Dük ile Beş Çayı

Από tgceymn

257K 35.2K 5.8K

Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğun... Περισσότερα

BİRİNCİ BÖLÜM
İKİNCİ BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
BEŞİNCİ BÖLÜM
ALTINCI BÖLÜM
YEDİNCİ BÖLÜM
SEKİZİNCİ BÖLÜM
DOKUZUNCU BÖLÜM
ONUNCU BÖLÜM
ON BİRİNCİ BÖLÜM
ON İKİNCİ BÖLÜM
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
ON ALTINCI BÖLÜM
ON YEDİNCİ BÖLÜM
ON SEKİZİNCİ BÖLÜM
ON DOKUZUNCU BÖLÜM
YİRMİNCİ BÖLÜM
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM
YİRMİ ALTINCI BÖLÜM
YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM
YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM
YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM
OTUZUNCU BÖLÜM
OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM
OTUZ İKİNCİ BÖLÜM
OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM
OTUZ ALTINCI BÖLÜM
OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM
OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM
OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM
KIRKINCI BÖLÜM
KIRK BİRİNCİ BÖLÜM
KIRK İKİNCİ BÖLÜM
KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM
KIRK ALTINCI BÖLÜM
KIRK YEDİNCİ BÖLÜM
KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM
KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM
ELLİNCİ BÖLÜM -FİNAL-

ON BEŞİNCİ BÖLÜM

6.6K 885 155
Από tgceymn

Kadının sesi güzel, müzik yeteneği olağanüstüydü. Evleneceği adamın şanslı olduğunu düşünmeden edemedim. Ne sesim güzeldi ne müzik aleti çalabiliyordum. Bunlar gerçekten yetenek işiydi. Bende de o yeteneklerden yoktu ne yazık ki.

Yanımda oturan Newsbury kontu kadını dinliyor ya da öyle görünüyordu. Müzik her ne kadar iyi olsa da insanlardan uzaklaşmak için sabırsızlanıyordum. Ne zaman sabit bir şekilde otursam bacaklarımı oynatan bir insandım ama bunu burada yapmak tuhaf kaçacaktı. En azından yanımdaki adamın dikkatini çekeceğini biliyordum. Bu zamanda her açıdan dikkatli olmak gerekiyordu.

Bu hayatta gözlerimi açalı sadece dört gün olmuştu. Düşününce zamanın kısalığı yaşadıklarım ve hissettiklerimle karşılaştırıldığında şaka gibi geliyordu. Sadece dört günde bir abi edinmiş, yakışıklı ve güçlü bir adam tarafından öpülmüş, bir skandala şahit olduktan sonra tehdit edilmiştim. Sanki ölümüme kadar yaşayabileceğim maceralı hayat son dört günüme yüklenmişti.

Geri döneceğim anı merak ediyordum ama dört günde gerçekten sorunları halletmiş olabilir miydim? Eğer bu zamanda dört ay ya da dört yıl kalırsam diye endişeleniyordum. Edward evlenir de beni istemezse nasıl yol alacağımın konusunda karamsardım. Bazen ruhumun köşeye sıkıştığını hissediyordum. Eteğimi düzeltip bacaklarımı kımıldattım. Eğer biraz daha kıpırtısız oturursam bacaklarım uyuşacaktı. Bir dinletinin ne kadar sürebileceğine dair bilgim yoktu.

Dük dört sıra önümde tam çaprazımda oturuyor, dikkatle genç kadını dinliyordu. İkisinin birbirine yakıştığını düşündüm. Dük nişanlanacak birini bulmuş gibiydi. Üstelik annesi de bu birleşmenin ihtimalinden bile memnun görünüyordu. Leydi Clune'nin annesinin yanında oturuyor, bazen ona bir şey söylemek için eğiliyordu.

Bu dünyada Helena'nın annesi yoktu. Onun kanatları altında olmadan eksik büyümüştü. Yaptığı hareketler bundan kaynaklanıyor olabilirdi. Ailemi düşünmek onların özlemiyle ruhumun kıvranmasına neden oldu.

Son melodi odada yankılandığında sonunda genç kadın şarkıya son verdi. Diğer misafirlerle beraber onu alkışlarken derin bir nefes aldım. Odanın içi çok havasızdı. Bakışlarım perdelerin arkasındaki kapıya odaklandı. Terasa çıkıp biraz nefes almak istiyordum.

Başka bir misafir kadının yerini alırken artık kimse o kadar dikkatli dinlemiyordu. İçmek için bir şeyler alırken eğlence için hareketli bir müzik çalmaya başladı. Perdelerin arasından kapının kulpunu bulup yavaşça açarak terasa süzüldüm.

Serin hava yüzüme değdiği an kendimi daha iyi hissettim. Bahçeyi sadece gökyüzündeki dolunay aydınlatıyordu. Modern zamanlarda sokaklardaki lamba yüzünden belki ayın aydınlatma gücüne hiç şahit olmamıştık ama burada yerde hiç ışık yokken ay ve yıldızların erimiş gümüş rengindeki bir ışıkla aydınlattığını görebiliyordum.

Terasın buz gibi soğuk korkuluğuna dayanıp bahçedeki çiçeklere baktım. Kokuları ağır ağır esen rüzgarla bana kadar geliyordu. Sanki her an bir çalılığın arkasından peri fırlayacak gibi hissettiren büyülü bir manzara vardı. Artık hayal ürünü denilen her şeye inanma meyillindeydim. Ne de olsa önceki hayatımda bulunuyordum.

"Bahçede sizi büyüleyecek bir şey mi gördünüz Helena."

Hızla nefesimi çekerek arkamı döndüm. Dük terasın kapısının yanında duruyordu. Mavi gözleri bana kilitlenmişti.

"Büyülü bir manzara olduğunu düşünüyordum," dedim.

Bana doğru yaklaştığında nefesim boğazımda düğümleniyor gibiydi. Öyle bir adamdı ki tüm ilgisini kadının üzerinde topladığında kadının başka bir yere kaçmasının şansı yoktu. Bende korkuluklara yaslanıp ay ışığında koyu görünen mavi gözlerine baktım.

"Büyülü olan sensin Helena," dedi gülümseyerek. "Bir kadının bu kadar kısa zamanda ilgimi çekmesi hiç olmamıştır."

Gülümsedim. Aşk değildi bahsettiği. Bunu biliyordum. Mavi gözlerinde ilgi vardı ama aşk? Aşkın yavaş yavaş geliştiği, arkadaşlıktan sevgililiğe dönen bir ilişkide yaşamıştım. O zaman zarfında bile bana tam anlamıyla aşık olmamış bir adamdan sonra dört günde kimsenin bana bir şey hissetmesini beklemiyordum.

"Sizin Leydi Clune ile görüşmeniz gerekmiyor muydu?" diye sordum. Kadının adı geçince aramızdaki tuhaf gerilimin sonlanacağını düşündüm. Dük bana doğru bir adım daha attığında onun bakışlarıyla etrafıma kurduğu ağdan kolay kolay kaçamayacağımı anladım.

Artık tam karşımda duruyordu. Çenesi tam alnımın hizasında bahçeye doğru baktı. "Ben senin yanında olmak istedim." Sesi buğulu ve söylediğinden daha fazlasını vadeden bir tavrı vardı.

Parmak uçları yanağımda gezindiğinde nefesimi hızla içime çektim. Dokunuşu güçlü yapısına rağmen nazikti. Baş parmağı yavaşça alt dudağımda gezindiğinde bakışları dudaklarıma indi. Öpmüyordu ama sanki beni yavaş yavaş öpüyormuş gibi hissediyordum.

"Nefesimi kesiyorsun," dedi yumuşak bir sesle. "Benimle gece yarısı çalışma odamda buluş."

Onun benimle neden buluşmak istediğini düşündüm. Gece vakti bana yapacaklarını düşünmek titrememe neden oldu. Bu titremenin havanın serinliğiyle alakası yoktu. Ben tek kelime etmeden öyle durunca bana doğru eğildi. Elleri kollarımı tuttu. Ayın önünden bulut geçince teras ve bahçe karanlığa gömüldü bu yüzden yüz ifadesini göremiyordum. Kalbim sanki kulaklarımda atıyordu. Eğilip dudağımın sol kenarına ılık dudaklarını bastırdı. Burnuma tütün ve sabun kokusu geldi. Kendime engel olamadan dudaklarım aralandı. Dokunuşunun etkisi bedenimi esir almıştı. Sonra sağ köşesine dudağını bastırdı ve dilinin ucuyla dudağımın kenarını yaladı.

Bütün bedenimi bir ürperti kapladı. Bir yerlerde uyarı alarmları çalıyordu ama kendimi adamdan alamıyordum. Benden biraz daha uzaklaştı. Hala karanlık olduğu için yüzünü göremiyordum.

"Gece yarısından sonra bana gel Helena. Sana söyleyeceklerimi dinlemek istiyorsan çalışma odama gel."

Son kelimeleri söyledikten sonra kollarımdaki ellerini çekti ve geriye doğru adım attı. Dolunayı kapatan bulut çekildiğinde artık terasta yalnız olduğumu anlayacak kadar etraf aydınlanmıştı. Derin bir nefes alıp kalbimin sakinleşmesini beklerken adamın davetini düşündüm. Eğer ahlaksız bir amacı olsaydı onu yatak odasına çağırırdı ama çalışma odasına çağırıyordu. Benimle ne konuşacağını düşündüm.

***

Dük Charles terastan odaya geri döndüğünde onun nereden geldiğini tek fark eden Newsbury kontu oldu. Arthur yeri geldiğinde bir şahin kadar dikkatli oluyordu. Herkes birbirleriyle sohbet ederken uşağının onun için doldurduğu bir kadeh madeira şarabından aldı.

"Bunu yapmak istediğinden emin misin?"

Arkadaşının plan hakkında hala endişeleri vardı ama planın nasıl işe yarayacağını göremiyordu. Kadın güzeldi, ona ilgi duyuyordu hem de Sebastian tarafından aklı çelinmeyecek kadar olgun ve dik başlıydı. "Eminim Arthur. Sürekli bu soruyu sormaya devam edecek misin?"

Arkadaşı omuz silkti. "Ben seni düşünüyorum. Evlendiğin kadının bir çeyizi olmayacak."

Dük şarabından bir yudum almadan önce terastan sarsılmış yüz ifadesiyle çıkan Helena'yı gördü. "Çeyize ihtiyacım yok ben yeterince zenginim. Karımın getireceği para önemsiz."

Arthur'da onun gibi odanın köşesine içki almak için ilerleyen kadını izliyordu. "Bir unvanı olan aileden değil."

Dük artık arkadaşının ısrarı karşısında sıkılmaya başlamıştı. "Benim unvanım yeter. Bir dükten daha fazlasını hak ettiğini söylüyorsan orası başka."

Arthur güldü. "Seni tanımasam aşık olduğunu düşüneceğim."

Aşk.

Kadına karşı ilgi duyduğunu ve onu yatağında istediğini biliyordu. Bunu kabullenmişti. Duygularını reddeden biri olmamıştı hiç ama aşkı hissettiğini pek sanmıyordu. Aşkın gerçek olduğuna bile emin değildi. Bir eşe ihtiyacı vardı. Ondan varis edineceği için kadına karşı cinsel istek duymalıydı. Aynı zamanda kadının biraz zeki olmasını istiyordu. Tüm bunların yanında kuzeninin tüm şeytanlıklarına karşı koyacak kadar dirayetli olmalıydı.

"Aşık değilim," diye homurdandı. Kızın şarabından koca bir yudum almasını izlerken konuşmasına devam etti. "Kadını istediğim kesin ama bunun aşk olduğunu sanmıyorum."

Arthur arkadaşını duyguları konusunda uyarmak istedi ama bunun işin eğlencesini kaçıracağını bildiği için sessiz kalmayı tercih etti. Kadına aşık olmadığını iddia eden biri olarak kadın odaya girdiğinden bu yana ondan gözlerini alamamıştı. Otuz üç yaşında da olsa bir adam duyguları söz konusu olduğunda çocuk gibi davranabiliyordu.

Kadının gece yanına gelmesini bekleyecekti. Geleceğini biliyordu. Kendisi ne kadar itiraz etse de bedeninde dolaşan arzunun kokusunu alabiliyordu. Üstelik meraklı biriydi. Yanına gelecek ona niyetini açıklayacaktı. Geri kalan günler boyunca onun yanından ayrılmayı planlamıyordu. Sebastian'ın kadına yaklaşmasını ve hareketlerini kanıtlamak için sabırsızlanmıyordu ama o işi de bir şekilde halletmesi gerekecekti.

Kadehindeki şarabı tek seferde kafasına diktiğinde içten içe kadını ikna etmek için elinden geleni yapacağına dair söz verdi.

***

Bir kararı almak çok zordu.

Hangi kararı alırsanız alın ya diğer türlü karar verseydim ne olurdu diye düşünmekten kendinizi alamazdınız.

Bende şimdi Dükün çağrısını görmezden gelirsem ve gitmezsem ne olacağını merak ediyordum. Keşke bir fırsat olsa iki kararında sonuçlarını görebilseydim ama o zamanda hayat olmazdı. Sonu bilinen bir kitap olurdu ya da film. Gerçek hayat bilinmezliklerle doluydu.

Yatağın ucunda oturuyor üzerimdeki kıyafetlerle mide bulantısı eşliğinde düşüncelerimi yoluna sokmaya çalışıyordum. Karar almak kolay değildi ama dükün bana ne diyeceğini merak ediyordum. Çalışma odasındaki öpücük sanki beş dakika önce yaşanmış gibi zihnimde tazeydi. Bir kadın öyle öpüldüğünde unutması zor oluyordu.

Birden oturduğum yerden hızla doğruldum. Ne için kendimi geri tutuyordum? Diğer hayatımda beni bekleyen bir sevdiğim mi vardı? Kimseye sadakat duymamı gerektirecek bir ilişkim yoktu. Bazıları en yakınlarını düşünmeden hayatını nasıl yaşıyorsa bende bunu yapabilirdim.

Aldığım karardan emin bir ruh haliyle odamdan çıktım. Koridorda kimse yoktu. Birkaç odanın içinden ses gelse de koridor boştu. Adımlarımı hızlandırıp merdivenlere yöneldim. Mumlar hala söndürülmediği için şanslıydım. Çok geçmeden bir uşak tarafından mumlar söndürülürdü. Attığım her adımda kalbim daha da hızlanıyordu.

Durumun ne kadar tuhaf olduğunu düşündüm. Emre Mert'in peşinden sonra çektiğim acının sızısı hala ruhumdaydı ama bir adama bu kadar çekilebileceğime inanamıyordum. Bazı yaşananların peşini bırakmam gerekirdi. Artık onun arkasından ne kadar üzülürsem üzüleyim geçmişe dönemeyecektik. Hayatımı harcamayacaktım.

Merdivenlerin sonuna geldiğimde ayaklarım bir an için durdu. Dükün çalışma odasının kapısını zayıf mum ışığında görebiliyordum. Merdivenleri inmeme neden olan cesareti yeniden bulmaya çalışıyordum. O odadan içeri girdiğimde bir şeylerin değişeceğini biliyordum.

Ağır adımlarla koridordaki halının üzerinde yürüdüm. Koridordaki serin havasıyla tüylerim diken diken oldu. Yine de yürümeyi bırakmadım. Odanın kapısına geldiğimde pirinçten kulpunu tutup yavaşça açarak odaya girdim.

Odada koridordan daha fazla mum olduğu gibi yanan şömineyle de sıcacıktı. O sırada bir kitaplığın önünde dikilen dük arkasını dönüp bana baktı. Ceketini çıkarmıştı, boyun bağını çözmüştü. Dağınık saçları, yakası açık ve kolları kıvrılmış gömleğiyle etkileyici görünüyordu.

Bir an elindeki bardağı dudaklarından uzaklaştırıp sanki orada olanın gerçekten ben olup olmadığıma karar vermeye çalışıyormuş gibi göründü.

"Geldin," dedi hayretle. Yüz ifadesi öyle içtendi ki geç kaldığım için odaya gelmeyeceğimi düşündüğünü anladım. Demek gelmeyeceğimden endişelenmişti. Onun endişelenmiş olması kalbimde sıcak bir rüzgarın esmesine neden oldu.

Sessizce, "Evet, geldim," dedim. Hala kapının girişinde duruyor, içeriye adım atmadan önce onun konuşmasını bekliyordum. Bir süre şömineden gelen odun sesleri dışında başka ses duyulmadı.

Dük elindeki bardağı rafa koyup bana doğru elini uzattı. Bir bile düşünmeden bir iki adımda uzattığı elini tuttum. Güçlü parmakları elimi sardığında kendimi güvende hissettim.

"Seninle konuşacaklarım var ama beni sonuna kadar dinlemelisin," dedi beni koltuğa götürürken. Oturmam için elini uzattığında ona uyarak tekli, deri koltuğa yavaşça oturdum. Gözlerimi bir an bile gözlerinden ayırmamıştım. Ne diyeceğini merak ediyordum.

"Dinleyeceğimi biliyorsun," dedim konuşmasını sabırsızlıkla bekleyerek. Bir dük gözden düşmüş baronun kızıyla ne konuşabilirdi ki?"

Masaya yaslanıp kollarını göğsünde bağladı. "Seninle nişanlanmak istiyorum," dediğinde ağzım şaşkınlıktan açıldı. Ne konuşacağını tahmin edemesem de söylediği cümleyi kuracağına dair ihtimal bile vermezdim.

Hızla oturduğum yerden doğruldum. Dükün bana karşı olan tavırlarını yanlış yorumlamış olmalıydım. Benimle dalga geçerek kendini eğlendirmeye çalışıyorsa bunun sonucuna katlanmak zorunda kalırdı.

Dük hala sakin bakıyordu. Yanından geçip gitsem beni durdurmayacağını biliyordum. "Sadece beni sonuna kadar dinle. Alacağın karar saygı duyacağım," diyerek beni sakinleştirmeye çalıştı.

Yeniden koltuğa oturdum. Anlatacaklarını merak etmekten kendimi alamadım. Zorla bir durumu kabul ettirecek değildi. Eğer dalga geçmek için bir oyunsa dük demez bunun intikamını ondan alırdım.

Dük konuşmadan önce derin bir nefes aldı. "Ben ikinci çocuk olarak dünyaya geldim. Abim daha on beş yaşındayken öldüğünde babamda onun acısına dayanamadı erkenden dünyaya veda etti. Daha on üç yaşımda unvanın ağırlığını omzumda hissettim," dedi ağır ağır. Kelimeleri hüzün yüklüydü. Bana bakmıyordu. Bakışları masada yanan muma odaklanmıştı. Orada değil de geçmişin puslu zamanlarında gibi görünüyordu.

"Unvanı almama rağmen bir yere bağlı kalmak istemiyordum. Abim yaşasaydı asker olacaktım ama artık unvan bana aitti. Asker olmam söz konusu değildi. Bu yüzden okul bittikten sonra bazı arkadaşlarımla beraber casus olarak görev yapmaya başladık. Yapacaklarımız basitti. Düşman ülkelere ziyaret gerçekleştirecek sonunda orada olan bazı bilgileri ülkeye getirecektik. Yine de tehlikeli bir işti. Yakın arkadaşlarımdan birini böyle bir görevde kaybettim."

"Üzgünüm," dedim kendime engel olamadan. Yeniden kollarıma aldığım bebek Rose geldi. Acısı yüreğimde yer etse de zihnim acıyı yavaş yavaş siliyordu ama bebeğin ailesi bu acıyı unutmayacaktı.

Dük söylediklerim karşısında başını salladı. "Teşekkür ederim. Onun ölümünden sonra başıma bir şey gelmesi durumunda varisim olan kuzenim Sebastian Caversham bütün topraklarıma ve parama sahip olacaktı. Bu yüzden içim rahattı. Onunla her zaman iyi anlaşırdık. Ta ki casusluğu geride bırakıp evlenmek istediğim ana kadar."

Farkında olmadan koltuğun ucuna oturdum. Kendisini bu kadar açmasını takdirle karşılıyor, anlattıklarını susuz kalmış birinin su içmesi gibi dinliyordum.

"Agatha komşumuzun kızıydı ve onu çocukluğundan beri tanıyordum. Varis edinmek için ideal biriydi. Bu yüzden aileler anlaştı çok geçmeden nişanlandık. Ardından kendimi dayak yemiş bir halde kolonilere giden gemide buldum."

Bir kadının adıyla bahsetmesi kalbime dikenlerin batmasına neden oldu. Kadın hakkında fazla düşünemeden darp edildiğini söylemesi tüm düşüncelerimin silinmesine neden oldu. Kaygıyla ona baktım. Yüzü ifadesizdi.

"Kolonilere giden gemi ayrılmadan inmeyi başardım. Eğer gemi kalksaydı geri dönmeyi başarsam bile aylar sürecekti. Bu sürede ölümün ilan edilebilir, mal varlığım varisim olan Sebastian'a kalabilirdi ama ben gemi hareket etmeden inmeyi başardım."

"Bunu yapan kişide kuzenindi öyle değil mi?" diye sordum. Hayatımda o kadar kötülük görmüştüm ki artık insanları tanıyordum.

Kırgın gülümsemeyle başını salladı. "Senin bunu anlayacağını biliyordum. Ben de anlamama rağmen ona konduramadım. Sonunda nişanlımla kaçtığını öğrendiğimde artık niyetini biliyordum."

Gözlerim hayretle ardına kadar açıldı. "Nişanlınla mı kaçtı?"

Dük başını salladı. Hareketi saçlarından bir tutamın alnına düşmesine neden oldu. "Açıkçası Agatha'nın kaçtığı adamı kimse bilmez. Ben bile uzun bir araştırmanın sonunda öğrendim. Agatha'yla evlenmedi. Onu mahvetti ve ben birini yeniden seçerim diye yakından takip etmeye başladı."

Adamın hareketlerini doğru yorumlamıştım. "Demek bu yüzden onu Leydi Hillant ile gördüğümde peşime takıldı."

"Bunları yaparken birine görünmemeyi özellikle istiyor ki onu suçlayıp cezalandırmayayım. Eğer kanıt olmadan onunla ilgili sorunu öne sürersem herkes tarafından sevilen Sebastian durumu benim aleyhime çevirebilir."

Kaşlarım çatıldı. Adamın diğer insanlarla sohbet ederken nasıl olduğunu hatırlıyordum. Oldukça sıcak ve ilgiliydi. Dükte seviliyordu ama ona karşı duyulan saygı belli bir mesafenin olmasını sağlıyordu.

"Bu yüzden," dedi dikkatimi ona verene kadar konuşmadan bekledi. "Sebastian tarafından aklı çelinmeyecek bir kadına ihtiyacım var ta ki sevgili kuzenim benim hayatıma kast edip yakalanana kadar."

Bir an durup anlattıklarını düşündüm. "Yani eğer baştan çıkarabileceği kadın olmazsa yine sana zarar vereceğini mi düşünüyorsun?" diye sordum sakinliğine hayret ederek.

"Evet, oldukça korkak ama sinsi bir adamdır. Eğer elde edemeyeceği bir kadın olursa asla pes etmez başka bir yol deneyerek beni ortadan kaldırmak ister ve bunu karımı hamile bırakmadan yapmayı tercih edeceğini biliyorum."

Karım ve hamile sözleri birden ürpermeme neden oldu. "Benim bu planda rolüm de sizin nişanlınız olmak," dedim konuşmaya girişini hatırlatarak. Boşuna adam konuşmasını sonuna kadar dinlememi tembih etmemişti.

Dük konuşmaya başladığından beri ilk defa gözlerindeki tutkuyla bana baktı. "Senin rolün hayatım, sana aşık bir nişanlı gibi davranırken durumun keyfini çıkarmak."

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

1 Beden 2 Ruh | Tamamlandı Από Hacer SÖ.

Ιστορικό φαντασίας

15.7K 2.7K 25
| Daha önce okuyanların bir kez daha okumasını tavsiye ederim, konu değişmiştir. | | İkinci kitap buradan devam edecektir. | | WattpadRomanceTr Tarih...
1.3M 100K 47
Gelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında...
Çengelli İğne Από Büşra Köprü

Εφηβική Φαντασία

94.8K 10.4K 22
Yanlış hissetmek diye bir şey yok. Belki o senin hislerini paylaşmıyor olabilir ama bu senin yanlış hissettiğin anlamına gelmez. Büşra Köprü
FARKLI ZAMANLARA AİDİZ Από cinemaceviri

Ιστορικό φαντασίας

19.3K 1.9K 18
Bedenim tir tir titremeye başlamıştı. Gözlerim dolmuş neredeyse ağlayacaktım. Etrafta yeni yeni fark ettiğim geçmişe ait şeyler vardı. Tabelalar, ara...