MAHKUM

By gokceustundagg

35.5K 3.6K 980

Yüzmeyi bilmediği halde ondan yüzmesini isteyen, beş yaşında bir çocuk olmasına rağmen ondan kendisini dövmes... More

BÖLÜM 1-HER ŞEYDEN ÖNCE
BÖLÜM 2 BARMEN
BÖLÜM 3- ATEŞ
BÖLÜM 4-GÜVEN
BÖLÜM 5- ŞEFFAF ODA
BÖLÜM 6- GEZEGEN
BÖLÜM 7- ÖLÜM
BÖLÜM 8- UYDU
BÖLÜM 9- HELMES
BÖLÜM 10- GEZİ
BÖLÜM 11- OKUL
BÖLÜM 12- İTİRAF
BÖLÜM 13- BEYAZ KUMRU
BÖLÜM 14- TOPLANTI
BÖLÜM 15-AŞK
BÖLÜM 16- GİRDAP BAYRAMI
BÖLÜM 17- DÖNÜŞ
BÖLÜM 19- DOSTLUK
BÖLÜM 20- ZARF
BÖLÜM 21- DİL
BÖLÜM 22- TEPE
BÖLÜM 23- KAYIP
Bölüm 24 BENİM
Bölüm 25 YEMEK
Bölüm 26 ÖPÜŞMENİN ANLAMI
Bölüm 27 ARANAN
Bölüm 28 BULUTLAR
Bölüm 29 MÜZİK
Bölüm 30 YARGI
Bölüm 31 B PLANI
Bölüm 32 YILBAŞI
Bölüm 33 EBEDİ
Bölüm 34 BÜYÜ
Bölüm 35 KÖPRÜ
Bölüm 36 SARAY
Bölüm 37 İHANET
Bölüm 38 İDAM
Bölüm 39 "BABA"
Bölüm 40 CAM KIRIKLARI
Bölüm 41 YÜZLEŞME
Bölüm 42 YAS
Bölüm 43 KARAR
Bölüm 44 FEDA
Bölüm 45 İSYAN
Bölüm 46 EV
Bölüm 47 EFSANE
Bölüm 48 DÜĞÜN
Bölüm 49 BEBEK
Bölüm 50 DAVET
Bölüm 51 FIRSAT
Bölüm 52 KISKANÇLIK
Bölüm 53 AİLE
Bölüm 54 KANIT
Bölüm 55 İHANET
Bölüm 56 TOKAT
Bölüm 57 DUA
Bölüm 58 KURBAN
Bölüm 59 İHBAR
Bölüm 60 MUCİZE
Bölüm 61 GEÇİT
Bölüm 62 HAZIRLIK
Bölüm 63 İSTASYON
Bölüm 64 SUÇLU
Bölüm 65 ORMAN
Bölüm 66 İŞKENCE
Bölüm 67 ÇİMEN
Bölüm 68 RUH CELLADI
Bölüm 69 LABİRENT
Bölüm 70 ŞİMŞEK
Bölüm 71 GEÇMİŞ
Bölüm 72 KAÇAK
Bölüm 73 VEDA
Bölüm 74 TAKİP
Bölüm 75 TANIDIK
Bölüm 76 KAĞIT
Bölüm 77 KAVUŞMA
Bölüm 78 BABİ
Bölüm 79 SİYAH DENİZ
Bölüm 80 HELMES İLE CARLOX
Bölüm 81 YALNIZ
FİNAL
MAHKUMLA İLGİLİ ÖNEMLİ !!!!!!

BÖLÜM 18- HESAP

437 47 27
By gokceustundagg


Yüz kaslarım artık benim kontrolümden çıkmış kendi kendilerine tepkilerini koymaya başlamışlardı.

Gülümsüyordum fakat bu sırada bakışlarım kaygılıydı.

"Dalga geçiyorsun değil mi?" diye sordum bir ümitle.

Bu sefer Helmes'in yüzünde ki gülümseme yavaş yavaş solmaya başladı. Deprem, ah ya da her neyse, devam ediyordu. Düşmemek için Helmes'in sırtımı verdiğim duvarda iki yanıma koyduğu kaslı kollarına tutunuyordum. Erkeksi ve ormanı çağrıştıran kokular bir şölen havasıyla burnuma dolarken bana bir açıklama yapmasını bekledim.

Herhangi bir açıklama. Her şey olabilir ama Fiona ve Oero asla olamaz. Hayır, bunu kabul edemem.

"Helmes," diye fısıldadım o bir şey demeyince.

İçimi ezen, içimi kavuran, içimi parçalayan hatta her parçalarımı kavuran Helmes'in bakışları yine beni delip geçiyordu. Bana bakan bakışları yine anlamsızdı. Bir heykelden farksız yüzünde özenle oyulup yontulmuş gibi duran ama kusursuz bakmaya devam eden gri gözler beni inceliyordu. Neden böyle yaptığımı anlamaya çalışıyordu sanki. Bir kolu çekilince neredeyse dengemi kaybediyordum. Tam düşeceğim sırada bir elimi Helmes'in sert göğsüne koydum. Bunu yaparken ise ağzımdan küçük bir çığlık çıkmıştı ama sanki o düşmek üzere olduğumu hiç anlamamış gibiydi.

Kolunu çekerken düşeceğimi hesaba katmamıştı. Sadece yüzüme dikkatle bakıyordu. Eli yüzüme doğru geliyordu. Eli o kadar iriydi ki gölge olarak yüzüme düştüğüne emindim. Sonunda sert ve soğuk eli yanağıma değdi. İçim titredi. Bir anda yanağıma değen soğuk mu buna sebep oldu emin değildim.

Ona baktım yutkunarak. Ne yaptığını anlamaya çalışıyordum. Şekilli dudakları açıldı.

"Sevişiyorlar, Rozzz... O kadar. Korkma. Korkacak bir şey yok."

Elimde olmadan dudaklarımı emdim ve başımı özenle çevirdim. Başımı yere eğdim onunla göz göze gelmemek için.

"Korkmuyorum."

Bu sefer soğuk eli yanağımı okşamaya başladı. Elini bir an olsun yanağımdan çekmeden ileri geri okşadı yanağımı. Bunu yaparken ise sanki içimde doğduğumdan beri benimle olan ama hiç haberdar olmadığım bir yere dokunmuştu. Bu hareketi yaparken ise o yerde ki bir şeyler harekete geçiyordu şimdi. Oysa ki sadece yanağımı okşuyordu. Bundan daha da fazlasını yaşamıştım. Öpüşme ve daha da ilerisi. Tabii ki bir erkeğe tamamen kendimi vermemiştim. Hadi ama, o sadece yanağımı okşuyordu. Ne oluyordu bana? Bu kadar heyecanlanacak ne vardı? Neden tahrik oluyordum? Ah, bunu fark ederse ölürdüm. Ne kusmuk ne başka bir şey... En büyük rezillik bu olurdu.

"Neden bakmıyorsun? Bana...neden bakmıyorsun?"

Keşke bunun cevabını ben de bilebilseydim ama ufak bir dokunuşla yok olan bir sabun köpüğünden farkım yoktu şu an. Deprem etkisi azalırken başımı yavaşça kaldırdım ve inanamaz gözlerle ona baktım. Güldüğü söylenemezdi ama dudağının bir kenarı kıvrılmıştı ve gri gözlerinde anlayamadığım bir parıltı vardı. Bu kadar güzel olmak zorunda mıydı?

"Yoksa... yoksa..." dedi sırıtarak. Kaşlarım çatıldı. Sanki söyleyeceği kelimeyi bulmaya çalışıyor gibiydi. Islandığımı anlaması imkansızdı. Ve söyleyeceği o kelime her neyse bundan hoşlandığı belliydi. Bunu yaparken ise hala dudağının kenarı kıvrıktı. Sonunda konuşunca tüm bedenim öfkeyle kasıldı.

"Yoksa... utandın mı?"

Söylediğini idrak eder etmez ellerimi kollarından çektim. Şaşkınlığımın kızgınlığa dönüşmesi çok uzun sürmedi. "Utanmak mı?" dedim neredeyse kahkaha atarak. İnanamayan bir tavırla işaret parmağımla kendimi işaret ettim.

"Ben mi?"

Başını sallarken hala gözlerinde ki parıltı sönmemişti. Sarsıntı artık durmuştu. Bakışlarım alaycıydı. Kollarımı bağlarken gülümsemeye devam ettim. O ise meydan okurcasına bana bakıyordu. Sanki inkar edemeyeceğim bir gerçek vardı ortada.

"Benim geldiğim yerde de bir laf vardır. Duymak ister misin?"

Aynı alaycı tavırla başını salladı. "Tabii, çok çok... isterim."

Başımı yana eğerek gözlerimi kıstım. " Ben dün doğmadım, derler."

Anlayamayarak bana baktı.

"Yani neyin ne olduğunu biliyorum, demek. Gözüm açık, demek." Son söylediğim laftan sonra Helmes'in yüzünde ki ani değişimi sanırım hiç unutamayacaktım. "Hele ki benim deneyimim olduğunu düşünürsek..."

Yüzünde ki ifade o kadar ani değişmişti ki, bir an afalladım. Yüzünde oluşan gülümseme sanki hiç olmamış gibi iz bırakmadan yok olmuştu. Kaşları çatılırken çenesinde ki bir kasın göz kırpar gibi ani hareketlerle oynadığını gördüm. Sanki çenesi kilitlenmişti. Bu beni bile korkutmuştu.

"Helmes?" dedim tereddütle.

Kaşlarını çatarak uzaklaştı benden. Sanki ilk defa görüyormuş gibi baktı bana.

"İyi misin?" diye sormak zorunda kaldım.

"Deneyim, ne demek?" diye sordu bana hayretle bakarken.

Ona öfkeyle baktım. "Sevişmedim kimseyle. Sorun buysa eğer. Seni de ilgilendirmez ama..."

"Ama başka şeyler de oldu, olabilir... normal sana göre," derken zorla da olsa yutkunduğunu fark ettim.

"İki yetişkin arasında her şey olabilir. Sen neden... "dedim kaldım öyle. "Neden bunu sorun ediyorsun ki?" Sonra da alayla devam ettim. "Eğer bu kadar geri kafalıysan onları engellemek için benden önce sen odalarına dalmak isterdin zaten."

"Oero, arkadaşını yarı yolda bırakmaz. Sahip çıkar. O, öyle biri."

"Sorun şu ki Helmes, benim arkadaşım mal değil," dedim sesimi yükselterek.

"Mal, demedim. Bu işi yaparsa, onunla evlenir," dedi dümdüz bir sesle.

"Öyle mi?" dedim bir kaşımı kaldırarak. "Herhalde onlar sevişme kararı almadan üçünüz oturup toplantı yaptınız, Helmes."

Onunla dalga geçmemden dolayı daha da öfkelenmiş görünüyordu. "Deli olma," dedi. Bu kelimeyle daha sonra dalga geçmek için beynime kazıdım. "Sevişeceklerinden benimde haberim yoktu."

"Yani Fiona'nın evlenmek isteyip istemediğini de bilmiyorsun değil mi?"

"Başka ne yapabilir ki?" deyince sakin olmak için derin bir nefes almaya çalıştım.

"Geri kafalısın."

"O da ne?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"Senin gibi insanlara, deriz," dedim ona dümdüz bakarak. "Evlenmek zorunda değiller. Zaten bu konuda bana da söz düşmez. Önemli olan arkadaşımın ne düşündüğü ama zaten bu iş baştan sona saçma. Oero ve Fiona..." dedim ve kaldım öylece. İnanamayarak başımı salladım. "Çok saçma çok."

"Abartıyorsun," dedi kaba bir sesle. Tam ona baktığım esnada yine sallanmaya başladık.

"Artık yeter," diyerek tam bir adım attım ki Helmes'in kolu belimi sardı.

"Dur."

Ona baktım. "Onu öldürecek. Fiona'yı görmedin mi hiç? O çok küçük."

"Gördüm ve emin ol, Oero da gördü. Ne yapacağını bilir. İşlerini bölme."

Tiksinerek baktım ona. "İğrençsin."

"Demin bunun doğal olduğunu söylemek istiyordun," dedi normalinden daha da sert bir sesle.

Kendimi ondan kurtarmaya çalışsam da kolları bir çelikten farksızdı. Sonunda pes ederek durdum.

"İki insan arasında doğal olduğunu söylüyordum. Vücut yapıları bu kadar uç olan insanlardan bahsetmiyordum."

"Ama doğal değil mi?" dedi bir kaşını kaldırarak. Bunu yaparken hala suratında ki öfke değişmemişti. Tam ona cevap vermek için dudaklarımı araladığım anda ağzımdan tek çıkan şey küçük bir inleme oldu. Helmes kaşlarını çatarak şaşkınlıkla bana bakarken bir kolumu mideme sardım. Bunu yaparken ise iki büklüm olmuştum.

Evet, işte başlıyorduk. Helmes "ne oluyor?" diyerek kollarını tekrar bana uzatırken ustaca bir manevrayla ondan sıyrıldım ve odama koştum. Sarsıntı devam ettiği için kapı eşiğinde neredeyse geriye düşüyordum ama Helmes son anda sırtımdan tuttu.

"Tanrılar aşkına Rozzz. Ne yapıyorsun?" dedi kızgınlıkla.

"Bırak beni," dedim boğuk sesle. İkinci defa rezil olmamak için midemi zor zapt ediyordum ama Helmes beni bırakmıyordu.

"Hayır, ne var, söyle," dedi telaşlı bakışları yüzümde gezerken. Dudaklarımı acıyla büzdüm. Daha fazla dayanamayacaktım. Ağzıma gelenleri tekrar yutkunmaya çalıştım ve suratımı büzerek ona baktım. "Lütfen Helmes," dedim acıyla. "Bırak beni. Dayanamayacağım. Bırak." Garip bakışlarını üzerimden çekmeden ellerini çekti ve hemen banyoya koştum. O sırada sarsıntı da sona ermişti tekrardan.

Hemen klozete benzeyen şeyin kapağını açtım ve iki elimle kenarlarını tutunarak kusmaya başladım. Biri saçlarımı arkaya çekip yardım etmeye çalıştığını fark edince başımı kaldırmadan, "git buradan," dedim.

"Hayır," dedi kuru ses.

Midem biraz rahatlayınca başımı kaldırmadan konuştum. "Bunu bana neden yapıyorsun?" dedim nefes nefese.

Hala arkaya attığı saçlarımı bırakmamıştı. Saçlarımı bir arada tutarken elini de sırtımda hissediyordum.

"Neyi?" dedi ifadesiz ses.

Gülermiş gibi bir ses çıktı dudaklarımın arasından. "Sonradan yüzüme mi vuracaksın yoksa?"

"Neden öyle bir şey yapayım," dedi şaşkın bir sesle.

"Neden yapmayasın ki?" dedim alayla gülerek. Ve ardından öğürmeye başladım. Önüme düşen saçlarımı iri ve soğuk eliyle dokunup geriye attı. Açıkçası soğuk iyi geliyordu ama yine de beni böyle görmesine dayanamıyordum.

"Lütfen git," dedim yorgunluktan gözlerim yaşarırken. Ama bir şey demeden saçlarımı hala geriye tarıyordu. Bu şefkati beni ağlatacaktı.

"Beni böyle görmeni istemiyorum," dedim sonunda ama bunu kısık sesle söylemiştim. Duymayacağını umdum ama tabii ki duydu. Saçımı tarayan eli birden durdu ve soğuk eli tekrar çeneme kaydı. "Bak bana," dedi sertçe.

"Helmes..." dedim neredeyse yalvarırcasına.

"Rozzz... Bak bana..."

"İstemiyorum," dedim başımı kaldırmadan. Hala soğuk eli çenemdeydi. Ufak bir hareketle başımı kaldırdı ve başımı ona doğru çevirdi ama gözlerim kapalıydı.

"Helmes, lütfen..." diyebildim sadece.

"Aç gözlerini," dedi sadece. Açana kadar beni rahat bırakmayacağını biliyordum. Gözlerimi araladığımda onun gri gözleriyle karşılaştım direkt. Diğer eli yüzüme doğru geliyordu. Ne yapacağını anlamayarak ona baktım merakla. Dudaklarıma dokundu. Bu kadar soğuk el nasıl dudaklarıma dokununca yanmış gibi bir his bırakabilirdi ki? Hızlanan kalp atışlarımı görmezden geldim. Baş parmağı dudaklarımı yakıp geçiyordu sanki. Dudağımın sol kısmından başlayıp sağ ucuna kadar gezinen parmağın sahibine baktım. Parmağını ne çok bastırıyor ne de az bastırıyordu. Dudaklarını aralayıp üstten bana bakıyordu. Demek bu hareket erkeklerde de seksi durabiliyordu. Sonunda baş parmağı dudağımın sağ ucunda durdu. Dudağımın kenarında kalmış olan kalıntıyı aldı. Sonra baş parmağına bakıp gülümsedi ve parmağını bana gösterdi.

"Bundan mı utanıyorsun?" dedi yüzünde ki enfes gülümsemesiyle.

"Hayır, yapma," diye daha yerimden sıçradığım esnada Helmes çoktan parmağını yalamıştı bile. "Bunu nasıl yaparsın?" derken hala parmağını emiyordu. Bu esnada gözlerinde ki parıltı, "ne oldu ki?" der gibi bakıyordu bana.

Dizlerimin üzerine çöküp önümde duvara yaslanarak oturan Helmes'e baktım şaşkınlıkla. Sonunda parmağını çekti ağzından ve diş izleri kalan parmağına baktı. "Bundan dolayı mı soğuyacağım senden? Geçerli bir sebep değil," dedi bana çapkınca gülümseyerek. Ona garip bakışlarla bakıyordum ama ondan tiksinmemiştim. Ben de onun gibi sırtımı karşısında ki duvara yasladım.

"Ne oldu?" dedi meydan okurcasına. "Yoksa yaptığım şey sana mide bulandırıcı mı geldi?"

Yorgunca gülümsedim. "Sana saçma gelecek ama hayır. Peki sen gerçekten bu yaptığından iğrenmedin mi?" Yüzüme baktı dikkatle. Sonra da kararlılıkla başını iki yana salladı. Yüzü ciddiydi. Derin bir sessizlik oldu. Başını çevirmeden bakışları tamamen yüzüme odaklıydı. Şimdi evden çıt çıkmıyordu. Helmes'le burada baş başaydık ve sessizliğe meydan okurcasına yaptığımız tek şey duvardan duvara bakışmaydı. Midemde oluşan o heyecanlı kıpırtıyı görmezden gelemezdim.

Sonunda konuşan Helmes oldu. "Nedense konu sen olunca iğrenç hiçbir şey gelmiyor aklıma. Seninle ilgili iğrenç hiçbir şey olamaz gibi geliyor hep." Hep mi? Daha önce bununla ilgili ne düşünmüştü ki?

Bu lafı beni tahminimden de çok etkilemişti. Bir insanın benim hakkımda böyle düşünmesi hem ilginç hemde gurur vericiydi. Ona garip garip baktım. "Teşekkür mü etmem gerekiyor?" dedim gülerek.

Gülümser gibi oldu. Bir dizini karnına çekmişken diğer bacağını boylu boyunca uzatmıştı. Dalgınca yere bakıyordu. Dudakları aralıktı. Can sıkıcı bir şey düşünüyor gibi görünüyordu. Sonra ne düşünüyorsa da kendi kendine başını iki yana salladı.

Ben ise iki dizimi de karnıma çekmiştim. "Almatch bana dokunmadı," dedim sonunda. Sesim istemediğim kadar yumuşak çıkmıştı. "Bana Palina'dan bahsetti sadece. Öfkeyle elini kesince hiç düşünmeden elbisemin bir kısmını yırttım ve kanı durdurması için eline bastırdım."

Bir şey demedi. İçime çöreklenen hayal kırıklığını görmezden gelmeye çalıştım. Aşk acısı ya da her neyse yaşamak istemiyordum. Bir şey demeden bende yeri izledim.

"Elini nasıl kesti ki?" deyince bir an durdum. İnanıyordu ya da inanmaya çalışıyordu. Bu da bir şeydi. Ona bakıp hızlıca açıkladım. "İçki içiyordu," dedim hemen. Gözleri yüzüme odaklanmıştı. "Bana Palina'yı anlatırken elinde ki bardağı sıktı ve eli kanadı. O çok acı çekiyordu Helmes. Hala da çekiyor," dedim.

Bir şey demeden yerinden kalktı ve sifonu çekti. Sonra gidip elini yıkadı. Suyun sesini duymak biraz olsun beni rahatlatmıştı. En azından sessizlikten iyiydi. Suyu kapadıktan sonra havluyu alıp elini kuruladı. Ben ise onu izliyordum sadece. Sonra bana döndü. Bakışlarından bir şey anlamak zordu. Bana inanıyor muydu ya da bana kızgın mıydı anlayamıyordum. Bu resmen beni çıldırtacaktı.

"Seni yerine yatırayım," dedi yine ifadesiz bir sesle.

"Gerek yok, ben yatarım," dedim yerimden kalkmaya çalışıp. Kalkar kalkmaz başım dönünce gözümü kapayıp hemen sırtımı duvara verdim. Gözlerimi tekrar açtığımda Helmes yanımdaydı.

"İnat etme işte. Bırak yatırayım."

"Nasıl yatıracaksın? Kucağına mı alacaksın?" dedim alayla.

"Evet," dedi rahat bir şekilde omuz silkerek. Bir hareketle beni kaldırırken bağırmaya başladım.

"Bırak beni Helmes!" dedim bacaklarımı sallayarak. Güçlü kollarından biri bacaklarımın altında diğeri ise sırtımdaydı.

"Merak etme. Tur attırmayacağım zaten," dedi dalga geçer gibi. Birkaç adımda yatağımın başına geldik. İç çekerek yatağa baktım. Beni öyle bir yatağa bıraktı ki başım döndü.

"Yere atarsan daha çabuk ölürüm," dedim hırçın bir tavırla.

Umursamaz bir tavırla dolabıma yöneldi. Geceliklerden birini alarak yatağıma koydu. "Giyin," dedi.

Geceliği elime alarak mırıldandım. Bu mağara adamının acilen yontulması lazımdı. "Seninle üslup konusunda anlaşmalıyız Helmes. Ayrıca bir kıza nasıl davranılması gerektiğini bilmiyorsun."

"Kusura bakma, kontrolsüz bir güce sahibim. Seni yatağa sert attığımın farkındayım."

"Yani?" dedim.

Dümdüz suratıma baktı. "Yani ne?"

"Özür dilemeyecek misin?"

"Duş almayı tercih ederim," deyip banyoya doğru yöneldi. Elimde ki geceliği sıktım.

"Orası benim banyom yalnız. İzin aldın mı?"

Banyo kapısının ağzında durup bana baktı. Sonra da banyo kapısının üzerine kolunu uzattı ve bir etiket çekti. Üzerini okudu. "Burada Helmes Ben adına yazıyor ama."

"Öyle mi? Hani şu özür dilemekten bile aciz mağara adamı mı?" dedim yapmacık bir tavırla gülümseyerek.

Düşünüyormuş gibi yapıp başını salladı. "Sanırım o," dedi kendi kendine konuşur gibi. Sonra bana baktı, "sanırım onunla geçinsen iyi olur," dedi sonra da aklına bir şey gelmiş gibi bir an durdu ve alayla gülümsedi. "Anladığım kadarıyla sutyenini bile o alıyor."

"Terbiyesiz," dedim elime geçen ilk yastığı ona fırlatarak ama tek bir hareketle yakaladı. "Uyu Rozzz," dedi emir veren bir baba gibi uyarıcı bir tavırla. Sonra da yastığı tek bir hareketle yatağa fırlattı ve banyoya girdi.

Hemen üzerimi giyindim ve oflayarak kendimi yatağa attım. Bu adamla uğraşmak sandığımdan da zordu. Büyük annem dışında ilk defa birine hesap veriyordum fakat karşılığı ifadesiz bir çift göz oluyordu. Bu ne demekti şimdi? Bana inandı mı inanmadı mı? Tekrar ofladım ve bu seferde sağ tarafa doğru yattım. Banyodan gelen su sesini dinledim. Şimdi Helmes benim odamdaydı ve üzerinde bir şey yoktu. Ah, ne saçmalıyordum ben? Bana ne onun vücudundan?

Su birden durunca sanki düşüncelerimi okuyacakmış gibi başka şeyler düşünmeye çalıştım. Banyodan gelen sese göre Helmes pantolon kemerini takıyor olması lazımdı şimdi. Demir sesleri geliyordu. Duştan çıkınca onu fark etmemiş gibi karşımda ki boş duvara baktım yarı açık gözlerle. Kapı açılmıştı.

Harika sabun ve şampuan kokusu etrafa yayılırken sanki odanın da havasını değiştirmişti. Yatağıma doğru yürüdüğünü hissettim.

"Uyumamışsın."

Ona bakmadan omzumu silktim. "Canım istemedi."

"Sadece canın isteyince mi uyursun sen? Yok mu uykun? Hadi yat."

Yine omuz silktim ama o esnada yüz kaslarım gerildi. Yine midem bulanıyordu işte. Yanıma gelip hemen karşıma çöktü. "İyi misin?" Bu sefer gözlerinde telaş vardı. Güç bela başımı salladım.

"Geçer birazdan."

"Urgaka'yı çağırmalıyım," dedi kendi kendine konuşurcasına.

"Gerek yok," dedim hemen. "O zaten durumumdan haberdar. Böyle olacağını o söylemişti bana zaten."

"Ne demek bu?"

Gözlerinde ki telaşın birazdan öfkeye dönüşmesinden korkarak çekimser bir şekilde baktım ona. "Helmes, şey... ben ateş suyu içtim," dedim yaramazlık yapmış bir çocuk gibi.

Gözleri bir anda irileşti. O zaman bunun nasıl bir felaket olduğunu anladım. "Ama sorun yok," dedim hemen. "Carlox evi aradı ve Almatch de Urgaka'yı alıp yanımıza geldi. Beni kontrol etti." Bir şey demeden öylece durdu. Sonra bana baktı bir şeyi yeni anlamışçasına.

"Sana ateş suyunu veren Carlox muydu?"

"Evet ama..." dediğim anda ayaklandı. Odanın içinde volta atmaya başladı. Yatakta doğruldum.

Helmes sürekli, "bunu nasıl yapar?" deyip duruyordu.

"Bilmiyordu ki," dedim Carlox'u korumak adına. "Gerçekten sonuçlarının bu olacağından haberi yoktu. O da üzüldü."

Bana öyle bir baktı ki susmak zorunda kaldım. Helmes'in gerçekten herkesin üzerinde yarattığı bir hakimiyet vardı.

"Benim neden haberim yok? Bana nasıl söylemezler!" dedi bağırarak.

"Sakin ol," dedim bu sefer bende öfkeli sesle. "Oero ve Fiona'yı da başımıza toplamayalım şimdi." Sonra da daha yumuşak bir sesle konuştum. "Sabah konuşursunuz tamam mı? Ama şunu bil ki kimsenin kötü niyeti yoktu Helmes."

Öylece baktı bana. Sakin olmaya çalışır bir hali vardı.

"Ben şimdi uyuyacağım ve sen de sakin olacaksın anlaşıldı mı?" dedim. Belli belirsiz başını salladı. Sonra da makyaj masamın yanına gidip koltuğumu aldı ve yatağımın yanına koydu.

"Ne yapıyorsun?" dedim hayretle.

"Yat, Rozzz. Anlaşılan bir süre seni korumam lazım. Yalnız bırakmaya gelmiyorsun."

"Saçmalama, Carlox senin kardeşin bana bilerek zarar vermez ki..."

"Yat Rozz," dedi öfkeyle. "Ve seni ilgilendirmeyen konulara da karışma."

Onun sert tavrına karşılık bende öfkeyle, "iyi geceler Helmes," dedim ve örtüyü üzerime çektim. O ise beni umursamadan koltukta oturuyordu ve gözleri resmen öfke saçıyordu. Sol eli koltuğun bir kolundaydı ve karşı dolaba bakıp duruyordu öylece. Sabaha kadar onu izlemek çok istesem de gözlerim artık direncini kaybederek kapandılar.

Sabah uyandığımda ise değişen bir şey yoktu. Helmes hala aynı şekilde duruyordu.

"Sakın bana sabaha kadar bu şekilde oturduğunu söyleme." Sabah uyanmış olmamdan dolayı çatallaşmış bir sesle konuşmuştum.

Sesimle irkilip bir an bana baktı. Ah, göz beyazları bile kırmızıya dönmüştü ama o kırmızılıklar içinde hiçbir canlılığını yitirmeden duran griler daha güzel görünüyordu şimdi. "Önemli bir işim yoktu," dedi omzunu silkerek. "Kahvaltı yapmak ister misin?" dedi bu sefer daha sevecen bir şekilde. Başımı salladım gülümseyerek.

Yataktan kalkıp yüzümü yıkadım hemen. Sonra da Helmes'le odamdan çıktık. Tam kapıyı kapatırken birine çarpınca irkilerek geriye sıçradım. Karşımda hem beni hemde Helmes'i şüpheci bir gözle süzen Carlox vardı.

"Af edersin," dedim gergin bir şekilde. Helmes ise sabahın köründe aynı odadan çıkmamızın hiçbir önemi yokmuş gibi kayıtsızca, "günaydın," dedi. Carlox beni umursamadan katı bir şekilde Helmes'e, "sana da," dedi ve bir an göz göze gelmemizle bakışlarını kaçırıp yürümeye başladı ama hemen arkasından Helmes ona seslendi.

"Seninle konuşmam gereken bir konu var Carlox. Kahvaltıdan sonra müsait misin?"

Helmes'in sesini duyunca yürümeyi kesti ve bir süre arkasını dönmeden durdu. Sonra yavaş yavaş başını bana çevirdi. Gözlerinde ki öfkeyi görebiliyordum. Sonra da Helmes'e dönüp, "ben kahvaltımı çoktan yaptım," dedi. "Siz geç uyandınız."

Helmes sabırlı olmak istercesine derin bir nefes aldı. "O zaman ben kahvaltı yaptıktan sonra," deyince Carlox omuz silkti. "Ben müsait olursam neden olmasın," diyerek odasına doğru yürüdü. Helmes ise arkasından bakakaldı. Carlox'un bu hareketinden sonra bana baktı şüpheyle.

Gülümsemeye çalıştım. "Çok açım Helmes. İnelim mi artık?"

Suratında ki sert ifadeyi bozmadan başını salladı. Merdivenlerden inerken, "bugün rüyanda ne gördün?" deyince ayaklarım bir anda basamaklara zımpalandı sanki. Her zaman ki gibi annem olduğunu düşündüğüm kadını görmüştüm işte. Kendimi bildim bileli bu değişmemişti ama Helmes'in neden bunu sorduğunu anlayamamıştım.

"Neden soruyorsun?"

O da benimle birlikte durmuştu. "Yanlış anlama," dedi. "Rüyanda sayıklıyordun. Birine gitme diyordun." Sonra bir şeyi yeni anlamışçasına surat ifadesi değişti. "Tabii özelse söylemek zorunda değilsin, ben sadece kabus olduğunu düşünerek endişelenmiştim, neyse unutalım," dedi ve arkasını dönüp inmeye devam etti. Zaten Helmes'le aramda oluşan onca yanlış anlamaya yenisini eklememek için, "dur," dedim.

Durdu ve başını bana çevirdi. Gözlerinde merak vardı.

"Annemi gördüm," deyince bu sefer yüzünde ki şaşkınlık hiç olmadığı kadar artmıştı. Buna neden bu kadar şaşırdığını anlayamamıştım.

"Anneni mi?" dedi kaşlarını çatarak. Sonra aramızda ki iki basamağı hemen çıkıp yanıma geldi. "Emin misin?" dedi telaşla.

"Evet," dedim ne olduğuna iyice meraklanarak. Sonra gözlerim bir noktaya daldı. "Onu gerçekte hiç görmedim ama annem olduğuna eminim." Sonra ona döndüm. "Nedenini sorma. Bende bilmiyorum."

Başını salladı dalgınca. "Nasıl rüyalar?"

"Bilmiyorum," dercesine dudaklarımı büzdüm. "Aslında pek bir anlamı yok. Genelde kendimi uzay boşluğunda bir kavanozun içinde görüyorum. Annem diye düşündüğüm güzel kadın ise bazen sadece sesiyle benimle iletişim kuruyor. Konuştuğu zaman bu çok kısa sürüyor."

"Kendini sana gösterdiği oluyor mu hiç?" diye sordu bu sefer.

"Evet," dedim bundan bahsederken içim huzur dolarak. Yüzümde bir gülümseme oluşmuştu. "Çok güzel bir kadın, Helmes. Hatta sadece güzel de değil. Bunun bir tanımı yok sanırım. Güzelliğin başka bir boyutu. Uzun saçları var, nereye kadar uzandıklarını bilmiyorum ama oldukça uzunlar," dedim gülerek. O ise gülmüyordu sadece dalgınca başını sallıyordu.

"Ne oluyor Helmes?" dedim sonunda.

"Senden bir şey isteyebilir miyim?"

"Nedir?" dedim merakla.

"Bunları... sakın... sakın Rozzz. Kimseye anlatma."

İrkildim. "Neden?"

"Bana güveniyor musun?"

Hiç düşünmeden başımı salladım. 

"Güzel, o zaman dediğimi yap Rozzz. Kimseye, ne olursa olsun, anlatma. Şimdilik, sadece bunu söylüyorum sana."

"Fiona biliyor," dedim.

"O zaman onun dışında kimse," dedi. Başımı salladım sadece. Şaşkınlıktan başka hiçbir şey diyememiştim. Onunla birlikte aşağıya indiğim zaman kahvaltı masasında bir tek Almatch'i gördük. Gazete okuyordu. Gazete dediysem, bizim bildiğimiz şekillerde değil. Burada ki gazeteler küçük kitapçık şeklinde. Genelde 10-15 sayfa aralığındadır. Bizde ki gibi ölüm ilanları ve bulmaca gibi eğlenceli bölümlerde var fakat incelediğim kadarıyla spor sayfası yok. Onun dışında genelde ekonomi ve siyasi haberler var. Herkesin günlük olaylardan haberi olması için her eve ücretsiz gazete dağıtılır.

Biz merdivenlerden inince başını kaldırdı. Sonra da gülümseyerek elinde ki gazeteyi kapatıp masaya koydu. "Oo, gecenin yıldızı uyanmış."

"Uğraşma benimle Almatch," dedim masada Almacth'in karşısında ki sandalyeye otururken. "Zaten berbat bir gece geçirdim."

Yine masada patates kızartması vardı. Onu görmeyeceğim bir yere ittim. Helmes tezgahta bize çay koyarken, "Kahvaltıya inerken Carlox'u gördüm. Nesi vardı onun? Tuhaftı," dedi.

Almatch başını iki yana salladı. "Bilmiyorum dostum. Dün biraz içti."

Helmes ikimizin de çay bardağını masaya koyarken Almatch'e dik dik baktı. "Carlox'un, Rose'a ateş suyu verdiğinden neden benim haberim yok?"

Almatch hemen bana baktı. Bakışları sertti.

"Ne yapabilirim? Beni eve o bıraktı. Ne halde olduğumu anladı," dedim.

Helmes, "benden saklayacak halde değil," dedi sanki buna hakkım yokmuş gibi. Sonra da bir sandalye çekip küçük masanın baş kısmına oturdu ve kasede hagört adı verilen tavada pişirmelik yemişlerden aldı.

Almatch kendi çayını yudumladı. "Urgaka ilgilendiği için sana haber verme gereği duymadık. Her şey kontrol..." derken Helmes'in boğulurcasına öksürmesinden sonra telaşla ona baktık. Elinde ki yemişi hızlıca kaseye geri attı. Suratını buruşturarak, "bu berbat olmuş," dedi.

Almatch masumca cevap verdi.

"İlginç bir sabah yaşıyoruz, Helmes. Oero ilk defa bu saate kadar uyuyor. Kahvaltı hazırlamak bana düştü." Fakat bunu derken de Helmes'in suratına alayla bakmayı bırakmadı. Helmes kendi dilinde bir şeyler deyip yerinden kalktı ve tezgahta ki sürahiden bir bardağa su koydu.

Almatch arkasından keyifle gülümseyerek bana baktı. "Küfür etti," deyince gözlerimi açarak onu uyardım. Şu an Helmes'e bulaşmak için hiç doğru bir zaman değildi.

Tezgahta ağzına gargara yapan Helmes'e seslendim. "Sence de bu iş fazla uzamadı mı Helmes? Artık Oero'nun hakkından gelmek istiyorum."

Helmes musluğu kapattı ve bana döndü. "Önce onların aşağıya inmesini beklemek gerek Rozzz."

Almatch ise hiçbir şey anlamayarak bir bana bir de Helmes'e bakıyordu.

"Yeterince bekledim," dedim yerimden kalkıp merdivenlere yönelerek. Helmes'in bir anda yanıma gelip beni göğsümün altından tutup havaya kaldırmasıyla bağırdım.

"Açıkçası tezgahın oradan neredeyse ışınlanarak yanıma gelip beni tutmandan etkilendim Helmes ama bu saatten sonra kimse Oero'ya yapacaklarımı engelleyemez," dedim bilmiş bir tavırla.

"Emin misin?" dedi göğsümün altına baskı uygulayıp kabuklarımı sızlatarak.

"Sana kolay olacağını söylememiştim zaten," dedim acıyla.

Almatch, "neler oluyor? Oero hakkından gelinecek ne yaptı ki?" diye sordu.

Helmes bir hışımla ona dönünce kolları arasında olduğum için otomatikman ben de Almatch'e döndüm ve aynı anda sözleşmişiz gibi, "seni ilgilendirmez!" diye bağırdık.

Almatch ikimizin de yüzüne bön bön baktı. Sinirden kırmızı olduğunu hissettiğim suratımı Helmes'e çevirdim.

"Beni bırak," dedim öfkeli bir şekilde.

Yapmacık bir şekilde gülümsedi. "Oero uyanana kadar olmaz. Onları rahatsız etmene izin vermeyeceğim."

"Oero uyanana kadar beni bu şekilde tutamazsın," dedim ona meydan okurcasına.

Bir kaşını kaldırdı. "Sakın beni kendi Dünya'nda ki güçsüz erkeklerle kıyaslama."

"En azından onlar güçlerini kontrolsüz kullanmıyorlar," dedim ve elinden kendimi kurtarmak istercesine hareket ettim. "Ve ayrıca senden daha güler yüzlüler," deyince göğsümün altında ki baskı attı. Acıyla bağırdım.

"Bir daha söyle," dedi tehdit edercesine.

"Senden daha... ah! Tamam, dur."

"Pes ettim, de, durayım," dedi gri gözleri alev alev yanarken.

"Oero'ya hesap sormama izin ver, pes ederim," dedim nefes nefese.

Almatch ıslık çaldı. "Buna biraz daha devam ederseniz tahrik olabilirim."

Yine aynı anda Almatch'e döndük. "Sen kapa çeneni!"

"Evet, kim bana hesap soracak?"

Helmes'le gelen sese döndük. Evet, artık başım fena halde dönmeye başlamıştı.

Oero merdivenlerden inerken bakışları yüzümdeydi ve kontrolsüz güç yine devreye girdi. Helmes'in kollarının bir anda çözülmesiyle yere çakıldım.

Continue Reading

You'll Also Like

MOİRA By sy

Fantasy

24K 1.8K 104
Nefesini duydum yakamda. İçine çekiyordu. "Şu kokun yüzünden... kırk yıl sende kalacağım." Gözlerine bakmak istemiyordum. Yoksa kendimi durdurmam bir...
85K 7.5K 29
Not: Sayılar ön yargınız olmasın. Her şey eski bir kitapçıda yaşanan küçük bir tesadüfle başladı. Ve geleneksellikle modernliğin yüzyıllardır mücadel...
226 58 11
Bir hikayenin nasıl başlaması gerektiğini kimse söylemez ama aşk ve olağan fantaziler kendi kokusunu salgıladıkça insanı ürkütür...
128K 15.4K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...