Wonderwall

By burjoz

208K 8.7K 4.4K

"Çünkü belki de beni kurtaracak kişi sen olacaksın ve sonuç olarak sen benim tek dayanağımsın" | Oasis-Wonder... More

Wonderwall
1.1 | Misterious Boy
1.2 | Homework
1.3 | Lost
1.4 | Uninvited Guest
1.5 | Nightclub
1.6 | Accident
1.7 | The Last Letter
1.8 | Sadness
1.9 | Waking up
1.10 | Voice of the car
1.11 | Out for dinner
1.12 | Stupid Questions
1.14 | Bad Idea
1.15 | Conversation
1.16 | Blocked Number
2.1 | Wind of Change
2.2 | The Question
2.3 | Big Boss
2.4 | Rival
2.5 | Good Morning
2.6 | His Stormy Inner World
2.7 | His Evil Side
2.8 | Him and I
2.9 | Disaster
2.10 | Her Fascinating Inner World
2.11| Old Town
2.12 | Plot Twist
2.13 | Resisting
2.14 | One Night Stand
2.15 | Maria
2.16 | Big Discussion
2.17 | Choice Point
2.18 | Origin
2.19 | Disclose
2.20 | Kiwi
2.21 | Big Suprises and the Little Ones
2.22 | Nightcall
2.23 | Desiderate
2.24 | Obstinate
2.25 | Birthday
2.26 | Reunite
2.27 | Bombshell
2.28 | So Happily
2.29 | Labyrinth
2.30 | Paralogism
2.31 | Long-awaited
2.32 | Breaking News
2.33 | Warfare
2.34 | Curiosity
2.35 | The Last Supper
2.36 | Moonlight Sonata

1.13 | Wuthering Heights

3.1K 199 52
By burjoz


Harry'nin Ağzından

"Sınıfa gidip oturmak senin için daha kolay olmaz mıydı? Dün sana derse geleceğimi söylemiştim" Onun yüzüne bakmadan etrafı inceledim.

"Sana yalnızca kahve içtiğimi söyledim, bunun seninle bir ilgisi yok" diyerek kıkırdadı.

Ondan kurtulmanın bir yolu yok gibiydi. Etrafı iyice inceleyip görmek istediğim kişinin burada olmadığına karar verdiğim anda ona doğru döndüm "Elisa, biz çıkmıyoruz. Sadece bir akşam yemek yedik hepsi bu, farkındasın değil mi?"

"Ben de bundan farklı bir şey söylemedim" diyerek gözlerini devirdi ve farklı bir tarafa bakmaya başladı. Yüzündeki gülümsemenin kaybolduğuna emindim. Binanın içine girdiğimiz sırada küfretmemek için kendimi zor tuttum. Austin piçi buradaydı ve tam olarak bize bakıyordu. Elisa'ya çıkışmak için çok yanlış bir zamanı seçmiştim.

Austin'le göz göze geldiğimiz anda istemsizce güldüm ve elimi Elisa'nın beline yerleştirerek onu kendime doğru çektim.

"Bak, amacım seni üzmek değildi. Tamam mı?"

Harry'nin kaçırıldığı anda dönüş

"Beni hangi cehenneme götürdüğünüzü sanıyorsunuz?" Elimi bir halatla bağlamaya çalışan sıska heriften kurtulmaya çalışmıştım ama o benden atak davranarak iki elimi arkada birbirine bağladı.

"Patron seni görmek istiyor" Karşımda oturan ukalaca gülümsedi.

"Nihayet o korkak patronun yüzünü göstermeye karar verdi ha?" Gülmek için kendimi zorladım. Biraz önce yemiş olduğum tekmeler yüzünden göğsüm acıyordu.Yıllardır kendini saklayan ve annesinin eteğinde saklanarak iş yapmaya çalışan sözde patronlarının şimdi beni ayağına kadar götürmek için bu kadar zahmete girmesi komik geliyordu.

Beni getirdikleri bu depoyu daha önce hiç görmemiştim. Ellerimi ve ayaklarımı beni oturttukları sandalyeye iyice bağlayarak kaçamayacağımdan emin olmuşlardı. İşlerini iyi yaptıklarını söyleyebilirim çünkü bağladıkları ipler öyle sıkıydı ki kurtulmak için yaptığım her bir hamlede bileklerimi daha çok kesiyordu.

"Gözlerimi de bağlamaycak mısınız?" diyerek güldüm. "Böylelikle o prenses patronunuzu görmem ha?"

Konuşurken bile göğsüm acıyordu. Yapılı heriflerden biri soktuğumun eliyle yüzüme bir yumruk indirdi. Bu acıtmıştı.

Bir yandan öksürürken bir yandan da bağırdım " Keşke elimi bağlamadan karşıma geçecek kadar cesaretiniz olsaydı"

"Kes sesini" dedi. "Patron geldiği zaman ona anlatırsın"

O piç herif beni orada dakikalarca bekletti ve bu iş canımı sıkmaya başlamıştı.

"Söylesene o korkağın derdi ne?" bağırdım "Elim kolum bağlı halde oturuyorum ve yine de buraya gelemeyecek kadar cesaretsiz mi?"

Adam güldü "Fazla konuşma derim, işte geliyor."

İki yıldır canımı okuyan o lanet adamı nihayet göreceğime seviniyordum. Deponun kapısında dikilen piçe baktığım zaman neden bu kadar uzun süredir saklandığını fark ettim.

Bu Elisa'nın bahsettiği o geri zekalıydı.

"Sen ha?" diyerek kahkaha attım. "Ne yani bunca zamandır aynı okulda mı okuyoruz?"

"Burada olduğuna çok sevinmiş gibi görünüyorsun Styles" Tam karşıma bir sandalye çekerek oturdu.

"İtiraf etmeliyim ki beni şaşırttın Aaron" diyerek gülmeye devam ettim

"Austin" diye düzeltti. O da bir şekilde rahat görünmeye çalışıyor ve gülümsüyordu.

"Elisa'nın neden bana seni nereden tanıdığımı sorduğunu şimdi anlıyorum" diyerek güldüm.

Kızın adını duyunca yüzündeki gülümseme kayboldu.

"Seni neden buraya getirttiğimi sormayacak mısın Styles?" yüzünde ciddi bir ifade vardı.

"Bunu duymak için can atıyorum" Sırıttım

"Elisa'dan bahsediyordun, söylesene aranızda ne var?" Ciddi bir ifade ile sordu

"Seni ilgilendirmez" Güldüm.

"Haklısın beni ilgilendirmez. Nasıl olsa artık onu rahat bırakacaksın" Yüzünde aşağılık bir gülümseme vardı.

"Benim için sorun yok" diyerek güldüm. "O beni zaten rahat bırakmayacaktır"

"Kes sesini" diye bağırdı. " Seni bir daha onun yanında görmeyeceğim"

"Öyleyse gözlerini kapatsan iyi edersin çünkü kız asla benim yanımdan ayrılmayacaktır. Ne var biliyor musun? Uzun zamandır ondan kurtulmaya çalışıyorum ama görünen o ki o benim hayallerimi kurmakla o kadar meşgul ki beni rahat bırakmasını istediğimi göremiyor"

"Elisa asla senin gibi bir ucubenin peşinden koşmaz, yalan söylüyorsun Styles" Yüzünde anlamsız bir şekilde özgüven dolu bir ifade vardı.

"Ciddi misin?" Kahkaha attım "Öyleseyse kendisine sor ve sana anlatsın. En son hatırladığım kadarıyla onu öpmem için yalvarıyordu."

Sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi görmeye çalışıyordum ki o sırada şerefsizin suratıma atmış olduğu yumruk en fazla bu kadar olduğunu anlamama yardım etti.

Öksürerek ağzıma gelen kanı yere tükürdükten sonra ona baktım "Bir şeyi gerçekten merak ediyorum, Elisa senin gerçekten kim olduğunu biliyor mu?"

Soruma cevap vermeyişinden cevabının hayır olduğunu anladım. Cevap vermek yerine bana karşı soru yöneltti.

"Gizli mabedin açığa çıktığı için çok üzgün olmalısın."

"O kadar da üzülmediğimi itiraf etmeliyim" dedim "Ama seni tebrik ederim, iyi işti. Gerçekten, evimi nasıl buldun?" Güldüm. Onun beni mağlup ettiği fikrine kapılmasını istemiyordum

"Zor olmadı, Elisa'nın hattını takip ettim. Aslında uzun bir süre telefonu kapalıydı ama onun telefonunu açtığı zamanı kaçırmamak için ona mesaj atmıştım ve boooom! Çok kolay bir işti Styles" Kendisiyle gurur duyuyor olmalıydı. Bu kadar basit bir noktayı gözden kaçırdığım için kendime küfrettim. O mesajı, ailesini araması için sinyal önleyiciyi kapattığım birkaç dakika içinde almış olmalıydı

Ciddi bir ifadeyle ona baktım "Çöz şu ipleri"

"Seni tam burada gebertmek beni ne kadar mutlu ederdi biliyor musun?" Kaşları çatıktı.

"Tabi ki de ederdi" diyerek güldüm "Ben de cehennemin en konforlu köşesinde köşesinde tahtıma kurulur ve senin başına gelecek olayları büyük bir zevkle izlerdim"

Austin'in göz işaretiyle arabada bana yumruk geçiren sıska herif beni bağlayan ipleri çözdü

"Taht falan yok Styles. Güzel bir tanışmaydı ve seni buraya attığın adımlara dikkat etmek için çağırdım. Şimdilik tahtının hayallerini kurmaya devam edebilirsin ama eğer seni bir daha Elisa'nın yanında görürsem gideceğin yer cehennemin dibinde bir çukur olacak"

İplerden kurtulduktan sonra bileklerimi ovdum. Kızarmış ve sızlıyordu.

Arkamda duran sıska herife yere serildiğine emin olacak kadar sert bir yumruk geçirdikten sonra "Bu arabada bana göstermiş olduğun hoş geldin nezaketin içindi" dedim ve depodan çıkmak için kapıya doğru ilerledim

"Bu arada Austin, Elisa'nın aslında senin ne bok olduğunu öğrenmesini istemediğin sürece benden uzak dursan iyi edersin. Okulda görüşmek üzere" güldüm.

Onun zayıf noktasını bulmuştum ve şaşırtıcı bir şekilde kızın bana olan takıntısı işime yarayacak gibi görünüyordu. Onunla biraz daha fazla ilgilenmem gerektiğine karar verdim

Günümüz

Elisa'nın Ağzından

Harry'deki değişim beni gittikçe daha da şaşkına çeviriyordu. Biraz önce söyledikleri hayal gücümü bile zorlayacak cinsten sözlerdi. Şu ana kadar tanıdığım Harry ile hiç alakası olmadığını çok iyi biliyordum.

"Beni üzmek istememiş miydin?" Hayret içinde sordum.

"Evet istememiştim"

"Hayır tabi ki de istemiştin. Her zaman bunu yapmıyormuşsun gibi konuşma Harry"

Gözleri sürekli etrafı tarıyordu. İstemsizce onun baktığı yöne baktım ama dikkat çekici hiçbir şey yoktu. Bu tedirgin davranışlarına anlam veremiyordum. Daha çok aklı başka bir yerde gibiydi.

"Bunu konuşmak için doğru yerde değiliz"

Belime yerleştirmiş olduğu eli vücudumdaki bütün hücreleri adeta uyarıyordu. Bunu her ne kadar istemesem de elini tutarak belimden uzaklaştırdım "Biz seninle hiçbir zaman hiçbir şey konuşamıyoruz ki."

Hareketleri fazlasıyla dikkat çekiciydi ve ona neler olduğuna bir anlam vermeye çalışıyordum. Bir yanım onun bana karşı gerçekten değişmiş olabileceğini savunurken diğer yanım ise ne kadar kaliteli bir gerizekalı olduğumu hatırlatıyordu.

"Sadece bir sik kafalı gibi davranmamaya çalışıyorum tamam mı? Şimdi kes sesini ve sınıfa gidelim"

İstemsizce güldüm. Ne kadar değişirse değişsin kabalığından taviz vermiyordu "Sik kafalı gibi davranmama projen fazla kısa sürdü. Bana öyle geliyor ki insan kimliğinden çok da fazla uzaklaşamıyor"

Kolumdan tutarak beni sınıfın olduğu koridora doğru yönlendirdi. Gözlerini devirdiğini görmüştüm. Cevap vermek yerine sınıfa gidene kadar sessiz kalmayı tercih etti.

"Sence de Heatcliff ve Catherine gibi değil miyiz?" Masaya otururken gülerek sordum

"O kitabı okumadım" gözlerini devirdi.

"Ciddi olamazsın!" Ellerimi yüzüme götürerek yapmacık bir şaşkınlık ifadesi sergilemiştim. "İlkokul, ortaokul ve liseyi nasıl bitirdiğine inanamıyorum"

"Kitap okumadan da mezun olabiliyorsun" Sınıfı dikkatle incelerken göz ucuyla bana bakmayı da ihmal etmemişti. Sinirli sayılmazdı ama onu rahatsız eden bir şeyler olduğunu fark edebiliyordum. Muhtemelen biraz sonra dersine girmek üzere olduğumuz profesör Bay Knife'tı.

"Kitap okuduğunu biliyorum Harry." Kendimden son derece emin ve ukala bir ifadeyle onu cevapladım. Evet, kitap okuduğunu biliyordum. Hasta olduğu gece onun başında beklerken odasındaki kitapları incelemiştim.

"Ben kitap okumam" Güldü.

"Bukowski" diyerek lafını böldüm "Odanda masanın üzerindeydi."

"Dekor olsun diye koyuyorum"

"Bazı parçaların altları çiziliydi Harry. Onları okuduğunu biliyorum"

"Neden bahsettiğin hakkında" Bütün kelimeleri vurgulayarak devam etti "Hiçbir fikrim yok"

Harry'nin kendinden emin vermiş olduğu bu cevaba karşılık kitapta daha önceden gördüğüm bir alıntıyı söylemeye başladım "Ben onlar gibi değilim. Bir cehennemde yaşıyo-"

Cümleyi tamamlamama izin vermeyen Harry kaşlarını çatarak lafımı böldü "Tamam. Sesini keser misin? Onları okuduğumu bilmek seni neden bu kadar mutlu ediyor?"

"Yanılıyorsun. Beni mutlu eden şey onları okuduğunu bilmek değil" Dirseklerimi masaya dayayarak yüzümü avuçlarımın arasına aldım "Beni mutlu eden şey, haklı olduğumu bilmek"

Tam o sırada Bay Knife içeri girdi. Harry onu gördüğü anda gözlerini devirmişti, herkesten nefret ediyor gibi görünmesine rağmen proseför ile aralarında bambaşka bir mesafe vardı. Geçen yıl aralarında bir şeyler geçtiğini tahmin ediyordum.

"Bu adamdan bu kadar nefret ediyorsan neden onun dersini seçtin?" Fısıldayarak sordum.

"Onu rahatsız etmek için" Omuz silkti

"Ben ciddiyim Harry" Gözlerinin içine bakmıştım. O kadar güzellerdi ki sanırım ömrümün sonuna kadar o rengi anlatmaya çalışsam bile kelimeler beni bütünüyle yalnız bırakırdı.

"Burada olmak benim tercihim değil. Geçen yıl dersinden kaldım."

"Birbirinizi neden sevmediğiniz daha da anlaşılıyor" diyerek güldüm. O ise beni cevapsız bırakmayı tercih etmişti. Sessiz kalmasının nedeninin bize doğru gelmekte olan profesör olduğunu fark etmem geç olmadı. Adam çatık kaşlarıyla bize baktıktan vücut dili ile ilgili bir şeyler anlatarak sınıfta dolaşmaya devam ediyordu.

"Uğultulu tepeleri gerçekten okumadığına inanamıyorum" Harry'e doğru fısıldadım.

"O aptalca şeyler dikkatimi çekmiyor" gözlerini devirdi.

"Tıpkı Heatcliff gibisin" kitaplarımı düzeltirken kendi kendime gülümsedi. Uğultulu Tepeler benim en sevdiğim kitaptı. Defalarca kere okumuştum, neredeyse cümleler ezberimdeydi. Ama yine de okumaya devam edebilirdim.

"Saçmalık" diyerek güldü.

"Beni bu kaba davranışlarınla sinir hastası edip öldüreceksin ve değerimi ondan sonra anlayacaksın" Gözlerinin içine bakarken arkadaş canlısı bir tavırla koluna vurdum.

"Öyle bir şey olacağını sanmıyorum" Yüzünde ukala bir ifade vardı

"Yani bu hikayede ben ölmüyorum" Gülerken gözlerimi kaçırarak yere bakmıştım.

"Hayır kastettiğim bu değildi, bu hikayede ben herhangi bir şey anlamıyorum"

Ona bakarak gözlerimi devirdiğim zaman gülmeye başladı. Gülüşünden gerçekten eğlendiğini anlayabiliyordum. Yüzünde son derece masum ve melekvari bir ifade vardı ki bu başımı döndürmeye yetiyordu. Bu Harry'nin kimliğine fazlasıyla ters olmasına rağmen ona çok yakşıyordu.

"Söylesene" dedi ve kolumu tutarak ona bakmamı sağladı, gözlerimin içine dikkatle bakarken konuşmasını sürdürmüştü "Eğer ben Heatcliff'sem bu hikayenin Edgar Linton'ı kim oluyor."

(Yazarın notu: Edgar Linton, Uğultulu Tepelerde Catherine'in evlendiği karakterdir. Catherine Edgar'la evlenmesine rağmen aslında aşık olduğu kişi Heatcliff'ti)

Ona bakarken kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum "Okuduğunu biliyordum. Uğultulu Tepeler her zaman doğru bir tercihtir Harry"

"Aptal öğretmenlerim vardı ve okumak zorundaydım" diyerek omuz silkti

Onunla sohbet ederken bu kadar eğlenebileceğimi hiç düşünmezdim. Konuştuğu zamanlarda fazlasıyla ilgi çekici bir insana dönüşüyordu. Ve hatta eğlenceliydi de. Onun bu hallerini gerçekten çok seviyordum.

"Edgar Linton ha?" dudağımı ısırdım "Henüz bir Edgar Linton bulamadım"

"Güzel, çünkü eğer o Austin olsaydı ben bu hikayede olmazdım" Sinsi bir şekilde sırıttı. Austin'den son zamanlarda bu kadar fazla bahsediyor olmasının beni gerçekten rahatsız ettiğini söyleyebilirdim. Sonuç olarak onun hakkında konuşmak ve onu düşünmek istemiyordum ama sürekli karşıma çıkarılıp durması sinir bozucu olmaya başlamıştı.

"Ne zamandan beri onunla bu kadar ilgilenmeye başladın?" Kaşlarımı çattım

"Onunla ilgilenmiyorum"

"Öyleyse onun hakkında soru sormayı bırakırsan çok daha iyi edersin" kitaplarımı ittirerek masaya kollarımı dayadım. Dersin sonuna kadar ise bir tek kelime daha etmedik.

Bir anda onu Austin'i bu kadar merak etmeye iten şeyin ne olduğuna anlam veremiyordum. Buradaki en büyük gerçek Austin'in beni fazlasıyla incittiği ve onun hakkındaki her bir cümlenin beni rahatsız ettiği gerçeğiydi. Belki de o gün giderek ona Austini tanıyıp tanımadığını sormam büyük bir hataydı. Onun Austini merak etmesini sağlamıştım ve bunun suçlusu bendim.

Derste Bay Knife'ın anlattıklarından hiç birine odaklanamamıştım. Bütün bir ders boyunca onun sınıfta gezinip durmasını izlerken bir yandan da Harry ile sohbetimizi düşündüm. Heatcliff olma konusunda bu kadar rahat konuşması benim hakkımdaki düşüncelerinin değiştiğini mi gösteriyordu?

Belki de gerçekten bana değer vermeye başlamıştı. Ve belki de o da sevgisini tıpkı Heatcliff gibi nefret ile kusanlardandı. Sevdikleri incittikçe onları daha çok seven ve onları daha çok sevdikçe incitmeye devam eden.

Belki de Harry Heatcliff'in ruh ikiziydi. İstediği zaman en az onun kadar acımasız olabileceğini çok iyi biliyordum ve belki de ben de Catherine olmak için doğmuştum. Heatcliff'in bütün o nefret gösterileriyle Catherine'i nasıl da ölüme sürüklediğini hepimiz gayet iyi biliyorduk. Belki de ben de Harry'nin Catherine'iydim ve ona benim değerimi anlatan tek şey ölümüm olacaktı.

Öğrencilerin sınıftan yavaşça çıktıklarını görene kadar dersin bittiğini fark edememiştim. Kitaplarımı toplarken Harrye herhangi bir şey söylemedim. O da konuşmadan telefonuyla ilgileniyordu.

Kendimi onunla tanıştığım ilk güne dönmüş gibi hissettim. Onunla konuşmak istiyor ama konuşacak bir şey bulamıyordum. O günden bugüne kadar başımıza gelen bütün bu şeyler deliceydi. Asla ön göremeyeceğim bir maceranın içine girmiştim ve o yanımda olduğu sürece her şey bana fazlasıyla güzel geliyordu.

Kitaplarımı alarak ayağa kalktığım sırada profesörün rahatsız edici sesini duydum

"Bay Styles ve Bayan Grace"

Başımı kaldırarak ona baktım.

"Bir kaç dakika beni dinlemeniz gerekiyor"

O çatık kaşlarıyla bize doğru ilerlerken Harry'nin rahatsızca yerinde kıpırdandığını fark etmiştim.

"Benden uzun zaman önce aldığınız ödevi hatırlıyor musunuz?"

Lanet olsun.

"Sanırım bu yıl da kaldığınızı söylememe gerek yok Bay Styles. Üzgünüm ki bir yıl daha birlikte olacağız"

Lanet olsun. Lanet olsun

"Bay Knife lütfen dinleyi-"

Harry soğukkanlı davranışlarıyla, beni susturmak için kolumu tuttu ve çatık kaşlarıyla profesöre baktı.

"Ne var biliyor musun profesör?" Elinde tek bir kitap vardı ve o kitabın arasından bir kaç sayfalık bir dosya çıkarttı. Elindeki kağıtları profesöre uzatırken yüzündeki o zafer gülümsemesi dikkatimi çekmişti

"Seni bir daha görmek isteyeceğimi gerçekten hiç sanmıyorum."

Profesörün kağıtları almasının ardından Harry kolumdan tutarak kapıya doğru ilerlemem için beni yönlendirdi. Benim ise şaşkınlıktan söyeleyebilecek tek bir kelimem bile yoktu. Bu yeni Harry beni her dakika daha da fazla şaşırtıyordu.

"O ödevi gerçekten yaptın mı?"

Sınıftan çıktıktan sonra ona şaşkınlık içerisinde baktım.

"Senin için günlük soru limiti koymalıyız." Sinir bozucu bir şekilde gülümsedi.

"Harry beni gerçekten korkutuyorsun!"

O koridorda hızla yürürken ben de ona ayak uydurmaya çalıştım. Ki bu hiç de kolay olmuyordu.

"Tabii ki de o aptal ödevi yapmadım"

"Kağıtta saçma bir eşek şakası yok değil mi?" Bunu yaptıysa gerçekten onunla çok kötü bozuşacaktık, yalnızca kendisini değil beni de bu şekilde riske atmış olacağına ihtimal vermek istemiyordum.

"Hayır o adamın bizden tam olarak da istediği şey var"

"Harry kafamı karıştırıyorsun" Kantine doğru ilerlerken onu kolundan tuttum ve benimle birlikte gelmesi için zorladım. Her ne kadar gözlerini devirerek iç çekse de bana zorluk çıkarmadan kantine gelmişti.

"O boktan ödevi yapmamam onu yaptıramayacağım anlamına gelmiyor değil mi?" Cümlesi kendinden fazlasıyla emindi. Ve kendisiyle övündüğünü bile söyeleyebilirdim.

Beni en çok şaşırtan şey ise benim aklımdan tamamen uçup giden bu ödevi Harry'nin hatırlayarak, etik olmayan yollarla da olsa çözmüş olmasıydı.

"Dersin ne?" diye sordum

"Sosyoloji" Cevap verirken telefonuyla uğraşıyordu. Beni çok da umursamamış gibiydi. Benim dersim ise ingiliz edebiyatıydı ve farklı binalarda olacaktık.

Kantinden su aldıktan sonra Harry ile ayrılarak kendi sınıflarımıza gittik. Günün geri kalanı boyunca Harry'i görmemiştim.

Son dersim Hukuk Teorisiydi ve Austin ile aynı sınıftaydık. Ders boyunca bana bakarak gülümsemesi ve sevimli görünmek için yaptığı bütün o numaralar beni rahatsız ediyordu. Göz göze geldiğimiz her saniye gözlerimi devirerek hocaya odaklanmaya çalışıyordum. Dersin bitiminde ise onun yanıma gelmesine fırsat bırakmamak için hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledim.

"Elisa" Austin sesleniyordu ama onu dinlemek için duymayacaktım.

"Beni bekler misin?" kalabalığı yararak yanıma ulaşmaya çalışıyordu. Ben ise bunun üzerine adımlarımı hızlandırdım. Sınıfın kapısından dışarı çıktığım anda ise gördüğüm manzara beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Harry karşıdaki duvara dayanmış ve ellerini göğsünde birleştirerek bekliyordu.

"Bütün gün orada durmaya devam edecek misin?" Bana seslendi.

Arkama dönerek Austin'e baktığım zaman onun çatılmış kaşları bana tuhaf bir şekilde zevk vermişti. Gördüğü manzaradan hiç hoşlanmadığını açıkca söyleyebilirdim. Onu sinir eden bu manzara, beni mutlu ediyordu. Hızla Harry'nin yanına ilerledim.

"Gerçekten beni mi bekledin?"

Harry'nin yüzünde o en sevdiğim sinsi gülümsemesi vardı "Hayır, sadece sınıfın kapısını izliyordum. Tıpkı sabah senin sadece kahve içtiğin gibi."

İstemsizce gülmüştüm "Sen iğrenç bir yalancısın Harry. En azından ben yalan söylemeyi başarabiliyorum"

Okulun bahçesinden çıkana kadar ikimizde bir şey konuşmamıştık ama bu yaptığı jestin beni ne kadar mutlu ettiğini anlatmamın bir yolu yoktu. Beni en çok mutlu eden şey ise, Harry bunu yaptığında Austin'in de orada olmasıydı. Bu harika bir tesadüftü ve Austin'i benden uzak tutmaya yarayacağına emindim.

Bahçenin kapısında bekleyen siyah bir Mercedes dikkatimi çekmişti. Arka cam yavaşça açılırken gördüğüm manzara karşısında nefesimi tuttum. Ayaklarım yerden kesiliyordu ve başıma bir ağrı saplanmıştı. O arabanın sahibini çok iyi tanıyordum.

"Baba..."

Continue Reading

You'll Also Like

387K 31.8K 26
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
322K 41.3K 40
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı
91.2K 7.7K 27
Üniversitesinin serseri çocuğu jungkook, kız arkadaşını rahatlatmak için kayda aldığı inlemelerini yanlışlıkla yeni atanan rektörü Kim Taehyung'a ata...
592K 68.6K 54
"eğer yapabilseydim kendimi senin ceplerine sığdırabilmek isterdim" texting + düzyazı 22.11.2022