SON NEFESİME KADAR

By kirazhk

154K 13.1K 6.5K

+18 sahneler vardır. Yetişkin içeriklidir. Adamın gözleri kararırken, Sahra bir adım geriledi. Bulut'un kesin... More

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM (KISKANÇ)
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.Bölüm
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM (+18)
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
DUYURU
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38. BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41. BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
KESİT
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
KESİT-DUYURU
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57. BÖLÜM
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62. BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66. BÖLÜM
67.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
FİNAL
EK BÖLÜM 1

68.BÖLÜM

1.9K 176 39
By kirazhk


Herkese selammm...

Yeni bölüm sizlerle arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı eksik etmeyin, bu aralar çoook ihtiyacım var.

İyi okumalar.

68.BÖLÜM

Elinde ki tıraş makinasıyla usul usul kocasının sakallarını keserken, onun çıplak bacağını okşaması fazlasıyla dikkatini dağıtıyordu. Banyoda ki lavabonun köşesine oturmuş, Bulut ise iki bacağının arasına girmişti, onun üstü çıplaktı, kendi üstünde ise sadece ince bir tişört vardı. ''Rahat duracak mısın?'' diyerek makinayı kapattığında, tatlı bir sinirle onun yeşile yakın elalarına odaklandı.

''Yeterince rahat duruyorum bence, daha fazlasını isteyemezsin'' Eğilip açıkta kalan omuzunun üstüne öpücük kondurarak bacağının iç kısmında doğru eli. Diğer eli ise belinin yan tarafını okşamakla meşguldü. ''İkimize de işkence çektiriyorsun böyle yaparak'' diye fısıldadı Sahra. Böyle dokununca haliyle tahrik oluyordu, arada ayların vermiş olduğu da bir özlem vardı, ama bir sonuca varamadıkları için kalıyorlardı böyle.

''Sen çektiriyorsun bu işkenceyi. Sana dokunmama izin vermiyorsun''

''Keyfimden mi vermiyorum? Ben de sana dokunamıyorum, benim de canımı sıkıyor bu durum. Ama bak hala morlukların var. Canın yansın istemiyorum''

Masum masum konuşması karşısında, Bulut gülümseyerek yanağına sıkı bir öpücük kondurdu. ''Hayatta ki bütün şansımı sende kullandığıma o kadar eminim ki''

''Ben aynı şeyi söyleye bilir miyim acaba senin için?'' Sahra'nı dalga geçmesiyle, Bulut sert bir şekilde beline sarılarak elini iç çamaşırının içine doğru hareket ettirdi.

''Söylemesene. Neler yapıyorum sana'' Sahra'nın göz bebekleri büyürken, adamın elini hızlıca iterek oturduğu tezgahtan aşağıya indi. ''Öylesin sevgilim. Sen de benim en büyük şansımsın ama şimdi çıkmamız gerekiyor. Doktor randevusuna geç kalacağız'' Kocasının dudaklarına hızlıca öpücük kondurarak banyodan çıktı ve giysi odasına girerek sürgülü dolabı açtı. Kendisi de deli gibi istiyordu ama onu düşünüyordu, aksi halde bebekleri açısından da bir sakıncası kalmamıştı.

Krem tonlarında, belini açıkta bırakan askılı dar bir triko bluz giyindikten sonra, altına yüksek bel bol koyu kot pantolonunu geçirdi, üzerine ne yine koyu mavi tonlarında bol baldırlarının üstünde bir ceket giyinerek açıkta bıraktı önünü, ayaklarına siyah küt burun topuklu botlarını geçirdiğinde aynada kendi aksine baktı gülümseyerek. Karnı yavaş yavaş büyüse de, 9 aylık olduğunda bile çok büyük bir karına sahip olmayacağını düşünüyordu. Saçlarını salaş bir şekilde toplayıp, alnına düşen perçemlere şekil vererek odadan çıktı. Bulut'la beraber aşağıya inip dışarıya çıktıkları an, bütün korumalar hazır ola geçti aniden. Belli ki Bulut onları biraz haşlamıştı.

''Çıkıyor musunuz?'' Leyla da yanlarına geldiğinde, Sahra ona dönerek gülümsedi. ''Evet sen nereye?"

''Pastaneye geçiyorum, oradan da çiftliğe geçmem gerekiyor. Senin de gelmen lazım, çok boşladık biliyorsun''

" Hastene çıkışı pastaneye gelirim, beraber geçeriz"

''Cinsiyetini öğrenir öğrenmez haber veriyorsunuz bana.''

''Kız halaya çekiyordu değil mi? İşte bu hiç iyi olmadı'' Bulut'un ciddi ciddi konuşması karşısında, Leyla kahkaha atarak abisinin yanağına öpücük kondurdu. ''Kız erkek fark etmez. Ben onu her türlü kendime benzeteceğim. Bu arada bizim düğün işini konuşmamız gerekiyor artık''

''Hayatım geç kalıyorduk biz değil mi?'' Bulut duymazdan gelerek Sahra'nın elini tutarken, Leyla onun önüne geçerek araya girdi hızlıca. ''Abi bundan kaçamazsın.''

''Kaçmıyorum Leyla. Bu konu sinir sistemimi bozuyor sadece''

''Abi çok bekledik biz, sorun çıksın istemiyorum lütfen.''

''Tamam Leyla tamam güzelim. Ne yapmamız gerekiyorsa yapalım, gelsin usulünce onayımı alsın ama önce. Anlaştık mı?''

''Aslan abim benim. Tamam o iş bende merak etme, öptüm ikinizi de görüşürüz'' Leyla şakıyarak arabasına binerken, Bulut derin bir nefes aldı. ''Bu kız ne ara büyüdü bilmiyorum ki'' Arabaya binip yola koyulurlarken, Sahra çantasından çikolatasını yiyerek karnını okşadı. Kalbi güm güm atıyordu, miniğinin cinsiyeti neydi deli gibi merak ediyordu. ''Daha yeni kahvaltı yapmadın mı?''

''Bebeğin hareketlenmesi için yiyorum.'' dedi keyifle yemeye devam ederek. Bulut'un eli karnını okşadığında, gözlerine hücum eden yaşa engel olmaya çalıştı. Neden bu kadar duygusaldı ki? ''Bence yeterince hareketlidir diye düşünüyorum. Senin gibi bir annesi var sonuçta''

''Hastaneden çıktığı gün çatışmaya giden baban söylüyor bunu bebeğim''

''Senin dilin fazla mı uzadı?'' Elini kaldırıp karısının yanağını sıktığında, Sahra huysuz bir şekilde gülerek onun elini ittirip gözlerini devirdi. ''Uzadı, ne yapacaksın?''

''Beni kışkırtma Sahra. Yeterince zor durumdayım zaten'' Kışkırtmak için söylememişti ancak Bulut şu aralar kışkırmaya çok müsaitti. Çikolata yerken ara sıra dudaklarına bakıp iç geçirmesinden anlıyordu bunu. ''Hiç uğraşmıyorum seni kışkırtmak için. Birde uğraşsam, düşünemiyorum''

''Düşünme zaten. Böyle bir şeyi bile isteye yaparsan, o koyduğun yasağı siktir ederim haberin olsun'' Gömleğinin bir düğmesini açarak tek eliyle direksiyonu sola döndürürken, Sahra alt dudağını yalayarak onun bu çekici halini izledi. Sanki kendisi istemiyordu? Kendisi de fena halde yükseliyordu ona, fena halde canı istiyordu. Sadece azıcık daha iyi olsun ki sonrasında pişman olsun istemiyordu.

''Bir daha mı küfür etsen'' Uzanıp kocasının kulağının altına dudaklarını bastırdığında, Bulut burnundan soluyarak bir küfür daha savurdu. ''Rahat dur . Arabadayız ve arabada nasıl seviştiğimizi hatırlıyorsun değil mi?''

''Hiçbir sevişmemizi unutmadım, senle küsken aklıma gelip duruyordu zaten'' Geri çekilip elini boynuna yerleştirerek pencereyi açtı. Birazcık ateş basmıştı kendisini. Kliniğe geldiklerinde içeriye girdiler ve çok beklemeden ultrason için sedyeye uzandı.

''Gayet sağlıklı görünüyor. Ve fazlasıyla da hareketli bakın'' İkisi de pür dikkat ekrana bakarlarken, Sahra kocasının elini sıkıca tuttu. ''Maşallah çok haraketli bir oğlunuz olacak'' Sahra kocasının gözlerine baktığı an, onun gözleri de kendisini buldu. Bir oğulları olacaktı, Bulut'a benzeyen, onun gibi yakışıklı ve güzel bir oğulları olacaktı.

''Erkek yani öyle mi?''

''Sağlıklı bir erkek evladı bekliyorsunuz."

Yaşadığı ve hissettiği duygunun tarifi yoktu. Daha onu kucağına almamıştı, nasıl olacağını bilmiyordu ama öyle farklı bir bağ vardı ki bebeğiyle, bunu tarif etmek mümkün değildi. Gözünden yaşlar süzülürken, Bulut eğilerek göz kapaklarına öpücükler kondurdu. İkisi de birbirinin gözlerinin en derinine bakarlarken, Bulut'un geçmişle ilgili pişmanlığı bir kere daha iliklerine kadar hissetti. Ama geçmişte kalmayacaktı, geleceğe ve güzel anlara odaklanacaktı.

Klinikten çıkıp arabaya doğru yürüdüklerinde, Sahra sırtını arabaya dayayarak kocasına doğru baktı. Onun heyecanlı ve parlak gözlerini görmek bile gülümsemesine sebep oluyordu. "Bir oğlumuz olacak." Parmaklarını adamın sakallarında gezdirerek biraz saha sokuldu ona. O kadar güzel ve derinden bakıyordu ki, ömür boyu bu şekilde kalabilirdi. "Sana benzeyen minik bir oğlumuz..."

"Deli dolu tarafını senden alır bence"

"Aynen sevgilim sen çok sakin ve normalsin" Bulut ellerini karısının beline dolayıp sıkıca sarılırken, Sahra gözlerini havaya dikerek ağlamamak için direndi. Üzerinde ki duygusallığı atamıyordu ki bir türlü, bu gidişle daha da yoğunlaşacaktı. "Bir an önce doğsun istiyorum. Deli gibi merak ediyorum nasıl olacağını. Erkek çocukları daha hareketli oluyorlardı değil mi? Havuzun çevresine koruma yaptırmamız lazım, bir de oynayabileceği bir oyun alanı yapabilir, belki futbol sever... küçük bir futbol saha..." Sahra gülümseyerek onun dudaklarına sıkı bir öpücük kondurup geri çekildi hemen. "Yerim seni bir sakin ol. Bütün bunlara daha çok var. Önce bir sağlıklı bir şekilde doğsun, zamanla neler yapabileceğimizi göreceğiz biz de. İlk defa anne baba oluyoruz, acemiyiz sonuçta."

"Ben hiçbir konuda acemi olmayı kabul etmiyorum. Araştıracağım ben, öğreneceğim. Olmaz yani, hazırlıklı olmamız lazım. Neyse bin üşüyeceksin."

Açılan kapının ardından arabaya bindiğinde karnını okşayarak "Oğlum" diye fısıldadı. Heyecanlıydı, çok heyecanlıydı. Bu süreci tek başına atlatacağını düşünüp kendini çok fazla üzmüştü ama öyle olmamıştı. Bulut yanındaydı ve gerisinin hiç ama hiçbir önemi yoktu.

<>

Duruşmadan çıkarak müvekkiliyle kısa bir görüşme yapıp arabasına bindiğinde, gülümsemeden edemedi. Bugün yine bir çifti boşadığı için çok mutluydu. Normal de boşanmak güzel bir durum değildi ancak kadın ya da erkek ikisinden birisi gerçekten sorunlu olduğunda iyi hissettiriyordu. Aldatılan, fiziksel ya da psikolojik şiddet gören insanların boşanmasını sağlamak ruhuna iyi geliyordu.

Telefon çaldığında Timur'un aradığını görünce açtı telefonu hızlıca, yanında ki stajyerlerden birisiyle Timur ve ona bir görev vermişti. Uzun zamandır babasının sesi çıkmıyordu. En son düğünde karşısına çıkmıştı ve sonrasında bir hamle gelmemişti. Neler olmuştu bilmek istiyordu.

''Evet Timur dinliyorum''

''Ceren hanım merhabalar. Söylediğiniz gibi Ali beyle ilgili bir araştırma yaptım. İlk olarak ikematgahını değiştirdiği bilgisine ulaştım, Bursa da lüks bir rezidansa taşınmışlar efendim. Banka hesap bilgilerini de kontrol ettiğimde aylık 100.000 tl lik bir para yatıyor.''

Şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırırken böyle bir şey duymayı asla beklemiyordu. Lüks bir rezidansa nasıl yerleşe bilirdi? Şaka mıydı bu? Üstelik kim hesabına aylık 100.000 tl yatırırdı ki? ''Kimden geliyor bu para öğrene bildin mi?''

''O konuda bilgi alamadım Ceren hanım ama araştırmalarıma devam edeceğim elbette''

''Tamam Timur teşekkürler'' Telefonu kapatıp kafasını tamamen koltuğa bastırdı. Babasının bir anda böyle lüks bir hayat sürmesi imkansızdı. Birisi ona belli ki yardım etmişti ve aklına gelen düşünce dahi bütün sinir sistemini bozmaya yetiyordu. Fırat böyle bir şey yaptırmış olabilir miydi? Sonuçta o gün düğünü basmıştı ve haliyle de susturmak için böyle bir hamle yapmış olabilirdi. Hadi böyle bir şey yapmıştı, neden kendisine söylememişti ki? Sinir sistemini kontrol etmek adına Leyla'yı arayarak onun yanına geçti hızlı bir şekilde, pastanede ayakta ileri geri gidip durumu anlatırken, Leyla sadece dinliyordu onu.

''Ceren bir sakin ol. Belki de Fırat yapmamıştır.''

''Kim yapacak Leyla? O adamın etrafında zengin biri mi var? Olsa ne olacak? Kim neden böyle bir para akışı sağlasın ki?''

''Fırat'la konuşman lazım. O sana açıklayacaktır bu durumu zaten, sakin ol ve kendini bunun için üzme"

Sadece arkadaşının iyiliğini düşünüyordu. Sonuçta Ceren babasından çok çekmişti ve o adam için kendisini üzmesini istemiyordu. Aileden yana ne yazık ki hiçbirinin yüzü gülmemişti.

"Biz geldik!" Sahra ve Bulut içeriye girdiği an, Leyla ayağa kalkarak heyecanla Sahra'ya doğru yürüdü. Çünkü gerçek anlamda yeğenin cinsiyesini fazlasıyla merak ediyordu.

''Hemen söyle cinsiyeti ne? Hemen hemen hemen''

''Valla tatlı ısmarlarsan söylerim''

''Bütün tatlılar sana feda olsun ya, hadi söyle ya söyle''

''Bir oğlumuz olacak'' dediğinde, Leyla mutlulukla Sahra'nın boynuna atladı. Bir yeğeni olacağı için o kadar heyecanlıydı ki. ''Yaa çok duygulandım şu anda. Minik bir Bulut Arslan geliyor öyle mi?'' Geri çekilip abisine sarıldığında, Ceren de o anda her şeyi unutarak Sahra'ya sarıldı sıkıca. ''Çok tebrik ederim canım benim.''

''Teşekkür ederim. Fırat nerede? Ona da söylemek istiyorum, tabi Kağandan önce söylersem, muhtemelen trip yerim oy yüzden önce Kağan'a söylemem lazım''

''Onun tribini sike...'' Bulut tam küfür edecekken, susarak sabır çekti. ''Abi sen gergin misin biraz?''

Sahra, kocasının neden böyle olduğunu biliyordu. Dokunamıyordu ya kendisine, onun gerginliği vardı üstünde tabi. ''Hamile karıma trip atanı vururum Leyla. Bunu  Kağan'a ilet, yaparım bilirsin''

''Ben sana bir papatya çayı yaptırayım mı abiciğim? Sakinleştirir belki''

''Beni şu anda hiçbir şey sakinleştirmez güzelim. Neyse ben çıkıyorum, mekana uğramam lazım''

''Sadece uğrayacaksın değil mi? Başka bir şey yok''

''İşleri kontrol edeceğim sadece'' Beraber kapıya doğru ilerlediklerinde, Sahra kocasının elini tutarak sakallarına sıkı bir öpücük kondurdu. ''Gerginliğini bu kadar belli etmesen mi hayatım?''

''Gergin değilim ben.'' Gergin değilim derken bile gerginlik akıyordu her yerinden. Ama bu haller ona bir başka yakıştığını da kabul etmeliydi.

''Hı hı hiç değilsin. Kaşların böyle  çatık kaldı asla düzelmiyor.'' Kocasının elini belinde hissettiğinde, ona biraz daha sokularak gülümsedi. ''Çiftlikten sonra eve geçeceksin değil mi?''

''Eve geçeriz Leyla'yla, akşam abimle Kağan da gelir yemek yeriz hep beraber olur mu?''

''Olur tabi neden olmasın. Sanki sana yeni kavuşmamışım gibi, ayların özlemi yokmuş gibi, cümbür cemaat takılalım anasını satayım.''

''Hamile olan benim, trip yiyen yine benim. Ne dedim ben şimdi?''

''Tamam demiyorum bir şey. Dikkatli ol, telefonun açık olsun, aradığım zaman mutlaka aç, eve geçtiğinde de haber ver'' Boynuna hızlı bir öpücük koyup oradan uzaklaşırken, Sahra gülümseyerek onun arkasından bakıyordu. Tam olarak iyi olduğu zaman ona güzel bir ortam hazırlayacaktı ve aralarında ki yanan ateşi kısa süreliğine de olsa söndürecekti. Bunun için birazcık daha zamana ihtiyaçları vardı.

İçeriye geçtiklerinde, az önce ki mutlu havadan pek eser yok gibiydi. ''Ne oldu size, bir yüzünüz düşmüş'' Leyla elinde ki çikolatalı ve kremalı donutları masaya bırakarak oturması için işaret etti Sahra'ya.

''Bir şey, iyiyiz biz' dedi Ceren. ''Var bir şey dökülün hemen'' diyerek itiraz etti Sahra. Anlaya biliyordu çünkü bir şeyler olduğunu, haliyle de öğrenmek istiyordu.

''Bugün güzel bir haber almışsın, en mutlu günün, canın sıkılsın istemiyorum.''

''Ceren kızdırma beni. Hamile kaldığımdan bu yana neler yaşadığımı unuttun galiba, senin söylediğinde mi etkilenip canımı sıkacağım. Anlat hemen''

Ceren özet bir şekilde olanları anlatırken, Sahra tatlısını yiyerek onu dinliyordu. Yaşadığı onca sorundan sonra şu olay o kadar basit geliyordu ki. Daha doğrusu basit değil ama küçük meseleler gibi geliyordu.

''Fırat'la konuşmaya gitmek yerine neden buraya geldiğini anlamadım Ceren? Onunla konuşursa, beynini kemiren bütün soruların cevabını almış olursun''

''Ben de aynısını söylüyordum siz gelmeden. En doğru olanı bu Ceroşum, söz dinle ve Fırat'la konuş''

''Fırat'la konuşacağım elbette ama bu sinirle gitmek istemedim. Onunla konuşmadan annemi arayıp soracağım, gerçekten bu kadar küçüle bildiler mi bilmek istiyorum çünkü.''

''Bunun iyi bir fikir olduğuna emin değilim. Moralin daha da çok bozulacak''

''Daha ne kadar bozulabilir ki Leyla?''  Telefonunu çıkardığında, Fırat'ın bir kere aradığını gördü. Hızlıca ona işinin olduğunu söylediği bir mesaj atarak annesini aradı. ''Hoparlörü aç biz de duyalım'' dedi Leyla araya girerek. Ceren hoparlörü açtığında soğukkanlı ve ciddi bir şekilde kendisine hakim olmaya çalışıyordu. ''Oooo benim hayırsız kızım aramış. Bak hele sen, hangi dağda kurt öldü kız?'' Babasının sesini duyduğu an gözlerini sıkıca kapatarak başını sağa doğru eğdi. Bu adamdan gerçekten nefret ediyordu.

''O evi ve hesabına yatan parayı sana Fırat mı verdi?'' diyerek direk sordu. Evet bunu Fırat'a da sorabilirdi, soracaktı da ondan da alacağı bir cevap vardı ancak merak etmişti. Gerçekten onların ne durumda olduklarını merak etmişti. Yıllarca kendisine işkence eden para düşkünü babasının, kocasının parasıyla sefa sürerken ne düşündüğünü bilmek istemişti.

''Öğrendin he sonunda. Damadın adamı vardı burada tembih etmişti beni sana söylememem konusunda ama tabi öğrenmişsin sen, kaçar mı senden?''

''Sen nasıl bir adamsın ya? Hiç mi utanmıyorsun!''

''Neyden utanacağım lan ben? Niye yaptım ben seni? Beni krallar gibi yaşatamayacaksan ne halt yemeye çocuğum oldun. Adam ol karışma işimize. Damadım doğru olanı yaptı, sana bulaşmayım, ortalığı ayağa kaldırmayayım diye yapması gerekeni yaptı. Hadi yine iyisin hee, orospuluğun bir işe yaradı''

Duyduğu o son cümle bütün tüylerini diken diken ederken, dudaklarını aralayarak bir şeyler söylemek istedi ancak yapamadı. Tek kelime dahi edemedi. ''Avukat olmuşsun ama hala benim karşımda ezik bir kız çocuğusun sen. Hadee bak işine, bir daha da beni rahatsız etme''

Telefonu kapattığında, Ceren tek bir noktaya sabitlenmiş boş boş bakıyordu. Yüzünde ki öfke ve şok karşısında, Sahra kızın omuzunu okşayarak yanı başına oturdu. ''Ceren, canım bu adam için sakın canını sıkma''

''Aynen öyle. Pisliğin teki işte, seni sinirlendirmek için böyle konuşuyor'' Ceren telefonu öyle bir sıkıyordu ki bunun farkında bile değildi. Gözlerini sabitlediği yerden asla ayırmıyor ve kendisini sıkıyordu. ''Ceren...''

''Görecek o gününü! Bana bu söylediklerini tek tek yedireceğim ona. Ne aptalım ya ben? Neden yıllarca onu hayatımdan tam olarak çıkaramadım ki? Neden mesela ona yıllarca para gönderdim? Neden ona dava açmadım! Bütün suç bende. Ben böyle sus pus kaldıkça o bana bunu her zaman yapacak ama ben artık buna izin vermeyeceğim.'' Ceren öyle bir hışımla ayağa fırladı ki, Sahra ve Leyla onun peşinden koşar adımlarla dışarıya çıktılar. Onu durdurmak isteseler dahi, Ceren'in gözü dönmüştü ve asla durmuyordu, hızlı bir şekilde arabaya binerken, Ceren öne Sahra da peşinden arka koltuğa geçti. ''Ceren korkutma bizi napıyorsun?''

''İnin arabadan''

''İnmiyoruz, her ne yapacaksan beraber yapacağız''

''Sahracığım yangına körükle gitmesen mi? Beraber yaparız ne demek?'' diyerek uyardı onu Leyla.

''İniyor musunuz inmiyor musunuz?''

''İnmiyoruz da, sen ne yapacaksın onu söyle önce?'' Leyla meraklı gözlerle bakarken, Ceren arabayı çalıştırarak yola koyuldu. Öfkeliydi, kızgındı ve bunu yaydığı enerjiden bariz belli ediyordu. ''Bursa'ya gidip, o evi o adamın başına yıkacağım''

''Arkandayım Ceren, yıkalım tabi. Hak etti bunu çoktan adi herif'' Sahra öfkeli bir ses tonuyla Ceren'i desteklerken, tekrardan Leyla'nın uyarıcı bakışlarına maruz kaldı ancak omuzlarını silkerek umursamadı. Ceren'in bunu yapmaya ihtiyacı vardı.

''Sahra, şu andan itibaren Ceren'le konuşmayı yasaklıyorum sana. Ara Fırat'ı haber ver, bilsin''

''Fırat'ı falan aramıyorsunuz. Peşimden gelip beni engellemesini istemiyorum!''

''Fırat'a haber vermesem de Bulut'a haber vermem lazım. Aksi halde burnumdan getirir'' Telefonunu çıkarttığın Bulut'u arayarak beklemeye koyuldu. ''Sahra?''

''Napıyorsun hayatım?''

''Kağan geldi, onunla bir kaç işimiz vardı. Bir sorun yok değil mi?''

''Yok yok, hiç yok. Ceren ben ve Leyla Bursa'ya gitmek için yola çıktık da haber vereyim dedim'' Normal bir şey söylüyormuş gibi davranıyordu ancak aslında bu durum çokta normal değildi. Hoş cidden o kadar olaydan sonra artık bütün bunlar fazlasıyla normal geliyordu. Evet Ceren'in babasının söyledikleri berbattı ama artık gerçekten bazı insanlar için insan kendisini üzmemeliydi. Bu kişi senin asla yanında olmamış babansa eğer, gram umurunda olmamalıydı ve bunu dert edip üzülmemeliydi. Ceren'i anlıyordu, destekliyordu da. Onun ağızının payını verince rahatlayacağı için ona müsaade ediyordu, durdurmaya çalışmıyordu.

''Anlamadım Sahra? Ne Bursasın dan ne gitmesinden bahsediyorsun?''

''Ceren'in babasının evine gidiyoruz. Merak edeceğin bir durum yok, her şey kontrolüm altında''

'' Sahra dalga mı geçiyorsun benimle? Neden bahsediyorsun sen?''

''Ceren'in babası olacak pislik, olur olmaz laflar etti Ceren'e. Ceren de öfkelendi biz de onu yalnız bırakmak istemedik. Halledeceğiz biz, sadece haber vermek istedim sana''

''Hallederiz diyor birde ya? Sahiden kafayı yedirteceksin bana. Arabayı sağa çekin, geliyoruz biz''

''Tünele giriyoruz sevgilim, telefonum çekmeye bilir. Akşam geç gelirim öpüyorum seni çok'' Bulut'un Sahra diye bağırmasını duymazdan gelerek telefonu kapattı hızlı bir şekilde. Şu anda Bulut'la konuşmaya devam ederse, kavga etmekten öteye gidemeyeceklerini biliyordu. Yaklaşık 2,5 saat süren yolculukta, Leyla olabildiğince arkadaşıyla konuşmaya çalışmıştı ancak Ceren o kadar öfkelenmişti ki, onun sinirini geçirecek hiçbir söz işe yaramazdı. Tabi bu süre zarfında Kağan da, abisi de defalarca arasa da sonuç olarak açmamıştı. Rezidansın önüne geldiklerinde üçü birden aşağıya indi. Kapıda ki güvenliğe baktıklarında, adam sürgülü camı açarak baktı. ''Buyurun?''

''Ceren Çamlı ben, Fırat Çamlının eşiyim. Açar mısınız kapıyı?'' Kimliğini çıkarıp gösterirken artık sabrı pek kalmamış durumdaydı. Fırat'ın adını veriyordu çünkü bu sitede ki rezidansları yaptıran Çamlı şirketler gurubuydu. ''Ceren hanım hoşgeldiniz. Babanız Ali bey için geldiniz değil mi?''

''Evet kaçıncı katta?''

''Ceren hanım dilerseniz oturalım şöyle, size çay kahve ikram edeyim''

Belli ki Fırat'ın adamlarından birisi talimat vermişti ve haber uçurmuştu. Fırat gelene kadar onları oyalayacaktı. ''Neyse ki daireyi ve katı biliyorum'' Hızlı hızlı yürümeye başladıklarında, adam yerinde durmuyor ve engel olmaya çalışıyordu. En sonunda Sahra dayanamayıp adamın yakasından tutarak gözlerinin içine baktı. ''İnan bana şu anda asla bu mezvuya karışmak istemezsin. Kapıya geri dön ve işine bak'' Asansöre binip 18'e bastıklarında, Ceren cebinden çıkardığı tokayı çıkartarak tepeden at kuyruğu yaptı. ''Silahımı getirse miydim? Arabada kaldı''

''Saçmalama Sahra. Şu ağızını tut azıcık'' dedi Leyla bıkkın bir ifadeyle. Asansörden inip koridorda yürümeye başladılar ve 101 numaralı kapının önünde durduklarında, Ceren sakin bir şekilde kapıyı çaldı. İçinde ki öfkeyi birazdan atacaktı ve sakinleşecekti. Bazen  gerçekten çirkef ve kendini bilmez insanlara, aynı şekilde karşılık vermek gerekiyordu. Kapıyı annesi açtığında şaşkınlıkla bakarken, kadının yüzüne bile bakmadan içeriye girdi. Babası koltuğa yayılmış, maç izleyip meyvesini yerken, kendisini gördüğü an ayağa fırladı bir anda. ''Ne arıyorsun lan sen burada?''

''Pılınızı pırtınızı toplayıp hemen bu evden defolup gidiyorsunuz''

''Ne diyorsun kız sen!''

''Evimden siktir olup git diyorum Ali efendi! Sana da dava açıyorum! Bundan sonra kimliğimde anne baba adı boş olacak duydun mu beni! Çünkü benim sizin gibi bir ailem yok'' Bu karşısında duran adamın yaptığı çoğu şeyi sineye çekmişti, susmuştu. Daha doğrusu gerektiği gibi tepki verememişti. Çünkü geçmişte yaşadığı bütün travmalar onu böyle bir kadına çevirmişti.

''Bana bak şimdi seni ayağımın altına alırım'' Adam, Ceren'in üzerine yürüyecekken Sahra bir adım atarak elini beline yerleştirdi. ''Ufacık bir şey yaparsan seni burada mahvederim''

"Aslında hata bende biliyor musun? Bunca zaman sana tolerans gösterdiğim için, bütün bunları bana söylemene müsaade ettiğim için hata bende! Ama bitti. Bitti Ali bey, bitti. Senin karşında eski Ceren yok. Benim sayemde alındı ya bu ev, hani benim gibi bir orospu sayesinde alındı ya bu ev. Birazcık şerefin varsa defolup gidersin bu evden! Azıcık haysiyetin varsa eğer orospu dediğin kızının evinde kalmazsın"

Adam bir şey söyleyecekken bir anda sustu. Ne diyeceğini bilemiyor gibi bir hali vardı. "Aaa ama unutmuşum, senin bir şerefin yoktu değil mi? Senin bir haysiyetin de yoktu! O halde bunu şeref ve haysiyeti ben üstlenirim ve büyük bir zevkle yaparım bunu''

Babasının koluna yapıştığı gibi çekiştirmeye başladığında, adam şok bir ifadeyle bakıyordu "Ne yapıyorsun kız sen!" Adam kolunu çektiğinde, Ceren gülerek kapıyı sonuna kadar açtı. "Sen benim hayatımda gördüğüm en adi, en pislik, en şerefsiz insansın. İnsan hiç babasına bunları söyler mi! Söylemez Ali bey, söylemez. Ama sen benim babam değilsin. Duydun mu beni değilsin" diyerek var gücüyle bağırdı. Tam o sırada Bulut, Fırat ve Kağan içeriye girdiler ancak Ceren parmağını kaldırarak öfkeli bir şekilde kocasının gözlerinin içine baktı.

"Sakın" dedi kısık ve sert bir ses tonuyla. "Sakın karışma. Kimse karışmasın'' dedikten sonra tekrardan babasına dönerek soluklandı.

"Çıkıyor musun? Çıkmıyor musun?"

"Sen iyi değilsin, sen bir sakinleş kızım. Biz sonra konuşalım evladım"

"Kızım deme lan bana! Ne oldu? Evden atıyorum deyince bir yerlerin mi tutuştu! Eziktim hani ben, senin karşında eziktim ne oldu?" Öfkeyle adamın yakasından tutup yürütmeye başladığında, hiç kimse bir şey yapmadan yol açtı ona. "Bırak! Bırak kız bırak"

"Çoktan bırakmalıydım zaten seni. Hayatımın içine sıçmana yıllarca izin verdim, bunu kendime yaptığım için de hiçbir zaman affetmeyeceğim zaten kendimi. Şimdi defol git ve bir daha asla karşıma çıkma"

Var gücüyle adamı dışarıya attığı an, öyle bir sinir boşalması yaşadı ki, elleri ayakları titremeye başlamıştı. Nefesi sıklaşırken, Fırat'ın omuzlarını kavradığını hissetti. "Şşş tamam güzelim sakin ol."

"Dokunma bana!" diyerek geri çekildiğinde bu sefer annesine doğru yürüdü hızlıca. "Çık sende hadi"

"Kızım yapma"

"En çok sana kızıyorum biliyor musun? Bu adamdan bile daha çok kızıyorum sana! Onun ne mal olduğu hep belliydi peki sen anne? Sen onun boyundurluğu altında iğrenç bir hayat sürmeyi nasıl kabul edebildin! Sen o adamdan kurtulmak isteseydin ben senin için her şeyi yapardım."

"Senin için söylemesi çok kolay değil mi?"

"Değil! Benim için hiçbir şey kolay olmadı. 18 yaşında bu evden kaçarken, tek başıma sokaklarda korku içinde yatarken, benim için hiçbir şey kolay olmadı! Hiçbir şey önüne gelmiyor, çalışmadıkça, bir şeyler için çabalamadıkça olmuyor. Ama sen nereden bileceksin ki? Bunu asla ama asla bilemeyeceksin. Sen de benim annem değilsin, bitti. Bundan sonra senin de yüzünü görmek istemiyorum." Kadın yanından geçip dışarıya çıkarken, Kağan kapıyı sert bir şekilde kapattı. Ceren hıçkırarak akan yaşlarını silerken büyük bir sinir boşalması yaşıyordu. Fırat bir an bile beklemeden karısını kollarının arasına alarak sıkıca sarmalayarak, saçlarına öpücükler kondurdu.

"Şşş geçtim bitanem." Ceren kocasının kolları arasından geri çekilerek koltuğa oturdu ancak Fırat'ta hemen yanına oturarak usul usul sırtını okşamaya koyuldu. " Biz mutfağa geçelim" dedi Sahra. Odadan çıkarlarken karşılarında ki büyük mutfağa yönelerek içeriye girdiler. O sırada Kağan telefonunu çıkartıp Semih'i aradı ve Ceren'in anne babasını kapıdan almaları gerektiğini söyledi.

"Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bu şekilde haber vermeden neden bir başınıza iş yapıyorsunuz siz?" dedi Bulut sinirli bir ifadeyle.

"Ceren'i durduramadık, ayrıca haber de verdim sana"

"Beklemenizi söylemiştim. Hamile olduğunun farkındasın değil mi? Ben yokken iki kere kanaman olmuş, hatırlıyorsun değil mi bunları?"

Bulut'un endişesini görüyordu, anlıyordu da o yüzden tepkisi konusunda ona karşı bir hamle uygulamayacaktı. "Doktorun bugün söylediklerini duydun. Bebeğimiz gayet iyi, hiçbir sorun yok. Bebeğimizi tehlikeye atacak bir şey yapmadım ben, yapmam da"

"Sorun sadece o da değil ki. Adam manyağın teki, kafası atsa bir şey yapsa. Ne olacak?" diye sordu Kağan. "Sen beni mi hafife alıyorsun? Böyle bir şeye izin verir miyim sence?''"

"İşte bu nokta da hamile olduğunu hatırlaman gerekiyor. Ufacık bir ters hareketinin neye mağal olacağını bilemezsin, bilmiyorsun." dedi Bulut sakin ama soğuk bir ses tonuyla.

"Bana sorumsuzmuşum gibi davranma Bulut. Endişeni anlıyorum ama yapma bunu. Ceren'i yalnız bırakamazdık, onun bunu yapması gerekiyordu ve yanında olduk. Hepsi bu." Biraz da olsa kendisini anlamasını istiyordu, ancak o kilitlenmişti yine bir şeye ve anlamıyordu.

"Sadece sizi düşünüyorum ve benden habersiz bir şey yapmanızı istemiyorum. Nesini anlamıyorsunuz bunun?"

"Abi bak Sahra'nın üstüne fazla gidiyorsun. Kız zaten yeni yeni toparlandı, böyle davranma lütfen"

"Vicdanımla oynamaya çalışman bir şeyi değiştirmeyecek Leyla''

"Hangi vicdanın lan? Vicdan mı var sende?"

"Ne diyorsun oğlum sen? Benimle iyi geçinmen gereken bir dönemde olduğunun farkında değilsin sanırım"

"Bulut haklı. Bulut ne söylese haklı. Ben her zaman kardeşime hak veririm zaten" Kağan'ın 180 derece dönüşü karşısında, Sahra ve Leyla gülerek ona baktı. "Gülün gülün. Aferin gülün siz" Bulut ellerini cebine sokarak balkona çıkarken, Kağan yüzünü buruşturarak başını iki yana doğru salladı. "Ben bunu döverim"

"Git yüzüne söylesene bunu"

"Evlenene kadar ses etmeyeceğim ama sonrasında kimse tutamaz beni. Ayrıca Leyla hanım, habersiz çekip buralara gelmenle ilgili de ayrıca konuşacağız"

Leyla küçük bir çocuk gibi ona yaklaşarak ellerini beline doğru yasladı ve yanağını göğsüne yaslayarak Sahra'yı işaret etti. "Aşkım valla onlar yaptı, ben masumum"

"Aa şuna bak. Pis satıcı!"

"Sen de benim üstüme atarsın bebeğim." Leyla öpücük atarak göz kırparken, Kağan ellerini kızın omuzlarına doğru dolayarak saçlarına öpücükler kondurdu. "Sen var ya çok fenasın. Masumlardan korkacaksın zaten"

"Katılıyorum sana, baksana iki dakika da yumuşattı beni"

Sahra balkona çıktığında göğsünü adamın koluna bastırarak başını omuzuna yerleştirdi. "İnsan hiç hamile eşine kızar mı?"

"İşin içine oğlumuzu katman, bir şeyi değiştirmeyecek"

Bulut yüzüne bile bakmazken, onun tam önüne geçerek bir elini göğsüne diğer elini omuzuna yerleştirdi. "Bulut biz neler atlattık. Allah aşkına böyle basit bir şeyi sorun etmeyeceksin herhalde"

Bulut derin bir iç çekerek gözlerini karısının gözlerine dikti. Ona bir şeye olma ihtimali bile delirmesine yetiyordu ve belki de bu yüzden bu kadar geriliyordu. Sahra'ya olan bağlılığının ve sevgisinin asla bir sınırı yoktu, bu yüzden her an her dakika onun için endişelenme ihtimali vardı ve hayatı bu noktada kendisine zorlaştırsa da, başka türlüsü gelmiyordu elinden.

"Çok şey atlattığımız için sorun ediyorum ya zaten. Yanımda yöremde olmadığın zamanlar da sana bir şey olacakmış gibi hissediyorum ve inan bana bununla yaşamak hiç kolay değil."

"Anlıyorum seni, hatta çok iyi anlıyorum. Sen kaybolduğun zaman öldüğünü düşünme ihtimali..." Sesini içine kaçarken konuşamadı bir anda. Bunu dile getirmek bile çok canını yakıyordu.

"Şşş tamam düşünme bunları" Bulut'un kendisini sıkıca sarmalamasıyla ellerini geniş ve sert sırtına yerleştirse de onun aksine sıkı sıkı sarmalayamadı iri vücudunu. Ama o kadar iyi hissettirmişti ki bu sarılma.

"Kızamıyorum ki sana. 5 dakika içinde bütün sinirimi alıp götürüyorsun"

Sahra geri çekilerek tatlı bir şekilde gülümsedi. Bulut en çok bunu seviyordu işte. Kesinlikle dünyanın en ama en güzel gülüşlü kadını olabilirdi. Kendisinden başka hiç kimseye böyle güzel gülsün istemiyordu, sadece kendisine ait olsun istiyordu.

"Yine de kendini ufacıkta olsa tehlikeye atacak bir şey yapmanı istemiyorum."

"Tamam kocam ne derse o."

"Serseri. Bir de dalga geçiyorsun, sana güzel bir ceza vermek lazım" diyerek sırtına dökülen saçları okşadı usulca. "Güzel bir cezayı hak ettim bence de" diyerek cilveli bir ses tonuyla burnunu kocasının sakallarına doğru sürttü. Yüzüne batan sakalların verdiği bu hissi seviyordu, kollarında ki bu adam için ölüyordu.

"Rahat durmazsan seni evde ki boş odalardan birine sokarım ve..." Bir eli baldırlarını sıktığı an, dudaklarından inleme koptu aniden, artık bu adama karşı direnme gücü kalmıyordu, yok olup gidiyordu. " Cezamı iyileştiğin zaman ver sevgilim" Hızlı bir öpücük çalıp, Bulut'un kollarının arasından kıvrak bir hareketle sıvışarak tekrardan mutfağa geçti, Bulut'ta peşinden geldiğinde ona bakmamaya çalışıyordu çünkü bakarsa alev alan bedeni daha da fazla alev alabilirdi.

"Ses var mı içerden?"

"Gelmiyor şu anda bir şey."

"Bekleyelim bakalım" dedi Sahra sandalyeye çökerek. İkisi de tartışacaktı muhtemelen ama tatlıya da bağlayacaklardı.

Ceren başını iki elinin arasına almış yeri izlerken, Fırat yanı başında oturmuş sakinleşmesini bekliyordu. "Ceren, güzelim konuşmayacak mısın?"

Ceren aniden ayağa fırladığında pencereye doğru yürüyerek burnundan derin bir nefes verdi. Kızgındı evet ama garip bir rahatlama da hissediyordu içinde. "Ne konuşayım Fırat? Arkamdan nasıl iş çevirdiğini mi konuşayım? Hayatımı mahveden bu adamı lüks içinde bir hayat sunmanı mı konuşayım?" Sinirliydi. Fırat'a gerçekten öfkeliydi ama diğer yandan da anlamak istiyordu. Nedenini niçinini anlamak istiyordu.

"Beni dinlersen eğer anlatacağım " dedi şefkat dolu bir ses yanına doğru gelerek.

"Bir de benden sakladın bütün bunları. Niye yaptın bunu?"

"Düğünden sonra baban bazı dergi ve gazetelerle röportaj yapmış. Senin ona sahip çıkmadığını, parayı bulunca onları yok saydığını söylemiş. Haberi gelince engel oldum, yayımlatmadım. Babanın rahat durmayacağını bildiğim için de görüştüm onunla. Para istedi, ev istedi. Başkası olsa gözünü korkutup, gücümle onu sindire bilirdim ama bu herif senin biyolojikte olsa baban ve böyle bir şeyle insanların içine çıkarsa, her şeyi altüst edebilirdi"

"Şirketinin zarar görmesinden korktun değil mi? Böyle bir şey ortaya çıkarsa, piyasada ki hisselerin düşebilirdi, iş ilişkilerin sarsıla bilirdi, güvensiz bir ortam oluşa bilirdi. Buydu değil mi derdin?"

"O kıçı kırık herifin söyledikleriyle batacak halim yok Ceren, saçmalama. Yanlış düşünüyorsun. Seni rahat bırakmasını istedim, karşına çıkmasın istedim ve evet itibarımızı da düşündüm çünkü soyadımız ne yazık ki önemli. Bunu ben istemedim Ceren, inan bana böyle olmasını istemedim"

"O herif bana orospu dedi! Orospuluğumun bir işe yaradığını söyledi. Sen hangi itibardan bahsediyorsun?" Fırat'ın göz bebekleri büyürken, yumruğunu öyle bir sıktı ki, yüzüne kadar kıpkırmızı kesildi. " Öldüreceğim o herifi"

Ceren olumsuz anlamda başını sallarken, pencereye doğru dönerek dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Kalbinde hissettiği o yakıcı sancı bütün bedenine yayılmıştı o anda. "Bana söylemeliydin. Her ne olursa olsun, bana anlatmalıydın"

"Baban yüzünden bir kere daha üzülmeni istemedim ama o herif bunun bedeli çok ağır ödeyecek, sana söyledikleri için onu mahvedeceğim. Zaten bütün bu verdiklerim geçici bir şeydi. Seninle konuşup bir çözüm bulana kadardı. Ceren ben sadece bir şeyleri toparlamaya çalıştım. Buna mecburdum çünkü baban rahat duran bir adam değil"

"O benim babam değil!" Ceren var gücüyle bağırdığında, Fırat kendisine doğru yaslayarak sıkıca sarmaladı bedenini. "Özür dilerim, seni üzmek istemedim. Özür dilerim sevgilim"

Ceren geri çekilerek dolan gözlerini sildi usulca. Ağlamayacaktı, bunu kendine dert etmeyecekti de. "Kızgınım Fırat. İnan bana çok öfkeliyim sana.'' Belki de Fırat'a tam olarak yaşadıklarını anlatmadığı için böyle bir karar almıştı. Geçmişiyle ilgili bir şeyler biliyordu evet ancak ne kadar zor bir hayatının olduğunu ona tam olarak anlatmamıştı hiçbir zaman. Fırat bunu bir kaç kere sormuştu, yine de o zamanlar onun gözünde acınası bir halde olmak istememişti, canını sıkıp üzmekte istememişti. ''Ceren ben babana kızgın olduğunu biliyorum. Geçmişte aranızın iyi olmadığını sırf bu yüzden ondan kaçtığını da biliyorum.  Seni ne kadar üzdüğünü anlamadığım için dünyanın en aptal adamıyım.''

''Baskı, şiddet, küfür... Yıllar boyunca bana yaptıkları bunlar oldu. Üniversite okumak istediğimde karşı çıktı, orospu olmamdan korkuyordu. Evlendirmek istedi beni, evlenirsem başım bağlanırsa orospuluk yapmazmışım. Çok güzelmişim, bu güzellikte fazla beklememem lazımmış. Beni bir mal gibi görmesi, hor görmesi, baskı uygulaması, şiddet uygulaması, hepsi bir yana...'' dedikten sonra güçlükle yutkunarak derin bir nefes aldı. ''Beni bir adama satmak istedi. Adam önden yüklü bir miktar para vermiş, benimle bir hafta ayrı bir evde kalıp sonra evleneceğini söylemiş'' Daha önce hiç kimseye itiraf etmediği bu gerçeği şimdi anlatırken bile ölecekmiş gibi hissediyordu. Hatta kendisine bile anlatmaktan kaçmıştı her zaman bunu. Başını kaldırıp Fırat'ın gözlerine bile bakamıyordu, bakarsa bir daha konuşamamaktan korkuyordu.

''Beni aldı, eve götürdü o adam. Babam yaşında ki o pislik beni evine götürdü'' Hıçkırarak elini yüzüne kapatırken, sakinleşmek için kendi kendine telkin veriyordu. Elini yüzünden çekip başını kaldırdığında Fırat'ın gözünden süzülen bir yaşı, düşen omuzlarını, sımsıkı yaptığı yumruğunu ve öfkeyle karışık acı dolu yüzünü gördü.

'' Tam 3 gün boyunca beni bağladı ve sudan başka hiçbir şey vermedi. Karşıma geçip iğrenç şeyler yaptı, o kadar korkunç, o kadar berbattı ki... Üçüncü günün sonunda ise kararını vermişti, bana tecavüz edecekti. O günü hayatım boyunca unutmak istedim, unuttum da, unutmazsam devam edemezdim. Dokunmak istedi bana, o iğrenç elleriyle dokunmak istedi bana Fırat...''

''Ceren sus...'' diyerek koltuğa çökerek başını ellerinin arasına aldı Fırat. Acı içinde kıvrandığını görse de devam edecekti. ''Dinleyeceksin! O pislik herifin bana ne yaptığını dinleyeceksin'' dedikten sonra elini kanepenin başlık kısmına yerleştirerek alt dudağını sert bir şekilde kemirdi. ''Bağırdım, çağırdım, isyan ettim. Daha çocuktum ya ben, çocuktum! Çok zordu, çok zor oldu her şey. Beni soymaya çalışırken bütün vücudumu morarttı, tokat attı, dövdü ama ben direndim. Direndim çünkü bana bunu yaparsa bir daha asla eskisi gibi olamayacağımı biliyordu. Köşede duran vazoyu kafasına geçirerek kaçmak istedim. Bırakmadı ama ben direndim, sonuna kadar direndim. Bıçakladım onu, o pisliği bıçaklayıp evden kaçtığımda yarı çıplak bir haldeydim''

Fırat başını kaldırıp gözlerini açıp kapatırken, bitik bir haldeydi. Gözünden yaşlar akıyordu ve sanki bunun farkında bile değildi. ''Ve ben yine o eve döndüm. Beni o hale getiren adamın evine döndüm. Zaten o günden sonra iyice delirdi babam, iyice kafayı yedi. Ama ben kararımı vermiştim, kaçacaktım. Kaçtım da, çok zor da olsa kendi hayatımı kurdum. Hiç kimseyi almadım hayatıma, hiç kimsenin bana yaklaşmasına izin vermedim. Ta ki sen çıkana kadar karşıma.'' Bir es vererek kendisini ağlamamak için sıktı ancak asla başarılı olamadı.  ''İlk beraber olduğumuz gece ne kadar korkmuştum, o zaman bana aşık değildin ve tek derdin bir beraberlik yaşamaktı ve bu yüzden hiç fark etmemiştin ne halde olduğumu.''

Fırat ayağa kalkarak küçük adımlarla yaklaştığında, tek kelime dahi etmeden ellerini sırtına doğru dolayıp öyle bir sarıldı ki, canının çıkacağını hissetti. Başını boynuna gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında, Ceren ellerini kocasının sırtına dolayarak usulca okşadı.  Onun içini çeke çeke ağlaması, bedeninin titremesi, aslında kendisini de mahvediyordu. ''Neden anlatmadın? Bana bunu neden anlatmadın?''

''Bana acımanı istemedim, seni üzmek istemedim, derdimle dertlen istemedim'' Fırat hıçkırıklarının arasında geri çekilerek, yüzünü avucunun içine alıp yüzünün her bir santimine öpücükler kondurdu. ''Sen nasıl bir şeysin, ben ne kadar aptal bir adammışım. Ceren ben özür dilerim, her şey için özür dilerim. Sana yaşattığım her şey için özür dilerim''

''Özür dile diye anlatmadım anlaman için anlattım. Ben de çok hata yaptım, çok hatalar yaptım. Kendi ayaklarımın üstünde duran bir kadın olmama rağmen, ondan kurtulma yöntemi olarak para gönderdim, susturdum. En yakın arkadaşımın sevgilisiyle yattım. Bana yaptığın her şeye rağmen o çok kızdığım annem gibi seni bırakamadım. Bunun olmasına ben izin verdim, benim kendime yaptığımı kimse bana yapamadı  Fırat. O yüzden bu saatten sonra hiçbir şeyin, hiç kimsenin beni, bizi üzmesini, aramıza girmesini istemiyorum. Her şeyi arkada bırakmak istiyorum''

İçini dökerken aslında kendiyle de yüzleşiyordu. Yaşadığı her şeyin sonunda bir dönüşüm yaşamıştı, güzel bir dönüşüm yaşamıştı. Yaşadıkları onu böyle biri yapsa da bu bir hiçbir zaman bir bahane olmamalıydı. İnsan aklıyla var olan bir varlıksa eğer, kendi kendini iyileştirmek için her şeyi yapacaktı. ''Ben de çok hata yaptım, hatta en büyük hatayı ben yaptım. Ceren bizim normal bir hayatımız olmadı. Sevilmedik, sevilmediğimiz için sen sevgini kontrol etmeyi beceremedin, bununla ne yapacağını bilemedin, ben ise sevemedim, içimde ki o karanlık taraf buna engel oldu. Ama şimdi bu dünyada ki her şeyden çok seviyorum seni ve bundan sonra gözünün tek bir damla yaşı için dünyayı yakacağımı bil. Yapacağım, bunu yapacağım.'' Fırat'ın bakışları kararırken gözlerini boşluğa doğru dikti anlık olarak. ''O herifi öldüreceğim  ve sen buna asla engel olmayacaksın''

Böyle bir şeye izin verecek değildi, bunu yapmasını asla istemiyordu. Olumsuz anlamda başını sallayarak, parmaklarını adamın sakallarında gezdirdiğinde onun kara gözlerinde ki öfkeyi çok net bir şekilde görüyordu. ''Bizden uzak tutmak dışında başka hiçbir şey yapmanı istemiyorum Fırat.''

Fırat tek kelime etmese de, onun gözlerinde ki kini ve öfkeyi o kadar net görmüştü ki. Rahat durmayacaktı, durmasını da beklemiyordu zaten ancak ona zarar gelecek bir şey olsun istemiyordu. ''Fırat söz ver bana, sana zarar gelecek hiçbir şey olmayacak.''

''Benim kim olduğumu unutuyorsun herhalde.,'' dedikten sonra sonra sıkıca sarıldı tekrardan. Fırat'ın bunu öğrenmesi onun için kolay olmayacaktı, pişmanlık duyacaktı, üzülecekti ama şu anda bunu Ceren'e yansıtmayacaktı, hatta hiçbir zaman yansıtmayacaktı. ''Ben yaşattığım her şey için köpek gibi pişmanım, o pislik herife kısa süreliğine de olsa böyle bir hayat yaşattığım için iğrenç hissediyorum, bunun için kendimi asla affetmeyeceğim''

''Ağlama artık'' diyerek adamın gözünden süzülen yaşı sildi Ceren. Fırat'ı ne zaman ağlarken görmüştü hatırlamıyordu. Onun canının ne kadar çok yandığını da hissede biliyordu. ''Bu konuşma burada bitsin istiyorum. Bunu kendimize dert edip mutsuz olmak hiç istemiyorum. Konuştuk, anlattım ve bitti.''

''Sen nasıl istersen öyle olacak. Bundan sonra sen ne istersen öyle olacak.'' Fırat bir kere daha sıkıca sarılırken, Ceren tebessümle burnunu onun boynuna gömdü. Çok şey yaşamışlardı, bir çok hata yapmıştı, canı çok yanmıştı ama artık bu son olsun istiyordu.

''Oo barışılmış.'' Sahra'nın sesiyle, ikisi de geri çekilerek kendilerini toparlamaya çalıştı. ''Ne oldu size? Ağlamışsınız ve hiç iyi görünmüyorsunuz''

''Karı koca arasına girmeyin, duygusal anlar yaşadık biraz'' dedi Ceren gülümseyerek. Fırat sadece gözlerini Ceren'e dikmiş onu izliyordu, atlatamıyordu bir şeyleri, kabul edemiyordu. Daha doğrusu karısının yaşadığı her şey vicdanına, kalbine bir bıçak gibi sağlanmış durumdaydı.

''Çıkalım mı artık?''

''Bursa'ya kadar gelmişiz iskender yemeyelim mi? Bakmayın öyle oğlumun canı çekti.''

''Oğlun mu? Oğlun mu olacak kız senin? İlk iş silah kullanmayı öğreteceğim ona'' Kağan'ın tepkisi karşısında, Sahra onun omuzuna vurarak şok bir ifadeyle baka kaldı.

''Salak salak konuşma!''

''Ne ne var? Öğrenmesin mi çocuk? Bebeklikten başlamak lazım böyle şeylere''

''Sussana lan, korkutma kızı saçma sapan şakalarınla'' diyerek uyardı onu Bulut.

''Tebrik ederim'' dedi Fırat buruk bir tebessümle bakarak. Sahra gözleriyle ona teşekkür etti.

''Hamileyim ben ama, hadi artık yiyelim şu iskenderi.''  Hepsi Sahra'nın bu tatlı hali karşısında tebessüm ederken, sadece Fırat gülmüyordu çünkü o hale az önce ki konuşmanın etkisindeydi.

''Hamile değilken hiç yemiyordun ya yavrum. Hadi o zaman güzel bir iskenderci bulalım sana'' Bulut elini karısının omuzuna atarak yürümeye başladığında, Sahra ona uyarak yürümeye başladı. Fırat'ın bir derdi olduğunu düşünüyordu, buraya ilk geldiğinde ki ruh hali ve duygu durumundan eser yoktu. Sanki yarım saat içinde çökmüş gibiydi. Konuşacaktı ama, illa ki baş başa kaldıklarında bu durumu mutlaka ama mutlaka soracaktı.

<>

Günler akıp giderken, genel olarak enerjisini çiftliğe vermeye çalışıyordu Sahra. Yoğunluk bir şekilde devam ederken, bugün için de akşam yemek ayarlamışlardı Bulut'un restoranın da. Tabi baş başa değildi bu yemek, Bulut'u ormanda kurtaran  İlker ve sevgilisi Seren olacaktı. Onlara teşekkür edememişlerdi ve bugün bunu yapacaklardı. Çiftlikten ayrılıp mekana geldiğinde, arabanın kapısı açıldı hızlı bir şekilde. ''Yenge hoşgeldin.''

''Hoşbulduk'' diyerek içeriye girdiğinde, direk yukarıya çıkmak yerine bar kısmına geçti. ''Sertar bana patates kızartması yaptırır mısın ön atıştırmalık olarak.''

''Yenge yaptırırım tabi hemen de, siz yemek yemeyecek miydiniz? Yukarıda terasta ayarlama yapmıştık''

''Ön atıştırma diyorum, ara sıcak gibi düşün. Neyi sorguluyorsun?''

''Pardon yenge. Hemen hallediyorum'' Sertar garsonlardan birini durdururken, kendisi de kuruyemişlerden bir iki atıştırmaya başladı. Yaklaşık 15 dakika sonra patates kızartması önüne geldi ve ketçabı sıkarak keyifle yemeye koyuldu. Bu aralar kabarık bir iştahı vardı ve karnı git gide büyüyordu.

''Napıyorsun sen burada?'' Bulut yanında belirdiğinde, tatlı tatlı gülümseyerek gözlerini kırpıştırdı. ''Önden bir şeyler atıştırıyordum hayatım''

''Güzelim, insanlar bunu öğün olarak yiyor"

Saçlarında hissettiği öpücükle gevşerken, ketçap döktüğü patates kızartmasından bir tane daha attı ağızına. "Acıktım Bulut. Hamileyim ben"

"Hamileliğin de bahane oldu sanki''

''Sen benim lokmalarımı mı sayıyorsun?''

''Yok yavrum yapar mıyım öyle şey? Sadece restoranı biraz daha büyültmem gereke bilir, sana yetişmeleri gerekiyor sonuçta''

Sahra tatlı bir sinirle kocasının omuzuna vururken, Bulut'un inci gibi bembeyaz dişlerini göstererek gülmesi kalbinin şahlanmasına sebep oldu. ''Bak hala devam ediyorsun. Ben senin iyileşme sürecini mi uzatsam ne yapsam?''

''Yeterince uzatmamış gibi...'' Bulut bir anda ciddileşerek patatesten bir tane ağızına attı sinirle. Konu oraya gelince hemen sinirleniyordu. Parmaklarını kocasının omuzunda gezdirerek kazağının üzerinden omuzuna öpücük kondurdu usulca. ''İyileşmedin ta...''

''İyiyim amına koyayım! Nasıl kanıtlaya bilirim iyi olduğumu?''

''Sinirlenince çok çekici oluyorsun'' Bulut sabır geçerek başını iki yana doğru sallarken, Sahra kıkırdayarak ayranından yudumladı. Kendisinin de ondan bir farkı yoktu, deli gibi özlemişti ancak onu kaybetme korkusunu öyle derinden yaşamıştı ki, gün içinde belki de bin kere mesaj atıyordu, nasıl olduğunu soruyordu. Haliyle de tam olarak iyileşmeden onun canını yakacak bir şey yapmak istemiyordu, her ne kadar Bulut bunun için can atsa da...

''Abi misafirleriniz geldi''

''Tamam geliyoruz''

''Patatesi yukarıya gönderir misin?  Hatta biraz üstüne ekleme yap''

Bulut gülerek nefesini verirken, ağızını silerek tabureden inmek için yeltendi ancak Bulut belinden tutup havaya kaldırarak inmesine yardım etti. Beraber misafirleri karşılayarak yukarıya çıktıklarında, Bulut kendisini kurtardıkları için teşekkür etti onlara. Ancak Sahra'nın merak ettiği başka şeyler vardı. İkisi de tedirgin, çekingen ve garip duruyorlardı. Ama birbirlerine bakarlarken gözleri parlıyordu.

''Özel değilse eğer bir şey sormak istiyorum size''

''Tabi abla sor'' dedi Seren sıcacık kahve gözleriyle bakarak.

''O gün biraz tedirgindiniz, polise haber vermememiz konusunda ısrarcıydınız. Korktuğunuz bir şey mi vardı?''

İlker ve Seren birbirine baktığında, bakışlarında endişe ve hüzün bariz bir şekilde belli oluyordu. ''Bize güvenebilirsiniz. Başınız bela mı?''

''Abi biz Mardinliyiz, ben çocukluğumdan beri Seren'imi severim, aynı mahallede büyüdük biz. Ben işimi gücümü iyice elime alıp para kazanacaktım, Seren de Üniversite okuyacaktı, sonra biz evlenecektik. Ama Seren'in babası zengin bir oğlan bulunca, evlendirmek istedi onu. Çıktım karşısına, dedim ben evlenmek istiyorum ama kovdu beni, hatta öldürecekti zor kurtardım canımı. Ben de kaçırdım Seren'i. Burada bir tanıdığım vardı, kulübesini verdi bize. O yüzden polisin karışmasını istemedik abi, şimdi o polise falan şikayet etmiştir diye tedirgin olduk.''

''İnanamıyorum'' dedi Sahra şaşkınlıkla bakarak.

''Benim parada pulda gözüm yok ki. Bir evimiz olsun, ikimiz de çalışırız zaten. Bir işe girelim, kendimizi toparlayalım zaten evlenip çıkacağız babamın karşısına. Sonra Seren'im üniversiteye hazırlanır o arada. Her şeyi hallederiz''

Ne kadar zor ne kadar değişik hayatlar vardı. Birbirini seven iki insanı neden ayırırdı ki insan? ''Bu konuları dert etmenize gerek yok. Ben size  size yardımcı olurum, babandan korkmana da  gerek yok. Hiçbir şey yapamaz, ben bundan sonrası için sizin arkanızdayım''

''Hatta iş konusuna hemen bir çözüm buldum bile.'' diyerek araya girdi Sahra '' Biz bir çiftlik açıyoruz ve orada çalışacak olan insanlara ihtiyacımız olacak. Kafesi var orada çalışabilirsin Seren, sen de atlarla ilgilenirsin İlker. Sonra seneye hazırlanman için dershaneye de yazdırırız , üniversiteye hazırlanman için yardımcı olurum sana. Ne dersiniz?''

Onlara gerçek anlamda yardım etmek istiyordu Sahra. Çünkü bu iki insan, tekrardan nefes almasını sağlamışlardı. Bulut'a baktığında, onun da bakışından ve ifadesinden bu durumu onayladığını gördü. ''Gerçekten mi abla?'' Seren heyecanla bakarken, Sahra olumlu anlamda başını salladı. Aslında bebeği için de bir yardımcı istiyordu ancak şu anda hiç kimseye bu konuda güvenemezdi. Seher'e ilerleyen zamanlar da güvene bilirse eğer yanına alabilirdi. Daha 19 yaşında gencecik bir kızdı o ve onun iyi olması için elinden geleni yapacaktı. '' Abla bizim başımız zaten belada. Seren'in babası her yerde bizi aratıyordur. Sizin de başınızı belaya sokarız''

Bela zaten ne zaman başlarından eksik olmuştu ki? Koskoca Cahit beyi bitirmişlerdi, düşmanlarını öldürmüşlerdi, bu olayla o kadar basitti ki. Tabi karşılarında ki bu iki insanın bunlardan haberi olmadığı için endişelenmeleri normaldi.

''Kapıda bekleyen adama Seren'in babasının adını soyadını numarasını verin. Herhangi bir sorun çıkarmaması konusunda uyaracağım merak etmeyin. Hatta evlenmeniz konusunda sizi destekleyeceklerine emin olabilirsin.''

''Abi sen Kara Cemali tanımazsın. O öyle konuşmayla anlamaz''

Sahra gülerek elini çenesine yasladığında, Bulut'un kendinden emin duruşu ve tavrını hayranlıkla izledi. Beyaz gömleği yine kollarının o iri kaslarını nasıl da belli etmişti. Üstelik bu iş Bulut için çocuk oyuncağıydı.

''Bu iş Bulut için çok basit bir mesele, merak etmeyin siz.'' diyerek göz kırptı onlara. Bu iş gerçekten ama gerçekten çocuk oyuncağıydı Bulut için. Ve onlara yardım etmek fikri bile ruhunu iyi hissettiriyordu.

3 GÜN SONRA

Sobanın yanında ki mindere oturmuş dışarıyı dalgın bir şekilde izlemeye dalmıştı Sahra. Yemyeşil ağaçlar, çay tarlaları, köyün eşsiz manzarası karşısında hissettiği huzurun tarifi yoktu. Trabzonu seviyordu, annesinin büyüdüğü bu köyü ve evi seviyordu. Hafta sonu iki günlüğüne toplanıp buraya gelmişlerdi ancak şu anda sadece abisi, anneannesi ve kendisi vardı odada. Ceren ve Leyla, dedesiyle beraber dolaşmaya çıkmışlardı. Daha doğrusu dedesi onları bir şelaleye götürecekti, biraz dağlık ve yürümeye mesafesi olduğu için kendisini götürmemişlerdi tabi ki, sonuçta hamileydi. Kağan da onlarla gitmişti, Bulut ise aşağıda bir kaç telefon görüşmesi yapıyordu. Gözleri abisine kaydığında, onun anneannesinin kucağına yatmış bir şekilde dalgın dalgın yeri izlerken buldu. Anneannesi ise saçını okşuyordu.

"Patatesler pişmiş midir anneanne?"

"Aşerdun mi kizum sen? Beş dakika dursin, hemen çıkariruz"

Sahra abisine doğru yaklaşıp parmaklarını onun saçlarında gezdirdiğinde, kapattığı gözlerini açtı.
"Neyin var senin abi?" diye sordu. Fırat yerinden doğruldu ve Sahra da yanına oturdu onun. Canını sıkan bir şeyler vardı biliyordu.

"Benda soracağum soracağum soramadum. Neyun vardur güzel uşağum?"

"Vicdanen kendimi rahatsız hissettiğim bir dönemdeyim. Ceren'i çok üzdüm, çok canını yaktım. Onun geçmişte yaşadığı acı bir gerçeği öğrendim, bunu öğrendikten sonra yaptığım, yaşattığım her şey yeterince ağırken, daha da ağır gelmeye başladı. Öfkeliyim kendime çok öfkeliyim"

Usul usul abisinin bacağını okşarken, onun gerçekten etkilendiğini görebiliyordu. İnsan geçmişte yaptıklarından pişman olabiliyordu ama bazen öyle olaylar oluyordu ki, o olay her şeyi başa alıp bütün duyguların tetiklenmesine sebep olabiliyordu.

" Abi, ne öğrendin ne duydun bilmiyorum ama ne olursa olsun Ceren senin yanında. Ona yaşattıklarına rağmen seninle. Yaptığın hiçbir şey doğru değildi geçmişte ama senin hayatında doğru değildi ki. Seni yetiştiren bir adama güvenip peşinden gittin. Hiçbir şey normal olmadı ki. Üstelik bunu telafi edecek upuzun bir hayat varken önünüzde, bunu kendine yapma ne olursun"

''Oğlim, bak geçmişi geçmişta bırakacaksin ki hayatina devam edebilasun. Şu yaşuma geldum, yillar boyi yapamadiklarimdan edemadiklarımdan yakınıp durdim. Noldi? Ne faydasi oldi? Kendi kendimi yipratmaktan başka neye yaradi? Fıratum, bak seni seven güzel mi güzel bir karin vardur, o her ne yaşamişsa bugün seninle atlatiy bunlari. Ama sen boyle kendi kendini yersen, oda mutlu olmaz. Hiç mutlu olmaz oğlim.''

''Anneannem doğru söylüyor. Hayat geçmişte yaşanmayacak kadar kısa, yeterince bedel ödedik zaten. Daha fazlasına gerek yok''

Fırat bir elini kardeşinin diğer elini anneannesinin omuzuna atarak kendisine doğru yasladı ve kafalarına öpücük kondurdu. ''Sizin gibi bir ailem olduğu için dünyanın en şanslı adamıyım ben''

''Ha şunu bileydin, bak yeğenin de kızacak sana. Mutsuz olmak yok artık''

Fırat gülerek Sahra'nın karnını okşarken, Semiha hanım ayaklanarak ikisinin de yanaklarını okşayıp saçlarına öpücükler kondurdu. ''Yavrularum benım, güzel uşaklarım, sizin yüzün hep gülsun. Ha bakın bakayim ben torinima yelek örmeye başladum. Sahra göstermedum sana kizum'' Semiha hanım heyecanla örmeye başladığı yeleği gösterirken, Sahra bir anda akan yaşların durduramadı.

''Noldu? Sahra iyi misin?''

''Ay bilmiyorum tutamadım kendimi''

''Nasıl tutamadın? Niye tutamadın?'' Fırat anlamsızca bakarken, Sahra ağlamaya devam ediyordu. Kendisi de anlamlandıramıyordu ki, ağlayası geliyordu.

''Hamiledur o, ondan böyle oliy benim güzel torinim'' Odanın kapısı açılınca, Bulut içeriye girdiği an endişeli bir ifadeyle karısına doğru yaklaştı. ''Sahra, güzelim iyi misin?''

''Hamilelikten dedi anneannem'' dedi Fırat açıklama yaparak.

''Hamilelikten mi?''

''İşte hamileyim ya hormonlarım alt üst oldu, normal yani böyle şeyler''

Bulut elini omuzuna atarak göğsüne yasladı yavaşça. ''Sen mi duygusallaştırdın lan karımı?''

''Ne bileyim lan ağlayacağını?''

''Bileceksin bundan sonra.''

''Ulan...'' Fırat bir şey diyecekken, anneannesi hemen araya girdi. "Patatesler pişmış kizum" Sahra hızlıca ayağa kalkıp akan yaşlarını sildi ve yerini kocaman bir gülümseye bıraktığında, Fırat ile Bulut birbirlerine baktılar. ''Bu hormanlar cidden çok garip'' dedi Bulut derin bir nefes alarak. Bir süre sonra diğerleri de geldiğine, sobanın yanına güzel bir sofra kurmuşlardı. Fırında patates, pide, kızartma, kahvaltılıktan oluşan dünyanın en lezzetli sofrası olabilirdi. ''Ye sen ye, yeğenimin büyümesi lazım'' Kağan tabağını doldururken, Sahra ona öpücük atarak keyifle yemesine devam etti. ''Dünyanın en iyi dayısı olacaksın''

''Yalnız dayısı ben oluyorum'' Fırat'ın cevabıyla, Kağan ters bir şekilde ona bakarak gözlerini kıstı.

''Sonradan dayı olunmaz dayı doğulur''

''O nasıl oluyormuş hayatım?''

''Ben hep dayıydım, o sonradan çıktı. En dayı benim yani Leylacığım''

''Bırakun atuşmayi da, uşağum sizun düğününüzü ne zaman yapacağuz oni deyın bakayim bağa?''

''Abim bir müsait olursa inşallah başlayacağız bir yerden Semiha teyzeciğim" İstemeye bile gelemedi, daha doğrusu abimin rızasını almaya bile gelemedi''

''E tamamdur istesun bu akşam senu. Kendi aramizda nişan söz yaparuz işte siza olmaz mi?''

''Olur mu ki?'' diye sordu Leyla heyecanla bakarak. Olurdu neden olmasındı? Öyle büyük bir şeye gerek yoktu zaten. Kendi aralarında bir yüzük, bir tebrik, bir de düğün tarihini aldı mı bitmiş gitmişti.

''Olur tabi, ben isteyeceğim zaten Leyla'yı. Eksik hiç kimse yok'' dedi Sahra.

''Sen mi isteyeceksin?'' diye sordu Bulut inanmayan bir ifadeyle bakarak.

''Ben isteyeceğim tabi. Sıkıysa karşı çık bakalım, ne yapıyorum bak sana''

Sonuçta Kağan ailesiyle görüşmüyordu ve yıllar boyunca birbirlerine destek olmuş iki arkadaş olarak bu iş kendisine düşerdi.

''Tamam o zaman akşama isteme yapıyoruz. Kalkın hadi başlayalım hazırlıklara, ne alınacak ne satılacak hemen halledelim'' dedi Kağan.

''Ben kabul ettiğimi hatırlamıyorum'' Bulut'un ciddi ve sert ses tonu karşısında herkes sus pus kaldı. Bulut'un böyle insanı sindiren sert ve soğuk bir hali vardı. Tam olarak ona bürünmüştü. ''Ne diysın oğlum? Yapalum şu çocuklarun yuvasini he de''

''Tamam akşam kendi aramızda kararlaştıralım. Sonuçta ben anlayışlı bir abiyim'' Leyla abisinin yanağını öperek mutlulukla ayağa kalktı. ''Canım abim benim.''

Sahra gülümseyerek kocasının gözlerinin içine bakarken, sanki ikisinden başka hiç kimse yok gibiydi. Bu hayatta ki en büyük şansı Bulut'la karşılaşmasıydı, onun da kendisine aşık olmasaydı. Şimdi dönüp baktığında, dünyanın en güzel, en yorucu, en huzurlu, en can yakıcı ve en tutkulu ilişkisini yaşamışlardı. Ve yine dönüp baktığında, bir kere daha şükür ediyordu. İyi ki o karşısına çıkmıştı ve iyi ki onu sevmişti. İlk, tek ve sonsuz aşkıydı Bulut. Ötesi yoktu, hiçbir zaman da olmayacaktı.

<>

Bir bölümün daha sonuna geldik. Normal bir şekilde böyle hikaye hakkında bir şeyler açıklamak yazmakta garip geliyor. Çünkü hiçbir şey normal değil. Yine de hayat devam ediyor ve birazda olsa her şeyden uzaklaşıp bölüm hakkında konuşalım istiyorum.

Nasıl buldunuz bölümü?

Kız bebek isteği fazlaydı yorumlarda ancak kız bebek olmadığına sevinmeniz lazım. Çünkü kız olsaydı çok farklı bir son olacaktı ancak o son değişti. Dilerseniz eğer bunu kitabın sonunda kafamda ki sonu böyle açıklama kısmında kısaca yazabilirim.

Yorumlarınız beni aşırı motive ediyor ve gerçekten yazmakta aşırı zorlandığım bir dönemdeyim. O yüzden yorumlarınızı eksik etmezseniz sevirin.

Görüşmek üzere kendinize iyi bakın💙


Continue Reading

You'll Also Like

3.4M 126K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
329K 28.7K 27
"Kalmam için bir sebep olması lazım." dediğinde, Leyla'nın sesi titriyordu. O Leyla'ydı, başka kimse değil. Daha on sekizinde tazeyken, Kınalıtepe'ye...
5.3M 289K 30
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
93.3K 5.4K 32
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...