BENİ Geceye TESLİM ETME

By kasinan

1.7M 45.8K 6.2K

More

BENİ GECEYE TESLİM ETME
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
AÇIKLAMA
48. bölüm
49. BÖLÜM
50. bÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
DUYURU
SON KEZ
DUYURU

19. BÖLÜM

25.8K 684 173
By kasinan

Kerem, geri döner. Babasının masasının önündeki koltuğa oturur. Ahmet Bey, koltuğundan kalkıp onun karşısındaki koltuğa geçer. Yüz ifadesi de ses tonu gibi değişmiştir. Öfke yerini derin bir çaresizliğe ve acıya bırakmıştır. Babasının bu hâline hiç alışık olmayan Kerem, merakla ona bakmaktadır.

Odada sessizlik giderek uzar. Kerem, bakışlarını doğrudan babasına yöneltmiş beklemektedir. Ahmet Bey, söze nerden başlayacağını bilemez hâlde düşünmektedir. Hayatında ilk kez babasının tereddüt ettiğini gören Kerem, iyice meraklanır.

-Eeee; otur, dinle dedin. Bekliyorum.

-Kerem, bak bunu anlatmak hiç kolay değil.

-Baba, uzatma! Ne diyeceksen de, yıllardır ilk kez iş dışında bir şey istedin, son görüşmede kırmak istemedim, bekliyorum ama çok zamanım yok.

-En iyisi en baştan başlamak o zaman.

-Bence de…

-Biz o zamanlar Amerika’daydık, sen 4 yaşında filandın.

-Haaa, kazadan önce diyorsun, her şey normalken…

Kerem’in kazayı hatırlatmasıyla Ahmet Bey’in yüzü düşse de toparlar kendini.

-Evet. Bunu söylüyorum çünkü olayın başlangıcıyla benim direk ilgim yok. Ben sonradan dahil oldum. Üstelik istemeden.

-Yani, sen de istemediğin şeyler yapabiliyormuşsun, tuhaf!

-Kerem, iğnelemeyi biraz bırakıp dinler misin lütfen!

-Tamam.

-Biliyorsun o zaman buradaki işleri deden ve Ali amcanın babası Hasan amca yürütüyordu. Ali de evlenip barklanmış hatta Barış dünyaya gelmiş olmasına rağmen 18 yaşında delikanlı gibi sorumsuz, nerde akşam orda sabah bir hayat sürüyordu. Bizimkiler ne kadar uğraştılarsa da yola getiremediler. 

Yaşam tarzı, vurdumduymazlıkları yüzünden Ali’nin evliliği de sorunluydu. Serap, yani Barış’ın annesi çok aklı başında bir kadındı ama sabrı tükenmişti. Hasan amca gelinini çok seviyor, üzülsün istemiyordu.

-Baba, bunlardan bana ne?

-Baştan başla diyen sendin! Benim için hiç kolay değil anlatmak. Kesip durma!

-…

-Ali o dönem yine karıştırmış ortalığı. Sait Bey’in kızı Tülin’le bir gönül macerası yaşıyor ve Tülin, Ali’den hamile kalıyor. Sait Bey duyunca kopmuş kıyamet. Bizimkiler de eski dost, taaa Perşembe Pazarı’ndan dükkân komşuları… Hem rezalet çıkacak hem de dostluk gidecek. Korkuyorlar. Serap ve Ali’yi bir bahaneyle benim yanıma yolladılar. Ortalık yatışıncaya kadar İstanbul’da olmasın diye. Ama Sait Bey yatışacak gibi değil. 

O sırada bizim yanımızda bir genç çalışıyor. Çok atak, zeki, çalışkan bir çocuk… Babam ve Hasan amca kafa kafaya verip bir plan yapıyorlar. Sait Bey’le de konuşup ikna ediyorlar. Çocuğu alıyorlar karşılarına olup biteni anlatıyorlar. Sonra ondan Tülin’le evlenmesini istiyorlar. Karşılığında o da Sait Çelik’in veliahdı olacak. Dedim ya adam çok hırslı… Pek de düşünüp taşınmadan “Tamam!” diyor. Bunlar Cihan’la Tülin’i evlendiriyorlar. Tülin, çocuğu doğuruyor, Ali’nin başı beladan kurtuluyor. Serap olayı öğrenmiyor. Kısacası her şey yoluna giriyor.

-Bi dakka, bi dakka. Sen adamın adına ne dedin?

-Evet, oğlum. O adam, Seda’nın babası.

-Ne yani, şimdi Seda, Barış’ın kız kardeşi mi?

-Evet. Ama tabi ki Barış bunu bilmiyor ve hiç öğrenmeyecek.

-Bu nasıl iş ya?

-O zaman bizimkilere en pratik ve en doğru çözüm bu gibi gelmiş. Çok da zamanları yok. Olayı kapatıvermişler.

-Ben hâlâ anlamıyorum ki baba? Bütün bunların benimle hatta Seda’yla ne ilgisi var?

-Geliyorum oraya da…

-Peki, Ali amca biliyor muydu durumu?

-O biliyordu ama Serap hiç öğrenmedi. Yani bir yere kadar bizimkilerin planı yürüdü. Bu arada biz o büyük trajediyi yaşadık. Her şey alt üst oldu. İstanbul’a döndük. Ben şirketi babamdan devraldım. Hasan amca o dönemde yeni ölmüştü. Ali’nin de şirket umrunda değildi. Zaten biz döndükten bir süre sonra da, biliyorsun, Ali’yle Serap kazada vefat ettiler.

Bu arada Cihan evlendikten bir süre sonra değişti. İlk başta bizimkilerin bütün şartlarını kabul eden adam ikide bir “Siz benim hayatımı mahvettiniz!” filan demeye başladı. Hatta bir iki kere şirkete gelip benim karşıma çıktı. “Sizden bunun hesabını soracağım!” filan gibi tehditler… Ben umursamadım bile. Dedim ya, zaten o dönem iş dışında hiçbir şeyle ilgilenmiyorum. Hele de kendi gönül rızasıyla bu işe girmiş bir adamın pişmanlıkları hiç umrumda değil. Kovdum ilk geldiğinde, sonrakilerde görüşmedim bile. Şirkete gelip rezalet çıkarmış bir iki. Ama baktı ki kimse oralı değil. Kesti sesini. Ben de unuttum gitti, zaten. 

Sonraları Cihan’la bir iki ihalede filan karşılaştık. Sırf benim işlerime taş koymak için uğraştı ama başaramadı. Ben, o tarz bir adamla uğraşmam bile! Oralı olmadım hiç.

Sonra aradan yıllar geçti. Ben olup bitenleri çoktan unutup gittim. Zaten derdim bana yetiyor. Ne Ali kaldı aklımda ne Tülin ne Cihan…

Geçen yıl, Cihan çıktı geldi yine. Ben önce kabul etmek istemedim. Randevu filan vermedim. Ama çok ısrarcı oldu. Sonunda telefonuma bir mesaj yollamış. “Görüşmemiz lazım. Beni atlatma! Yoksa olacaklardan sorumlu değilim!” diye. Merak ettim. Altından bir şey çıkacağını da düşünmüyordum, yine gelip bağırıp çağıracak diye düşündüm. Takılıp kalmış çünkü adam, ona oyun oynandığına hayatını mahvettiğimize. Gerçi benim bir alakam yok ama deden de öldükten sonra olup biteni bilen bir ben varım diye beni sorumlu tutuyor aklınca. Dayanamadım, randevu verdim, geldi.

Elinde kalın bir dosya… Attı önüme. Daha “Ne bu?” dememe kalmadan “Aç içine bak! Sonra lafımı kesmeden dinle beni!” dedi. Dosyayı açtım ve o anda maalesef kaybettiğimi fark ettim. Artık, ipler kabul etsem de etmesem de Cihan’ın eline geçmişti.

-Ne vardı o dosyada baba?

-Bak, Kerem; ben o zamanlar doğruyla yanlışı ayırt edecek hâlde değildim. Yüreğimi söküp almışlardı. Sadece işte başarılı olmaya kilitlemiştim kendimi. Ne pahasına olursa olsun. İyi – kötü, doğru – yanlış filan kalmamıştı.

-Baba, günah çıkarmayı bırak! Ne vardı o dosyada?

-Aslında yeni değildi dosyadakiler. Benim geçmişte yaptığım çok büyük bir hatanın bütün belgeleri…

-Baba, tekrar soruyorum ne vardı o dosyada?

-Ben şirketi devraldıktan sonra inşaat işine girmiştim. Babam, hiç istemedi. “Bilmediğimiz iş, oğlum! Gerek yok. “dedi ama dinlemedim. Yalova’da büyük siteler yaptık. Çok büyük kâr elde ettik. Benim işteki en büyük başarılarımdan biriydi. Maliyeti düşük, kârı yüksek işti. Ama sonra 99 depremi oldu!

-Baba sakın…

-Bir taşeron firmayla çalışıyordum. Çok cazip şartlarla almıştı işi. Binaların maliyeti çok düşüktü. Ben de incelemedim projeleri, malzemeleri filan… Meğer o düşük maliyetin sebebi belliymiş.

-Baba, bunu nasıl yaparsın? Bu, bu cinayet resmen…

-Aklıma bile gelmemişti ki. Gerçi o dönemde düşünsem de çok umursar mıydım bilmem? Tek derdim daha fazla kâr, daha çok para, daha büyük başarıydı. Bir tek böyle ayakta kalıyordum çünkü.

Depremden sonra soruşturmalar başlayınca gereken yerlerde gereken kişileri gördüm tabi. Bir de naylon şirket kurup parayla satın aldığımız bir adamı başına geçirdim. Bu işi yapan o şirket ve o adammış gibi göründü. Gereken yerleri de bağladığım için olay büyütülmeden kapatıldı. Bizim adamı içeri attılar. Bir iki yıl yatıp çıkacaktı. Baştan biliyordu zaten, öyle anlaşmıştık. Ama adam vicdan azabına dayanamamış içerde astı kendini!

-Hah, harika! Sen bir de bana “katil” diyorsun ha? 7 yaşındaki bir çocuğun bilmeden yol açtığı bir kazanın bedelini hayatı boyunca ödetiyorsun ama biliyor musun asıl eli kanlı katil sensin!

Ahmet Bey’in konuşma sırasında giderek zorlanmasına Kerem’in sözlerinden sonra gözlerinin de yaşarması eklenir. Yüzü giderek kızarmaktadır. Boynundaki kravatını gevşetir. Önünde duran bardaktan birkaç yudum su içer. Kerem’in içindekileri kusmasını sessizce dinler. Bir yandan da konuşmayı tamamlamak için güç toplamaktadır. “Haklısın oğlum! Çok haklısın! Ama sana gerçekleri daha önce söylesem seni yanımda hiç tutamazdım ki! Başka şansım yoktu!” diye düşünür. Şimdi gerçekten köşeye sıkışmış bir adam görüntüsü vardır hâlinde. Kerem

-Seni daha fazla dinlemek istemiyorum. Yüzüne bakmaya iğreniyorum! Sen bana nasıl vicdandan söz ediyorsun be adam! Nefret ediyorum anlıyor musun, senden nefret ediyorum ben! Daha fazla dinlemeyeceğim. Cihan sana ne yapacaksa yapsın sen hepsini hak ediyorsun. 

Gitmek üzere ayağa kalkar. Ahmet, oturduğu yerden zorlukla doğrularak kolunu tutar.

-Kerem, lütfen! Lütfen bitirmeme izin ver. Yalvarıyorum oğlum!

-Oğlum deme bana! Bir daha sakın bana oğlum deme!

-Lütfen izin ver, yalvarıyorum sana!

Kerem, biraz da titreyen bacaklarının onu taşıyamayacağından korktuğu için kalktığı koltuğa yığılır. Beyni uyuşmuş gibidir. Hiçbir şey düşünmeden koltukta oturup boş gözlerle karşısındaki adama bakar.

-Cihan, nereden nasıl toplamış bilemiyorum ama o olayın bütün belgelerini ele geçirmiş. Önüme attığı dosya oydu, işte! “Yıllar boyunca benim hayatımı mahvetmenizin acısıyla yaşadım. O, Tülin denen kaltağa katlandım. O herifin kızını büyüttüm. Hayatımın içine ettiniz. Bütün bunlara bir gün bunun intikamını almaya yemin ettiğim için katlandım. O gün geldi Ahmet Sayer!” dedi. “Ne istiyorsun?” dedim.

“Bana yaptıklarınızın bedelini şimdi sen ve oğlun ödeyeceksiniz! Oğlun, Ali’nin kızıyla evlenecek. Evet, hayatta kalan tek evladın, benim yaşadığımı yaşayacak! İstemediği bir evlilik yapacak. Ama yine de şanslısınız Seda karnında bir başkasının piçini taşımıyor. Evet, duydun dediğimi. Oğlunla Seda’yı evlendireceksin. Böylece daire tamamlanacak, hak yerini bulacak. Seda, benim hayatımı karartan ailenin adını taşıyacak. Hemen söyleyeyim. Bir de “torun” istiyorum. Oğlun, Seda’dan bir çocuğu oluncaya kadar ondan ayrılamaz. Sonra torununuzu sokakta bırakmaya razıysanız boşansın, beni ilgilendirmez. Çünkü ben evlendikleri gün Seda’yı hayatımdan sileceğim. “ Bunları duyunca deliye döndüm. “Kerem’i bu işe karıştırma! Benimle ne derdin varsa gör ama Kerem, bunların hiçbirini bilmiyor. “diye isyan ettim. Oralı bile olmadı. Tehdit ettim. “Elinden geleni ardına koyma Ahmet Sayer! Ama unutma, ben aptal bir adam değilim. Kendimi garantiye aldım. Bana bir şey olursa hatta ecelimle bile ölsem bu dosyadakiler ortaya çıkacak! İşte o zaman Sayer imparatorluğuna veda edeceksin. Haaa, belki sen de dayanamaz hapiste kendini öldüren zavallı adamın gibi intihar edersin! Ben orasını bilemem. Ama sen ölüp gitsen de oğlun, eğer Seda’yla evlenmemişse ben yine yapacağımı yaparım. Karşımdakinin hangi “Sayer” olduğunun önemi yok. Tek bildiğim, söylediklerimi yapmazsan sadece seni değil bütün aileni bitiririm!” 

-Ben de saf saf para pul hesabı yaptığın için beni bu evliliğe zorladığına inanmıştım.

-Kerem, inanmasan da ben seni seviyo…

-Sus! Sakın…. Sakın sevgiden söz etme! Sen onun anlamını bile bilmiyorsun!

-Kerem, şimdi çekip gidersen olacakların önüne geçemem. Bu sadece benimle ilgili olsa bir dakika durma git! Ama adam haklı! Olanlar duyulursa sadece ben değil, annen, sen, aile adımız hatta Barış, her şey ama her şey bitecek.

Kerem, başını iki elinin arasına almış, omuzları çökmüş, bitkin bir hâlde durmaktadır. Ahmet Bey, daha fazla dayanamaz; yerinden kalkıp onun yanına gider. Elini omzuna koyar. Kerem çok şiddetli bir hareketle onu iter. Bir an dengesini kaybeden adam, arkasındaki dolaba çarparak durur.

-Sakın, sakın bana dokunma! Şimdi mi geliyor aklına, elini omzuma koymak? Bugüne kadar neredeydin? Bir daha bana asla emir de verme, babalık da taslama hele sözde şefkat rollerine hiç bürünme! Senden tiksiniyorum! Sen nasıl bir adamsın ya? Bütün bu rezillikleri unutup hiç olmamış gibi yapıp hayatını nasıl sürdürdün? Bunca zaman kendimi suçlu hissetmeme sebep oldun! Ben azaplar içinde kıvranırken sen yediğin onca halta rağmen nasıl rahat uyuyabildin?

-Kerem, hepsi seni korumak içindi.

-Ne koruması be! Kimden ve neden koruyacaktın ki? Bana en büyük zararı sen verdin! Şu hâle bak! Benimle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir rezilliğin de faturasını bana kesiyorsunuz. Lanet olsun, hepinizin Allah belasını versin!

-Ne desen haklısın. Söyleyecek sözüm yok, kendimi sana asla savunamam. Hata yaptım. Büyük hatalar... Keşke seni bulaştırmadan kendim ödeyebilseydim hepsinin günahını… Ama…

-Ama onu bile yapamıyorsun değil mi? Sen, bana hayatta doğru yaptığın bir şeyi söylesene! Bir tek şey be! Ne baba olmayı becerebildin, ne iş adamı olmayı hatta ne insan olmayı!..

-Kerem, bütün bunları bilmek zorundaydın. Çünkü kararını vermişsin, çıkıp gittikten sonra olacakları da öğrendin. İstesen de istemesen de bu rezilliğin parçası olacaksın. Adın “Sayer” çünkü. Olaylar patladıktan sonra duymanı istemedim. Seni zorlayamam. Gitmek istiyorsan gidersin. Ama yaşanacakların hepsini bil.

-Hah, şimdi böyle mi oldu “Gitmek istiyorsan git!” ? Nasıl gideceğim onu da söylesene? Bu herif her şeyi dökecek ortaya. Bütün memlekete rezil olacağız; itibarımız bitecek. Barış mahvolacak. Annem büyük olasılıkla bunlara dayanamayıp ölecek. Sen “erdemli insan” (!) beynine bir silah dayayıp geberip gideceksin. Sonra… sonra ben hayatıma devam edeceğim öyle mi? Bak, ben sana bir şey söyleyeyim mi? Sen bu hayatta bir tek şeyi çok iyi becerdin, Cihan haklı! Sen insanların hayatının içine etmeyi çok iyi becerdin.

-Kerem…

-Ne? Ne diyeceksin? “Affet beni oğlum!” mu? Bak şimdi ben sana olacakları söyleyeyim mi? Bugün itibariyle bu şirketten def olup gidiyorsun sen! Bütün hak ve yetkilerini bana devrediyorsun ve siktirip gidiyorsun! Ben de gidip o Allah’ın belası herifin kızıyla evleniyorum. Barış’ın olup biten hiçbir şeyden haberi bile olmuyor ve sen annemi de alıp İstanbul’dan başka bir yere ne bileyim güneye mi gidersiniz yurt dışına mı ne haltsa def olup gidiyorsun! Bir daha da yüz yüze gelmiyoruz. Ölürken bile çağırma beni yanına, anladın mı? Son sözüm bu!

-Kerem, ben senden bunu isteyemem…

-Bir şey istemiyorsun! Ben yapacaklarını söylüyorum. Bütün bunları da senin için yapmıyorum. Annem için, ölen abim için, Barış için ve kendim için yapıyorum. Ben, senin aksine bugüne kadar onurumla yaşadım çünkü. Senin pisliğin yüzünden de iki paralık olmayacağım! Şimdi karar vermek için sadece beş dakikan var. Söylediklerimi yapıyor musun yoksa ben, seni buradan kendi ellerimle mi atayım?

Ahmet Bey, tuhaf bir biçimde rahatlamış görünmektedir. Bitkindir ama kaderine teslim olmuş insanların garip rahatlamasını yaşamaktadır. Oğluna bakarken hiç tanımadığı bir adama bakıyor gibidir. Onun gözlerindeki kararlılık, öfkesinin altından sezilen acı ve her şeye rağmen dimdik duruşu ilk kez gururlandırır onu. Yaşadığı ironiyi düşünerek acı acı gülümser.

-Gidiyorum.

-İyi. Dediğim gibi annemi de al, İstanbul’dan da bir hafta içinde ayrılıyorsun. Anneme ne açıklama yapacağınla hiç ilgilenmiyorum. İster gerçekleri anlat ister uydur bir şeyler. Düğünü haber veririm. Gelir, boy gösterirsiniz. Ondan sonra da seni bir daha görmek istemiyorum. Şimdi toplantını, işini gücünü neyin varsa her şeyi iptal et ve çık git, buradan.

Ahmet Bey, kendini biraz toparlayıp asistanına gerekli direktifleri verir. Masanın üzerindeki eşyalarını toparlar. Eli, Kerem ve abisinin gülerek poz verdikleri fotoğrafa gider. Onu da almak için uzanır. O ana dek ayakta, kollarını kavuşturmuş onun toparlanmasını izleyen Kerem, fotoğrafa uzandığı anda “Ona dokunma! Senin o fotoğrafı almaya, ona bakmaya hakkın yok; anlıyor musun? Sen ne bana ne abime babalık yapabildin. Sakın elini ona sürme!” der. Ahmet Bey’in eli çaresizce yanına düşer. Çantasını eline alır ve kapıya ilerler. Çıkmadan son bir kez geriye dönüp Kerem’e bakar ama o çoktan pencerenin yanına gitmiş, sırtını ona dönmüş dışarıyı izlemektedir. Ahmet Bey, dışarı çıkıp kapıyı ardından yavaşça kapatır.

Continue Reading

You'll Also Like

525K 60.1K 40
çapkın bir omega olan kim taehyung, kızgınlıklarını geçirmek için gözüne alfa jeon jungkook'u kestirir
970K 2.6K 1
TAMAMLANDI VE KALDIRILDI Babasının hatası kendini kalpsiz bir düke sunmasına neden olur. Kaybettiği masumiyetinin yanında tüm hayatı parmaklarının ar...
10.8K 876 23
Wattys 2022 Tarihi Kurgu Kazananı Not: Bu kitap, Acklam Serisinin ilk kitabıdır. "Hatıralarda saklanmış bir aşk..." Henry Acklam, aşkı aramaktan çok...
1.3M 60K 41
Gavina MacDougal güzelliği ve asiliği ile efsaneleşmiş asil bir İskoç leydisiydi. Tehlikeliydi, cesurdu ve en önemlisi mücadele etmekten asla vazgeçm...