TOPRAK (Düzenlenecek)

EANGEL12 tarafından

3.3M 194K 37.4K

Üsteğmen GÖKÇEN TOPRAK, Çok zor şartlara karşı vermiş olduğu mücadelede hayatı yenmiş bir kadın... Bu buruk k... Daha Fazla

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm, 1. Kısım
30. Bölüm, 2. Kısım
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
Karakter tanıtımları
Karakter Tanıtımları 2
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
ÖZEL BÖLÜM 🍁
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
Yeni Kurgu Tanıtımı
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
FİNAL...
FİNAL 2🌱

50. Bölüm

35.3K 2.1K 1K
EANGEL12 tarafından

Keyifli okumalar❤️

🍁

Şu an vücudumdaki tüm güç çekilmişti sanki. Uyuşturucu bir madde olduğu çok belliydi. Bunu, ayaklarımdaki son gücümün de çekilip kendimi yerde bulduğumda anladım.

Gerisi koca bir karanlık.

.

.

.

...

KUZEY

Gözlerimi açtığımda hava çoktan kararmıştı. Saat öğlen 12 gibi Gökçen'i evine bırakıp eve gelmiş ve direkt kendimi yatağa atmıştım. Tam 7 saattir uyuyordum.

Komodine bıraktığım telefonumu alarak Gökçen'i aradım. Uzun bir çalma sonucu telefon nihayet açıldı.

"Alo güzelim ben daha yeni uyandım. Sen ne yapıyorsun bakalım. Çok özledim" dedim. Telefonda kısa bir sessizliğin ardından Gökçen'in sesini duydum.

"İyiyim evdeyim, ben de seni özledim" sesinde bir tuhaflık vardı.

"Güzelim iyi misin sesin bir tuhaf? Hasta mısın?" Diye sordum merakla.

"İyiyim korkulacak bir şey yok. Markete gittiğimde ufak bir saldırıya uğradım ama iyiyim merak etme. Şimdi uyuyacağım görüşürüz" diyerek telefonu kapattı yüzüme. Kaşlarımı çatarak telefonun ekranına bakakaldım. Saldırı mı demişti o?

Hemen ayağa kalkıp eşofmanlarımı çıkardım ve elime ne geçerse bakmadan giyindim. Telefonumu, cüzdanımı ve arabanın anahtarını alarak hızla evden çıkmaya başladım. Annemle babam salonda birbirine sarılmış film izliyorlardı. Yanlarından telaşla geçerken, babam filmi durdurup ayağa kalktı.

"Oğlum nereye böyle bir sorun mu var?" Annem de telaşlı duruyordu ama oturup onlara bir açıklama yapacak vaktim yoktu.

"Gökçen'in yanına gitmem lazım, beni beklemeyin siz yatın geç gelirim" diyerek evden çıkıp arabama bindim. Arabaya binince, Gökçen'in kokusunu soluyup derin bir nefes aldım ve evine doğru sürmeye başladım. Yolda giderken Poyraz'ı aradım.

"Efendim kardeşim" diye açtı telefonu.

"Gökçen saldırıya uğramış, yoldayım geliyorum, şimdi nasıl?"

Poyraz acele bir şekilde anında cevapladı.

"Ne saldırısı? Bilmiyorum marketten eve geldiğinde çok yorgun ve durgundu. Annesinin siparişini almamıştı bile. Saldırı falan bir şey demedi bize direkt odasına gidip uyuyacağını söyledi. Bir dakika" diyerek telefonda hışırtı ve ayak sesleriyle, Poyraz'ın Gökçen'i kontrole gittiğini anlayıp bekledim. Bu arada da hız limitini biraz aşmıştım.

"Uyuyor yatağında şu an" diyen Poyraz'ın sesi biraz kısık çıkmıştı.

"Tamam ben 2 dakikaya oradayım kapıyı aç" diyerek telefonumu kapattım. Tam da söylediğim gibi birkaç dakika içinde arabayı evin önüne park ettim ve hızla binaya yürüyüp kapıya kadar geldim. Ben çalmadan kapı açılıp Poyraz gözüktü. İçeriye girerek kapıyı arkamdan kapattım. Salonda başka kimse yoktu.

"Ne saldırısı hemen anlat!" Diyen Poyraz'a cevap vermeden Gökçen'in odasına ilerledim. Poyraz'da arkamdan geliyordu. Kapısını hafif açtığımda mışıl mışıl uyuduğunu görüp kapıyı geri kapattım ve tekrar salona geçip tekli koltuğa oturdum. Poyraz karşıma oturup benden cevap bekliyordu.

"Markete giderken saldırıya uğradım dedi başka açıklama yapmadı. Ben de bilmiyorum ne oldu, direkt buraya geldim zaten"

"Gri'nin adamlarından biri olabilir mi?" Diye sordu Poyraz. Hiçbir şey bilmiyordum ki.

"Bilmiyorum olabilir. Şu hayalet denen lavuğa da nedense hiç güvenmiyorum. Neden yardım ediyor sürekli, amacı ne bilmiyorum ama yakında çözeceğim" dedim. Daha fazla duramayarak ayağa kalktım.

"Ben bir uyandırıp konuşayım" dediğimde Poyraz normalde bırak uyusun derdi ama bir şey demeden kafasını salladı.

"Bu arada evdekiler nerede?" Diye sordum.

"Özgü teyze ve Gül komşuya gitti. Göktuğ iş yemeğinde. Tuba ise, Ankara'ya gitmiş" Son cümlede sesi tuhaf çıkmıştı.

"Tamam ben odadayım" diyerek tekrar Gökçen'in odasına ilerledim. Kapıyı yavaşça açarak içeri girdim ve yatağına oturdum. Uyurken onu izlemek hoşuma gidiyordu ama şu an oldukça endişeliydim.

"Güzelim uyan ben geldim" diyerek yanağından öptüm. Tuhaf kokuyordu.

Gökçen gözlerini açarak birkaç kez kırpıştırdı ve anında bana gülümsedi. Oh be bir sorun yoktu.

"İyi ki geldin" diyerek bana sarılınca sesi biraz pürüzlü çıkmıştı. Sanırım hasta olmuştu benim güzelim. Sarılmasına anında karşılık verdim.

"İyi misin? Ne saldırısı kızım öyle söylenir mi telefonda, aklım çıktı bir şey oldu diye" sitem ederken ondan ayrıldım. Gökçen yatakta oturur pozisyona geldi ve bakışlarını kaçırarak odasına bir göz attı.

"Önemli bir şey değil, hallettim"

"Ne oldu peki?" Diye sordum. Gökçen derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.

"Bir adam küçük bir çocuğu dövüyordu. Çocuğu adamın elinden aldım. Onu sakinleştirmeye çalışırken ensemde iğne acısı hissettim. Yere güçsüz bir şekilde yığıldığımda, polis sirenlerinin sesini duydum. Sanırım polis sireni sayesinde kurtuldum. Son kalan gücümle kendimi sürükledim. Bir kadın beni görüp yardım etti. Birkaç saat sonra ilacın etkisi geçti ben de eve geldim"

Gökçen'in bu anlattıkları korkunçtu. Biri onu kaçırmaya çalışmıştı ve şu an karşımda olması bile bir mucizeydi. Üstünü kontrol ettiğimde, künyesi yakası oldukça açık tişörtünden dışarıya çıkmıştı. Yüzünde de bir parlama vardı. Sanırım ilacın etkisi hâlâ vücudunda sürüyordu ki uyku mahmuru bir ifadesi de vardı. Çok geçmeden ona tekrar sarıldım ve güvenli kollarıma aldım. Bundan sonra Gökçen'i bir dakika bile yalnız bırakamazdım. Zaten 1 ay ceza vermiş ve karargahtan uzaklaştırmıştım. Ben işteyken aklım hep onda kalacaktı. Gizli gizli takip ettirip koruma fikri aklımda dönüp duruyordu.

"Ben yanındayım bir daha böyle bir şey yaşanmaması için elimden geleni yapacağım güzelim." Dediğimde hafif kıkırdadı. Gökçen çok güçlü bir kadındı evet, ama ben onun saçının bir teline bile zarar gelmesini istemiyordum. Ortamı biraz yumuşatmak için konuyu kapatmaya ama Gökçen'den gizli konuyu araştırmaya karar vererek konuyu değiştirdim.

"Sen parfüm mu sıktın" diye sordum. Gökçen yine gülmeye başladı.

"Evet yeni almıştım denemek için sıktım beğendin mi?" Diye sordu. İşin gerçeği hiç beğenmemiştim. Parfümsüz kendi kokusuna ayrı bir aşıktım. Kalbini de kırmak istemedim.

"Aslında koku olarak hoş ama ben senin kendi kokunu daha çok seviyorum güzelim. Tabii ki senin hoşuna gittiyse sık" konu kapanıp aklının başka bir şeyle meşgul olması beni memnun ederken, odanın kapısı tıklatıldı. Poyraz daha fazla dayanamamış olacaktı.

Gökçen "gel" diye seslendiğinde birbirimizden ayrıldık. Kapı açılıp Poyraz gözüktü. Odanın içine girerek benim gibi yatağa oturup Gökçen'e sarıldı ve yandan bana tek kaşını kaldırıp bir bakış attı. Nasıl yani beni mi kıskanmıştı şimdi bu?

"Abicim ne oldu anlat?" Diye sorduğunda, Gökçen bana anlattıklarını yine Poyraz'a anlattı. Biraz daha konuşup bize uyumak istediğini söyledi ve bizi odadan postaladı.

Salonda Poyraz'la sessizliği paylaşıyorduk. Onun da benim gibi bu saldırı olayını düşündüğüne emindim. Poyraz'ın sağlık durumu çok daha iyi gözüküyordu.

"Ben o zaman eve gideyim artık" diyerek ayağa kalktım. Poyraz koltuğun kenarından tutarak ayağa kalkacakken, onu durdurdum.

"Ben çıkarım dinlen sen. Bu arada Gökçen dışında başka bir şeye de moralin bozuk gibi senin sanki?" Dediğimde Poyraz bakışlarını kaçırdı.

"Sonra konuşuruz abicim" dediğinde çok üstüne gitmek istemeyip kafa salladım ve evden çıktım.

Binadan çıkıp arabamın önüne geldiğimde kafamı kaldırıp Gökçen'in penceresine baktım. Orada değildi. Bakışlarımı kısa bir an ayırıp cebimden telefonumu çıkarıp rehbere girdim.  Aradığım numarayı bulup, arama tuşuna basarak telefonu kulağıma koydum. Tekrar pencereye bakmaya devam ettim. Bakışlarım pencereden  ayrılmadan telefonla konuşmaya başladım.

"Alo"

"Senden bir şey yapmanı isteyeceğim!..."

....

....

GÖKTUĞ

"Tekrardan tebrik ederim Göktuğ bey. Yaptığınız proje gerçekten çok güzeldi. Anadolu geleneği ve mimarisini, projeye çok güzel yansıtmışsınız. Renk ve simetri uyumu tam bizim standartlarımıza göre olmuş. Ellerinize sağlık. Sizinle çalışmak bir zevkti" karşımda konuşan esmer kadına ufak bir tebessümle karşılık verdim. Övgü almak pek hoşuma gitmezdi. Zaten böyle kutlama yemeklerine hep babam veya Erdal amca katılırdı. Babamın nerede olduğunu bilmiyordum ama abime sorduğumda bu işe karışmamamı, babamın bir süre kafasını dinlemek istediğini söylemişti. Geçmişte doğru bildiği her şeyin yalan çıkması, ki bu geçmiş neredeyse 30 yıllık bir süre de olunca psikolojisi baya kötü etkilenmişti. Gül ile birlikte bu konuyu bir daha abime sormayıp, babamın kendini ne zaman iyi hissederse o zaman geri gelmesini bekliyorduk. Ona kızacak veya kırılacak değildim. O zaten kendi kendine ceza veriyordu. Benim tüm kızgınlığım ve nefretim, anne dediğim kadınaydı. Onun yüzünden kaçırılmış ve ölümden dönmüştüm. Diğer yaptıkları zaten nefretimi kazanmaya yetip de artmıştı bile.

"Göktuğ bey?" Diye seslenen Banu hanım, beni düşüncelerimden uzaklaştırmıştı.

"Bir sorun mu var cevap vermediniz? Diye devam etti.

"Çok pardon, ben duymadım sizi tekrar sorar mısınız?" Dediğimde Banu hanım zarif bir kahkaha attı ve elini uzatıp koluma dokundu.

"Diyorum ki, bu yemeğin tekrarını yapmayı çok isterim" boş bir ifadeyle Banu hanıma bakmaya devam ettim. Niyeti belliydi ama benim niyetim de belliydi. Şu an hayatımda kimseye bir yer açmak istemiyordum. Ben kendi kabuğumda yaşayan, konuşmayı pek sevmeyen, sessiz bir tiptim. Flört gibi şeylerden de hiç anlamazdım. Gül birkaç kez beni birileriyle tanıştırmaya çalışmış, benim sessizliğim yüzünden yürümeyen ilişkiler yüzünden sonunda pes etmişti.

"Ben çok yoğun oluyorum Banu hanım. Uygun bir zaman bir daha ne zaman bulurum bilmiyorum. Teklifiniz için teşekkürler" dediğimde Banu hanımın yüzünün düştüğünü fark ettim ve devam ettim.

"İzninizle bu akşamı sonlandıralım. Bir yere yetişmem gerekiyor" diyerek garsona işaret yaptım ve hesabı istedim.

"Peki ben de bir lavaboya uğrayayım" diyerek masadan kalktı. O esnada garson geldi ve hesabı masaya bıraktı. Hesabı ödeyip Banu hanımın gelmesini bekledim. İleride onu gelirken görünce, ayağa kalktım ve yanına gittim. Birlikte çıkışa ilerledik.

"Sizi evinize bırakayım çok geç oldu"

"Çok teşekkür ederim Göktuğ bey" diyerek arabama doğru yürümeye başladı. Birlikte arabaya binince nerede oturduğunu sorup, evine doğru sürmeye başladım.

Söylediği adrese gelince arabayı durdurdum ve inmesini bekledim.

"Tekrar tebrik ederim Göktuğ bey. İsterseniz buyurun bir kahvemi için" diye evine davet eden Banu hanıma, kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Üzgünüm yetişmem gereken bir yer var demiştim. Size iyi akşamlar" diyerek ellerimi direksiyona koydum ve inmesini bekledim. Bir dakika civarı bekleyen kadına bıkkın bir şekilde bakınca, arabanın kapısını açtı.

"Size de iyi akşamlar" diyerek aşağıya indi. Ben de arabayı çalıştırıp ablamın evine doğru sürdüm.

Eve geldiğimde saat oldukça geçti. Evdekilerin çoktan uyuduğunu düşünüp sessizce Özgü annenin verdiği anahtarla içeriye girdim. Burada, abim hastanede olduğu için kalmaya başlamıştık. Hepimiz öyle alışmıştık ki kendimizi evimizde gibi hissediyorduk. Abim bu aralar daha iyi olduğu için yakında istemeye istemeye de olsa kendi evimize geçecektik.

Evin bütün ışıkları kapalıydı. Mutfaktan hafif bir ışık geliyordu. Sanırım birisi uyanıktı. Salonda uyuduğum için kıyafetlerimi ya banyoda yada abimin kaldığı odada değiştiriyordum. Mutfakta kimin olduğuna bakmak için sessiz adımlarla mutfağa ilerledim. Ablam Gökçen'i Mutfakta sandalyede oturmuş düşünürken bulmayı beklemiyordum. Genelde geceleri uyur, sabahları da çok erken kalkardı.

"Nereden geliyorsun böyle?" Diye sordu. Ben de onun karşısındaki sandalyeye oturup kravatımı çıkarttım. Ablam biraz kötü gözüküyordu.

"Iş yemeğinden geliyorum. Sen iyi misin?" Diye sordum.

"Kötüyüm desem çözüm bulacak mısın sanki?" Diye sorduğunda bir an afalladım. Kötü bir şey mi söylemişti bana anlamadım ama morali bozuk olduğu için üstünde de durmadım.

"Anlatmak istersen dinlerim. Bir çözüm bulamasam da paylaşarak rahatlarsın belki" dediğimde hafif gülmeye başladı.

"Ben uyuyacağım sana iyi oturmalar" diyerek ayağa kalktı ve odasına doğru yürüdü. Ben de çok oturmayıp banyoda üstümü değiştirip yattım.

GÜL

Sabah gözümü açtığımda annemin arkadan belime sarıldığını anlayıp gülümsemeye başladım. Kokusu o kadar güzeldi ki yıllardır bir anneyle büyüdüğüm halde anne kokusu bilmeden büyümüştüm. Sare annem beni ne öperdi, ne bir kere sarılmıştı, ne bir gün birlikte uyumuştuk. Onun tek derdi her zaman babam olmuştu. Küçükken Göktuğ'la gece korkup onunla yatmak istediğimizde bize kızar ve babamla ayrı yatamayacağını söyleyip bizi odalarımıza yollardı. Biz de Poyraz abimin odasına giderek onun yanında uyurduk. Biz uyuyana kadar kendisi uyumaz, bizi sakinleştirip korkumuz geçene kadar beklerdi.

Annem uyanmadan yataktan sessizce kalktım ve kahvaltı hazırlamayı düşündüm. Eskiden bir yumurta bile kıramayan ben, şimdi çeşit çeşit börekler, sarmalar yapıyordum ve bunu isteyerek yapıyordum. Önce lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım daha sonra mutfağa gidebilmek için salona girdim. Göktuğ horul horul uyuyordu. Yanına giderek alnına yavaşça öpücük kondurdum ve uyandırmadan sessiz adımlarla mutfağa girdim. Önce çayı demleyerek patates dilimlemeye ve kızartmaya başladım. O kızarırken, sofraya kahvaltılıkları çıkartarak bir tabağa salatalık dilimleyerek üstüne zeytinyağ limon ve kekik, başka bir tabağa domates dilimleyerek üzerine ceviz parçaları, yine zeytinyağ, kekik ve pul biber koyarak sofraya yerleştirdim. Patatesler kızarmaya yakın peynirli yumurta yapmak için tava çıkardım ve Gökçen'le Poyraz abimin sevdiği gibi sarısını dağıtmadan yumurtaları tavaya kırdım. Beyaz yerlerine peynir ekleyerek bir kaşıkla beyazları dağıttım ve sarısına dokunmadan pişirmeye bıraktım. Göktuğ'un, benim ve annemin sevdiği gibi de ayrı bir tavada omlet yapmaya başladım. Hepsi pişince omleti keserek tabaklara ayırdım. Gökçen ve abim tavadan yemeyi seviyorlardı. Patatesleri de tabağa koyunca sofra hazırdı.

Salona Göktuğ'u kaldırmak için gittiğimde, yemek kokularından çoktan uyanmış, yatağını toplamış, banyodan çıkıyordu bile.

"Günaydın abla" diyerek yanağıma öpücük kondurdu.

"Fena acıktım ben mutfağa kaçtım" diye devam eden Göktuğ'un arkasından gülerken annem ve abim de salonda gözüktü. Onlara da günaydın diyerek Gökçen'in odasına yürüdüm. Odasının kapısını tıklatıp hafif açtım. Gökçen bu saatte çoktan kalkmış olurdu ama 1 ay evde olacağını söylemişti. Sanırım bir çeşit ceza almış. Ben de bu yüzden oldukça sevindim açıkçası çünkü 1 aya evleniyordu ve rahat rahat hazırlıklarını yapardık.

Odaya girdiğimde Gökçen çoktan uyanmış, yatakta elinde telefonla oynuyordu.

"Günaydın güneşim" diye seslenerek yanına gidip kendimi yatağına attım kıkırdayarak. Gökçen'i gerçekten çok seviyordum. Ayrıca Tuba'yı da çok sevmiş ve benimsemiştim. İlk başlarda Tuba'nın sert havasından çekinmiş olsam da onu tanıdıkça aramız çok iyi olmuştu. Hatta öyle ki onu Poyraz abimle yakıştırıyordum. Aralarını yapmak için bir şeyler de yapmış olabilirdim ama maalesef elime yüzüme bulaştırdım ve Tuba apar topar Ankara'ya gitmişti. Bu yüzden oldukça üzgündüm.

"Sana da günaydın" diyen Gökçen, bana bakmadan cevap vermişti.

"Kuzey abim biraz beklesin, kahvaltı hazır gel hadi" diye telefonunu işaret edip yanağına öpücük kondurdum ve aynı hızla yataktan kalktım. Gökçen'de telefonun tuş kilidini kapatıp ayağa kalktı. Mini bir şort ve askılı tişört giymişti. Havalar artık çok daha sıcaktı ve Gökçen'e çok yakışmıştı.

"Ooooo çok seksisiniz Gökçen hanım" dediğimde gülerek koluma hafif vurdu.

"Çok sıcaktı hava ne yapayım. Sen git ben üstümü değiştirip geliyorum" dediğinde ona muzip bir ifadeyle bakarak odanın kapısını açtım.

"Düğün alışverişinde bu tarz takımlar alalım da Kuzey abimin dili tutulsun" dediğimde Gökçen yatağındaki yastığı alıp bana fırlattı ama kapıdan çoktan çıkmıştım bile ve ıskalamıştı. Gülerek mutfağa girdiğimde, masadakilere baktım. Annem çayları koyuyor, abim dilimlediğim ekmeklerin bazılarını kızartmış sofraya koyuyordu. Masaya oturunca çayımı önüme aldım ve şeker attım. Şu çayı şekersiz içemiyordum bir türlü.

Gökçen mutfağa gelip herkese kısık tonda günaydın dedi ve sandalyesine oturdu. Sessizce kahvaltı yapmaya başladık. Poyraz abim benim ve annemin tabağına kızartılmamış ekmek, Göktuğ kendi ve Gökçen'in tabağına, sevdikleri kızarttığı ekmekleri koyunca ona hafif gülümsedim. Benim abim çok düşünceliydi ve onu inanılmaz çok seviyordum. Kahvaltıyı yapıyorduk ama bir şey eksikti sanki. Ne eksik diye düşünürken, annem mutfaktaki televizyonu açınca ne eksik olduğunu anladım. Müge Anlı'nın sesi eksikti tabii ki. Bir cinayet davası vardı ve konuyu tüm ev dünden biliyorduk. Abim katilin dede olduğunu iddia ediyor, annem ve ben amcası katil diye diretiyorduk. Bugün yeni gelişmeler vardı ve inşallah artık dava çözülür de masum bir can huzur bulur diye düşünüyordum. Televizyondaki kadının evladı için ağlamasına annem de ağlamaya başlamıştı. Hepimiz pür dikkat yemeğimizi yerken, tabağımdan ekmek almak için elimi attım ama ekmek yoktu. Oha televizyona dalıp bütün ekmekleri ne ara bitirmiştim acaba diye düşünerek etrafa baktım. Göktuğ ve abimde ekmeklerini bitirmiş, Gökçen'in önünde tüm kızartılmış ekmekleri duruyordu. Ondan böyle fit ve sportikti vücudu işte ben yağ torbası olmuştum neredeyse. Bir ara Gökçen'den rica edip birlikte spor yapmayı teklif etmem gerekiyordu.

POYRAZ

Her şeyden çok bunalmıştım. Ayakta dimdik durmaya çalıştıkça, sorunlar üstüme yıkılmaya devam ediyordu, bitmiyordu. Sevdiğim dediğim insanlar yüzünden diğer sevdiklerimi korumaya çalışmaktan kendimi ortaya atıyordum ve yorulmuş hissediyordum. Bana ne olduğu çokta önemli değildi aslında, sevdiklerim artık yara almasın yeterdi.

Kurşun yaram artık çok daha iyiydi. Hatta hayatımda hiç bukadar hızlı iyileştiğim bir süreci hatırlamıyordum bile. Bu yüzden Özgü teyzeye minnet duyuyordum. Benim için özenle, iyileştirici kürler ve yemekler hazırlıyor, bunu sanki olması gereken buymuş gibi, hiçbir övgüyü kabul etmeden yapıyordu. Artık kendi evimize gidelim diye konu açtığımda ise benimle kavga etmeye başlayıp kesinlikle göndermiyordu.

Burada kalmayı kabul etmemin sebeplerinden biri olan Tuba ise, geldiğimden beri bana karşı daha sert ve soğuk duruyordu. Onu rahatsız ettiğimi düşünmeye başlamıştım bile ama Gül'ün söylediğine göre, burada oluşumuzu sorun etmiyormuş. Bakışları ve duruşunun mesafeli olmasıyla, ona karşı içimde oluşan duygular tekrar gömülmüştü. Cesaretimi kaybetmiştim çünkü olumsuz bir cevap alacağımı çok net belli ediyordu. Ankara'ya gideceğini bile bilmiyordum.

Dün sabah uyandığımda evde Gül'den başka kimse yoktu. Salona geçerek oturmuş ve babam hakkında yanındaki korumalardan mesajla bilgi alırken, mutfaktan Gül gelmiş ve yanıma oturmuştu. Sohbet etmeye başladığımızda Gül konuyu Tuba'ya getirmişti. Onu seviyordu ve bizi yakıştırıyordu farkındaydım. Benim duygularımı bilmeden, bana Tuba'yı övmeye başladığında sert bir dille onu uyararak konuyu kapatmaya çalışmıştım çünkü Tuba bana karşı zaten soğuktu. Gül böyle söyleyerek daha da uzaklaştırır, ters tepebilir belki diye Gül'ün bu konuya karışmaması için uyarma gereği duymuştum.

"Abicim, bir daha bana Tuba hakkında bir şey söyleme!" Dediğim an, salonun kapısında, kulağından çıkardığı kulaklığı elinde tutan Tuba'yı görmüş ve şok olmuştum çünkü bizi duymuştu. Evde olduğunu bile bilmiyordum. Sanırım kulaklığı takmış odasında oturuyordu. Zaten bizi duyan Tuba, bir hışımla evden çıkıp gitmiş, sonra da Ankara'ya gittiğini öğrenmiştim.

Bir de Gökçen'in saldırıya uğrama meselesi vardı. Kuzey delirmiş gibi eve geldiğinde çok korkmuştum. Gökçen'in iyi olduğunu anladığımda ise bir nebze rahatlamış, ancak yinede onun için endişeleniyordum. Sabah kahvaltıda da çok durgun gibiydi. Bize söylemediği bir şeyler vardı, bu çok belliydi.

"Evde kimse var mı?" Diye seslendim boş salona geldiğimde. Kahvaltıdan sonra biraz uzanmak için odaya geçmiş, birkaç saat uyuyakalmıştım. Şimdi salonda büyük bir sessizlik karşılaşmıştı beni.

"Ben evdeyim" diye Gökçen'in sesini duyunca gülümseyerek koltuğa oturdum. Kısa sürede Gökçen salona girdi ama yine durgundu.

"Abicim iyi misin gel" diyerek yan koltuğuma hafif  vurdum oturması için.

"Çok güzel olmuşsun Kuzey'le mi buluşacaksınız?" Diye devam ettim üzerindeki siyah uzun elbiseye bakarak.

"Birkaç işim var onları halledicem, pek vaktim yok" dedi.

"Gel biraz konuşalım öyle çıkarsın"

Gökçen bir şey demeden bıkkın bir nefes vererek karşı koltuğa oturdu ve bana bakmaya başladı.

"Gri meselesi için konuşamamıştık. O şerefsizin söyledikleri bizim suçumuz değil ve bizi alakadar etmez artık. Biz kendi hayatımıza ve yolumuza bakacağız, bu yüzden sakın kendini üzme abicim" diyerek konuya girdim. Gökçen'in yüzündeki bıkkın  ifade devam ediyordu.

"Biliyorum, takmıyorum ben bir şeyi merak etme. Gerçekten çıkmam lazım sonra konuşuruz" diyerek ayağa kalktı.

"Sen iyi olduğuna emin misin? Bak saldırıya uğradın daha dün. Peşindeki her kimse yine deneyebilir. Bekle ben de geleyim seninle tek gitme, ya da Kuzey'i ara" dediğimde Gökçen sesini yükselterek konuştu.

"Çocuk muyum ben peşimde sizi sürükleyeceğim. Bana bir şey olmaz korkma. Düğün için yapmam gerekenler var onları halledeceğim. Görüşürüz" diyerek kapıya yürümeye başladığında, evin dış kapısı açılıp Gül ve Özgü teyze gözüktü. Ellerinde market poşetleri ve birkaç kargo paketi vardı.

"Heh Gökçen kız gel al tut şunları anam kolumuz koptu. Bak hâlâ dikiliyor orada koşsana" Özgü teyze konuştuğunda Gökçen gidip elindekileri aldı ama birkaç adım atamadan poşetleri yere bıraktı.

"Ne var bunların içinde böyle anne. Tek tek götürün işte hepsini niye taşıyayım bir anda" diye annesine kızdığında, Özgü teyze ona ters bir bakış attı.

"Sus kız cevap verme. Senin siparişlerin de gelmiş kargocuyla kapıda karşılaştık. Hemen açıp bakalım hadi el at" dediğinde, Gül market için olan poşetleri çoktan mutfağa taşıyıp geri gelmişti bile. Hepsi koltuklara oturup kargo paketlerini yere koydular ve Gökçen'in açması için ona bakmaya başladılar. Gökçen bıkkın bir nefes vererek ilk pakete uzandı ve açmaya başladı.

"Ay Gökçen çok heyecanlıyım, inşallah resimde gördüğümüz gibi çıkar" diyen Gül, ellerini birbirine vurarak alkış yapar gibi yapmıştı. Gökçen paketi açtığında, içinden çeyizlik eşyalar çıkmaya başladı. Kahve makinesi, mutfak robotları gibi eşyaları çıkardıkça, masanın üzerine diziyorlardı. Gül, Gökçen'den daha heyecanlı gibi duruyordu. Gökçen'in canının sıkkın olması, benim de canımı sıkıyordu. Onunla konuşmaya çalışsam da, o anlatmadan bir şey öğrenemeyecektim anlaşılan. Halbuki aramızdaki duvarları artık yıktığımızı düşünüyordum...

"Sen nereye gidiyordun?" Diye sordu Gül

"İşim vardı Gül ne yapacaksın?" Diye ters bir cevap veren Gökçen'le, Gül bozulup sustu. Özgü teyze yine ters bir şekilde Gökçen'e baktı ama Gökçen annesinin bakışını takmadı bile.

"Kızım niye tersliyorsun kız kötü bir şey sormadı ki?" Dedi Özgü teyze. Bu muhabbete karışmak istememiştim.

"Anne ben hesap vermek zorunda mıyım ona? Kimseye hesap vermem anladınız mı. Ben çıkıyorum bunları da bırakırsınız odama" diye yine ayaklandı.

"Biz senin uşağın mıyız? Kalk da kendin götür odana!" Yavaşça ayağa kalkıp kendi odama yürümek için harekete geçtim. Ancak Gökçen ve Özgü teyze, şaka olmayan ciddi bir kavgaya girmiş gibiydi. Bizim yanımızda ilk defa böyle ciddi tartışıyorlardı. Gül'e gözlerimle 'Gel benimle' diye işaret yaptığımda, Gül'de peşimden ayaklandı ve yanıma gelerek koluma girdi. Birlikte salondan çıktığımızda, hâlâ yüksek sesleri geliyordu.

"Ayıp ayıp kardeşlerinin yanında ne biçim bağırıyorsun böyle" diyen Özgü teyzeye cevap olarak Gökçen'in sesini duyunca, olduğum yerde kaldım.

"Bu yaşıma kadar kardeş mi olmuşlar da şimdi umurumda olacak. Kimse bana karışıp hesap soramaz anladınız mı?"

Gökçen'in bu cümlesinden sonra sert bir kapı çarpma sesiyle evden çıktığını anladım. Gül'e döndüğümde, gözlerinin dolduğunu gördüm. Kolumu omzunda daha sıkı sararak onu göğüsüme çektim ve odama doğru yürümeye devam ettim. Gökçen'i tanıdığım için söylediklerine alınmadım. Kendi içinde anlatmadığı sıkıntıları vardı farkındaydım. Bana anlatmıyorsa, belki Kuzey'e anlatır bir çözüm bulur diye Kuzey'le konuşmayı aklıma not ederek odanın kapısını açtım.

"Abi sen gir odaya, ben bir Özgü anneye bakayım" diyen Gül'e gülümseyerek kafa salladım ve tek başıma odaya girerek yatağa uzandım. Telefonumu çıkartıp Kuzey'i aradım ama telefonu açmıyordu. Birkaç kez daha denedim, sonuç yine aynıydı. Telefonu yatağa fırlatarak ellerimi başımın arkasına koydum ve nefesimi düzenlemeye çalıştım.

ALPARSLAN

Evdekilerle aramız bu aralar kötüydü. Annemle büyük bir tartışma yaşamış, evden çekip gitmiştim. Birkaç gündür eve gidip geliyordum ama annem benimle aynı fikirde olmadığı sürece de gitmek istemiyordum.

Konu şuydu; biz normalde İstanbul'da yaşıyorduk. Benim tayinim sonucu bu şehire geldiğimde, annemler orada kalmaya devam etmişti çünkü Gülân'ın bütün düzeni oradaydı. Doktoru, çalışanlar, hobileri her şeyi oradaydı. Poyraz'ın yaralanmasıyla annemler, dedem ve babaannem ile birlikte buraya gelmişlerdi. Dedem ve babaannem geri dönmüş ama annemler yerleşmişti. Bu şehir onlar için uygun değildi. Gülân için hiç uygun değildi. Kuzenim uzun süredir tedavi görüyor ve olumlu sonuçlar alıyorduk. Doktoru yakında konuşabileceğinin imasını bile yapmışken, burada kötü etkilenebilir diye endişe etmiştim. Annemle bu durumu paylaşıp gitmelerini istediğimde önce karşı çıkmışlar ve kalmışlardı. Ancak ne olduğunu anlamadığım bir sebepten Gülân'ın geri dönmek istediği, annemin tek kalacağını duymuştum. Annem Gülân'ı asla yalnız bırakmazdı. Neden böyle karar verdiğini sorduğumda, bunu Gülân'ın istediğini söylemişti. Oradaki evimiz dedemlere yakın olmasına rağmen, Gülân tek kalamazdı. Evde yılların emektarı güvendiğimiz çalışanlarımız olsa bile, annem veya ben olmadan Gülân dışarı bile çıkamazdı ki. O koskocaman kadın olsa da, küçük bir çocuk gibi bakım uygulanırdı. Öğlenleri mutlaka uyur, İstanbul'daki evimizin bahçesinde onun istediği için kurduğumuz parkta sallanmayı severdi. Sürekli ilgi göstermemiz gerekirdi.  Bu sebeple Gökçen'den karakter ve yapı olarak apayrı insanlardı, bakışları ve tiplerinin aksine.

Komutanım Tuba, izinli olduğu için timin sorumluluğu bendeydi. Karargahta timimden Onur, Efe ve Kurtuluş'la eğitim yaptıktan sonra bazı evrak işlerini yapmış ve akşam olmuştu. Zaten tim olarak biz ve Gökçen'in timi vardı. Diğerleri izindeydi. Erlerin sorumluluğunu da albay Ece ile bana vermişti. Birlikte onlara da içtima yaptırmış ve temel eğitimleri vermiştik.

"Ben geldim" diye seslendim eve girdiğimde. İstanbul'dan bizimle gelen çalışanımız ancak ablamız gibi olan Filiz abla, yüzünde üzüntülü bir ifadeyle karşıladı beni.

"Hayırdır bir sorun mu var Filiz abla. Herkes nerede?"

"Gel oğlum, annen arka bahçede oturuyor."

"Anladım, Gülân'da orada mı?" Diye sordum.

"Sen önce annenin yanına bir git oğlum" dediğinde kaşlarımı çatarak arka bahçeye yöneldim. Annem tek başına oturmuş, çiçekleri izliyordu.

"Ne yapıyorsun burada tek başına anne?" Diyerek yanına gidip sandalyeye oturdum. Refleks olarak Gülân'ın penceresine baktım ama tülü kapalıydı.

"Gülân'ı İstanbul'a yolladım oğlum" söylediğiyle şoka girdim. Dediklerini gerçekten yapmışlardı.

"Sen ne diyorsun anne. O kız bizsiz markete bile gidemez sen tek başına yolladım mı diyorsun?" Diye sesimi yükselttim. Ben bu yüzden zaten daha önce kavga edip eve gelmemiştim. Şimdi kalkmış yolladım diyordu.

"Hemen kızma oğlum bir dinle. Doktoruyla konuştum zaten o önerdi bu fikri. Biliyorsun Gülân hâlâ çocuk gibi. Doktoru kendi başına idare edebilmeyi öğrenmesi için böyle bir şeyin şart olduğunu söyledi. Hem merak etme Rıza götürdü onu. Rıza'ya kızma, benim ricamla sana haber vermedi" Rıza, Filiz ablanın oğluydu ve evdeki bazı işlere bakardı.

Ne desem beni dinlemeyeceklerdi zaten.

"O bize amcamın emaneti anne. Ya başına bir şey gelirse?"

"Merak etme, gittiğinden beri haber alıyorum. Merve hanım ilgilendi onunla. Az önce görüntülü aradım Merve hanımı, Gülân odasında uyuyordu. Bir sorun yok. Sonsuza kadar ayrı kalmayacağız ki. Babaannen  ve dedenin de haberi var. Kendi başına bir birey olduğunu anlaması gerekiyor artık. İstediği zaman tekrar gelir. Zaten kısa sürede yanına gideceğim. Unutma Alparslan, bu Gülân'ın kendi kararıydı. Gökçen'le vakit geçirmek ona iyi geldi. Kendi başına bir şeyler başarabilmek istiyor onu anla lütfen." Annemin sözlerinden sonra bu konuyu artık çok uzatmamaya  karar verdim. Kendileri bilirdi...

KUZEY

"Efendim Poyraz beni aramışsın?" Diye açılan telefona konuştum.

"Oğlum sen neredesin sabahtan beri arıyorum. Gökçen yanında mı?" Diye sordu.

"Hayır yanımda değil, evde değil mi?" Diye sorduğumda Poyraz'ın nefes sesini duydum.

"Annesiyle tartıştılar, evden işim var diye çıktı nereye gittiğini bilmiyorum. Ona ulaşır mısın merak ediyorum"

"Tamam ben haber veririm sana, şimdi kapatmam lazım şehir değiştirmem gerekiyor. Gittiğimi Gökçen'e söyleme şimdilik zaten yarın sabah geleceğim işimi bitirirsem" dediğimde ceketimi elime alarak dış kapıya doğru yürüdüm.

"Kuzey nereye gidiyorsun ve neden Gökçen'e söylememi istemiyorsun"  diye sorduğunda, Poyraz'ın daha fazla üstelememesi için kısa bir açıklama yaptım.

"Anlatacağım, sen sakın bir şey belli etme. Şimdi kapatıyorum. Dediğim gibi gelince sana her şeyi anlatacağım" deyip telefonu kapattım ve dış kapıyı açtığımda karşımda Gökçen'i gördüm.

"Gökçen!"

"Sürpriz, ben geldim sevgilim" diyerek bana sarıldı. Ondan ayrılıp konuşmaya başladım. Nereden çıkmıştı şimdi tam da sırası!

"Hoş geldin, neden haber vermeden geldin?"

Gökçen'in hafif yüzü düşerek konuştu.

"Haber vermem mi gerekiyordu yani. Sevinmedin mi geldiğime?"

Hafif gülümseyerek devam ettim.

"Hiç olur mu şaşırdım sadece. Bir de tek başına neden çıktın sen daha dün saldırıya uğradın farkında mısın? Haber verseydin seni evden alırdım ben" dediğimde Gökçen hızla yanağıma öpücük kondurdu.

"Bir şey olmaz bana merak etme. Düğün için alışverişe çıkarız diye düşünmüştüm"

"Gökçen benim şimdi acil bir işim var. Alışverişi yarın yapsak olur mu?" Dediğimde yine yüzü düştü.

"Boşver şimdi işi falan. Hadi gidelim bak yatak odası takımını da alacağız bugün. Birlikte seçelim işte" diyerek koluma girip beni arabaya çekiştirmeye çalışıyordu ama yerimden kıpırdamıyordum"

"Erteleyemem önemli gitmem lazım. Hatta hemen çıkmalıyım. Sen bir taksiye binerek eve geç" dediğimde telefonum çalmıştı. Ekrana baktığımda Tuba ismini görüp hızla ekranı kapattım ama Gökçen görmüştü.

"Kim arıyor?" Diye sordu. Gördüğünü bildiğim halde kim diye soruyordu.

"Bir arkadaş. Başı dertte ve bana ihtiyacı var. Geldiğimde sana detaylı anlatırım şimdi gitmem gerek gerçekten" diyerek yanından geçip giderken kolumu tuttu.

"Bir kadım seni arıyor da ihtiyacım var diye çağırabiliyor yani. Hemde benim arkadaşım olan bir kadın! Sen de koşa koşa gidiyor musun? Sana ne oluyor Kuzey? " Diye sordu.

"Saçmalıyorsun şu an Gökçen. Arkadaşım biliyorsun, ne var bunda? Acil ihtiyacı olmuş, aklına ben gelmişim. Abartma istersen. Yarın birlikte alışverişe çıkarız. Taksi ile doğruca eve git" diyerek bu sefer yanından geçtim ve hızla arabama bindim. Arabayı çalıştırırken, aynadan Gökçen'e baktım. Korkunç bir şekilde bana bakıyordu. Hemen bakışlarımı çekip, telefonumu çıkardım ve Tuba'yı aradım. Telefonu kulağıma koyduğumda, gözlerimi Gökçen'e çevirdim. Ellerini yumruk yapmış bana bakıyordu. Arabaya gaz vererek park yerinden çıkardım ve telefondaki sese cevap verdim.

"Geliyorum"

"Tamam ben eve geldim seni bekliyorum" diyen Tuba, telefonu kapattı.

.

.

.

POYRAZ

Kuzey'le konuştuktan sonra, kurşun yarama lanetler okumaya başlamıştım. Hiçbir halta yaramadığımı hissediyordum. Bir dolaplar dönüyordu sanki ve bunun dışında kalmak beni çıldırtıyordu. Özgü teyze, Gül ve Göktuğ'a bir şey belli etmemeye çalışmam da cabası.

"Oğlum yemek hazır gel" diyerek beni sofraya çağırdılar. Göktuğ'da işten biraz erken gelmiş, evde çalışacağını söylemişti. Sofraya oturduğumda herkes zaten çoktan oturmuştu.

"Gökçen ablam yok mu?" Diye sordu Göktuğ. Özgü teyzenin morali bozulur gibi oldu ama kendisini hemen toparlayıp cevap verdi.

"Yok oğlum birazdan gelir herhalde" diyerek ekmeği kopartıp ağzına attı. Esra Erol'u açmamıştı. Bu bile moralinin ne kadar bozuk olduğunu gösteriyordu.

"Sen niye sürekli evde çalışıyorsun Göktuğ'cum?" Diye sordu Gül gülümseyerek.

"Burada daha rahat ediyorum. Şirketteyken çalışmam sürekli bölünüyor" dediğinde Gül biraz daha gülmeye başladı.

"Sen şuna kızların ilgisinden sıkıldım desene"

"Abla saçmalama ya sende mi?"

"Sus kız yakışıklı gencecik çocuk. Tabii ki ilgilenen olacak ne dalga geçiyorsun?" Diye Özgü teyze araya girerek Göktuğ'u korumaya aldı.

"Aslansın Özgü anne, ağzının payını ver şu kızın"

Bizimkiler yine günlük rutinlerine çoktan başlamışlardı. Gökçen burada olsa şimdi ikimiz de onları gülümseyerek izliyor olurduk...

Aradan geçen yaklaşık 2 saatin ardından, Gökçen eve geldi. Kimseye selam vermeden doğruca odasına gidip kapıyı sert bir şekilde kapatınca, Özgü teyze sinirle ayağa kalktı. Gökçen'in odasına doğru sinirle yürürken, Gül onu durdurup gitmesini engelledi.

"Anne gitme şimdi ikiniz de sinirlisiniz yine kavga etmeyin" dedi.

"Ben anlamadım ki bunun neyi var. Bana öyle atar yapamaz ben bir bakayım neyi var anlarım."

"Tamam anne git, bak ama sakinleşince git. Bekle biraz daha zaten yemek için çıkar belki odadan" dediğinde ben de araya girdim.

"Özgü teyze sen sakinleş ben gideyim bir konuşayım" diyerek yarama dokunup ayağa kalktım ve Gökçen'in odasına gittim. Kapıyı tıklattığımda ses gelmedi. Bir daha tıklattım.

"Ses vermiyorsam gelme demek istiyorumdur değil mi?" Diye bağırınca, elimi aşağıya indirip kapının önünde kalakaldım. Bir süre orada öylece kaldığımda, tekrar Gökçen'in sesini duydum.

"Bana bak Kuzey, sen beni o gerizekalı kızla mı aldatıyorsun yoksa. Bak doğru söyle hemen yoksa bu nikahı bozarım bir daha yüzümü göremezsin." Dinlemek istemesem de, gidemeden orada öylece kaldım. Ne aldatması ne diyordu bu kız? Kuzey Gökçen'i bırak aldatmayı, aklından bile böyle bir düşünce geçirmezdi, onun ciğerini bilirdim ben.

"Saçmalıyorsun şu an Gökçen. Sağlıklı düşünemiyorsun. Düzgün düşündüğün zaman bir daha ara konuşalım. Ayrıca o kadın senin en yakın dostun farkında mısın? Sen bize neyi yakıştırdığının farkında mısın?" Kuzey'in sesini duyunca telefonun hoparlörde olduğunu anladım. Tuba'dan mı bahsediyorlardı bunlar?

"Gördüm diyorum gördüm. O arayınca hemen ekranı kapattın benden sakladın. Bitti Kuzey anlıyor musun. Sakın bir daha beni arama!" Diyerek telefonu kapattı Gökçen. Neler dönüyordu?

Varlığımı fark etmeden salona geçtim. Özgü teyze ve Gül bana soru dolu gözlerle bakıyorlardı. Göktuğ ortalarda yoktu büyük ihtimal benim odama gidip çizime başlamıştı.

"Konuşamadım ama siz de şu an konuşmayın." diye onlara açıklama yaptım. O esnada Gökçen'in odasının kapısı açılıp kapandı ve ayak sesleri geldi. Gökçen salona girip kimseye bakmadan mutfağa geçti. Hepimiz arkasından gözlerimizi büyüterek bakakalmıştık çünkü Gökçen mini bir elbise giyerek dışarıya çıkmaya hazırlanmıştı. Şoktan ilk çıkan Özgü teyze oldu. Ben Gül'e, Gül Özgü teyzeye baktığımızda konuştu.

"Bu kız kafayı mı yemiş. Ben şimdi onu terlikle kendine getiririm" diyerek yerdeki terliğini aldı ve ayağa kalktı. Hızla kalkarak onu durdurdum ve canımın acımasını umursamadan mutfağa ilerledim. Mutfağa geldiğimde Gökçen şarkı mırıldanıyordu! Ve bana arkası dönüktü.

"Gökçen?" Dediğim an yerinde zıpladı.

"Seni korkuttun mu özür dilerim" diyerek ona biraz daha yaklaştım. Anında kaşlarını çattı.

"Saçmalama senin geldiğini daha ayağa kalktığın an anladım. Unutuyorsun galiba ben askerim. Sadece bir an boşluğuma geldi" diyerek bardağına doldurduğu suyunu içmeye başladı.

"Bir yere mi gidiyorsun?" Diye sordum kıyafetine bakarak. Gerçekten çok güzel olmuştu. Gökçen hep güzeldi zaten ama bu kıyafetler çok dikkat çekiciydi. İçimde aşırı bir kıskançlık duygusu oluştu.

"Kuzey gibi biraz da ben eğleneyim değil mi ama?" Dediğinde neler olduğunu anlamadan Gökçen'e bakmaya başladım. Kuzey gerçekten de böyle bir şey yapıp onu üzdüyse, onu asla yaşatmazdım. Hele ki benim ona olan sonsuz güvenimi biliyorken.

"Kuzey'le aranızda ne oldu bilmiyorum ama onu bir dinlemelisin bence Gökçen. Dinle, anla, eğer hâlâ bir hata yaptığını düşünüyorsan, ne karar verirsen ver ben hep senin arkanda olacağım" diyerek ona yaklaştım ve kafasına öpücük konduracakken kendini geri çekti.

"Beni aldatıyor hem de Tuba'yla. Tuba'nın Ankara'ya gittiğini de düşünmüyorum. Bence gizli gizli buluşuyorlardı şimdi rahatça buluşmak için gitti" dediğinde donup kaldım. Az önce Gökçen ne söylemişti? Gülmeye başladım.

"Bir de arkandayım diyorsun, gelmiş gülüyorsun bir de" diye Gökçen kızdığında daha çok gülmeye başladım.

"Güzelim sen iyi misin? Ne söylediğinin farkında mısın?" Dedim gülmemin ardından ama Gökçen oldukça ciddi duruyordu.

"Boş konuşmam ben kanıtlarım var. Beni aldatıyorlar. İkisini de hayatımdan çıkartacağım" dediğinde ne söyleyeceğimi bilemedim. Kanıtı olamazdı çünkü böyle bir şey mümkün olamazdı.

"Ben çıktım" diyerek salona yürüyen  Gökçen'in arkasından kafam karışık bir halde kaldım. Arkasından yürüyerek ben de salona ilerledim ve aklıma gelen kişiyi aramak için odama gideceğim sıra, salondan gelen konuşmaları duydum.

"Gökçen sen moda evini arayıp gelinlik modelini mi değiştirdin?" Diye soruyordu Gül.

"Evet bir sorun mu var?" Gökçen'in sesi yine sert çıkmıştı.

"Yoo bir sorun yok sadece modeli çok beğenmiştin neden değiştirdin diye merak ettim. Çok farklı bir model seçmişsin"

"Sanane ya off" diyerek kapıyı vurup çıkınca, Özgü teyzenin bağırması, ardından Gül'ün ağlama sesini duyup sıkıntılı bir nefes verdim ve odaya giderek telefonumu alıp Mehmet'i aradım.

"Mehmet müsaitseniz buraya gelebilir misiniz?" Diye açar açmaz konuşunca, Mehmet hemen onayladı ve yarım saate geleceklerini söyledi. İçeride Gül hâlâ ağlıyordu. Bir 10 dakika geçince, odamın kapısı çalınmadan açıldı ve kırmızı gözlerle Gül gözüktü. Göktuğ'da arkasındaydı.

"Abi, buradan gidebilir miyim?" Diye sordu Gül. Ne desem sıkıntı olacaktı. Gökçen'in bilerek böyle davranmadığını, kafaya taktığı şey yüzünden böyle yaptığını bildiğim için ona da kızamıyordum. Aramızın sonunda düzeldiği bu dönemde tekrar arayı açmak da istemiyordum.

"Gül biliyorsun Gökçen böyle birisi değil. Hemen gitmek istemeyip onun yanında olmalıyız."

"Biliyorum abi böyle birisi değil ama dün gece siz yokken bana açık açık sizi burada istemiyorum dedi. Evime gelip yerleştiniz bir gitmiyorsunuz, nereye gitsem biriniz karşıma çıkıyorsunuz dedi" deyince yine bir şok daha yaşadım. Gül böyle bir konuda yalan söylemezdi ama Gökçen nasıl böyle söylerdi. Bir kere Gül'ü bizden daha bile çok sevdiğine emindim.

Bakışlarımı görünce Göktuğ'da  konuşmaya başladı.

"Abi onlar konuşurken ben de duydum aynen böyle söyledi. Bence biz gidelim daha doğru olur. Aramızı bozmadan yine görüşmeye devam ederiz hem bence Gökçen haklı. Evlerini, düzenlerini bozduk. Gelip yerleştik evlerine. Bizim kocaman ev bomboş duruyor."

"Tamam çocuklar, yarın gideriz. Şimdi üzülmeyin ve gidin yatın. Gökçen konusunu da bana bırakın siz bu aralar onunla konuşmayın" dediğimde ikisi de yanağımdan öperek odadan çıktılar. Odada bir sure volta atmaya başladım. Telefonuma Mehmet'ten arama gelince durup telefonu yatağın üstünden elime aldım ve hemen açtım.

"Biz geldik aşağıdayız"

"Tamam bekleyin orada ben iniyorum" diyerek telefonu kapattım ve kapının kenarındaki yedek anahtarı alarak evden çıkıp aşağıya indim.

Binanın dışına çıktığımda, Mehmet, Selman ve Anıl bekliyordu. Mehmet sigaraya başlamıştı maalesef çünkü elindeki izmariti atarak bana döndü.

"Hemen geldiğiniz için sağolun" dedim. Mehmet ellerini üzerindeki yeleğinin ceplerine koyarak kafasını salladı. Anıl ve Selman ise oturdukları kaldırım taşından ayağa kalktılar.

"Sorun ne?" Diye sordu Mehmet kısa ve net. Derin bir nefes alarak etrafa baktım.

"Bir yerde oturup konuşalım mı?" Dediğimde hepsi beni onayladı ve birlikte yürümeye başladık. İlerideki parka gelince, boş bir banka oturduk. Hava çoktan kararmıştı. Parkta bir iki genç dışında, yürüyen bazı insanlar vardı.

"Hayırdır abi ne anlatacaksın?" Diye Anıl sorduğunda ayağa kalkarak üçüne de ayakta bakmaya ve Gökçen'in saldırıya uğradığı günden beri olanları anlatmaya başladım. Gökçen'in bize, annesine söyledikleri ve Kuzey'in aldattığını düşünmesini hem de Tuba'yla. Kanıtının olduğunu söylemesi ve az öncede dışarı çıkmasını sırayla anlattım. Tüm anlatma süreci boyunca hiçbir yorum yapmamış beni dinlemişlerdi. Anlatmam bitince, Anıl gülmeye başladı. Selman'da hafif gülümseyince, onlara ters bir bakış attım ve Mehmet'e döndüm. Mehmet onların aksine çok ciddi bir ifadedeydi.

"Kuzey'le konuştun mu?" Diye sordu Mehmet. Ben hâlâ gülen iki adama bakıyordum.

"Sz niye gülüyorsunuz?"

"Abi sen dalga falan mı geçiyorsun bizimle? Gökçen nerede he şaka dimi bunlar saklanıp bizi mi izliyor bir yerden?" Diyen Anıl'a tuhaf bir bakış attım. Keşke şaka olsa.

"Kuzey'le konuşmaya çalıştım ama işim var diyerek dinlemedi. Yarın döneceğim konuşuruz dedi" diyerek Mehmet'in sorusunu da cevapladım.

"Hadi o zaman hep birlikte Gökçen'i bulalım" diye öneren Selman'dı. Aslında güzel bir fikirdi ama nerede olabileceğini bilmiyordum ki ben.

"Nereye gittiğini bilmiyorum" diyerek cevapladım.

"Abi merak etme biz onun nereye gittiğini buluruz. Zaten gideceği 2-3 yer var. Oralarda da değilse ya karargahtadır ya evde. Gökçen düz kızdır öyle yeni yerler keşfetmeyi de sevmez. Sevdiği yerlere de sürekli gider" dediğinde biraz rahatladığımı hissettim. Evden çıkmasına bir şekilde engel olmalıydım başta hata yapmıştım.

"Abi siz bekleyin ben arabayı buraya getireyim" diyerek evin oraya doğru yürümeye başladı Anıl. Biz de onu bekledik. Anıl arabayla geldiğinde öne geçip oturdum ve araba hareket etti.

"Eğlenmeye mi gidiyorum demişti çıkarken?" Diye sordu Mehmet. Ona evet anlamında kafa salladım.

"Kuzey gibi ben de eğleneyim değil mi ama demişti"

Kimse bir tepki vermedi ama bu cümleye de şaşırdıkları belliydi. Aralarında hiç konuşmadan Anıl mesajı almış gibi sürmeye başladı. Bir binanın önüne gelince durdu.

"Neresi burası?" Diye sordum.

"Atış poligonu. Gökçen'in tek eğlence anlayışı bu. Şimdi cezalı diye karargaha da gelemiyor büyük ihtimal şu an buradadır." Dediğinde hep birlikte indik ve binaya girdik. Kapıdaki görevliye selam vererek içeri girmiştik direkt. Buraya hepsi çok sık geliyor gibiydi.

"Daha önce burada atış poligonu olduğunu bilmiyordum" dedim. Bilsem ben de gelirdim kesin.

"Yoktu zaten Yunus abi burayı yeni açtı sayılır. Biz eskiden tanışıyoruz onunla uzun hikaye" dedi Selman. İçeriye girdiğimizde yaşlı sayılabilecek bir adam karşıladı bizi.

"Ooo komutanım hoş gelmişsiniz sefa vermişsiniz" dedi. Sanırım Yusuf buydu.

"Hoş bulduk Yusuf abi. Biz Gökçen'e bakmıştık çıkmadı değil mi?" Dedi Mehmet.

Yusuf kaşlarını çatıp bakmaya başladı.

"Gökçen komutanım bugün hiç gelmedi ki çıksın komutanım" dediğinde içime büyük bir sıkıntı doğdu ve hemen telefonu çıkartıp Gökçen'i aradım. Uzun uzun çaldı ve meşgule düştü. Bir daha denedim bu sefer açıldı.

"Alo"

"Gökçen neredesin sen?" Dedim

"Hayırdır abimi oldun başıma şimdi de? Sizene kardeşim rahat bırakın beni defolun hayatımdan ya" diyerek suratıma kapattı. Sesi alkollü gibi geliyordu.

"Siz emin misiniz Gökçen'in başka bir yer keşfetmeyeceğine?" Diye sorduğumda hepsi aynı anda "evet" dediler.

"Sesi alkollü gibiydi ve beni tersledi yüzüme kapattı" dediğimde Mehmet baya endişelenmiş gözüküyordu.

"Gökçen böyle bir şey asla yapmaz. Çok büyük bir şey olmuş. Babası mı çıkıp geldi acaba?" Diye kendi kendine konuşurken binadan da çıkıyorduk.

"O şerefsiz adam gelmiş olamaz. Ülkeye girdiği an tutuklama emri var. Ülkeye girip Mardin'e gelene kadar elli kere yakalanır yada bana haberi uçar. Kuzey'in onu aldattığını düşünüyor dedim ya dinlemiyor musunuz?" diyerek ben de sinirden Anıl'a patlamış bulundum.

"Kuzey'in onu nasıl sevdiğini hepimiz görüyoruz. Babasından başka hiçbir şey onu böyle dağıtamaz. Ancak Gökçen, Kuzey konusunda bu kadar eminse belki de gerçekten de onu aldatmış olabil...."

"O cümleni hiç tamamlama çünkü Kuzey'i hepiniz tanıyorsunuz hayatta böyle bir şey yapmaz. Bir yanlış anlaşılma olmalı" diyerek arabaya geri bindik ve diğer yerlere de sırayla baktık ama Gökçen hiçbirinde yoktu. Mehmet, Anıl ve Selman bu duruma çok şaşırmışlardı. Mecbur kalarak telefon sinyalini takip ettirdik ve bize gelen konuma doğru arabayı sürdük. Bu arada saat neredeyse gece yarısına yaklaşmıştı. Gül beni merak ettiği için aramış, ona sorun olmadığını beklemeyip uyumalarını söyleyip kapatmıştım ama yaram gerçekten çok sızlamaya başlamıştı artık.

Konuma geldiğimizde hepimiz yine şaşkınlık yaşadık. Çünkü burası bir bardı. Gökçen'in alkol kullanmasına kimse inanamıştı çünkü en nefret ettiği şey olduğunu söylemişlerdi. Hep birlikte bara girince etrafa bakmaya başladık ve Gökçen'i bir masada bir herifle yakın bir pozisyonda görüp, nevrimin döndüğünü hissederek adeta o tarafa uçtum. Herifi ensesinden tutarak savurdum ve Gökçen'den uzaklaştırdım. Yaram çok kötü durumdaydı ama bunu takmadım bile. Mehmet ve diğerleri de gelerek herife dalmışlardı ve ortamda bir hengame oluşmuştu. Herkes birbirine girmiş kavgaya başlamıştı. Gökçen'e yaklaşan herifi boşta görüp sıkı bir kafa attığımda Gökçen çığlık atmıştı. Kolundan tutarak onu çıkışa doğru çekiştirmeye başladım. Göz ucuyla Mehmet'lere baktığımda, başlarının çaresine baktıklarını gördüm ve direkt dışarıya çıkarak arabanın önünde durdum.

"Hayvansınız hepiniz bırak kolumu kopardın" diyen Gökçen'e gerçekten çok sinirlenmiştim. Ancak sinirimi, endişem bastırdı.

"Gökçen sen iyi misin? O adam sana bir şey yapmadı değil mi?"

"Ne yapabilir bana ya eğleniyorduk geldin böldün!"

"Gökçen sen iyi misin? Elin herifiyle mi eğleniyordun? Bak Kuzey ne yaptı bilmiyorum ama bu şekilde kendine zarar vereceksin diye korkuyorum. Onunla önce bir konuş. Bir halt yediyse eğer cezasını zaten ben kendi ellerimle vereceğim ama bu şekilde olmaz abicim." Ne diyeceğimi şaşırmıştım artık. Gökçen beni mi deniyordu anlamıyorum ki?

Mehmet, Anıl ve Selman'da yanımıza  geldiğinde hepsi Gökçen'in kıyafetini bir süre inceledi. Bakışları beni rahatsız etmiyordu. Endişeli ve anlam veremeyen bakışlar atıyorlardı.

"Tek bir soru soracağım. Gizli görevde misin?" Dedi Anıl ama Gökçen büyük bir kahkaha attı. Bayaa alkollüydü ki burnumuza alkol kokusu çarpıp yüzümü buruşturdum.

"Salak mısın oğlum kokuyu duymuyor musun?" Diyen Selman, Gökçen'in koluna girerek arabaya götürdü. Onu arabaya bindirirken de bize bakarak,

"Şu an hiçbir sorunuza cevap verecek durumda değil. Bize gidelim Ece'de evde zaten. Kendine gelince konuşuruz." Dediğinde onu onaylayıp biz de arabaya bindik ve Mehmet'in evine doğru yol aldık. Anıl, Selman ve Ece artık Mehmet'te kalıyorlarmış. Görkem haininin Ece'yi kaçırması olayından sonra Ece'nin tek kalmasını istemiyorlarmış. Gökçen birkaç defa onda kalmasını teklif etmiş ama Ece reddetmiş. Mehmet'in sağlık durumu yüzünden oraya geçince, orada yaşamaya başlamış. Zaten eve gidiş yolunda sızan Gökçen'i, Mehmet kucağına alarak eve çıkartmıştı ve orada sabahlamak zorunda kalmıştık.

KUZEY

İstanbul'a uçakla iniş yaptığımda hemen bir taksiye binerek telefonuma gelen konuma taksiciyi yönlendirdim. Taksi durduğunda, geldiğim sokağa bir bakış atarak taksinin parasını ödeyip hemen indim ve etrafıma bakmaya başladım. Sokağın başında gördüğüm kadınla, yanına doğru ilerledim. Kafasına benim gibi şapka ve güneş gözlüğü takmıştı.

"Ne durumda?" Diye sordum.

"Beni buraya çağırdın, sana inandım kalktım geldim Kuzey ama söylediklerin saçmalığının farkında mısın? Biri bizi burada görse ne olur düşünebiliyor musun? Gökçen akıllı kız anlamıştır"

"Sana söylediklerimin kulağa ne kadar saçma geldiğini biliyorum tabii ki ama bu doğru Tuba. Ben hislerimi biliyorum ve eminim. Gökçen'i de çok iyi tanıyorum beni anlıyor musun? O bunu asla anlamadan ilerlememiz lazım. Benimle misin?"

Tuba'nın onay vermez ve kararsız bakışlarına uzun süre baktım. Sonunda derin bir nefes vererek bana kafasını salladı.

"Tamam dedigin gibi olsun Kuzey ama eğer yanılıyorsan acısını senden çok fena çıkartırım" ona kafa sallayarak arkamızda kalan ve sadece küçük bir kısmı gözüken eve göz ucuyla bakan Tuba'nın, bakışlarını takip ederek baktığı beyaz boyası gözüken eve baktım ve kafamdaki şapkayı düzelttim.

"Hadi şu lanet eve girelim artık" dedi o da bakışlarımı takip ederek.

"Dediğimi yaptın mı?" Dedim ona bakarak. Beni onaylayıp kafasını salladı.

"Dediğin gibi Alparslan'ı arayıp bir şey belli etmeden sordum. Burada olduğunu söyledi. Gidip onu orada görünce artık emin olursun herhalde." Dedi alaycı bir ses tonuyla.

Kafamla yürü işareti yaptım ve belimdeki silahımı kontrol ederek eve yürümeye başladım. Tuba hemen arkamdan geliyordu. Sokağın köşesini dönünce, evin önünde bekleyen 2 korumayı görüp hızla arkamı döndüm ve Tuba'yla göz göze geldik. Sanki sokakta konuşan iki arkadaşmış gibi yapıyorduk. Tuba'da yaptığım şeyi anlamış, benimle sohbet ediyor gibi gözüküyor ama yüzü eve dönük olduğu için evi ve korumaları inceliyordu.

"Kapı açılıp 3 kişi dışarıya çıktı" diye bilgi geçti ve devam etti.

"Arka tarafa bakalım derim. Ön kapı kalabalık gibi. Kaldırımda bekleyen adamlar da onlardan" dediğinde elimi Tuba'nın beline koyarak yürümeye devam ettik. Bir çift gibi yürüyüp evin önünden geçtik. Korumaların Tuba'ya olan bakışlarını görmüştüm, beğeniyle bakmaları iyi bir şeydi çünkü bu şüphelenmediklerini gösterirdi. Evin ön kapısından sakin bir şekilde yürüyerek geçtik tabii o sırada evi daha yakından gördüğümüz için pencereleri saymış ve kaç oda olabileceğini kabaca hesaplamıştım. Arka tarafa yürüyünce, buranın boş olduğunu görmek beni sevindirdi.

Arka kısımdaki evin duvarı baya yüksekti. İkimiz de durup etrafa baktık. Yoldan geçen arabalar dışında pek insan yoktu. Tuba duvarı işaret edince kafamı salladım ve iki avucumu birleştirip hafif aşağıya eğdim. Hava tam kararmamıştı ama kararmasını beklemeyecektim. Tuba sağa sola bakıp çevik bir hareketle elime basmadan kendini yukarıya çekti ve biraz da düz duvara kertenkele gibi tırmanarak hızla diğer tarafa atladı. Bu kız gerçekten çok çevikti. Bu yaşta binbaşı olmasından belliydi zaten. Hızla ben de duvara tırmanarak kendimi bahçeye attım ve aynı anda yere çömelip etrafı incelemeye aldım. Tuba ilerideki çiçeklerin arkasına saklanmıştı. İleride, evin bahçesinde gezen adamlar vardı. Ellerinde silah olmaması dikkatimi çekti. Dikkat çekmeden eve ilerledik ve bir boşluk bularak açık bir pencereden içeriye girdik. Çok kolay olmuştu ve bu canımı sıktı. Tuba'nın da bana ben demiştim bakışları atması cabası olmuştu. Yine de benimle birlikte buraya kadar gelmesi, onun Gökçen için iyi bir dost olmasına yeterdi de artardı bile. Girdiğimiz oda boştu ama hemen koridordan konuşma sesleri geliyordu. Koridor, dış kapıya yakındı. Evin sahibi sanırım adamların evde serbest dolaşmasını sevmiyor olacak ki, evin dış kapıya yakın kısmı hariç, korumalar yoktu. Bu da bizim işimize gelmişti tabii ki. Bunun icin Alparslan'ı sövsem mi övsem mi bilemedim. Gerçi Alparslan'dan da gizli işler dönüyordu ve bu evdeki adamların onunla bağlantısı olmadığını da düşünüyordum. Tüm evdeki adamları gebertme ve evi öyle arama fikrini aklımdan hızla uzaklaştırarak, Tuba'yla konuştuğumuz gibi sessizce ilerlemeye devam ettik. O kadar sessizdik ki, Tuba'nın yanımda olduğunu bilmesem, yalnız olduğumu düşünebilirdim. Bu kız bana birini hatırlatıyordu. Birkaç operasyona çıktığım ve gizemini koruyan birini hemde ama neyse bu konuyu düşünmeyi de sonraya bırakarak ilerlemeye ve odaları kontrol etmeye devam ettik. Baktığımız odalar hep boştu. Canım sıkkın bir şekilde üst kata çıktık. Üst katta tam 5 oda vardı. Hepsine tek tek baktık tuvaletler, banyolar, kiler,mutfak ama hiçbirinde aradığım yoktu...

İşimiz bitince yine sessiz bir şekilde geldiğimiz yerlerden dışarıya çıktık. Bizim için eve girip çıkmak, tereyağından kıl çeker gibi olmuştu hemde tek bir kurşun bile sıkmadan. Ancak canım öyle sıkkındı ki, bunu Tuba da fark etmiş, bu yüzden hiç konuşmuyordu.

Evden uzaklaşıp ana yola çıktığımızda, bir taksi çevirip bindik ve otelin adresini verdik. Takside de Tuba'nın imalı bakışlarını saymazsak hiç konuşmamıştık. Otele geldiğimizde Tuba daha öncesinden ayarladığı için  resepsiyondan kendi anahtarımı aldım ve birlikte asansöre bindik. Odalarımız aynı kattaydı. Yarın da diğer ipucunun peşinden gidecektim. Poyraz'ın bir gün daha Gökçen'i idare edebileceğini umarak...

"Benim odama gel konuşmamız gerek" diyerek Tuba'ya baktım. Bana düz bir suratla bakarak peşimden odama girdi. Ardımdan kapıyı kapatıp yüzümü ovuşturarak koltuklardan birine ilerledim ve sert bir tekme attım. Tuba kollarını göğüsünde birleştirmiş bana bakıyordu.

"Kuzey!" Dedi ama ben sinirle bir tekme daha savurup kendimi koltuğa bıraktım.

"Nasıl bu kadar eminsin? Neden başka kimse böyle düşünmüyor? Özgü anneyle konuştum tartışmaları dışında bir gariplik olduğunu söylemedi bana!" Diye sordu tek kaşını kaldırarak.

"Ne zaman konuştun peki?" Dedim.

"Sabah saatlerinde" diye hızlıca yanıtladı.

"Ben buraya gelmeden önce Poyraz'la konuştum ve kesinlikle bir sorun vardı Tuba. Anlamamışlar ama anlamaları yakındır. İşte o zaman Gökçen'i tamamen kaybedebiliriz anlıyor musun? Elimizi çabuk tutmalıyız" dedim.

Tuba derin bir nefes vererek bana yaklaştı ve koltuğun karşısındaki yatağa oturup ayak bileğini, diğer dizinin üzerine koydu.

"Nasıl bu kadar eminsin Kuzey?" Meraklı bakışlarla bakıyordu. Yine tek kaşını kaldırdığını söylememe gerek bile yok.

"Tuba, ben Gökçen'in her zerresini ezbere biliyorum. Her mimiğini, her ifadesini, maskesini, sevincini, üzüntüsünü, kokusunu, her şeyini ezberledim anlıyor musun? Bakışlarında o kondurdugu maskesiyle binlerce insanı hatta yalan makinesini bile kandırabilir. Beni asla. Ben onun gözbebeğindeki benek sayısını bile ezbere biliyorum. Ben bilmesem kalbim biliyor. O değildi...." dediğimde Tuba bu sefer bana daha inanmış gibi bakıyordu. Eminim ki onu arayıp yardım istediğimde ve düşüncemi söylediğimde bana inanmasa bile yine yanımda olmuştu. Ve tabii ki evdekileri arayıp ufak bir kontrol de yapmıştı. Sanırım bir sorun olmadığı bilgisi almıştı ki bana pek inanmamıştı çünkü böyle bir saçmalığa kim inanırdı...

"Tamam dediğin gibi olsun. Yanında olacağım. Peki o zaman diğeri nerede olabilir?"

"Diğerinin o evde olması gerekiyordu bunu sen buldun. Orada olmadığına göre belki de şüphelerimde çok haklıyımdır Tuba. Onu görmeden emin olamam anlıyor musun?"

"Sen İstanbul'a gelene kadar evi gözetledim ama ne eve girdi ne çıktı. Açıkçası içeride olduğunu düşünüyordum ama o evde olmaması şüphe uyandırıcı."

"Ya ona bir şey yaptıysa! Aklımı kaçıracağım!" Sesim korkudan yüksek çıkmıştı.

"Şimdi biraz uyu. Bok çuvalına kafanı sokmuşsun gibi gözüküyorsun. Bir yerden haber bekliyorum birkaç saate haber gelirse seni uyandırırım ve işimize bakarız." Diyerek odadan çıktı.

Uyuyabileceğimi sanmıyordum.

Mardin'de ki Gökçen, benim Gökçen'im değildi...





❤️❤️❤️










Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

21K 1.2K 18
Cesur ve gözükara bir özel harekâtçı ile cesur ve başarılı bir öğretmenin hikayesi... Tam birbirlerini bulmuşken kader onları ayırdı ve yıllar sonra...
6.9K 394 6
Random olarak yazdığı numaradaki kişi atanacağı karargahdaki komutan çıkar..
664K 42K 33
TAMAMLANDI Yzb. Yiğit: bordodan gelen yzb. Ela? Yzb. Yiğit: ne +9054372: derdinizi alay komutanına anlatırsınız +9054372: size iyi yürüyüşler
235 127 122
KONUSU: Uluç çoğu düşmanını yok ettikten sonra ortaya "Drakula" lakaplı birisi çıkar.Drakula lakaplı Fedor Stepanov bir rus (Federal Güvenlik Servisi...