Kod Adı:KILIÇ

By beyaz-kanat

328K 21K 2.8K

Ne büyük yorgunluklarımız vardı sevgilim... Ne yapıp edemediklerimiz... Ne pişmanlıklarımız ne hüzünlerim... More

TANITIM
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
Son Söz
Bir müjde bin selam
Bir müjde bin selam!PİNHAN

19.Bölüm

4.5K 362 63
By beyaz-kanat

Tabibim gelsin...
Mayıs,2015
Dün işten döndüğünde erkenden uyumuştu.Beril korktuğunu bahane ederek birlikte uyumak istemişti.Tabiki kırmamıştı onu.Beril'in cibinlikli pembe yatağında anne kız koyun koyuna uyumuşlardı beraber.Onun çok sevdiği anlatırken uydurup anlattığı masallardan fısıldamıştı yine ona.Saçlarını okşamış,sırtını sıvazlamıştı.

Kendi okşanmayan saçının,sıvazlanmayan sırtının da yerine...

      Sabah da babasının tüm sorumluluğu üzerine alarak yazdırdığı yüzme kursuna gitmişti büyük bir sevinçle.Burada olduğu zamanlar kendisi getirip götürecekti tıpkı Nilsu'nun babası gibi.Burada olmadığı zamanlara önlem olarak da servise de yazdırmıştı.

 Beril'in kahvaltısını yaptırıp yolcu ettikten sonra bir daha uyumamıştı.Bir çay koymuştu,sabah çayını içtikten sonra da güzel bir kahvaltı hazırladı balkona.

Balkon havaları gelmişti çoktan.Cam balkondu,orta büyüklükte.Ortada büyük olmayan formika kaplı krem bir masa;yastıkları renkli bir köşe takımı,karşıda iki hasır sandalye.Bereket versin ki önü kapalı değildi evin.Balkonun neredeyse boyuna erişen bir kiraz ağacı vardı ki balkonunun dört bir yanına koyduğu çiçeklerle mükemmel bir uyum içerisindeydi.
Beril gider gitmez onun çok sevdiği poğaçalardan yoğurmuştu.Fırına baktı,üstü kızarmış mı diye.Gelince çok sevinirdi.Ama çıkışta babası ile olacağını unutmuştu.Bir kere daha katılmıştı onlara bir daha pek yanaşmamıştı Yağız ile bir yerlere gitme fikrine.Işık hızında soyadı davası açmış bu işlemler için görüşmüşlerde bir iki kez,dava da hemen sonuçlanmıştı.Soyismiyle de sahiplenmişti çocuğunu.
Üzeri kızaran poğaçaları fırından çıkardı.Selma annenin pazardan dönmesine çok bir şey olmadığını düşünerek balkona geçti.Kenarları çiçekli,runner masa örtüsünü kaldırdı.Hazırladı kahvaltı masasını.O gelmeden evvel bir bardak çay içmek istedi açık pencereden içeriye dolan bahar havasına,kiraz ağacının güzel çiçeklerine karşı.
Balkonda dört bir yanda duran rengarenk çiçeklerini sulamayı unuturum endişesi ile döndü mutfağa.Sulama ibriğine su dolduracaktı ki o sırada kapı çaldı.Selma annenin döndüğünü sanarak çayın altını tekrar yakıp öyle gitti kapıya.
Kapıda gördüğü bir kuryeydi.
"Buyurun."dedi .Elinde büyük,yeşil şık bir saksı içinde rengarenk erguvanları tutan mavi şapkalı adama.
"Melek İzci?"
"Evet ,benim."dedi kadın bir hayli şaşkın.Kapanmayan eski bir yarasının sızısıyla.
"Bunlar size,şurayı da imzalarsanız."dedi,güç olduğu anlaşılır bir ifadeyle tek eline verdi saksının ağırlığını.Koluna astığı çantadan kağıtların tutturulduğu bir dosya uzattı.Kenarında duran kalem ile imza attı Melek.Çiçeği almak için hamle yaptığında
"Dikkat edin,biraz ağır."dedi.
    Aldı saksıyı.Pespembe,mis kokulu çiçekler yüzünün kıyısında yer ederken taşıdı onları balkona kadar.Bıraktı masaya.Gözü ise kenarına iliştirilmiş nottaydı.Okudu notu.
Anneler günün kutlu olsun.
     Doldu gözleri.Tekrar baktı çiçeğe.Erguvan ağacının bonsai yöntemi ile bodurlaştırılmış şekliydi saksı ile kendisine gönderilen.Düşündü.Kim biliyordu bu ayrıntıyı,kim gönderirdi?Cem olmasını istedi,aslında cevabını bilen aklı.
Yağız mıydı?
    Kokladı çiçekleri.Kalbi çarptı da çarptı.Çarpıntıdan öleceğini sanarken,çaresiz bir iki damla süzüldü gözlerinden.Kendisinin tamamen aklından çıkmıştı anneler günü olduğu bunu hatırlanması...İlk defa kutlamıştı anneler gününü.Hem de muhteşem bir detay ile.Beyaz kartona yazılanları tekrar okumaya çalıştı buğulanan gözleri ile.Titredi elleri büsbütün.Koydu bir kenara.Sildi gözyaşlarını.
Demekki onun gözünde günü hatırlanacak kadar anne olmuştu.
Neyin nesiydi bu hediye?Bir anlam yükleyememişken kendine o ne olarak görüyordu kendisini.İlk karşılaştıklarında bağırıp çağırıyordu şimdi bu tavır da neydi?Evli bir adamın kıyısına yanaşmayacak kadar emindi kendisinden o yüzden tercihi mesafeden yanaydı.
      Geç kalınmıştı.İstemezdi hediyesini de.Daha sonrasında kendi huyunu bildiğindendi korkusu.En büyük korkusu bir daha öyle sevda hülyalarına kapılırsa dönüşü olmazdı.Bir baba olduğunu yeni kabulleniyordu.Daha yeni yeni alışıyordu bu fikre.O çoçuğunun babası olan Ali'yi toprağa gömmüş varsayıyordu yıllar yılı.Yağız ise bambaşkaydı gözünde.
Aklını yitireceğini sandığı günlerde bulunmuş çözümdü bu.Ali'm diye seslendiği adam asla kendisini bırakmazdı.
     Bu çiçeğin 'Yağız Yılmaz' tarafından değil de 'Ali Aslan' tarafından gönderildiğini varsaymak istedi.Bir çocuklu çekirdek bir ailenin önemli gün rutini kılmak istedi kalbi.Beyni ikrar verirken kalbi çarptı da çarptı.Nefesi daraldı.Yorulduğunda eskisi gibi omzunda dinlendiği,başı dertte olduğu her an yanında olan,tutunduğu dal olmasını diledi kalbi zehir zemberek bir hayal aleminin içinde.Oturduğu masada yemek yediklerini düşledi,gerçek bir baba gibi bazı gecelerde çocuğunu uyuttuğunu düşledi.
"Melek!"kendine seslenen ses ile korkunç bir şekilde çıktı hayal dünyasından.Binbir utançla!Sonrasında düşündükleri başka bir kederle yapıştı yakasına.

Nasıl olurdu da böyle bir şey düşünebilirdi evli bir adam hakkında!

Panikledi.O sırada masada duran boş çay bardağına çarptı eli.Bardak büyük bir gürültüyle yere düşüp kırıldı.
Düşündüklerinin de böyle paramparça oluşuydu sanki görüntü.
Paramparçaydı,büyücek kulplu bardak.
"Yavaş kızım!"dese de duymamış gibi devam etti Melek.Aynı vakitte cep telefonu da çalmaya başlamıştı ki ona aldırış etmedi.
Uzandı yerdeki parçalara canhıraş.Sanki az önce düşündükleri büyük bir günahtı da onun parçalarını toplar gibi avuçluyordu cam parçalarını.Hızlı hızlı toplamaya çalışırken fark etmedi bile avucunu içini nasıl kestiğini.
"Dur kızım!Elini mahvettin!"
Faraşla yanına yaklaşan kadın güç bela almıştı,avucunda kana belenen cam parçalarını.
"Çok mu korkuttum?Betin benzin de attı!" Dedi kadın büyük endişe ile.
"Yok dalmışım ben."itiraz etti hemen Melek.
"Hadi gel çabuk yıkayalım saralım elini.Mahvoldu çocuğumun eli."diye yana yakıla üzülerek söylendi olduğu yerde.
Yüzünü buruşturan kadına "Çayın altını yakmıştım.Sen çayları koy,ben hallederim."deyip çabucak ayrıldı kadından.

Yerdeki halılara kan damlatmamak için büyük bir çaba göstererek ilerledi banyoya.Dirseklerine kadar gelmişti kan.Kanamayı durdurmak için avucunun üst kısmına baskı uygulasa duracak gibi değildi kan.Muslukta yıkadı bu kez avucunun içini.Uzun uzun...
O adamı içinde barındıran bir hayal bile kendine nelere mal olduğuna baktı dalgınca.
   Gazlı bez kapadı üstüne.Uğraştı durdu dursun diye kanama.Uzun müddet gelmemesinden işkillensen kadın yetişmişti yine imdadına.Acile bu yarayla gelen bir hastayı sütursuz gönderemeyeceğinin pek tabi bilincinde Selma Hanım ile uğraşıp durdular akan kanı durdurmak için.En sonunda Selma anne dövünmeleri ile birlikte sardı avucunu özenle.
     Ardından oturttu kahvaltı masasına.Hemen eksik olanları da mutfaktan hızlı hızlı getirirken
"Başla sen!Oluk oluk aktı kan!Ah be yavrum,ne diye yapışırsın onlara.Mahvoldu elin."
    Melek bazen geçmişte yaşadıklarından ötürü korkardı sessiz gelişlerden.Sessiz de gelmemişti ama yine buna yormuştu.
Asıl sebebi bilmediğinden...
"Sakarlığım tuttu yine Selmoş,üzülme artık."
"Güzel kızım,üzme hiçbir şeye kendini."dedi.Tabakları masaya bıraktı,başını okşadı şefkatle.Geri mutfağa dönecekti ki köşeye az önce koyduğu güzel saksıya bakarak konuştu.
"Ne güzeller,şu köşeye de pek yakıştılar.Sahi kim getirdi?"
"Yağız göndermiş sanırım."
   Cümle ağzında yuvarlandı.Sessizce,kelimeleri yutarak söylemişti bunları.Bahsedilmek dahi istenmeyen bir isim gibiydi...
  Dudaklarını şaşkınlıkla, bir o kadar da takdir ettiğini gösterircesine büzerek "Aferim,incelik etmiş."deyiverdi.
   Bunun üzerine bir şey söylemedi.Yorum yapmadı.Kadın çayları doldururken telefonundaki cevapsız çağrıyı gördü.
'Yağız Yılmaz'
    Az önce arayanın o olduğunu fark etti.Beril ile ilgili bir şey mi diye başta endişe etse de sonradan önemli olsa bir daha arayacağını düşündü.Büyük ihtimal çiçekler için aramıştı.Normalde o aramalıydı.Teşekkür için ,ama durumları pek normal sayılmazdı.
"Yesene çocuğum." Diye payladı kadın karşısındaki sandalyeye oturduktan sonra.
  Bunun üzerine önündeki tabağa bir şeyler koydu.Sağlam olan sol eli ile.Allah'tan yaralanan ,kullandığı eli değildi .
  Melek sağlam elini uzatıp tuttu kadının elini."Anneler günün kutlu olsun.Kafam çok dağınık,unutmuşum hediyeni."

"Ah düşünceli kuzum benim.Geçen gün ütü aldın ya,daha ne hediyesi?"İkisi de güldüler.

    Melek'in elini okşadı kadın.Bir anne şefkatiyle...

"Benim sana yaptığım analık,rahmetli annemden öğrendiğim kadar."

     Gözleri daldı kadının.Gözleri doldu.Çocukluğunda annesinin çektiği binbir dert sıkıntıyla hemhal olmuştu yüreği,onun da başka kardeşi yoktu.Babası çektirdiklerini ödercesine genç yaşta ölmüştü,annesi de ardından hastalanmıştı.Bir evlat nasip olmamıştı ömrüne.Eşi de kendisinden yaşça büyüktü,ondan olacak ki onu da kaybetmiş,genç yaşında dul kalmıştı.

"Rahmetli babam 65 senesinde Almanya'ya gitti.Daha Beril kadar ne var ne yokum..."

   Uzunca bir soluk aldı,elindeki sıcak çay bardağını çevirirken.Melek de onu dinliyordu pür dikkat.

"Annem gebe,o zamanlar yokluk,sefalet.Yiyecek ekmeği güç bela buluyoruz.Babam gitti,bereket versin ki birkaç ay sonra biraz para gönderdi de yüzümüz biraz olsun güldü.Birkaç kere gelip gitti ilk yıllar.Ama sonra.."

"Adamın ayağı kesildi birden.Ne bir mektup ne bir haber.Erkek kardeşim daha ufak,annemin sıkıntıdan sütü kesildi.Elde para da yok ki...Annem çok güçlü kadındı,taşı sıksa suyunu çıkarırdı alimallah.Tarlalarda çalıştı o yıl günlükçü olarak.Sonra ahbaplardan bir haber geldi 'babam orada bir Alman kadınla tekrar evlenmiş,bir de çocuğu olmuş.Annem sevdalı babama ilk günkü gibi.İnanmadı.Söyleyenlerin ağzını tıkadı,kızdı,bağırdı.Kardeşim,hastalandı.Şehire götürdük,köy yerinde olacak gibi değil.Ameliyat olacak para yok pul yok.Doktorlar geç kalmışsınız diyor.Babam çıktı geldi o vakit.Diğer elinde başka bir erkek çocuğu.Verdi parayı,ama ne çare...Dayanamadı,küçük Mustafa'm."

   Gözlerinin altını sildi.Melek'in canı zaten sıkkındı,bunu biliyordu.Derdi de daha çok sıkılsın değildi.Yüzüne acı bir gülümseme kondurup devam etti kadın.

"Küçük kardeşimi toprağa koyduk.Annem çok gururlu kadındı,ne bir daha aynı yastığa baş koydu ne de eskisi gibi oldu babama.Elinden tutup getirdiği sarı saçlı çocuğu annesi geri alana kadar da kendi evladıymış gibi baktı.Ses etmedi.Memleketten dayım geldi,her şeyden yeni haberi olmuş.Annem söylemezdi katiyen.Götürmek istedi bizi.Bu kez babam karşısına durdu,göndermem diye.Ben çocukluk aklı bir ağlıyorum bir ağlıyorum babamı bırakmam diye.8-9 yaşındaki çocuk ne anlasın bu işlerden.Gitmedi annem.O gün benim için gitmedi annem.Benim için kaldı.Sırf babasız büyümeyeyim diye belki de..."

  Bilmiyordu Melek bunları.

"Sana bunları niye anlattım biliyor musun yavrum?"

    Cevap beklemeden devam etti.

"Bu güçlü duruşun,evladının üzerine titreyişin tıpkı annem gibi.."

   Tekrar birbirlerine uzandılar.Güç vermek istercesine okşadı kadın kızının elini.Melek'in gözleri doldu.Güçlü müydü sahiden?Sahiden pek dirayetliydi ama kendi içinde bunu hiç ispat edememişti.Anne bildiği kadının safi sözlerine inandı canı gönülden.Cesaret oldu her yanına bu sözler.

"Sen de çocuğun için dur o adamın yanında.Cesaretini kendi kendine kırma.Sen yanlış hiçbir  şey yapmadın,buna ben şahidim.Bundan sonrası için de sıkma canını.Su akar yolunu bulur.Çocuğun için düşmanın bile olsa ara bul onu.Bir şeylerden eksik büyüyen çocukların hep boyunları bükük kalıyor,bunu en iyi sen biliyorsun."

"Haklısın."dedi içi biraz daha ferah ve daha güçlü bir duruşla.

    Yanlış bir şey yapmadığını duymaya ihtiyacı olan yanları bundan nemalanıp güzel bir kahvaltı etti.Minnettardı karşısındaki kadına.O olmasaydı ne yapardı?

   Telefonu tekrar çaldı.Aynı kişi tarafından.Bu kez açtı gözleri karşısındaki kadında.İçi daha huzurlu.

"Melek,müsait miydin?"

"Müsaitim,az önce duymamışım telefonu.Bir problem yok ya?"

 "Yok hayır.Biz de Beril ile yemek yedik.Alışveriş merkezine geçiyoruz şimdi,haber vermek için aradım."

    Beril'in 'Babam ile oyun oynayacağız anne!' diye bağıran bıcır bıcır sesini duydu arkadan.İstemsiz gülümsedi buna karşılık.

"Dikkat et terlemesin,sudan çıktı çabuk üşütür.Çantasına yedek bir şeyler koymuştum."

   Güldü adam.Melek anlayamadı neye güldüğünü.Ama bu gülüşe sevindi anlamsız.Aralarında soğuk rüzgarlar esmesini her şeye rağmen istemiyordu.Bu kez her şey daha da zor oluyordu onun için.

"Peki,peki.Aslında ben başka bir şey söyleyecektim."dedi yanında oturan kızına bakarak.

"Bu gece uçağım var,işim biraz uzun sürebilir.O yüzden bu akşam hep birlikte bir yemek yiyelim diyoruz Beril ile.Sana da uyar mı?"

     İşinin biraz uzun sürebilir olmasının manası ne zaman döneceği kesin değildi.İtiraz etmeyecekti.Beril'in çok sevineceğini düşündü.Çıkan işinin ayrıntıları zehir gibi yayıldı içinde.Şimdi iki kat endişeyi barındırabilirdi.Anlattığı kadar biliyordu Ali'nin işini.2008 yılında başına gelenleri de biliyordu...

  Ondan sonra Amerika'ya gidişini de.Endişe duyacak kadar biliyordu aslen.Her zaman bir kaybetme payının olduğunu biliyordu.Bu kez yalnız kendisi değil Beril de kaybederdi.Bu çok fena bir ihtimaldi.Böyle kulağına yeniden çalınan acıklı bir türkü gibi geldi.Karanlık bir geceye çığlık çığlığa uyandığı o zifiriyi anımsadı...Hatırladıkları bir kor gibi yaktı yıktı göğsünün içini...

2011

   'Kocanın nerede olduğunu bilmiyorsun ha!' diyen adamın içinin fenalığı gözlerindeydi.Çakmak çakmak kötülüktü yanan ışığı.Feri,zalimlikti.Siyah sakalları beyazlamış,çok da genç sayılmazdı.Elleri saçlarını koparmak ister gibi yolarken o Ali'nin nerede olabileceğini sorguluyordu kadında.Veli İşli'den başkası değildi o.Necmi İşli'nin amcaoğlu,bütün karanlık işleri bir arada yürüttüğü ortağı,yıllar yılı can yoldaşı!

    'Ali Aslan' olarak kendini tanıştıran adam,sağ kolları olarak yanlarındaydı aylardır.Kandırmıştı onları.Bütün işlerine taş konulmuştu,haber uçurulmuştu polise jandarmaya.Bildikleri Ali,zamanında onların tetikçiliğini yapmış geçen yıl ölen Muzaffer'in hapisten çıkan oğluydu.Lakabı 'Kılıç Ali'... Türlü işkencelere kafası basan tehlikeli bir adamdı,sanılanın aksine.Ama sonradan öğrenmişlerdi ki MİT ajanıydı o.Kod adı:Kılıç olan bir ajan.Gammzadı,köstebekti.

Canını yakmalıydı bu kadının da.

  Kadının bu durumdan haberi var sandılar ilk.Kocasının kimliğini inkar eden kadına,kimliğinden dahi haberi olmadığına inanmak istemediler.

Kadın da inanmadı onlara...

    Deşifre olduğunda teşkilat emri ile yurt dışına çıkmıştı.Sonrasında Melek'i de yanına alma planı ile..Bir süre ortalıklarda görünmemesi gerekecekt.

Tüm planları çer çöp olup da suya düştü...

  "Çözün ellerini!"diye bağırdı kadının arkasındaki izbandut adamlarına.Sağdaki sakalsız olan ellerindeki urganı çözdü.

    Öfkesinden kuduran adam masanın üzerindeki muşambayı aldı.Üstünde duran tabak büyük bir gürültüyle yere düşüp parçalandı.Ortada yanan ateşe yürüdü bu kez de hızlıca.Melek ise korkudan delirmek üzereydi.

Kendisine bunu yapanlar Ali'ye ne yapmazlardı,hala derdi veremi Ali'ydi...

     Kadının çıplak bileğini hunharca çekip daha alevi üstünde olan muşambayı kadının bileğine yapıştırdı.

Ve Melek o gece ,acıyla bağırdığı kadar hiçbir zaman acılı naralar atmamıştı.O bağırdı,gelip de buldu Ali'yi sanki.Damarlarında çalkalandı,kalbinin duvarlarında çarptı... 

"Hala mı bilmiyorsun şıllık!Doktordun sen değil mi,parmaklarını koparırım!Daha fazlasını da yaparım,acımam!"

    Ve daha fazlasını da yaptı.Parmaklarını kesmeye kalktı o gece.Ağza alınmayacak laflar etti,kocasının ne kadar adi biri olduğunu bağıra çağıra söyleyip durdu.Vurdu,eziyet etti.

'Bilsem de söylemem.' dedi Melek...Safi bir saflıkta...

     Melek inanmadı hiçbir söylenene,tek kelime etmedi.Sorulanlardan bildiklerini de yanıtlamadı...

   O adam tarafından tutulduğu günler de ömrü hayatında işlediği,işleyeceği,işlemediği kadar günahın kefaretini ödedi.Acıdan bayıldı,ayıltılıp devam edildiğinde de tüm kalbi ile Ali'ye bağlıydı.Onu gözlüyordu gözleri...Ona olan inancından bir gram bir şey eksilmedi.Ta ki bir gün kendi itiraf edene kadar...O gün ise tüm hayatının yalan olduğu gündü.Gözlerine baka baka anlatmıştı her şeyi...Gün değil geceydi.Kapkaranlık bir gece.Daha yeni yeni iyileştiği günlerde Ali'yi kaybettiği korkunç bir yalana uyandığı o gecenin sabahında kendisine anlatılanlardı hayatını zindana çeviren.Oysa koynunda uyumuştu o gece de.O sabah da yine aynı yerinde uyunmuştu.Asıl ait olduğu yerdi.

Ali anlattı sabahına inanmadıklarını.Bir de o dillendirdi.

'Asıl adım Yağız Aslan' dedi önce.

   Anlamadı ilkin!Gözlerine baktı,ne dediğini anlamak istedi.Bu ne mümkündü?!Hayatını anlattı.Doğduğu şehirden,asıl memleketinden.Evde kendisine bakan 'Cennet Hanım'ın annesi olduğundan bahsetti.Kendi anne babasının da kendini öldü bildiğini fakat bu olay sonrasında kendini emanet edecek kadar  güvenemediğinden,Trabzon'daki baba evine bir gece vakti ansızın gittiğini anlattı. 

Cennet Anne de bir anne gibi el bebek gül bebek bakmıştı ona..

  Ve daha nicelerini anlatmıştı.Ah etmeden dinledi Melek.Hatta ölmek istedi..O an,oracıkta!

Çünkü duyduğu acının ne tarifi vardı ne boyutu..

*****

Mayıs,2015

   Hatırladıklarının haklı endişesiyle kabul etti yemeğe gitmeyi o an.Çiçekler için teşekkür etmeyi düşünse de dili bir türlü varmadı.Teşekkür etmek bile istemediği bir adamdı o.Bu kez kruvaze yaka siyah bir elbise giydi erkenden.Saçlarını açık bıraktı,hafif bir makyaj yaptı.Sargıdaki eli için bir çözüm yolu bulmadı.Yine salonda koltukta bekledi.Gelen çağrı ile üzerine siyah pançosu alıp indi aşağı.Ali'yi şaşırttığını gözlerine bakınmaktan kaçındığı için göremedi fakat küçük kızı bir sürü iltifat edip durmuştu,Yağız ise bunlara gülümsemek ile yetinmişti.

   Şık bir balıkçıya gittiler.Boğaza karşı olan masada bir aile gibi hepsi oturdu yerlerine.Ali karşısına, kızı annesinin yanına.Beril her zamankinden daha neşeliydi bugün.Sanki bir şeyi kutluyorlarmış gibi çıkılan yemeğe kendisine alınan hediye de tuzu biberi olmuştu.

Şık, kare mücevher kutusu içindeki yaprak şeklindeki broş.

   Pahalı olduğunu sezinlediği için pek hoşnut olmamıştı bundan.Bunu karşılık "Beril'in hediyesi!"demişti peşin peşin Ali.

"Anneler günün kutlu,annişim!"diye boynuna atılmıştı küçük kızı ardından "Taksana anne."dedi Beril.

   Yakasına iliştirdi bunun üzerine.Gayet şık ve güzel bir hediyeydi.Broş olmak Beril'in aklına gelecek bir şey değildi bu fikrin Ali'ye ait olması hoşuna gitmemişti.Gerek yoktu!Hediyesini istemezdi!Beril ile ilgilenmesi kafiydi,fazlasına lüzum yoktu.Jest yaptığını düşünüyorsa yanılıyordu,bu Melek için borç gibi geliyordu.

Kocaman bir çiçek,pahalı bir yemek,pahalı bir hediye.

    Kendisi herhangi özel bir günde bunları ona yapacak değildi.Bu yüzden hoşnut kalmadı bu davranıştan.Dönüş yolculuğunda yine uyuya kalmıştı Beril.Daha doğrusu uyuyor numarası yapmıştı bu sefer.Çok hoşuna gidiyordu babasının kucağında taşınmak.Bu da minik kızın küçük bir oyunuydu.

     Melek eve girdiğinde önce Selma anne'nin odasına girdi,ayaklanan kadına"Dağıtma uykunu,geldik biz." deyip geri kapattı kapısını.

   O sırada Ali de Beril'in kapısını kapadı.Yanına doğru ilerledi.

  Ve o an kanser bir düşünce yine dolandı her yanında.Aynı dünyaya neden sığdırmamıştı onları kader?Neden ayrı kılınmıştı yolları...?

     "Gidiyor musun?"diye sordu sessizce Melek.Gözleri mutfaktaki saate takılmıştı.Uçağına daha çok vardı.Direk havalanına geçeceğini söylemişti bu yüzden devam etti.

"İstersen çay kahve ikram edebilirim."

    Patavatsızlık ettiğini düşündü biran olsun.Belki evine gidecekti.Reddedileceğini düşündü ama bu da işine gelirdi.Fazla samimiyete gerek yoktu.

   O sırada telefon sesi sessiz evin içinde yankılanınca telaşla aradı ceplerinde Ali telefonunu.Hemen açtı telefonu.Arkasında ışığı açık olan mutfağa yöneldi.Konuşurken uyuyan insanları uyandırmamak için balkona geçti.Melek bunu evet olarak kabul etmişti.Çay suyu koydu ocağa.Bu işlemi yaparken kandan mahvolmuş sargı bezine yüzünü buruşturarak baktı.O, telefon konuşmasını bitirene kadar sargısını yenileyebileceğini düşündü.Balkona doğru ilerledi.Hala telefon ile konuşan adama eli ile de işaret ederek "Beş dakikaya geliyorum."dedi.

   Holdeki ecza dolabından malzemeleri alırken kaymıştı birden elinden malzemeler.Sessiz evde büyük bir gürültü çıkarmıştı.Bu gürültüyü duymuş olacak ki Ali gelmişti başına.

"Ne oldu?"

"Bu aralar fazla sakarlaştım."dedi yerdekileri hızlıca toplarken.

"Yardım edeyim,sargı bezi fena olmuş."dedi gözleri sağ elinde.

"Gerek yok!"dedi Melek tez bir cevapla.İstemiyordu.Artık ondan gelen hiçbir yardımı istemediğinin yeni farkındalığı ile.

"Hiç birbirimizin yarasını sarmamış gibi inat etme Melek."dedi.

    Bu cümle her türlü anlama yorulabilirdi.Fakat Melek yarasını sarmak yerine en büyük yarası olan bu adamın bu sözlerini başka türlü anlamadı.Evlilerken bir kez yaralı dönmüştü eve Yağız.Kaçırıldıktan sonra da kendisine Cennet anne ile pansuman yaptıkları günleri kast ediyor olmalıydı.

   Balkona geçtiler.İlkin yaralı sargı bezini açtı adam.Çattı kaşlarını gördüğü manzaraya karşı.

"Ne yaptın eline,çok fena olmuş.Buna dikiş gerekmez mi?"dedi elini avucunun içine alıp,gözlerine bakarak.Hekime yöneltilmişti bu soru.Ama Melek terzi misali kendi yarasına tabip olamamıştı hiçbir zaman.

"Alışkınım ben!"

  İğneleyiciydi sesi.Amacı da oydu.Yıllardır,sürekli dikişlik yara aldığı yoktu,en büyük yaraları karşısındaki adam yüzünden kaçırıldığı zaman açılmıştı.Zaten onlar da ömre bedeldi.Bunu yine hatırlatmak istemişti bir anlık hırs ile.

  Buz gibi dönmüştü adamın gözleri gözlerine.Çekmek istedi o an elini,Ali ise daha sıkı tutup kendine çekti avucundaki eli.Bir şey söylemek için ilk önce aralanmıştı dudakları ama sonrasında derin,kederli bir soluk alıp vermişti yalnız.

En büyük vicdan azabıydı kadın...

    Bunun üzerine tek çift laf daha etmedi her ikisi de.Özenle sardı kadının elini adam.

"Çay koymuştum."dedi demlemek için ayaklanırken.

"Gerek yoktu." dedi adam.

    Beş on dakika sonra demlenecek olan çayı dolduracağı  bardakları tepsiye hazırlayıp öyle dönmüştü balkona.Döndüğünde adamın bugün gönderilen çiçeğe baktığını gördü.Usulca tekrar karşısına oturduğunda "Çiçekler için teşekkürler.Geçen yıl bundan yetiştirmek için satılan kitlerden aldım ama bir türlü beceremedim büyütmeyi."dedi.

"Rica ederim.Yerine de yakışmış."

   Yağız üzerindeki ceketi çıkardı yanındaki sandalyeye gelişi güzel bıraktı.Kibarlık edip ceketini almadı Melek.

"Önümüzdeki hafta annemler geliyor.Onlara her şeyi anlattım."

      Melek boğazına bir şey düğümlendiğini sandı.Bir anne gibi zamanında kendine sahip çıkmıştı.Onu tekrar yaşatmış,şefkatini esirgememişti kendisinden.Fakat o torun sevgisini koparmıştı onlardan.Panikledi birden.

"Çok kızgınlar mı bana?"

"Sanmam.Yalnız telefonda çok ağladı,geldiğinde mutlaka görmek isitiyor Beril'i"dedi Melek'in gözlerine bakarak.Söylemesindeki temel amaç onay almaktı.Kafa salladı Melek.Üzgündü.

'Birilerini üzmek konusunda pek farkımız kalmamış'diyecekti vazgeçti.Kalktı mutfağa gitti.Tepsiyi yalnız getiremeyeceğini düşünerek ayaklanmıştı ki elinin sağ elinin de tersini kullanarak getirmişti tepsiyi Melek.

"Ne oldu eline?"

     Üçüncü soruşuydu bu.Melek telaş etti.Diyemedi ki seninle kurduğum haddimi aşan hayallere karşılık ceza vermişim kendime bilmeden.

"Önemli bir şey değil."dedi.Masanın üstünde, içinde poğaçalar olan fanusun kapağını da açarken.

"Bana hiç öyle gelmedi."diye diretti.

"Bardak kırılmıştı,toplarken kesmişim."dedi buna karşılık.Gözlerine dikkatli bakan adama.

 "Varlığım seni bu kadar çok mu huzursuz ediyor."dedi birden.Gözleri poğaçalara doğru gidip geldi.Aklına yıllar önce ilk kez evine davet ettiği güne gitmişti.Birlikte geçirdikleri günlerin hepsi birer güzel anıydı onda.Bunu hiçbir şey değiştirmedi.Yadında Melek,hep iyi kalacaktı.

"Ne alakası var?"dedi doğru olan söze inkar edercesine çabucak.

"Huzursuz ve mutsuz olduğunu görebilecek kadar iyi tanıyorum seni."

"Sanmıyorum.Daha düne kadar söylediklerin çok başkaydı."

"Haklısın."dedi sıkıntıyla yumdu dudaklarını ardından.Melek bir yudum çay alıp kollarını bağlayıp ardına yaslandı...Kırgınlığı geçecek gibi değildi.Yağız'ın içine çöreklenen sıkıntı konuşmadıkça zehirleyecek gibiydi.

"Senin kadar suçluyum ben de.Ne olursa olsun sorgulamalıydım dediklerini.Fakat o zamanlar psikolojin hayli alt üst olmuştu.Böyle bir yalan söylemeyeceğini,o öfkeyle bunu yapmış olabileceğin mantığıma daha yatkın gelmişti.Öfkem,bilirsin.Beni başka bir adam yapıyor."

"Bunu fark etmiş olmana sevindim.Ama ben sana dair pek bir şey bildiğimi sanmıyorum.Bildiklerimde de yanıldım."

"Ah Melek.."dedi çaresiz Yağız.Temcit pilavı gibi öne sürdükleri elini kolunu bağlıyordu,azabına azap katıyordu.

"Serap'ın komada olduğunu öğrendim,o sıra.Apar topar Almanya'ya gittim.Bir bebeğe sebep olmuştum bir de-"

'Ya ben..?'dedi kalbi.

  Lafını kesti Melek.Kendisinin yerine başkasının tercih edildiğinin dillendirilmesi canını yakmıştı can havliyle "Maşallah hızlı toparlanmış."dedi bilmişçe.

"O geri döndüğümü sanıyordu.Yaşadıklarımın hiçbirinden haberi yoktu.Beterdi hali,bugünkünden çokça uzak.Borç bildim onu tekrar yaşatmaya-"

"Merak etmiyorum!"

"Merak ettiğin için değil,anlatmadıklarım sonra yük oluyor üstüme."

"Bugün mu tuttu doğrucu davut olasın."derken acı acı gülümsedi Melek.Geç kalınmışlıkların tüm sillesini kendi yemişken haklıydı bu tavır.Yanmıştı bir kere canı.

 Acı acı başını salladı Ali.

"Aslen ben sana hiç yalan söylemedim.Karşına çıktığımda ben o adamdım.Yalnızca eksik söyledim bazı şeyleri.Hayatımın geri kalanında da eksik söyleyeceğim bazı şeyleri.Benim işim,benim hayatım bu.Ben buyum."

  Büyük bir itiraf gibi tane tane sakince konuştu Ali.

"Eksiğin noksanın artık benim derdim değil.Sen çocuğuna verdiğin vaatleri boşa çıkarma,yeter.Fazlasında gözüm yok."

    Hırs ile sarf etmişti sözlerini Melek.Tüm hırsı çok geç bir zamanda noksanlıklarını tamamlamaya çalışmasınaydı.Çok geçti her şey için.Şimdi her şey tam olsa neydi?

Yağız yine sakin bir ses tonu ile konuştu.

"Kızımdan yana endişen olmasın."Ardından yanındaki ceketini alıp çıktı.

**************

Bakın size süpriz yaptımmmmm:)))))

Nasılsınız?

Bölüm yazmam saatlerimi hatta günlerimi alıyor fakat bazılarınız fazla hayaletsiniz aa dostlar!Bu beni üzüyor haberiniz ola.

Sizin var mı böyle kapanmayan aşk yaralarınız?

Melek'e ne önerirsiniz?

Kendinize iyi bakın:)?

HOŞÇAKALIN..
























Continue Reading

You'll Also Like

342K 1K 6
Kim bilebilirdi ki fal baktığı adamın sonu olacağını? Kim bilebilirdi ki kendi yangınına kendi elleriyle su taşıdığını?
SEVDA YELİ By ahanae

General Fiction

12.9K 908 13
Aşk tarifi olmayan bir duygu Kimine göre kan... Kimine göre kurşun... Kimine göre şiir.... Kimine göre vatan... ...................... Ben geldim e...
50.9K 5.1K 24
Ailesini bir gece yarısı ani bir trafik kazasıyla kaybeden Can, yaşayan tek akrabasının onu kabul etmesiyle onunla yaşamaya başlar. Can on bir yaşınd...
2.4K 81 13
Heyecanlı,umutlu yeni atanmış genç bir öğretmen. Ciddi,sert ve bir o kadar da vatanına bağlı bir Asker.