KANLI DİADEM

By atakanncoskunn

23.9K 9.3K 8.3K

Rüzgar soğuk ve sert esiyor. Sessizce bir kasırgaya dönüşeceğini fısıldıyor kulağıma. Warenya'yı yüzyıllardır... More

Ön söz
► 1.Bölüm "Biçare"
► 2.Bölüm "Kıvılcım aşkı "
DUYURU
► 3.Bölüm "Gizemli"
► 4.Bölüm "İktidarın Gölgesinde"
"KANLI DİADEM KÜNYE"
► 5.Bölüm "Aslanlar sofrasına davet"
► 6.Bölüm " İlk hançer "
► 7.Bölüm " Kırağı "
► 8.Bölüm "Hanedana gözdağı "
► 9.Bölüm "Beklenmeyen"
► 10.Bölüm "Karanlığın içinden "
► 11.Bölüm "Yaptıklarının bedeli "
► 12. Bölüm " Vicdanın senin kıblendir "
► 13.Bölüm "Sır"
► 14.Bölüm " Kör ve Sağır"
► 15.Bölüm "Rüzgarın ruhuna teslim"
► 16.Bölüm "Yıllar sonra"
► 17.Bölüm "Aslan pençesi "
► 18.Bölüm "Kıyametin elçisi "
► 19.Bölüm " Ölüme tek nefes kala"
► 20.Bölüm "Seher Vakti "
► 21.Bölüm "İstikbal uğruna "
► 22.Bölüm "Erkek gibi "
► 23.Bölüm "Kara gün "
► 24.Bölüm "Gizeme gebe "
► 25.Bölüm "İktidarın bedeli, hesaplaşma "
► 26.Bölüm "Yoktur olmaya bigünah "
► 27.Bölüm "Masumiyet "
► 28.Bölüm "Ebediyeti aramak "
► 29.Bölüm "Karındaş "
► 30.Bölüm "Yakamoz misali "
DUYURU (YENİ KİTAP)
► 32. Bölüm "Zemheri "
► 33.Bölüm "Victoria'nın Kıyamı "
►34.Bölüm "İhtirasın Eşiği "
► 35.Bölüm "Matem Kızı "
► 36.Bölüm "Aşka Ağıt "
► 37. Bölüm "Güz bitti "

► 31. Bölüm "Merhamete tutsak "

175 63 238
By atakanncoskunn

"İntihar mı etmiş!? "

Sıkıca boğazından kavradığı Amy'i bırakmasıyla soluk soluğa kalan genç kadın ellerini göğsüne kapamış şekilde diz çöktü yere nefes almaya çalışırken.

"Nasıl olur? Neden? " derken birkaç adım gerileyen Zach, şaşkına dönmüş halde cevap beklerden Andrea'nın sessiz kalması üzerine bir hışım odadan çıkmış, koridorlarda adeta bir aslan gibi kükreyerek ilerlemeye devam etmişti.

**

Sonunda nefesini dizginleyen Amy, bu durumdan da yırttığını düşünerek toparlanıp ayağa kalktı ve kapıya doğru yönelirken kapının aniden açılmasıyla irkildi. 

"Ne oluyor!? " demeye kalmadan yanağında hissettiği bir tokatla yere savrulurken kendisini savunmak adına yüzünü kapatmış, anlamsızca yerde cevap beklemeye başlamıştı. 

"Yine ne oluyor? " derken korkudan gözlerini zeminden ayıramayan kadın, önündeki iki muhafızın çekilmesiyle hışırtısını duyduğu lacivert etekle karşılaşmış ve başını yavaşça yukarı kaldırmıştı.

"Alexandra? "

Ağlamaklı gözlerle kendisine bakan genç kraliçenin göz bebeklerine bakmaktan çekinir olmuştu Amy. Biliyordu çünkü boğulacaktı orada. En derinlerden çıkan hırsına, öfkesine yenik düşecekti yeniden. 

Söylemine cevapsız kalan Alexandra'nın öfkeden kıvrımlaşan dudaklarına baktıktan sonra yeniden göz göze geldiler ve bitkin bir halde konuşmaya başladı Amy.

"Biliyorum öldüreceksiniz beni. " diyerek girdiği konuşmasına "Çünkü ben senin kızını öldürdüm... " diyerek devam etmiş ve bükmüştü boynunu yeniden. 

"Ben yaptım! Evet, ben öldürdüm... "

Ani bir hareketle çenesini kavrayan buz gibi bir el hissetti birden Amy. Zorla kaldırılan başı karşısında kendisine delice bakan Alexandra'yla iyice burun buruna gelmiş, ölüm kokan nefesini genzine kadar hissedebilmişti.

"Bu yaptığının yanına kalacağını mı sandın! " diye bağıran Alexandra, elinin tersiyle attığı bir tokadın ardından kavradı Amy'nin uzun saçlarını ve kendisine çekti.

"Sen kimsin ne bir hanedan mensubunun canına kıyıyorsun! Sen kimsin de benim kızımı öldürüyorsun!? " dedikten sonra bir tokat daha attı ve saçından sıkıca tutup kendisine çektiğinde bir an burnundan gelen kana şahit oldu.

"Senin canını alırım! Duydun mu beni? Öldürürüm seni! "

Günlerdir içinde biriktirdiği acının patlamasını yaşayan genç kraliçe delirmişcesine indirdiği darbelerin sonunda son kez Amy'i kendisine doğru çekti ve gözlerinin içine bakarak "Sana bunu kim yaptırdı bilmiyorum lakin arkanda her kim varsa hepsinin hakkından geleceğim! " diyerek haykırdı.

"Sürekli bunu dillendiriyorsun lakin ne zaman göreceğiz orası meçhul. " diye sinsi bir gülüş attı Amy. "Zach bu işin arkasında kimin olduğunu öğrenmedi, öğrenemeyecek de! Biz ise senin çıldırışını izleyeceğiz hep birlikte. Vakti geldiğinde ise diğer evladını da alacağız senden."

Duyduklarıyla şok olmuştu Alex. Şu durumda bile bir görevlinin kendisine söylediği sözleri hazmedemiyordu. Yaptığı şeyin affedilemez bir şey olduğunu bile bile tehditkar tavırlarını sürdürmesi daha da çılgına döndürüyordu, çok daha öldürüyordu içindeki merhameti...

"Sen dahil hepsinin akıbeti aynı olacak! " diye cevap veren Alexandra "Lakin bunu sen göremeyeceksin! " dedikten sonra yanıbaşındaki ağalara seslendi.

"Alın şu kendini bilmezi. Sarayın surlarından sallandırın, sallandırın ki herkes kiminle baş etmeye çalıştığını görsün ve dahi işitsin! "

**

"Kim var orada? " diye yavaşça kaldırdı başını soğuk taştan Mia. Uykusu hafif olduğundan duyduğu en ufak çıtırtıda bile ayaklanan kız şimdi halsizlikten başını bile zor kaldırabiliyordu.

"Kim var? " diye yenilerken yüzünü buruşturan genç kız zor da olsa ayaklanmıştı en bitkin haliyle. Gözlerindeki açlığın verdiği solgunluk, zindanın en ücra köşesinden bile karanlıkken attığı birkaç adımdan sonra dokundurdu ince parmaklarını soğuk parmaklıklarına.

"Mia. " diyerek elindeki sopasıyla zindanı çınlatarak ilerleyen Agnes'i fark ettiğinde olan bitene anlam veremediğinden tepkisiz kaldı bir süre.

"Gelmen gerekiyor. " diyerek cebinden çıkardığı onlarca anahtardan hangisinin doğru olduğunu bulmaya çalışırken önüne düşen saçlar gözlerinin önünü kapatıyor, her seferinde tek elinin tersiyle onları terbiye etmek zorunda kalıyordu Agnes. 

"Neden? " diye mırıldanır gibiyken "Sen gel! " diyerek Mia'yı susturan Agnes, sonunda doğru anahtarı buldurmuş ve büyük bir gıcırtı eşliğinde araladığı kapıdan girip Mia'nın kolunu sımsıkı kavramıştı.

"Yürü! "

"Nereye gidiyoruz? " diye yükselen sesi eşliğinde açılan gözleri fani dünyaya döndürmüştü sanki genç kızı. Az öncesine kadar ölü gibi sürünürken şimdi bir dürtüyle hakikate kavuşmuş, başına gelebileceklerden endişe duymaya başlamıştı.

"Farkında olmadan bir şey mi yaptım? "

Önden ilerleyen Agnes, Mia'yı çekiştirmekle uğraşırken bu soru üzerine aniden durup arkasına dönmüş, dudağını büzerek Mia'yı baştan sona doğru alaycı bir tavırla süzerken gözlerini eteğinin hırpalanmaktan paramparça olmuş kesimine takmıştı.

"Sana hesap mı vereceğim ben sürekli! " diye bağırdıktan sonra arkasına dönüp sürüklemeye devam ederken "Hem de en mühimini yaptın. " diye söylendi.

Yerin katbekat aşağısına doğru inerlerken geçtiği merdiven sayısını saymaktan yorulan genç kız sonunda ani bir savurmayla süzüldü adeta yeni cehennemine doğru. 

Yere düşmesiyle savrulan saçlarını hızlı bir şekilde yüzünün önünden çekti ve  yerden duvara doğru süzülen bakışlarını bir nebze olsun ışık bulmak adına devirdi. 

Sonunda bulunduğu zindanı göz ucuyla taradıktan sonra ellerine yapışmış küçük taş parçalarını temizledi ve olabileceklerden çekindiği için yavaşça ayağa kalkıp Agnes'den uzaklaşmaya başladı.

"Nereye kaçıyorsun? " diyerek gülümseyen Agnes'in yüzüne vuran ışığın kaynağı zindandaki tek meşale olduğundan olabildiğince uzaklaşmaya çalışıyordu Mia adım adım; uzağa çok daha uzağa...

Zindanın ağır kapısını zorlanarak da olsa kapatan Agnes şimdi ise tüm dikkatini Mia'nın üzerine vermeden önce köşede asılı olan kırbaca doğru ilerledi. Yıllardır dokunamadığı bu kırbaç sanki onun adını durmadan zikrediyor, elleriyle buluşmak istiyordu. 

Eline aldığı kırbacına kısa bir baktıktan sonra iki eliyle de gerdirdi ve yüzünü zindanın iç kısımlarına doğru dönerek Mia'yı fark ettiği gibi ilerlemeye başladı Agnes. 

Karşısında her ne kadar ürkek gözlerle bakan genç bir kız olsa da içindeki şiddet eğilimini bir türlü bastıramıyor, kendisine verilen bu imkanı kaçırmak istemiyordu. 

Adım adım ilerlemesine karşılık her bir adımında geri çekilen genç kızın titrek tonlarda dillendirdiği söylemlerine kulak verdi bir an.

"Özür dilerim her ne yaptıysam. " derken çenesine hakim olamıyor, yavaştan yaşlanmaya başlayan gözlerinden korku saçıyordu adeta Mia. Ne yaptığını bilmese de sırf canı yanmasın diye özür dilemekten çekinmezken asıl duydukları yakmıştı canını, asıl onlar oturmuştu yüreğinin tam ortasına.

Belki onlarca hatta yüzlerce kez yiyeceği kırbaç en fazla derisini soyacak, kızartacak belki de kanatacaktı. Kim bilir belki de bir ay sonra geçebilecek yaraydı bunların hepsi. Ama şimdi? 

Agnes'in dudaklarından dökülen sözcükleri işittiği gibi adımlarını durdurmuş bu genç ve masum kız teslim olmuştu adeta yüreği kanaya kanaya. 

"Sana kraliçemiz Alexandra'nın selamını getirdim. " dedi Agnes ve elindeki kırbacı iyice gererek hızla yere çarptı.

Çıkan ses üzerine geri çekilmeyen Mia, sadece anlık olarak kapattığı gözleriyle birlikte kasılıp yükselen omuzlarını kollarıyla sarmaya çalışıyor, ruhen aldığı yarasını bedeninden def etmeye çalışıyordu.

"Demek Alexandra... " diye sesli düşünürken aklından geçenlere engel olamıyordu. 

En savunmasız kaldığı anlardan biri olduğu kanaatine vardığında ise yaptığı fedakarlıkları hatırlıyor, sırf onu bulup bir nebze olsun koklamak, en azından yaşadığını bilmek adına yuvasından ayrılıp saraya kadar gelen bir kızın yaşayacağı en kötü şeyi yaşıyordu tam da o an en derinliklerinde.

Agnes'in kendisine sokulması ve sorgulamasıyla baş başa kaldığında nutku tutulan Mia, bunun üzerine iki elleri birleştirilerek tavandan sarkan bir halata bağlanmıştı. 

Elindeki kırbacını vura vura arkasına geçen Agnes, bir çırpıda çekip kopardığı düğmeleri tek bir hamleyle yere savurduktan sonra iyice açtı genç kızın sırtını ve birkaç adım gerileyip birer birer indirmeye başladı darbelerine gözünü bile kırpmadan.

"Bir daha sakın! "

"Bir daha sakın! "  

Belki defalarca duymuştu bu cümleyi. Her duyuşunda ise sırtında hissettiği acı tarif edilemezdi.

"Eğer ki bir daha o odaya gitmeye kalkarsan kraliçemiz Alexandra'nın gazabından kork! " diye bağırdıktan sonra belki de en sert şekilde vurmuştu Agnes. 

Onca darbenin ardından o kadar yorulmuştu ki alnından damlayan terleri kaftanının kolundan ayrılan tül parçasıyla sildikten sonra elindeki kırbacı olduğu yere bıraktı ve zindanın kapısını açıp gitti Agnes. 

"Ben? " diye hüzünlü bir sesle mırıldandı Mia. "Ben ne olacağım? "

İki eli bağlanmış bir kız savunmasız halde öylece dururken az önceki sitemini duyan bir muhafız yardımına yetişmiş, belinden çıkardığı hançeriyle ipi kestiği gibi Mia'nın yere serilmesini sağlamıştı. 

"Su... " diye kurumuş damağını ıslatmak için yutkunurken göz göze geldiği muhafız "Hayır. " dercesine başını sallamış ve attığı üzücü bakışın ardından çıkmıştı zindandan.

"Sabır... " diye söylenirken o kadar çok zorlanıyordu ki titrek hamlelerle kapadığı gözlerinden süzülmeye başlayan yaşlara engel olamıyordu Mia. 

Ellerini zemine dayayıp oradan güç aldıktan sonra ayaklanıp zindandan çıkmak istese de birkaç adım sonra halsizlik ve susuzluktan bitap düşen bedeni daha fazla dayanamamış, direncine inat bırakmıştı kendisini yere. 

Bilinçsizce yerde yatarken ne duyuyor ne de görebiliyordu genç kız. Sadece tam olarak kendinden geçmemişken belinde hissettiği bir avuç el ile kucaklandığını hissetmiş, gözlerini açıp bakmak istese de bir şey yapamamış, "Su... " diye mırıldanmak bile gelmemişti elinden.

**

"Abla! "

Sırtına giren sancıyla hıçkırıklar eşliğinde uyandı Mia. Gözünden süzülen yaşlar başını yasladığı rahat sediri ıslatırken  "İyi misin? " dercesine panikle sırtına dokunan el yarasına temas ettiğinde istemsizce dirildi genç kız.

"Ağlama. " dedi genç adam. "Üzülme... "

Sessizce kendisine bakan bu adamın belki saflığından belki de merhametinden etkilenmişti Mia. Belki yakışıklılığından belki de beyaz tenini süsleyen kara kaşlarından ama kendisini cezbeden bir şey vardı. Onu sürekli içten içe sinirlendiren bu şey şimdi kalbinin kelebeklenmesini sağlıyor, ağlamaklı gözlerindeki yaşları silip boynuna atlamaya teşvik ediyordu.

"Andrea? "

"Özür dilerim. Seni oraya göndermemeliydim. " dedikten sonra pişmanlığının referansı olan kahverengi gözleriyle aralıksızca Mia'ya bakıyor ve yutkunuyordu.

" Bunu her kim yaptıysa ya da yaptırdıysa onu bulup çıkaracağım ve bedelini ödeteceğim! "

**

"Angel. " dedi çekinerek Lexi. Sinirden ne yapacağını bilemeyen Alexandra'ya hatırlatmak için sokulurken derin bir nefes aldı ve "Canına kıymış. " dedi. 

"Durumu nasıl peki? "

"Ağır diyorlar. " dedikten sonra gözlerini deviren Alexandra hızlı adımlarla gideceği istikametin tam tersine dönmüş ve Angel'ın odasına doğru yola koyulmuştu.

Hızlı adımlarla sarayın koridorlarından arkasındaki nedimelerle birlikte ilerlerken köşeden döndüğü gibi burun buruna geldi Andrea'yla.

"Majesteleri. " diyerek selam duran Andrea, ardından başını kaldırmış ve Alexandra'ya rahatsız edici şekilde bakmaya başlamıştı.

"Andrea. " diyerek selamını kabul eden Alex, bu tavrının nedenini öğrenmek adına kırmızımsı dudaklarını araladı.

"Bir mesele mi var? "

Bu söylem üzerine gülümseyen Andrea, kısık sesle gülmüş, gözlerini yerden ayırarak Alexandra'ya bakmıştı.

"Kralımızın odasına gelen bir köleye eziyet ettirmişsiniz. Doğru mu bu? "

"Bu ne biçim sual böyle? Eziyet de ne demek? " dedikten sonra Andrea'ya yaklaşan Alexandra devam etti. 

"Hem ister ederim ister etmem. Sana hesap mı vereceğim? "

"Hesap değil majesteleri ne haddimize lakin... " dedikten sonra yutkunan Andrea vurgulamalarını arttırarak "Henüz kralımızın en yakını olabilirsiniz fakat gerçek bir kraliçe değilsiniz. Malum daha başınızda Warrok Diadem'i bile yokken bu kadar kibirli olmanızın kimseye bir yararı yok. " dedi. 

Bu sözleri beklemeyen Alexandra'nın yüzü birden düşmüş, birkaç saniye ne diyeceğini bilemese de hafif bir tebessüm edip "Daha ne olduğu bile belli olmayan bir adamdan emir almıyorum ben tam aksine bir kraliçe olarak emretmeyi tercih ediyorum. " dedi ve ekledi.

"Soyu sopu belli olmayan birinden ise asla! "

İşittiği söz ağırına gitmiş olacak ki gerilen yüz hatlarından yükselen kaşları titrerken çenesini kasmaya başlayan Andrea zor da olsa konuşabildi o an. 

"Benim soyum sopum belli. Belki çoktan toprak oldular lakin geldiğimiz yer belli malum yabani yerlerden düşmedik bu dünyaya hükmeden sarayın içine. Tabi, siz daha yenisiniz. Doğal olarak pek bilmezsiniz kimin ne olduğunu. "

Oluşan sessizliğin ardından nazikçe boğazını temizleyen Alexandra, yavaşça Andrea'nın yanından geçip giderken "Korumaya çalıştığın o kızı da seni de göndereceğim bu saraydan. " diyerek geçti ve tam hızlanırken Andrea'nın arkasından söylenmesiyle duraksadı.

"Buna daha kudretiniz yetmez. Ben direk olarak kralımıza bağlı bir asker, devlet adamıyım. Siz ki daha başında diademi olmayan hatta nikahı bile olmayan bir kraliçesiniz. Buna kudretiniz yetmez. " dedikten sonra "Ha bir de, kralımızın üzülmemesi adına bugün yaptığınız saygısızlığı anlatmayacağım kendilerine lakin eğer ki Mia'ya bir kez daha bir şey yapmaya kalkarsanız, hiç durmam ne biliyorsam anlatırım. "

"Mia mı?

Duyduklarıyla şaşkına dönen Alexandra, tam olarak Andrea'ya döndü ve "O kızın adı Mia mı? " diye söylendikten sonra sakin olmak adına gözlerini kapattı.

Gözünün önüne gelen kardeşinin sureti kendisine gülümseyerek bakarken nefesi kesiliyordu genç kraliçenin. Bilmeden yaptıklarıyla yüzleşmeye başlamışken gözünden damlayan bir parça yaşın ardından gözlerini araladı ve 

"Kardeşim... " diye fısıldadı. 

Continue Reading

You'll Also Like

4.9K 384 4
Kitap kapağı; oxxxll1y' a aittir teşekkürler🎀✨ "Sence ben sevilmeyecek birimiyim bora?" Yağmurun altında dolu gözlerim ile ona bakıyordum. Kafasını...
217K 10.3K 21
Ben Asenath. Prens Seth'in biricik hizmetkarı. Bir Firavun olduğunda, uğruma kendi kız kardeşini öldürdü. Ben Asenath. Canı beş para etmez bir köley...
27.5K 2.7K 21
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...
7.3K 287 30
O soylu babasının gayri meşru kızıydı Soylu üvey annesinin istemediği Soylu üvey kız kardeşinin ablası olarak görmediği Soylu üvey abisinin kardeşi...