misin?

-        Eminim Barış Bey! Polis de aynı şeyi düşünüyormuş zaten, benim aldığım habere göre.

-        Kim yapar abicim böyle bir şeyi?

-        Bilmiyorum Can, bilmiyorum ama bu doğruysa biri Kerem’in hayatına kast ettiyse onu bulup gebertmeyen en büyük şerefsizdir!

-        Barış dur bakalım, şu işin aslını anlayalım bir!

-        Ahmet amcaya haber verdin mi Ufuk?

-        Yoldalar Barış Bey, gidip şimdi alacağım hava alanından; önce size haber vereyim dedim.

-        Tamam Ufuk, sen onları getir.

-        Peki, efendim.

-        Haaa, Ufuk!

-        Buyrun, Barış Bey!

-        Gözünü kulağını açık tut!

-        Ahmet Beyleri getirdikten sonra ilgileneceğim Barış Bey.

Ufuk, geldiği gibi sessizce ama seri hareketlerle çıkar hastaneden. Can, Barış’ın kolunu tutar.

-        Barış, bundan şimdilik Zeynep’e hiç söz etme!

-        Ben de sana tam aynı şeyi söyleyecektim, Can ama sadece Zeynep’e değil kimseye bir şey söyleme. Ahmet amca bir gelsin, konuşalım onunla. Zaten bir şey döndüyse Ufuk bulup çıkarır.

-        Barış? Kerem’in peşinde birileri var mıydı? Yani ne bileyim, işle ilgili filan?

-        Hayır, abicim ya! Benim bildiğim kimseyle bir derdi yok. Zaten Rüya’nın hastalığı yüzünden işlerle de ilgilenemiyordu ki son zamanlarda. Ahmet amcanın bir yamuğu varsa bilemem ama Kerem’le derdi olan kimseyi bilmiyorum ben. Eğer onun bir tedirginliği olsa kesin söylerdi bana. O da hiçbir şey demedi, onun da haberi bile yok eminim!

-        Tamam Barış! Bu iş fena hâlde bulandırdı midemi yalnız.

-        Benim de… Ufuk, emin olmasa bunu asla söylemez Can! Eğer o, kasıtlı diyorsa da kasıtlıdır.

-        Ya, Kerem bir sağ salim çıksın bakalım şu ameliyattan da gerisine sonra bakarız.

Ameliyat oldukça uzun sürmüştür. Bütün o zaman süresince Zeynep, oturduğu yerden hiç kımıldamamış, kimseyle tek kelime konuşmamıştır. Etrafındaki konuşmalara da hiç kulak vermemektedir. Bütün gücüyle yüreğinin en derininde Kerem’le konuşmakta ve direnmesi için, onlara geri dönmesi için ona mesajlar gönderip durmaktadır.

Deniz’in getirip ona uzattığı kahve bardağına başını çevirip bakmaz bile. Yağmur da Can da kaygılı gözlerle onu izlemekte ama ona bir şey söylemeye cesaret edememektedirler. Bütün grup, bir gözleri kapıda bir gözleri Zeynep’te saati kontrol ederek Kerem’in bir an önce sağ salim ameliyattan çıkması için dua etmektedirler.

Zeynep’in dikkatini dağıtan tek şey, Ahmet ve Sevim’in hastaneye gelişleri olur. Fırtına gibi içeri dalanları görünce herkes yerinden kalkmış ve onlara geçmiş olsun dilemiştir ama Zeynep, bir an başını onlara çevirip başıyla bir selam verip yeniden kapıya odaklanmıştır.

Yağmur arkadaşı için giderek kaygılanmaktadır. Zeynep’in kolunu tutup gelenleri hatırlatmak için “Zeynep” derse de aldığı tepki sadece Zeynep’in kolunu geri çekmesi olur.

Barış, Ahmet ve Sevim’e olayları anlatmaktadır. Begüm, Sevim Hanım’ın yanına gitmiş onu en yakındaki koltuğa oturtmuştur. Can ve Yağmur, onlara Zeynep’in durumunu anlatmış ve Kerem, ameliyata girdikten sonra tek söz etmeden oturduğundan bahsetmişlerdir. Sevim Hanım “Kendi hâline bırakın, onu!” der sadece.

Nihayet ameliyathanenin kapısı açılır ve ameliyat giysileri içindeki doktor dışarı çıkar. Zeynep, daha kapı aralanırken yerinden fırlayıp kapının yanına gitmiştir bile. Doktor, çevresini saran kalabalığa

-        Şimdilik gözümüz aydın. Hematomu tamamen temizledik. Şu an Kerem Bey’i uyutuyoruz. Beynin dinlenmesi gerekiyor. En az 36 saat uyutacağız. Sonra ilacı kesip uyanmasını bekleyeceğiz. Ameliyat çok iyi geçti ama beyin travmalarında hasta uyanıp bilinci yerine gelene kadar hasar olup olmadığını veya bunun derecesini bilemiyoruz maalesef. Artık yapılacak tek şey beklemek. Size tavsiyem, evlerinize gidin şu an için burada yapılacak bir şey yok.

-        Kocamı görmek istiyorum.

-        Hanımefendi az önce açıkladım. Uyutuluyor Kerem Bey. Yoğun bakımda şu an.

-        Kocamı görmek istiyorum, Doktor Bey!

-        Bakın hanımefendi…

-        Asıl siz bakın! Ben doktoru olarak sizinle konuşuyor ve izin istiyorum. Ama engellemeye kalkarsanız, ben o izni almayı bilirim, o da olmadı bir şekilde girerim içeri. Şimdi size son kez söylüyorum: Kocamı görmek istiyorum.

Zeynep’in kararlı ses tonu ve dimdik duruşu, doktoru afallatır. Yardım istercesine gruba göz gezdirir ama kimsenin Zeynep’e karşı çıkacak cesareti yoktur.

-        Peki, sizi yanına alacağım. İki dakika görür çıkarsınız. Ama şu an, suni bir komada. Sizi duymasını ve tepki vermesini beklemeyin.

Zeynep, başıyla anladığını belirten bir hareket yapar. Doktorun yol göstermesiyle yoğun bakım ünitesine gitmek üzere ilerler.

Onun içeri girmesinden sonra Barış, Can’a

-        Zeynep’i ikna edip götürmemiz lazım da o nasıl olacak?”

-        Bilmiyorum abi! Ben onu hiç bu hâlde görmedim. Deneyeceğiz bir şekilde.

O sırada hastanenin kapısı bir kez daha açılır ve hepsi onlara doğru yürüyen yüze şaşkınlıkla bakmaya başlarlar.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

3K 2.7K 32
Aldığınız bir kararın yüzünüze söylenmesi mi daha zordur aslında yoksa bir başkasının da aynı kararı alması mı? Belki biri, belki de ikisi. Benim içi...
205K 12.7K 29
Mutlu Kadınlar Mezarlığı acı hayatları, garip hikayeleri, Akbaba'yı ve ondan sonra olanları takdirle sunar. Ondan sonra olanlar mı? Palavra! *Bu kit...
10.9K 877 23
Wattys 2022 Tarihi Kurgu Kazananı Not: Bu kitap, Acklam Serisinin ilk kitabıdır. "Hatıralarda saklanmış bir aşk..." Henry Acklam, aşkı aramaktan çok...
1.3M 36.8K 42
Türk işi Japon işi,bunu yapan 3 kişi .... "Düştüğüm duruma bak, sevmediğim bir erkekle evleniyorum ve iki erkek beni seviyor, ama ben b...