SON NEFESİME KADAR

By kirazhk

154K 13.1K 6.5K

+18 sahneler vardır. Yetişkin içeriklidir. Adamın gözleri kararırken, Sahra bir adım geriledi. Bulut'un kesin... More

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM (KISKANÇ)
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.Bölüm
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM (+18)
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
DUYURU
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38. BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41. BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
KESİT
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
KESİT-DUYURU
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57. BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62. BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66. BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
FİNAL
EK BÖLÜM 1

58.BÖLÜM

1.3K 176 167
By kirazhk

Herkese selammm. Yeni bölümle sizlerleyim.💙

150 yorum sınır olsun. Sonra bölümü yazayım. Bu seferlik böyle olsun😀

Yazım hataları karışıklıklar olabilir.  Çünkü yazarken çok karıştırdığım ve silip tekrardan yazdığım bir bölüm oldu. Artık şimdiden kusura bakmayın.

Umarım beğenirsiniz ve bolll yorum yaparsınız diye umuyorum. İyi okumalarr.




58.BÖLÜM

Önünde ki yemeği yemek için uğraşırken bir türlü içi almıyordu Sahra'nın. Kendisini pek iyi hissetmiyordu ancak bunu çaktırmamak için fazlasıyla çabalıyordu. Anneannesi ve dedesi o kadar mutluydu ki, sürekli Fırat'a yemek yedirmek için uğraşıyordu ve sürekli olan sorular soruyordu.

"Ahh bak Sahra'mun düğününü göremedum ama ilk torunumun düğünün göreceğum" Semiha hanım dolu dolu gözlerle bakarken, Süleyman bey de başıyla onayladı.

"Ben yapacağum torunimun düğününü. Her şeyu ben halledeceğım. Annen babamla da tanişalum kizum olur mu?"

Ceren buruk bir şekilde gülümserken, ammesiyle babasıyla olan ilişkisini nasıl anlatacağını tam olarak bilmiyordu.

"Annem ve babamla görüşmüyoruz."

"Neden görüşmüyorsunuz?"

"Karişma uşaklarun işina sen. Annen babanla görüşmüyorsan senun da bir anneannen deden vardir kizum. Üzülme sen"

Semiha hanım usul usul kızın saçlarını okşarken, Ceren içini çekerek baktı onlara. O kadar tatlı bir güzellerdi ki, keşke kendisinin de sonradan böyle bir ailesi çıksaydı. Olsun. Fırat'ın ailesi kendi ailesiydi.

"Teşekkür ederim Semiha hanım."

"Hanim nedur? Anneanne diyecesun"

"Olur " dedi Ceren gülerek. Fırat ise hala inanmakta güçlük çekiyordu. Şu yediği yemeği, şu ortamı, şu samimiyeti daha önce hiçbir yerde görmemiş, hiçbir şekilde hissetmemişti.
Gerçekten onlarla tanışmakta bu kadar geç kaldığı için kendisine kızıyordu.

"Hadi yiyun azcuk sizu dolaştirayum yaylada"

"Ben biraz yorgunum. Siz dolaşın" dedi Sahra gülümsemeye çalışarak.

"Sende bir şey vardur. Ben anlarum, ne oldu kizum?" Semiha hanım fısıldayarak yanağını okşadığında, Sahra onun nasırlı elini tutarak avucunun içine öpücük kondurdu.

"Yoruldum biraz iyiyim. Hatta içeride dinlensem iyi olacak"

"Tamam kizum sen dinlan, odanı bilıysın"

Sahra ayaklanıp içeriye doğru gidecekken, Fırat'ın seslenmesiyle arkasına dönerek baktı. "Bulut aradı, sesi endişeli gibiydi. Senin nasıl olduğunu sordu."

"Beni aramadı seni mi aradı?" diye sordu sinirle soluyarak. Resmen çocuk gibiydi. Böyle bir şey yüzünden araları bozuk olabilirdi, tartışa bilirlerdi ancak aramamak kadar saçma bir şey olamazdı. Üstelik ağır şeyler söyleyen oyken.

"Sorun ne anlatmak ister misin?"

"Önemli bir şey değil. Bak anneanem sana sesleniyor, daha sana yedirecekleri var"

İçeriye girip, odaya geçtiğinde yatağa oturarak dizlerini karnına doğru çekti. En son bu odada Bulut'la kalmıştı ve onunla unutulmaz bir gece geçirmişti.

Gözünden bir damla yaş süzülürken, telefonunu çıkartarak ekrana baktı. Neden aramıyordu ki? Hem suçluydu hem de kendisini aramak yerine gidip Fırat'ı arıyordu. "Katır tam bir katır" dedi sinirle oflayarak.

Böyle olmak istemiyordu. Bulut'la böyle olunca kendisini hiçbir şekilde iyi hissetmiyordu. Kapı tıklatıldığında, Sahra kendisini toplayarak "Gel" dedi. Semiha hanım içeriye girdiğinde, elinde ki tabağı ve kaşığı uzattı.

"Bu sütlacı hiçbir yerde bulamazsun. Ye bakayum" Sahra buruk bir tebessümle sütlaçtan bir kaşık aldığında, saçlarına konulan öpücüklerle sıkıca kapattı gözlerini.

"Anlat bana kizum? Senin canini sikan nedur?"

Anlatsa belki biraz ferahlardı. Ama nasıl anlatacağını bilmiyordu ki. "Kocanla mu kavga ettun?"

Olumlu anlamda kafasını sallayarak sinirle koca bir kaşık sütlaçı yedi ve derin bir nefes aldı. "Bir bebeğimiz olmasını istemiyor anneanne. Anlıyorum, zor bir çocukluk geçirmiş, çok zor şeyler yaşamış. Ama bebek söz konusu olunca kırıcı ve katı oluyor, asla yumuşatamıyorum onu. Ben aile olmak istiyorum, anne olmak istiyorum"

Gözünden yaşlar süzülürken, Semiha hanım kızın saçlarını okşayarak alnına bir öpücük kondurdu.

"Ah benum güzel kizum. Sen daha genceciksun, ileride çocuklarunuz olur zaten. En güzel yaşlarinda kocanla mutlu ol, kendina eziyat etma. Bekle bakayum azicuk, biraz zaman geçsun, biraz birbirinize doyun, yaşayun, en güzel zamanlarunuz bu zamanlar, bir daha gelmaz. Kendine zindan etma güzel yavrum benum"

Sahra ağlayarak sütlacından bir kaşık daha alarak içini çekti. "Ya bana iki yıl sonra olsun, beş yıl sonra olsun dese yine razıyım. Hiçbir şekilde istemiyor"

"Senin ne kadar çok isteduğunu görünca alişur, o da istar. Ama üstüne gitma, belli ki Bulut oğlum biraz dik baş, inat. Onun en büyük zaafida sensun. Bebek içun üzüldüğünü hissettirirsan bir süre sonra o düşüneceğini söyleyecaktır sana. Üzülma güzel yavrum"

Gerçekten öyle olur muydu? Fırat'a karşı da aşırı karşıydı ancak sırf kendisi üzülmesin diye kabul etmişti. Onunla inatlaşmanın bir çözüm olmayacağını biliyordu.

Normalde inatlaşırdı ancak bu çok başka bir mevzuydu. O istemeden böyle bir şey yapamazdı. Üzgün olursa, bebek için morali bozuk durursa ve sürekli bunu devam ettirse, Bulut buna dayanamazdı.

"Ağlama canum benum"

"Tamam ağlamıyorum. Sütlaç çok güzel olmuş bu arada" diyerek güldüğünde, tek elini kadının omuzuna atarak sıkıca sarıldı. Biraz da olsa ferahladığını hissediyordu. Ama yine de bu Bulut'a olan öğlesini ve kızgınlığını geçirmemişti. Geçirmeyecekti de.

ERTESİ GÜN

Mahur bir şekilde gözlerini aralarken, cama çarpan yağmur damlalarıyla gözlerini araladı Ceren. Böyle huzurlu bir yerde daha önce hiç uyuduğunu hatırlamıyordu. Sırtını dikleştirip, pencereden dışarıya baktığında camı açarak burnuna dolan toprak kokusunu içine çekti. Her yer puslu görünüyordu ama o kadar güzeldi ki. Kapı aniden açıldığında, Fırat görüş alanına girince gülümseyerek ona doğru baktı.

Semiha hanım aynı odada kalmalarına müsaade etmemişti, evlenmeden uygun olmayacağını söylemişti. Halbuki normalde aynı evde kalıp aynı yatakta uyuyorlardı. Hatta aynı yatakta yatmaktan öte şeyler yapıyorlardı.

"Şşş napıyorsun bakayım sen burada? Senin bu odaya girmen yasak" dedi gülerek. Fırat yatağa oturur oturmaz, sevdiğini kollarının arasına alarak yanağına öpücükler kondurdu.

"Özledim kızım. Zor uyudum gece sensiz"

"Uydurma, şu havada şu ortamda uyumama ihtimalin yok" diyerek yanağını okşadı adamın. "Tamam birazcık uyumuş olabilir, çok az"

"Nasıl hissediyorsun?"

"Uzun zamandır hiç bu kadar iyi hissetmemiştim Ceren. O huzuru, ev sıcaklığını, anne sevgisini hissetmek o kadar iyi geldi ki. Yenilenmiş gibiyim"

"Bende öyle hissediyorum. Anneannen, daha doğrusu artık benim de anneannem oluyor" Kıkırdayarak heyecanla baktığında, bunu söylemek bile iyi hissetmesine sebep olmuştu.

"O kadar tatlı ve sevecen bir kadın ki. Hiç hissetmediğim anne sıcaklığını hissettirdi bana" O kadar uzun zaman olmuştu ki annesini görmeyeli. Ne haldeydi, ne yapıyordu bilmiyordu. Ama umurunda da değildi, çünkü alışmıştı onsuzluğa.

"Çociklar hadi kalkun bakayum! Mıhlama yapacağum, sicak sicak yiyun"

Semiha hanımın sesiyle, ikisi de birbirine bakarak gülümsedi. "Gideyim ben artık, görmesin beni bu odada."

"Tamam canım. Ben de giyinip gelirim"

Fırat son kez kızın saçlarına öpücükler kondurduğunda odadan çıkarak, Sahra'nın odasının kapısını tıklatarak içeriye girdi.

Sahra öylece dışarıyı izlediğinde Fırat'ın gelmesiyle yerinden doğrularak sırtını yatağa dayadı. "Gelsene" diyerek yatağı gösterdi. Fırat yatağa oturduğunda, gülümseyerek onun gözlerine baktı Sahra. Abisinin yanında kendisini iyi hissediyordu, daha doğrusu daha iyi hissediyordu.

"Uyumadın mı?"

Bütün gece doğru düzgün uyku uyuyamamıştı. Çünkü Bulut'un aramasını beklemişti ama aramamıştı. Kendisi de arayamamıştı, o sözlerden sonra o kadar berbat hissetmişti ki eli telefona gitmemişti. "Evet uyuyamadım bir türlü"

"Neler olduğunu bana anlatmak ister misin? Belki sana bir yardımım dokunur"

Bu aslında karı koca arasında kalması gereken bir mevzu gibi geliyordu Sahra'ya. Ancak dün dayanamadığı için anneannesine anlatmıştı. Bir annesi olsaydı ona anlatırdı değil mi? Ondan akıl alırdı.

"Önemli bir şey yok."

"Abin olarak seni her kim üzdüyse onu dövebilirim biliyorsun değil mi?"

Adamın sözleriyle, gülümsemeden edemedi Sahra. Zaten Fırat'ta bunun için söylemişti.

"Buna hiç şüphem yok. Ama sen yine de Bulut'a bulaşma derim. O biraz deli de"

"Bulut'un seni isteyerek üzeceğini düşünmüyorum. Evet biraz deli, manyak hatta, psikopatça bir yanı da var ama sana olan aşkını gördüm. Başkalarına olan tavrıyla sana olan tavrı arasında öyle bir fark var ki, ikisi de aynı adam olduğuna emin değilim"

İsteyerek üzmezdi. Ama öfkelenince de ağızından çıkanı kulağı duymazdı. Bebek konusu onun kırmızı çizgisiydi. Bütün duvarlarını yıkmıştı onun, ancak sadece bebek mevzusunda aşamamıştı.

"İkimizin de birbirimize olan sevgimizle ilgili bir problemi yok ki. Öyle olsa bu kadar üzülmem zaten"

Fırat elini kardeşinin omuzuna atarak göğsüne yasladığında, saçlarına öpücükler kondurarak buruk bir ifadeyle gülümsedi.

"Her ne olursa olsun aranızda sevgi olduktan sonra her şeyi aşabilirsiniz. İnan kızım bana, valla bak abilerin söylediği doğru çıkar"

Sahra gülerek başını kaldırdı ve ellerini adamın boynuna dolayarak sıkıca sarıldı ona. "Teşekkür ederim"

"Şşş duymamış olayım. Abiler bugünler içindir, ki hiçbir şey yapmadım. Mesela o egoist kocanı dövemedim"

"Deneme bence. Bu aralar çatacak yer arıyor zaten" Özlemişti onu. Hem bu kadar kızgın olup hem nasıl özleye bilirdi? Bu aşk ne garip bir duyguydu böyle. Bazen gerçekten ne hissettiğini kendisi dahi anlayamıyordu.

"Ben bu akşam dönsem olur mu?"

Daha fazla burada kalmak istemiyordu. İstiyordu ancak, Bulut'la böyle değilken değildi. O yüzden gidip ona aramamasının hesabını sorup, burnundan getire bilirdi. Neden her şey bu kadar zor olmak zorundaydı ki?

"Olur güzelim. Biz de gelelim hatta"

" Hayır hayır siz kalın. Hem anneannem bırakmaz sizi hemen öyle. Ben dönerim"

"Emin misin?"

"Eminim, merak etme beni" Tekrardan sıkıca sarıldığında, çok daha iyi hissetmişti. Gerçekten insanın ailesi olunca bir şekilde daha iyi hissediyordu. Ama asıl ailesi Buluttu. Ve onunla konuşmadıkça, asla gerçekten iyi hissetmeyecekti. Bugün gidip konuşacaktı ve rahat bir nefes alacaktı.

<>

Yorgun bir şekilde arabanın camından dışarıyı seyrederken gözlerini kırpıştırarak saatine baktı Sahra. Neredeyse 9 olmuştu ve bu saate kadar Bulut aramamıştı. Akrep kendisini almıştı ancak sanki arkada ve önde ki korumalar artmıştı.

"Korumalar artmış mı bana mı öyle geldi Akrep?"

"Bulut bey genel olarak önemleri arttırrı patron"

Cahit'in ölümünden sonra normale dönmeye başlamışlardı aslında ancak, belli ki bu masayı baştan kurma aşamasında bazı sorunlar çıkacak gibiydi. Eve geldiğinde içeriye girerek çantasını köşeye bıraktı ve yorgun bir şekilde bedenini koltuğa bıraktı. Midesinde yine garip bir bulantı olsa da önemsemedi çünkü doğru düzgün hiçbir şey yiyememişti. Bulut evde olmadığı için bir tık mutsuzdu. Telefonunu çıkarttığında Leyla'yı aradı önce, onun sesini duymak iyi hissettirmişti ancak Leyla'nın sesi pek iyi değildi. Belli ki oraya alışması kolay olmayacaktı. Ardından Kağan'ı arayıp kulağına tuttu telefonu.

"Efendim?"

"Sesin kötü geliyor."

"Neden acaba? Abinle Trabzonlara gittiğin için ne durumda olduğumdan pek haberin yok tabi"

Yine trip moduna girmişti anlaşılan Kağan. Ona da hak veriyordu aslında, zor zamanlarında istediği gibi yanında olamamıştı. Ancak fırsatı da olmamıştı ki. Her şey üst üste gelmişti.

"Söyleme böyle. Görüşelim mi? Yanına geleyim senin"

"Gelme Sahra, boş ver. Takılıyorum ben ciddiye alma beni. Sonuçta senin de kendine göre dertlerin var, benimle mi uğraşacaksın?"

"Uğraşacağım tabi. Sen benim dostumsun" Öyleydi. Kağan bu hayatta ki tek dostuydu. Leyla'yla da çok yakınlardı evet, kardeş gibilerdi onunla ama Kağan'la çocukluklarını paylaşmışlardı. Var mıydı ötesi?

"Sesini duymak bile iyi geldi biliyor musun? O kadar boktan bir haldeyim ki."

Leyla gittikten sonra onun güçlü kalma çabasını görüyordu Sahra. Kağan hep böyleydi aslında. İçine atardı ve kendi kabuğuna çekilip acısını yaşardı. Kimseye çaktırmamak için de elinden geleni yapardı.

"Geleyim yanına, sabaha kadar kafamı şişir benim. İçmekte serbest" dedi Sahra gülerek.

"Bu söylediğine sabah pişman olacaksın biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum ama başa gelen çekilir"

Bir süre daha konuştuktan sonra telefonu kapatarak, başını koltuğa yasladı. Ancak gelen mesaj sesiyle ekrana baktı. Bilmediği bir numaradandı. Mesajı açtığında ise kaşları otomatik olarak çatılmıştı kaişarı çünkü bir videoydu. Videoyu indirdikten sonra ortaya basıp açtığında. Bir kamera görüntüsü olduğunu algılaması uzun sürmedi. Üstelik bir otelin kamera kaydıydı.

Çatık kaşlarıyla sırtını dikleştirirken, yarım saniye sonra o odanın kapısını Bulut açtı ve içeriye girdi. Kalbi deli gibi çarparken, bir süre sonra bir kadın... bir kadın içeriye girdi. Hızlıca kaydı geriye alırken, süper mini elbisesi, yüksel topuğuyla içeriye giren kadının Ahu olduğunu görünce, nefesinin kesildiğini hissetti.

Ağızının içi kurudu o anda, boğazına kadar çıkan o yangının tarifi dahi yoktu. Kayıt devam ediyordu, saatleri altta yazıyordu. Bir süre sonra oda servisi şampanya ve kadeh getirirken, kapıyı Ahu açıyordu ve üstünde incecik bir gecelikle duruyordu. Elleri titremeye başladığında, bir kaç kere daha gözlerini kırpıştırarak derin bir nefes aldı.

Kamera kaydı devam ediyordu ve sabah saatlerini gösterdiğinde Ahu odadan çıkıyordu. Ve kayıt bitiyordu.

Gözlerini sıkıca kapatıp, elini boynuna yerleştirdiğinde bütün bunların bir açıklaması olduğunu biliyordu. Titreyen parmaklarıyla telefonu kenara koyduğunda, ayağa kalkarak elini boğazına yerleştirdi.

"Bir açıklaması var. Bir açıklaması elbette var" Gözüne hücum eden yaşlara engel olmaya çalışarak yumruğunu sıkarak ileri geri yürümeye başladı.

Yapmazdı. Bulut kendisini aldatmazdı, ona sonsuz güveniyordu. Ama içinde ki o lanet kıskançlığa engel olamıyordu! Neden bir otel odasında buluşmuşlardı? Ve neden kendisinin haberi yoktu? Böyle bir şey söylenmez miydi? Haber verilmez miydi? Duraksayarak gözlerini sıkıca kapattığında, kendi kendisini sakinleştirmeye çalışıyordu.

Birileri yine aralarını bozmaya çalışıyordu belli ki! Aksi halde, yüz yüze geldiklerinde Bulut mutlaka açıklayacaktı bunu. Kapıdan sesler geldiğinde, derin bir nefes daha alarak toparlamaya çalıştı kendisini.

Bulut içeriye girdiği an, Sahra ona doğru bir kaç adım atarak gözlerinin içine baktı.
"Bugün geleceğini bilmiyordum" dedi düz bir sesle Bulut. Anlamıyordu. Bulut'un yüzünde ki ifadeden yine hiçbir şey anlamıyordu.

"Arasaydın öğrenirdin."

"Yoğun bir kaç gün geçirdim"

"Ne kadar yoğun? Bana tam olarak ne kadar yoğun olduğunu anlatır mısın?"
Dişlerinin arasından öfkeyle konuşurken, delirmemek için büyük bir çaba harcıyordu. Bu adam yüzünden bir gün aklını yitirecekti.

"Ne duymak istiyorsun?" Onun bu soğuk ve uzak haller karşısında şaşkınlıkla baka kaldı. Uzak ve soğuk olması gereken kendisi değil miydi?

"Dün gece neredeydin Bulut?"

Sesinin yüksek çıkmasına engel olamıyordu çünkü katlanamıyordu. O kadınla aynı ortamda olmasına bile tahammülü yoktu çünkü.

" Sesinin tonuna dikkat et" dedikten sonra burnundan sesli bir şekilde nefesini verdi. " Nereden çıktı şimdi bu?"

"Hemen göstereyim nereden çıktığını!"

Telefonu alıp gelen videoyu ona gösterdiğinde, Bulut'un kaşları daha da çok çatıldı ve bakışları ifadesiz bir hal aldı.

"Bana bunu açıklamak ister misin? Bu kadınla otel odasında buluşuyorsun ve bana haber bile vermiyorsun! Üstelik bu kadın minicik gecelikle açıyor kapıyı."

Duraksayarak elinde ki telefonu fırlattığında, Bulut'un sakin bakışları karşısında daha çok öfkelendiğini hissediyordu. Gerçekten neden bu kadar sakindi bu adam?

"Neden bu kadınla bir otel odasında buluştun! Neden sen içerdeyken yarı çıplak bir şekilde kapıyı açtı bu kadın!"

Sesini kontrol edemiyordu. Çünkü kontrol mekanizmasını tamamen kaybetmiş durumdaydı. "Öyle olması gerekiyordu"

Hayretle ellerini açarken, göz bebekleri büyüdü. Verdiği cevap karşısında onu tekme tokat dövmemek için çaba harcıyordu.

"Öyle olması gerekiyordu. Öyle olması gerekiyordu öyle mi! Bana söyleyeceğin tek şey bu mu gerizekalı ?" diyerek öfkeyle bağırdı öfkeyle. Geri çekilerek pencereye doğru yürüdüğünde, başını ellerinin arasına alarak derin bir nefes aldı.

Ne olduğunu bilmiyordu ama yapmazdı. Bulut kendisini aldatmazdı. Ona doğru döndüğünde, yüzünde gram değişim olmadığını gördü. Bakışları katıydı, kaşları çatıktı ve ufacık bir tedirginlik bile yoktu.

"Susma ya susma! Bir şey söyle. Bir şey söylemek zorundasın bana" diyerek bağırdı öfkeyle.

"Söyleyecek hiçbir şeyim yok. Anlatacakta bir şeyim yok Sahra. Sana verecek cevabım yok."

"Dalga mı geçiyorsun! Ben senin karınım ya karınım. Gecenin bir yarası sana aşık bir kadınla otel odasında buluşuyorsan, bana bunu açıklamak zorundasın"

Sesi içine kaçarken, öfkeyle abajuru ayağıyla ittirdi ve yere devirdi. O böyle sakin kaldıkça, kafayı yiyecekmiş gibi oluyordu. "Beni aldattın mı?" diye sordu acı bir tonda. Bulut bir an için sadece bir an için üzgün bir ifadeyle yüzüne bakarken, Sahra elinin tersiyle akan yaşlarını sildi.

"Yapmazsın! Beni aldatmazsın, biliyorum. Neden? Neden buluştun o kadın

"Sahra yeter. Uykusuzum, yorgunum ve inan konuşacak halim yok"

Bu kadar basit miydi? Karşısında ki adam gerçekten Bulut muydu? Onun kötü bir kopyasını koymuş gibilerdi.

"Öyle mi?" Ona doğru yaklaştığında, işaret parmağını ona doğru sallayarak yutkundu güçlükle.

"O halde sen rahat bir uyku çek! Çünkü ben gidiyorum" Omuzuna çarparak hızlıca yukarıya çıktığında, köşede duran valizini açarak içine daha fazla eşya doldurmaya başladı.

Aldatmamıştı. Biliyordu. Ancak ne olursa olsun kendisine açıklamaması bile ondan uzak kalması için çok büyük bir sebepti. Hırsla eşyalarını toparken, odanın kapısı açıldığında Bulut içeriye doğru girdi.

"Sahra..."

"Ne Sahra? Ne! Beni aldattın ama itiraf etmeye cesaretin mi yok! Karşımda sus pus kesilmenin başka bir açıklaması var mı!" O kadar kırgın ve kızgın hissediyordu ki, gözünden yaşlar süzülürken, kulaklarında ki uğultuya engel olamıyordu.

"Kendini üzmeni istemiyorum"

Dalga mı geçiyordu bu adam? Gerçekten yaptığı açıklama bu muydu?

"Öyle mi! O zaman ben de gideyim elin herifiyle otel odasında buluşayım, sabaha kadar onunla aynı odada kalayım, üstüne bir de şampanya patlatayım, adam yarı çıplak dolaşsın yanımda sonra ben sana gelip kendini üzmeni istemiyorum diyeyim, kapatalım mevzuyu"

Konuştukça, Bulut'un boynunda ki damarla belirginleşiyordu, elini yumruk yapmasının sebebi bile öfkeden deliye dönmeseydi. İhtimali bile onu delirtirken, kendisi yaşıyordu.

"Ne oldu? Duymaya bile tahammülün yok değil mi! Ama ben yaşıyorum. Sebebi her ne olursa olsun bunu nasıl yaparsın aklım almıyor." diyerek hıçkırırken, tam kapıdan çıkacakken Bulut kolundan tutarak gitmesine engel oldu.

"Hiçbir yere gidemezsin. Gitmiyorsun Sahra. En azından, şu anda değil"

"Bırak! Beni burada tutamazsın" dedi öfkeyle bağırarak. "Gidemezsin. Gidersen eğer herkes bizim ayrılacağımızı düşünür ve emin ol düşmanlarıma sana yaklaşmaları için fırsat vermiş olursun!"

"Sence bu benim umurumda mı?"

"Sadece bana güvenemez misin? Bak bu video her şekilde yayılacak ve emin ol herkes bizim ayrılacağımızı düşünerek ağızlarına sakız edecek bu durumu. Şu anda değil. Bugün değil."

''Tek düşündüğün insanlar mı? Benim ne hissettiğimi, ne kadar canım yandığın umurunda değil mi?'' Sesi titrerken, karşısında ki adamın Bulut olduğuna dahi emin olamıyordu.  Öfkeyle valizi fırlatırken, titreyen ellerini sıkıca birbirine kenetledi. Aldatmamıştı. Aldatmış olduğuna yüzde yüz inansaydı eğer, şu anda burada durmazdı.

"Bana ne olduğunu açıklarsan, kalırım"

"Açıklayacak bir şeyim yok. Ama bugün gidemezsin. Ben istemediğim sürece bu evden hiçbir şekilde çıkamayacağını da biliyorsun"

Başını olumsuz anlamda sallarken, hiçbir şey söylemeden odadan çıkarak aşağıya indi ve yan eve geçerek Leyla'nın odasına girip kendisini yatağa bıraktı.
Hıçkırıkları arka arkaya sıralanırken, tutamıyordu içinde, beceremiyordu bir türlü. O kadar öfkeliydi ki, her şeyi yakıp yıkmak istiyordu.

Nasıl olurdu bu? Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Sakin kalmak zorundaydı, soğukkanlı olması gerekiyordu, başka çaresi yoktu.

Bir süre öylece uzanıp tavanı izlerken kapının açılmasıyla, Sahra başını çevirerek baktı. Kağan'ın görünce ağlamaktan kuruyan gözleri yine akmaya başladı. ''Sahra, ne bu halin?'' Kağan sıkıntıyla baş ucuna otururken, Sahra ellerini adamın boynuna dolayarak sıkıca sarıldı.

''Sahra ne oluyor? Bulut aradı yanında olmam gerektiğini söyledi. Normal mi bu?'' Sahra öfkeyle geri çekilirken, delirmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu. ''Çok mu umurundaymışım!'' Ayağa kalktığında, saçlarını arkaya doğru savurarak öfkeyle soludu. ''Ya o Ahu denilen sürtükle otel odasında buluşmuş. Düşüne biliyor musun? Aklın alıyor mu! Odaya şampanya söylemişler, o kadının üstünde minicik bir gecelik vardı ya''

Söylerken bile midesi bulanıyordu. Düşüncesi bile alt üst olmasına sebep oluyorken, öfkeden her şeyi yakıp yıkmak istiyordu.

''Kızım saçmalama. Vardır bir şey, sana böyle bir şey yapmaz Bulut"

''Sebebi her neyse söylemiyor! Bana söyleyecek tek kelimesi yokmuş. Düşüne biliyor musun?''

Bir anda o kadınla yatma ihtimali karşısında olduğu yerde çakılı kaldı. Bu olabilir miydi?

''Dün tartıştık, kızdı bana. Sonra evde içti belki de, Ahu çağırdı onu. O da gitti ve...'' Cümlenin devamını dahi getirememişti. Kalbi sıkışıyordu resmen, kulakları uğulduyordu.

''Seni aldatmış olsa, çıkıp karşına bunu sana söyler. Bulut'tan bahsediyoruz Sahra, böyle bir şey yapmaz''

''Sustu! Ya sustu hiçbir şey söylemedi.'' Yatağa çöktüğünde artık ayaklarında derman kalmamıştı. Her ne olursa olsun bunu hak etmemişti.

"Bir açıklaması vardır"

"Açıklasın o zaman" dediğinde, parmağında ki yüzüğe bakarak oynadı yavaşça. Öyle büyük bir şok yaşamıştı ki hala idrak etmekte zorlanıyordu bazı şeyleri. Bir sebebi olduğuna inanmak istiyordu. Peki neden kendisine söylemiyordu? Nasıl içi el veriyordu bu şekilde ayrı kalmaya? Canı hiç mi yanmıyordu?

''Ne olduğunu açıklamazsa eğer, her şey biter. Ve bir daha geri dönüşü asla olmaz'' dedi kararlılıkla. Zaten Bulut'un o kadınla aynı otel odasında buluşması bile ayrılmak için bir neden değil miydi? Ama yapamıyordu. Onunla yaşadığı ilişki bütün bunların çok üstündeydi. Bulut'u tanıyordu, onu çok iyi tanıyordu. Ama bazen insanlar hata yapabilirdi ve Bulut eğer bir hata yaptıysa bunun affı yoktu.

ERTESİ GÜN

Pastayı kaba yerleştirerek karşısında ki kadına uzattığında, ücreti alarak gülümsedi Sahra. Leyla'nın pastanesindeydi ve burada olmak iyi hissetmesine sebep oluyordu. Küçük kurabiyelerden tabağa doldurup sırtını duvara yaslayarak aç bir şekilde yemeye başladı.

Duyguları alt üst olmuştu, berbat bir haldeydi ve şu anda sadece bu kurabiyeleri yemek istiyordu. Dün gece Leyla'nın evinde kalmıştı çünkü bir anda bırakıp gidemiyordu insan. Kaçmanın da bir çözüm olmadığını biliyordu. Sabah olduğunda ise direk Akrep'le pastaneye gelmişti ve sadece burada ki işlere odaklanmaya çalışmıştı.

Kapının önünde bazı hareketlenmeler ve bağırışlar duyunca hızlıca yürüyerek kapıyı açtı. Korumalar vardı ve karşısında da Akar Yazgıcı vardı. ''Sizin bu korumalarınız fazla kaba. Bana dokunulmaması gerektiğini bilmiyorlar'' dedi Akar sırıtarak.

''Sahra hanım siz içeriye geçin, biz Akar beyi göndereceğiz. Kendisinin sizin yanınıza yaklaşması yasak'' Ahmet katı bir ifadeyle konuşurken, Sahra Akar'ın durduk yere gelmediğini biliyordu. ''Geçebilirsin''

''Yenge..''

''Siz de benim kapımın önünden ayrılın artık! Korumaya ihtiyacım yok'' diyerek Akar'a kafasıyla işaret etti. Akar gülümseyerek içeriye girdiğinde, gülerek etrafına bakındı. ''Senin gibi bir ateş için fazla şirin''

''Kes lan! Ne söyleyeceksen söyle, defol git''

''Çok sertiz. Ama bu haller bayağı yakışıyor sana'' Akar köşede duran kurabiye tabağını alarak koltuğa oturdu ve yemeye koyuldu. Sahra da karşısına oturduğunda, dik bir şekilde ona baktı.

''Neden buradasın?''

''Senin kocanla benim kuzi biraz mercimeği fırına vermişler sanırım. Olacak iş değil gerçekten ama olmuş işte ne yaparsın.''

Adamın rahat kurduğu cümle karşısında, Sahra ellerini birbirine geçirerek derin bir nefes aldı. Elbette o videoyu gönderenin Ahu ya da Akar olduğuna emindi.

''Ne saçmalıyorsun?''

''O gece Bulut ve Ahu yakınlaşmışlar.'' İnanmıyordu, inanmayacaktı. Onlara da pabuç bırakacak değildi. ''Bir kaç görüntüyle ve senin sözlerinle buna inanacağımı mı sandın gerçekten? Ahu aylardır Bulut'a aşık. Bir gün böyle bir şey yapacağı belliydi.''

" Bulut'u oraya kimse zorla götürmedi. Kendi ayaklarıyla gitti, aptal olma'' diyerek güldü Akar sesli bir şekilde.

''Öpüşmüşler, hatta birbirlerine dokunmuşlar ama sonra Bulut pişman olmuş. Bunun yanlış olduğunu, söylemiş Ahu'ya. Yatmamışlar yani rahat ol''

Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, birazdan yerinden çıkabilirdi. Onun söylediklerine inanmıyordu, inanmayacaktı.

"Başka anlatman gereken bir saçmalık yoksa, gider misin?"

''Bulut sana bunu anlatmadı değil mi? Nasıl anlatsın ki? Şimdi ne olacak biliyor musun? Alemde ki herkes bu görüntüleri görecek, sana acıyacaklar çünkü sen aldatılan kadınsın artık, madur kadınsın. Tarhan dayım yurt dışında yetiştiği için böyle şeyleri takmaz ama merak etme. Kızımla evleneceksin triplerine de girmez''

Nasıl buraya gelmişti olaylar? Resmen bir günde her şey alt üst olmuştu. İyi bakmaya çalışıyordu ancak duygusal durumları bu aralar o kadar inişli çıkışlıydı ki, artık kendisini kontrol etmekte dahi zorlanıyordu.

''Aldatılan kadın madur ya da acınası kadın değildir. Tam tersine aldatan adam acınası, zavallı ve iğrenç bir mahluktur. Şimdi gider misin buradan?"

Her ne olursa olsun onun ağızına laf vermeyecekti. Belli ki bir şeyler dönüyordu. Ama her ne dönüyorsa bunu öğrenecekti.

"Ben intikam almanda yardımcı olabilirim. Bulut, seni benim yanımda görünce kafayı yiyecektir. Beni kullana bilirsin bence" diyerek kurabiyeden bir tane daha ağızına attı.

"Mal mısın da seni kullanayım? Aa pardon benimki de soru, öylesin tabi"

Akar kahkahalar attığında, pastanenin kapısı öyle bir açıldı ki, Sahra karşıya doğru baktığında Bulut'un o sert ve delirmiş bakışlarını gördü.

"Ne işin var lan senin burada!" Adamın ensesine yapıştığı gibi kafasını kurabiye tabağına soktuğunda, Sahra ayağa fırlayarak omuzundan tuttu onun.

"Napıyorsun! Müşteriler var"

"Karışma" diyerek adamın boğazını tutup geriye doğru yasladı. " Seni karımın yanında, yöresinde görürsem öldürürüm." diyerek çenesini kavradı bu sefer. Akar Bulut'un elini ittirerek ayağa fırladığında, etrafta ki bakışları umursamadan gülümsedi.

"Ee madem karına bu kadar düşkündün, benim kuzenle işin neydi Bulut Arslan"

Bulut adamın suratına yumruğu çakarak yere yığdığında, bir kaç müşteri rahatsız olarak hızlıca hesabı istediler.

"Bulut dur! Yeri burası değil"

"Siktir git! Ve bir daha sakın karımın etrafında dolaşma" Yakasından tutup dışarıya attığında, korumalara bağırmaya başladı. "Bu herifi bir daha bu kapıdan içeriye sokacak olursanız, sizin kafanıza sıkarım" dedi öfkeyle.

"Yenge emretti patron" Ahmet'in sözleriyle, Bulut arkasına döndüğünde, Sahra onun delirmiş halinden gram korkmadı. Kendisi gidip otel odalarında Ahu'yla buluşmayı biliyordu.

"Gel benimle!" Kolundan tutup yürütmeye başladığında, küçük odaya soktu karısını. Sahra öfkeyle kolunu çekerken, onun terlemiş yüzü ve kaskatı ifadesi karşısında ne söyleyeceğini unuttu.

"Bu şerefsizi nasıl içeriye alırsın? Üstelik bir de karşılıklı oturmuş sohbet ediyorsunuz! Delirtmek mi istiyorsun beni?"

"Valla ben en azından otel odasında buluşmadım Akar'la..." dediği an Bulut öyle bir baktı ki, bir anda ne söyleyeceğini unuttu.

"Akar mı? Akar mı oldu şimdi! Siktirtme Akar'ını bana. Ne bu samimiyet?"

Öfkeyle bağırırken, Sahra ellerini göğsünde birleştirerek ona dikti gözlerini.
"Bana nasıl hesap soruyorsun sen! Geçmiş karşıma bir de utanmadan bağırıyorsun. Senin buna hakkın yok!"

"O herifi bir daha yanında görmeyeceğim. Anladın mı beni?" Dişlerinin arasından tıslarken, Sahra saçlarını arkaya doğru savurarak inadına yapar gibi gülümsedi.

"Anlamadım! Sen bana ne olduğunu anlatmadan da hiçbir şey anlamayacağım." Arkasına dönerek sakinleşmek istedi ancak başarılı olamıyordu. Tekrardan Bulut'a döndüğünde, onun da aynı şekilde sinirli olduğunu gördü. İkisi de şu anda patlamaya hazır bir bomba gibiydi.

"Akar bana ne söyledi biliyor musun?"

"Şu iti ismiyle hitap etme!"

"Ahu'yla öpüştüğünü, yakınlaştığını söyledi. Ama ben yapmaduğını biliyorum..." dedi onu duymazdan gelerek.

Bulut başını eğerek gözlerini sıkıca kapattığında, Sahra'nın gözleri irileşti ve şaşkınlıkla dudaklarını araladı. Yapmış olamazdı. "Yapmadın değil mi?" Yapmamıştı. Bunun ihtimali bile olamazdı. Bulut'u çok iyi tanıyordu, çok iyi biliyordu. O böyle bir şey yapmazdı.

"Bir süre buradan gitmen senin için iyi olabilir. Leyla'nın yanına gidersin belki ya da İtalya'ya..."

Sahra hayretle bakarken, onun söylediklerini algılamak istemiyordu. Neden bahsediyordu bu adam?

"Ne?"

"Bir süre ayrı kalmamız en doğru olanı Sahra. Aramızda ki bu durumu şu anda konuşmanın hiç sırası değil çünkü"

"Oldu mu gerçekten? Yakınlaştın mı onunla!" diyerek yakasını tuttuğunda, tokatı patlattı adamın suratına. O sessiz kaldıkça kafayı yiyecekmiş gibi oluyordu.

"Kes artık şunu!" Havada olan bileğini sıkıca kavrayıp kendisine çektiğinde, gözleri çakıştı. "Duymak istediğin buysa eğer evet yakınlaştım. Ve senden af dileyecek yüzüm yok çünkü sen böyle bir şey yapmış olsaydın, ben seni asla affetmezdim"

Bileğini çekerken, gözünden süzülen yaşların farkında bile değildi Sahra. Daha önce hiç kalbinin bu kadar ağrıdığını hatırlamıyordu, sevdiği adam karşısına geçip başka bir kadınla yakınlaştığını söylüyordu. Hayaller kurduğu, aşkından, bağımlılığından korktuğu adam her şeyi mahvettiğini söylüyordu.

''Nasıl yaptın bunu? Nasıl yaptın bunu!'' diyerek bir tokat daha savururken, sesinin çatlamasına engel olamadı. Nasıl bu hale gelmişlerdi? Bir gün içinde, sadece ama sadece bir gün içinde nasıl her şey alt üst olabilmişti?

''Kızgındım ve içmiştim..'' diyebildi sadece. Sahra bir tokat daha patlattığında, göğsüne yumruk attı öfkeyle. ''Kızgındın öyle mi! Kızgındın öyle mi Bulut? Bende sana çok kızgınım gidip başka bir adamla yat....

''Sahra sus!'' dedi burnunda soluyarak. Parmağında ki yüzüğü çıkartıp öfkeyle onun yüzüne fırlattı. ''Bitti. Bundan sonra hayatında ben olmayacağım. Kiminle ne yapmak istiyorsan yapabilirsin.'' Çantasını alıp hızlıca odadan çıkarken, Akrepten anahtarı alarak arabaya bindi ve hızla oradan ayrıldı. Gözleri puslu görüyordu hatta yanıyordu ama içinde ki bu yangının kıyısından dahi geçmezdi. Arabayı sağa çekip hıçkırarak başını direksiyona yasladığında, midesinin bulanmasıyla arabadan inip köşeye doğru ilerledi ve midesinde ne var ne yoksa çıkarmaya başladı. Kendisini yere attığında derin derin nefes alıp vererek sakinleştirmeye çalıştı kendisini.

İyi olacaktı, iyi olmak zorundaydı. Sık sık nefes alıp verirken ayağa kalkarak arabaya bindi ve başını koltuğa yaslayarak gözlerini sıkıca kapattı. Düşünmeye çalıştı, sadece düşünmek için kafasının içindekileri kontrol altına almaya çalıştı.

Bulut öyle bir anda yaptım deyince öfkeden deliye dönmüştü ancak mantıklı düşünmeye başlayınca, aslında işin içinde bir şeyler olduğunu anlıyordu.

İki gün önce Yazgıcılarla toplantı yapacağını söylemişti ve ne olduysa o otel odasına gitmişti.

O kayıtlar bilerek kendi telefonuna atılmıştı. Çünkü aralarının açılmasını isteyen bir Ahu vardı.

Üstelik Akar'ın bugün süper mutlu gelmesi de aşırı mantıklı değildi.

Bulut eğer bunu gerçekten yapsaydı gözlerinin içine bakacak yüzü olmazdı. Ama o öfkeliydi, çok öfkeliydi. Akar geldi diye bile hesap sorabiliyordu.

''Yapmadın değil mi?'' diye fısıldadı boşluğa doğru. Yapmış olamazdı, Bulut bir şeyler saklıyordu. İyi de bu kadar üzülmesine nasıl müsaade edebiliyordu ki? Yüzüğü fırlatmıştı, bitmişti her şey farkında değil miydi? Ne sanıyordu? Problem her neyse bittiği zaman boynuna atlayacağını mı?

Bu kadar üzüldükten sonra, kendisinden bir şeyler sakladıktan sonra elbette bunu yapmazdı. Yine de aklının bir köşesinde ki o şüphe gitmiyordu. Ya gerçekten o kadınla yakınlaştıysa? Kendisini bırakamazdı. Bunu yaparsa eğer ayakta kalamazdı. Güçlü olmak zorundaydı, bir şekilde güçlü kalmak zorundaydı.

ERTESİ GÜN

Bütün gün yataktan çıkmamıştı, ağlamaktan da helak olmuştu. Hiç tanımadığı tipler aramıştı kendisini. Kuşçu, Kartal, Kuşçunun karısı Şerife hanım, Kartal'ın kız kardeşi Aslı, Bahtiyar vardı bir de bu alemde lafı geçen biriymiş o aradı ve onun eşi Seray hanım,  Tekin aramıştı. Hayır bütün bu olanlar nasıl bu kadar çabuk yayıla bilirdi ki? Fırat ve Ceren de gelmişti, yanında olmuşlardı sabahtan bu yana. Aynı şekilde Kağan da gidip gelmişti.

Yataktan doğrulup aynada kendi aksine baktığında dağılmış bir haldeydi. Ama böyle yatakta yatarak, ağlayarak bir şeyleri değiştiremezdi. Ayağa kalkıp dolabını açtığında, bordo renginde, sırt dekolteli mini bir elbise giyindi. Hızlıca saçlarını kıvır kıvır yaparak, belirgin bir makyaj yaptıktan sonra, topuklu ayakkabılarını giyinerek aynada kendi aksine baktı.

Her ne planlıyorsa, Bulut bunu kendisine itiraf edecekti ve bunun yolu onu kışkırtmaksa kışkırtacaktı. Çantasını alıp aşağıya indiğinde, Ceren'i elinde tepsiyle görünce duraksadı. ''Se sen hazırlanmışsın. Yiyecek bir şeyler getiriyordum bende'' dedi şaşkınlıkla bakarak.

''Sahra ne bu halin?''

''Kağan'ın mekanına gidelim, biraz eğlenelim dedim. Hadi çıkalım'' dedi gülerek.

''Sen iyi misin gerçekten?''

''İyi olmak zorundayım Fırat. Hadi ama biraz eğlenelim'' Saçlarını savurarak kapıya doğru yürüyerek evden çıktı. Tabi bir ton korumanın eşliğinde çıkabilmişlerdi. Beraber arabaya bindiklerinde yola koyuldular. Kağan'ın mekanına geldiklerinde kokteyl masalarından birine ilerleyerek, yüksek bar taburelerine yerleştiler. Sahra alkolsüz bir kokteyl sipariş verdi çünkü bu aralar midesi bulanıyordu ve içmek istemiyordu. ''Bulut'ta burada'' Ceren'in sözleriyle, Sahra başını çevirerek ona odaklandı. Elinde viski bardağı, gözlerinde o yakıcı ve sert ifadeyle kendisini süzüyordu. Yanında Kartal vardı ve diğer yanında da Kağan oturuyordu. Onun delice bakışlarına hapsolurken gözleri, hızlıca başını çevirerek titreyen bedenine hakim olmaya çalıştı.

'' Sahra, oturup güzelce konuşsanız güzelim''

''Konuşmak falan istemiyorum onunla Fırat. Her ne planlıyorsa bana anlatmak zorunda'' diyerek önünde ki fındıkları ağızına attı. Sinirle fındıkları yerken, midesinde yine garip bulanma hissetti. Ne oluyordu böyle? Ne çok midesi bulanır olmuştu. ''İyi misin Sahra?''

''İyiyim. Bir lavaboya gidip geleceğim'' Hızlıca ayağa kalktığında, koşar adımlarla içeriye doğru ilerledi, uzun ve loş koridorda ilerlerken, duraksayarak elini ağızına kapattı. Geçmiş gibiydi sanki ancak bedeni yanıyordu, garip bir şeyler vardı bedeninde, anlamlandıramıyordu bir türlü.

''Sahra?'' Bulut'un kolundan tutup endişeli bir ifadeyle bakmasıyla, Sahra kolunu çekerek öfkeyle soludu.

"Dokunma bana" Sırtını duvara yaslayarak elini başına yerleştirirken, alnında terler birikmeye başlamıştı.

"İyi değilsin" Nasıl olduğunu dahi anlamadan kendisini onun kucağında buldu bir anda .

"Napıyorsun ya sen! Bırak beni bırak" diyerek saçlarını tutup çekti onun ancak bundan hiçte etkilenmişe benzemiyordu.

"Rahat dur! Sen hareket ettikçe üzerinde ki sikik elbise daha çok yukarıya katlanıyor"

Odaya girdiklerinde kendisini koltukta bulduğu an, buranın Kağan'ın odası olduğunu anlaması uzun sürmedi. Bulut hızlıca bir su alıp açarken, yanına oturarak dudaklarına yaklaştırdı suyu.

"İç hadi bunu."

Sertçe elinde ki şişeyi alıp bir yudum alarak, kenara bıraktı suyu. Elini başına yerleştirerek gözlerini kapatırken, gerçekten neler olduğunu anlamıyordu.

"Doktor çağıracağım hemen."

"İstemiyorum! Allah aşkına umurundaymışım gibi davranmayı bırak."

Ayağa kalkarak ondan uzaklaşırken, pencereyi açarak derin bir nefes aldı. Daha iyi hissediyordu. "Çocuklara söyleyeceğim, seni eve bıraksınlar"

'' Bana ne yapacağımı söyleyeme" diyerek öfkeyle ona döndü. Bulut bıkkın bir ifadeyle yüzünü sıvazlarken, onun ne kadar yorgun olduğunu görebiliyordu.

"Hasta mısın sen? Ateşin mi var yoksa?"

Bulut endişeyle ona doğru yaklaşırken, elini alnına yerleştirmek istedi ancak Sahra öfkeyle geri çekildi. Onun şu anda kendisine dokunmasını istemiyordu, şu anda hiçbir şekilde onun etkisi altına girmesini istemiyordu.

"İyiyim ben. Uzak dur benden"

" Aklımı toparlamama yardımcı olmuyorsun. Dikkatimi dağıtıyorsun Sahra." dedikten sonra iyi olup olmadığına emin olmak için tekrardan süzdü ve rahat bir nefes aldı.

"Gitmeni istiyorum. İstanbul'dan gitmeni istiyorum. En azından bir süreliği..."

"Ne diyorsun ya sen? O gün evden gitmek istedim göndermeyen sendin" diyerek araya girdi hayretle bakarak.

"İstanbul dışında bir yerden bahsediyorum. Başka bir eve geçmenden değil" Bulut büyük bir adım daha attığında, kararlı bir şekilde gözlerinin içine baktı. "Seni aldatan bir adamın yanında durmak istemezsin herhalde"

Şaşkınlıkla dudaklarını aralarken, böyle bir şey duymayı asla beklemiyordu. Dengesizin tekiydi resmen Bulut.

"Sen..." diyerek öfkeyle bakarken, söyleyecek tek kelime bulamıyordu artık.

"Gideceksin Sahra. Başka yolu yok, bir süre uzak kalmamız ikimiz içinde çok daha iyi"

Sanki Bulut'un içine bambaşka bir adam girmiş gibiydi. Karşısında gördüğü adam aşık olduğu adam değildi sanki. Nasıl bu kadar duygusuz ve gaddar olabiliyordu?

"Beni göndermeye çalışıyorsun. Çünkü benimle ilgili canını sıkan bir şey var."

Bulut sessiz kalırken, Sahra başını olumsuz anlamda iki yana doğru sallayarak sesli bir şekilde derin bir nefes aldı. "Bir şey oldu. Benim Trabzon'a gittiğim gün bir şey oldu değil mi? O yüzden bana böyle davranıyorsun. Senden uzaklaşmamı istiyorsun çünkü''

Bunu anlamak için süper zeki olmaya gerek yoktu. Aylardır neredeyse her gününü beraber geçirdiği adamın nasıl olduğunu en iyi kendisi bilirdi. Bir anda değişmesinin hiçbir mantığı yoktu.

"O gece ne olduğunu sana söyledim. Kendini başka şeylere inandırmaktan vazgeç ve söylediğimi yap."

"Ya şimdi bana neler olduğunu açıklarsın. Ya da  şu anda seni hayatımdan silerim ve ilerde ne anlatırsan anlat, seni affetmem. Bir şey olduğunu biliyorum çünkü aptal değilim. Ama sen beni aptal yerine koymaya devam edersen de, buna kayıtsız kalmam''

Bulut duraksayarak korku dolu gözlerle bakarken, kendisini toparlayarak bilmeyen bir ifade takındı. ''Söyleyecek bir şeyim yok.''

"Bundan sonra da hiç söyleme zaten''

Onun yanından geçip gidecekken bileğimi kavramasıyla gözleri çakıştı ikisinin de. Aralarında ki kıvılcım gün yüzüne çıkarken, Sahra gözlerini kısarak ona bakıyordu. Bir şey söyleyecek gibi oldu Bulut ancak aralanan dudakları tekrardan kapandı. Sahra bileğini çekerek odadan çıktığında, hızlıca aşağıya inerek köşeye geçti ve sırtını duvara yasladı.

Neden anlatmıyordu? Bir şeyler vardı neden söylemiyordu? Kendisi bir şeyler sakladı diye burnundan getirmemiş miydi zamanında? Şimdi neden susuyordu.

"Sahra... Bende sana bakıyordum. İyi misin?" Ceren'in gelmesiyle, Sahra olumlu anlamda başını salladı. İyi olmaktan başka çaresi yoktu.

"Gidelim buradan Ceren. Hemen gidelim"

Kağan'ın mekanından ayrıldıktan sonra Ceren ve Fırat kendisini eve bırakmıştı. Yukarıya çıkıp köşede duran valinizi alıp dolabını açtı. Yarın sabah bu evden gidecekti. Madem Bulut bunu istiyordu, o halde onun istediği gibi olacaktı. Kapı aniden açıldığında, Sahra ona bakmadan eşyalarını toplamaya devam etti.

"Napıyorsun?"

"Gidiyorum işte! İstediğin bu değil miydi?"

"Her nereye gidiyorsan bana bildireceksin, ben ayarlayacağım her şeyi. Söylediğim şey, İstanbul sınırları içinde başka bir eve geçmen değildi"

Sahra sinirle başını kaldırarak adamın yüzüne baktı. Ne sanıyordu gerçekten bu adam kendisini?  "Nereye gittiğim seni ilgilendirmez" diyerek eşyalarını koymaya devam etti. Hızlıca valizi kapattıktan sonra, gözyaşlarına hakim olmak işin büyük bir savaş veriyordu.

"Bundan sonra benimle ilgili hiçbir şey seni ilgilendirmez"

"Sahra..." dediğinde gözlerinde ki o kavurucu acıyı net bir şekilde gördü Sahra. Neden susuyordu? Neden tek kelime etmiyordu?

"Nereye gittiğini bana söylemek zorundasın. Sen söylemesen bile öğreneceğimi çok iyi biliyorsun" dedi kararlılıkla.

"Trabzon'a gideceğim." dedikten sonra başını çevirerek odalarına baktı. Gitmek istemiyordu ama gururu çok kırılmıştı. Üstelik insanların sürekli kendisini araması canını sıkıyordu. Bir şey vardı, Bulut anlatmıyordu. Ama bu sonucu değiştirmiyordu. Sebebi ne olursa olsun anlatmalıydı. Anlatmak zorundaydı.

"Senden bir şeyler sakladığım için günlerce yüzüme bakmamıştın, beni affetmemiştin. Neden ben senin kadar katı olamıyorum bilmiyorum. Şimdi bana her şeyi anlatsan seni affedeceğime o kadar eminim ki. Ama sen susuyorsun, tek kelime etmiyorsun.'' Derin bir nefes verdiğinde, onun gevşeyen yüzü ve şefkate bürünen bakışları karşısında bambaşka bir ateş yandı içinde

"Bana ihanet etmedin Bulut, çünkü ben senin içini biliyorum, kalbini biliyorum. Ama gerçekleri söylememen ve acı çekmeme izin vermen her şeyi bitirdi. Bizi bitirdi. Senin için her şeyi feda edebilecek bir kadını bugün kaybettin sen. Şimdi ne istiyorsan onu yap, çünkü artık ben yokum " Valizini alıp odadan çıktığında, Akrep'le beraber yola koyuldu hızlıca. Artık ağlamıyordu, ağlayacak ne hali ne de mecali kalmıştı.

Havaalanına geldiklerinde, son ana kadar Bulut'un gelmesini ve her şeyi açıklamasını istemişti ama yapmamıştı. Tek kelime dahi etmeden gitmesine izin vermişti. Ona olan öfkesi de, kırgınlığı da dinmeyecekti ve bitmeyecekti.

<>

Fırat, Ceren ile beraber Çamlı şirketler grubuna geldiğinde toplantı odasına geçerek beklemeye koyuldular. Neler olduğu hakkında bir fikri yoktu ikisinin de, sadece babasının her işini halleden Kazım bey aramış ve çağırmıştı.

"Hoşgeldiniz Fırat bey"

"Umarım bizi buraya kadar yormanın geçerli bir sebebi vardır Kazım abi"

Kazım bey önünde ki dosyaları çıkartarak bir kaçta kağıt çıkartarak sandalyeye yerleşti. "Hemen konuya gireceğim Fırat bey. Babanız Atakan bey, bütün mal varlığını size bıraktı. Şirketin başına da sizin geçmeniz için gerekli onayları verdi."

"Ne?"

"Kendisi Norveç'e gitti, sakin bir hayat sürmek istediğini belirtti. Sedef hanım ve Beril hanıma hiçbir şey bırakmadı. Zaten evlenmeden evlilik sözleşmesi imzalatmıştı, Beril'in de öz kızı olmadığını kanıtladı. Sizin bir Çamlı olarak devam etmenizi istiyor"

Fırat ve Ceren göz göze geldiğinde, ikisi de şaşkınlıkla birbirlerine baktı. "Bütün bunlar saçmalık" dedi Fırat inanmayan bir şekilde gülerek. Kazım bey elinde ki bütün belgeleri önüne koyduğunda, Ceren ve Fırat tek tek inceledi. Yurt dışında, Türkiye'nin dört bir yanında ki arazi, arsa, yat, kat, her ne varsa Fırat'a bıraktığına dair noter onaylı bir yazı vardı.

"Büyük bir imparatorluğu size bıraktı Atakan bey."

"Bunu kabul edeceğinden emin yani. Neden gitti ki? Her şey çok saçma"

"Şimdi sana bir Avukat değil abin olarak konuşacağım. Atakan bey çok kötü durumdaydı Fırat. Sedef'in ihaneti onu alt üst etti, kendisini toparlaması için buralardan uzaklaşmak istedi. Sana haksızlık yaptığını, ancak yüzü olmadığı için bizzat sana gelip söyleyemediğini biliyorum. Fırat, bütün bu krallık senin, sadece senin. Ve sen bir karar vermek zorundasın. Eğer her şeyi reddedersen böyle bir krallık yerle bir olur. Bunun olmasını istemezsin değil mi?"

Fırat sıkıntıyla ensesini sıvazlarken, tam olarak ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. "Bana biraz zaman ver abi"

"Hemen bir karar vermek zorundasın. Çünkü çok fazla akbaba var etrafta, bunu sende biliyorsun."

Adam toparlanıp odadan çıkarken, Fırat sıkıntıyla sırtını sandalyeye yasladı. Her şeyden vazgeçip kendi düzenini kuracakken, büyük bir şirketler grubunun başına geçmekten bahsediliyordu.

"Gerçek mi?"

"Bu belgelerin hepsi gerçek. Ne düşünüyorsun?" dedi Ceren.

"Sen ne düşünüyorsun?"

Bu konuda kendi düşüncesini söylemek istemiyordu. Fırat'ı etkilemekte istemiyordu açıkçası. Kendisine kalsa, kendi sakin huzurlu hayatlarında yaşamaya devam ederdi. Evet Fırat daha öncesinde de bu şirket için emek vermişti, çalışmıştı ancak asıl başında Atakan bey olmuştu her zaman.

Elini adamın omuzunda gezdirdiğinde, onun yüzünde ki sıkıntılı ifadeyi o kadar net görüyordu ki. "Sen ne karar verirsen ben senin yanında olurum sevgilim"

"Evet yıllarca bu şirket için çok emek verdim. Ama günün sonunda bu şirketin sahibi Atakan Çamlı'ydı. Ben diğer şirketime geçip kendi işlerimle ilgileniyordum. Her şeyin sorumluluğu ondaydı. Ama şimdi, her şeyin başında ben olacağım. Her şeyin."

"Bu senin hayalindi"

"Nereden biliyorsun sen bunu?" diyerek afallayarak baktı Fırat. Daha önce bunu Ceren'e söylediğini hatırlamıyordu.

"Bundan iki yıl önce falan, Leyla sen ben bir yerde otururken, şirketin başına geçmek istediğini söylemiştin, hayalin olduğundan bahsetmiştin"

"İki yıl önce ki Fırat değilim ki ben. Çok şey değişti. Hırslıydım o zamanlar, babama çok kızgındım, Cahit'in etkisi altındaydım üstelik."

"Düşüncelerin değişti mi peki?"

Fırat düşünceli bit şekilde sakallarını sıvazlarken, tam olarak ne söyleyeceğini bilmiyordu. "Bilmiyorum. Bu şirketin sadece benim olması neden iyi hissetme me sebep oluyor ki?"

Ceren elini başının yanına yaslayarak Fırat'ı izledi. Onun bu şirketin, hatta bunun gibi bir çok şirketin başına geçmek istediğini biliyordu. Sadece kendi içinde bir savaş veriyordu. Bu imparatorluk onu çok yoracaktı.

"Çünkü hala içinde bir yerlerde bu isteğin var ve gün yüzüne çıktı. Sıkma canını, iyice düşünürüz, artılarını, eksilerini, her şeyiyle düşünürüz"

Ceren ayağa kalkarak arkadan ellerini onun boynuna doğru dolayarak yanağına bir öpücük kondurdu. Kendi hayatlarını seviyordu ancak Fırat eğer böyle bir imparatorluğu devir alacaksa, itirazı olmayacaktı. Her zaman onun yanında olacaktı. Çünkü Bulut'un hayallerini gerçekleştirmesi bu hayatta ki en büyük arzularından birisiydi.

1 HAFTA SONRA

Yavaş yavaş yağmurun yağışını izlerken, Karadeniz kadar iç karartıcı bir havaya sahip hissediyordu. Valiziyle Trabzon'a gelip bir süre burada kalacağını söylemişti anneannesiyle dedesine, onlar da soru sormamıştı, başlarının üstünde yeri olduğunu söylemişlerdi. Günlerdir bu huzurlu yerde yürüyüş yapıyordu, çay toplamaya gidiyordu, bazen kemençeli eğlenceler oluyordu anneannesi ve dedesi zorla oraya götürtüyordu. Leyla'yla da görüntülü konuşuyorlardı, tabi ona hiçbir şey anlatmamıştı çünkü oralarda kafasına takmasını istemiyordu. Şimdi çardakta öylece otururken, içinde ki sızıyı anlatmanın tarifi yoktu.

Bulut sevdiği adamdı evet ama bundan çok daha fazlası olmuştu kendisi için. Yeri geldiğinde babası, yeri geldiğinde bir arkadaşı, yeri geldiğinde abisi olmuştu. Her şey olmuştu. Ailesi olmuştu. Ona bu kadar bağlıyken bütün bu olanları yaşamak çok ağırdı.

"Sana meyva geturdum, yemekte de hiçbir şey yemedun"

"İçim almıyor anneanne"

"Hamile falan değulsın değil mi kizum?"

Anneannesinin bu sorusuyla, Sahra bir kaç kere gözünü kırpıştırarak nefesini verdi. Bu mümkün değildi. Mümkün değildi değil mi?

"Yok değilim, eminim"

"Ben sana bir nane limon yapayum. Bekla"

Semiha hanım hızlıca kalkarak içeriye giderken, Sahra dudaklarını aralayarak anneannesinin söylediği şeyin ihtimalini düşündü. Korunuyordu. Korunmadığı bir zaman var mıydı? Kendisi hap kullanmayı bırakınca Bulut kendisi korunmaya başlamıştı. Ama bu olsuysa da hap kullandığı dönemde olmuş olmalıydı.
Düşünceli bir şekilde elini çenesine yasladı ve bir an gözünün önüne geldi.

FLASHBACK

Elinde ki şeftaliyi ısırırken, akması üzerinde tabağı alta doğru tutarak gözlerini sıvazladı Sahra. Televizyonda bir film açmıştı ve tek başına onu izliyordu. İskeleye gitmişti, pastaneye gitmişti ve Leyla'yla vakit geçirmişti, Kağan'la buluşmuştu ve eve gelmişti. Askılı bluzunu giyinip, mini şortunu da geçirdikten sonra rahat bir şekilde yayılmıştı. Saatine baktığında, akşam 5'e geldiğini gördü. Bulut'la bugün hiç konuşmamışlardı ve burnunda tüttüğü bir gerçekti.

Odanın kapısı aralandığında, Bulut görüş alanına girdiği an heyecanla ona baktı.

"Sevgilim hoşgeldin" Bulut gömleğinin bir kaç düğmesini açıp yanına yerleştiğinde yanağına bir öpücük kondurarak gülümsedi. "Ne güzel bir karşılama bu böyle" diyerek eğilip şeftalinden bir ısırık aldı.

"Nasıl geçti günün?"

"Sakindi. O yüzden fazlasıyla enerjik hissediyorum aslında enerjimi atacak bir önerin var mı?"

Sahra kıkırdayarak şeftaliden sulu sulu bir ısırık daha aldığında, Bulut'un bakışları dudaklarına kaydı.

"İstersen yüze biriz. Enerjini atabiliriz"

"Belki bildiğin daha iyi yöntemler vardır"

Sahra elinde ki tabağı bırakarak, iki bacağını açıp adamın kucağına oturdu. Yavaşça sakallarını okşarken, onun tutku dolu bakışları kalbinin teklemesine sebep oluyordu.

"Senin bu doyumsuzluğunu ne yapacağız biz sevgilim?" Bundan şikayetçi miydi? Hiç değildi.

"Şikayetçi gibi konuşuyorsun"

"Olmadığımı biliyorsun" diyerek sakallarına baskılı bir öpücük kondurdu. Onun bir eli çıplak bacağını okşarken, diğer eli belini okşuyordu.

"İnanmadım şimdi. Ne yapsak?"

"Göstereyim o halde" Kocasının dudaklarına kapanırken, inleyerek ensesine yerleştirerek eli daha çok bastırdı kendisine. Nasıl olduğunu dahi anlamadan kendisini onun altında bulurken, öpücükleri daha derin bir hal aldı. Odaya çıkacak bile vakitleri yoktu ve şu anda burada ikisi de birbirinin olmak istiyordu. Doyumsuz ve aç bir şekilde birlikte bir bütün olurlarken, bugünün sonucunca ne olacağından ikisi de habersizdi.

<>

O gün korunmamıştı. Kalkmışlardı beraber duş almışlardı ve hazırlanıp yemek yemek için dışarıya çıkmışlardı, dolaşmışlardı. Haliyle her şeyi unutmuştu. Derin bir iç çekip elini karnına yerleştirdiğinde, hızlıca ayaklanarak içeriye girdi. Anneannesine çarşıya ineceğini, bir işi olduğunu söyledikten sonra hızlıca evden çıkıp kiraladığı arabaya bindi. Hoş bunu da Bulut ayarlamıştı. Hatta indiğinde bir adam karşılaşmıştı ve bizzat arabaya o götürmüştü.

Yayladan aşağıya indiğinde, nöbetçi bir eczane bulup tekrardan yola koyuldu ve eve geldi. Banyoya girip testi yaptıktan sonra odasına girerek ileri geri yürümeye koyuldu. Gözünden yaşlar süzülürken, bunun şu anda hiçte zamanı olmadığını düşünüyordu.

Bulut bir bebek istemiyordu, onun istemediği bir çocuğu nasıl doğura bilirdi? Üstelik şu anda ayrılmışlardı. Böyle bir zamanda, böyle bir şeyin olmasını istemiyordu.

"Şimdi değil" diye fısıldadığında, gözünden akan yaşlara engel olamıyordu. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki tutamıyordu kendisini.  "Şu anda olmaz" Yatağa oturup derin bir nefes daha aldığında elinde ki teste baktı.

Çift çizgiydi...

Hamileydi. Gözünden süzülen yaşları hızlıca silerken, gözleri irileşti ve tekrardan iyice yakınlaştırarak baktı.

"Hamileyim" diye fısıldarken gülerek önce karnını okşadı ardından ise başını olumsuz anlamda sallayarak gözlerini sıkıca kapattı. Ne yapacaktı şimdi? İçinde Bulut'la kendisine ait bir parça vardı. Aylardır savaş vermişti, aylardır bir bebekleri olsun istemişti. Ama böyle değil, bu şekilde değil.

Eğer bu şekilde olmasını isteseydi korunmazdı ve Bulut'un ruhu duymadan hamile kalabilirdi. Ama onun isteği olmadan nasıl hamile kalabilirdi ki? Şimdi her şet alt üst olmuşken, hamile kalmıştı. 

"Bebeğim" diyerek karnını okşadığında, boğazında kocaman bir yumru oluşmuştu. Yutkunamıyordu, düşünemiyordu.

"O kadar karmaşık bir zamanda geldin ki. Ne yapacağım şimdi ben?"

Yatağa uzanarak ayaklarını karnına doğru çekerek, bir elini karnına yerleştirerek, diğer eliyle de testi sıkıca tuttu.

Bu bebeği nasıl doğuracaktı? Nasıl yapacaktı? Üstelik Bulut asla istemiyorken, aralarında büyük sorunlar varken nasıl olacaktı?

"Seni istemez ki. Baban seni istemez" dedi hıçkırarak. "Karnımı okşayıp öpücükler kondurmaz mesela, seni sabırsızlıkla bekleyip ayları günleri de saymaz, isim konusunda tartışamayız ki, aşerdiğimde heyecanla istediğim şeyi almaya da gitmez. O seni kabul etmezse ben buna dayanamam. Bunu kaldıramam" dedi hıçkırmaya devam ederek.

Nasıl olacaktı? Ne yapacaktı? Nasıl devam edecekti. Bilmiyordu. Hiçbir şey ama hiçbir şey bilmiyordu.

ERTESİ GÜN

Bütün gece sadece ağlamıştı. Sabaha karşı dalar gibi olmuştu ancak o kadar çok sıçramıştı ki, tam olarak uyuyamamıştı. Anneannesiyle dedesinin erkenden fındık bahçesine gideceğini biliyordu. Yerinden kalkıp mutfağa girdiğinde  anneannesinin bir tepsi de kendisine kahvaltı hazırlamış olduğunu gördü. Gözleri dolu dolu bir şekilde, tepside duran böreği alarak ısırdı.
Elini karnına yerleştirdiğinde derin bir nefes aldı.

" Ne yapacağım seninle şimdi?"

O kadar karmaşık duygular hissediyordu ki, o kadar karışıktı ki her şey. Ne hissedeceğini, ne düşüneceğini bilmiyordu.

"Söylemem lazım. Ne olursa olsun, seni söylemem lazım"

Bulut'a söylemek zorundaydı. Yaşanılan onca şeyden sonra onun yüzünü bile görmek istemiyordu ancak bunu bilmek onun hakkıydı. Ne söyleyeceğini biliyordu, aldır diyeceğine emindi. Ancak yine de ondan saklayamazdı bunu.

Hızlıca ayaklanıp çantasını alarak evden çıktı ve arabasına binerek yola koyuldu. Diğer yandan da telefondan biletlere bakıyordu. Hızlıca bir bilet alıp havaalanına geldiğinde, bilet saatine kadar bir kahve alıp beklemeye koyuldu.

"Bunu içmem sakıncalı mı?" diye fısıldadığında, oflayarak elini yüzüne kapattı. İçinde bir yerlerden değişik bir mutluluk vardı ve bunu bastırmak için resmen savaş veriyordu.

Uçak saati yaklaştığında, kapıların açılmasıyla uçağa bindi. Cam kenarına otururken, ortası boştu ancak diğer yanında bir kadın ve küçük bir bebek vardı. Sanki işaret gibiydi her şey.

İstanbul'a indiğinde ise hiç kimseyi çağırmamış ve bir taksi bularak tekrardan yola koyulmuştu. Ancak peşinde adamlar olduğunu biliyordu, Bulut buraya geldiğini öğrenmişti anlaşılan.

Elini tekrardan karnına yerleştirdiğinde, midesinin bulanmasıyla gözlerini sıkıca kapattı. Hamileyken uçağa binilmesinin de sakıncalı olduğunu duymuştu bir yerden. Delirecekti artık. Ona bir şey olacak diye korkuyordu ama tam olarakta sahiplenemiyordu. Çünkü kararsızlıklar içindeydi.

Evin önüne geldiklerinde taksiden inerek içeriye girdi ve kendisini koltuğa bıraktığında fazlasıyla halsiz hissediyordu. Bulut evde değildi ve düşünecek vakti vardı.

Hoş neyi düşünecekti ki? Saçma sapan bir durumun içindeydiler. Bulut kendisinden bir şey saklıyordu ve durum her neyse tek başına halletmeye çalışıyordu. Yine de onu affedemiyordu, çünkü gerçekten kendisine açıklamadığı için çok kızgındı ona. Ayağa kalkıp mutfağa girdiğinde, buz dolabından ekmek çıkartıp ısıtma makinasına koydu. Sıcacık ekmekler piştikten sonra üzerine nutella sürerek gülümsedi ve hızlıca bir ısırık aldı.

Dünyanın en güzel yiyeceği olabilir miydi acaba?

"Ne işin var senin burada?"

Sahra sıçrayarak başını çevirdiğinde, elinde ki ekmeği bıraktı hızlıca. Onun gergin ve yorgun yüzü karşısında söyleyeceklerini dahi unutmuş durumdaydı. O kadar çok özlemişti ki onu, o  kadar derin bir sancı vardı ki içinde, kalbi sıkışacakmış gibi oluyordu, tahammül edemiyordu.

"Seninle ne konuşmuştuk?"O özlememiş miydi? Hiç mi özlememişti gerçekten?

"Mecbur kalmasam gelmezdim"

"Bir şey mi oldu?" Bulut endişeyle yaklaştığında hızlı bir şekilde baştan aşağıya süzdü onu. Sahra ise onun endişeli ifadesi karşısında afallasa da toparlamaya çalıştı.

"Oldu. Bir şey oldu"

"Sahra, söyleyecek misin ne olduğunu?" dedi katı bir ses tonuyla.

"Günlerdir Trabzon'da evin etrafında araba görüyorum ve içinde bir adam. Muhtemelen çakmamam için her gün başka araba ve başka adam bekliyor kapıda ama çaktım. Senin adamların değil mi? Sorun her neyse, beni Trabzon da bile korumaya çalışıyorsun''

Bir şeylerin döndüğünü oradayken daha net anlamıştı. Evin kapısında bekleyen o adam aslında büyük bir sorunun olduğuna işaretti. Her neyse sorun, Bulut yine anlatmıyordu, kaçıyordu.

"Burada olmaman gerekiyordu senin. Sırf bunu sormak için gelmeden değil mi?"

Sahra ona bir adım daha attığında gözlerinin en derinine baktı. Görüyordu. Onun gözlerinde saklamaya çalıştığı özlemi ve aşkı görüyordu.

"Sana söylemem gereken bir şey olduğu için buradayım"

"Telefonda da söyleye bilirdin. Buraya kadar gelmene gerek var mıydı?"

Sahra sıkıntıyla bir peçete alıp dudaklarını silerken, Bulut'un dalgın bir şekilde dudaklarına baktığını gördü. Tabi aniden toparlanmıştı. Bu adamın derdi neydi? Anlamıyordu artık.

"Önemli olmasaydı gelmezdim.''

"Ne söyleyeceksen söyle, sonra seni tekrardan havaalanına bırakacağım" Görüyordu işte. Gözlerinde ki o özlemi bariz bir şekilde görüyordu. Normalde saklamasını çok iyi becerirdi ancak şu anda kendisini zor tutuyor gibi bir hali vardı.

"İstesem senin dökülmeni sağlaya bilirim biliyorsun değil mi?" diye sordu kısık gözlerle bakarak. "Seni birazcık kışkırtmaya ve öfkelendirmeye bakar. Ama yapmıyorum. Çünkü bu saatten sonra duyacağım hiçbir şey beni kararımdan döndürmeyecek'' Olabildiğinde bu muhabbeti uzatmaya çalışıyordu, başka başka şeyler konuşuyordu çünkü cesaretini toparlayıp söylemek hiç kolay değildi. Bir kere daha parçalara ayrılmak istemiyordu ama söylemek zorunda olduğunu biliyordu.

''Bazı durumlar vardır, bu durumların içinden çıkman için çok sevdiğin birini bile üzmen gerekir.''

Onun bu itirafı karşısında Sahra güçlükle yutkunarak nefesini verdi. ''Biliyorum. O yüzden anlatmanı istiyorum''

''Sahra gitmen gerekiyor. Gitmek zorundasın çünkü sana bir şey olmasına izin vermem.''

Onun tedirgin ve yorgun bakışları karşısında, Sahra ona doğru bir adım atarak elini yanağına yerleştirdi. Bulut'un gözlerini kapatması, yüzünün gevşemesi ve sanki ilk defa nefes alıyormuş gibi derin bir nefes alması üzerine, Sahra gözlerini dolmasına engel olamadı.

''O gece ne oldu Bulut?'' Bulut yanağında ki eli indirip avucunun içine öpücük kondurduğunda, başını olumsuz anlamda salladı. ''Ben seni tanıyorum. Sen beni aldatsan gözlerimin içine böyle bakamazsın, yapamazsın. Biliyorum eminim diyorum sana, sen başka bir şey için gittin otele.'' Bir es verip alt dudağını dişleyerek bakışlarını onun saçlarına doğru kaydırdı ve kafasını toparlamaya çalışarak tekrardan elalarıyla buluştu.

'' Sana olan öfkem benden bir şeyler gizlediğin için, anlatmadığın için, yanında olmana izin vermediğin için, görmüyor musun bunu?''

Bulut gergin bir şekilde gözlerinin içine bakarken, o derin bakışlarda kaybolduğunu hissetti Sahra. O kadar içten ve derinden bakıyordu ki, ona sarılmamak için kendisiyle savaşıyordu.

''Diyelim ki öyle, başka bir şey var. O  zaman sözümü dinleyip gider misin?''

'' Normalde gitmem. Gidemem ama bir karar verene kadar gitmek zorundayım. Onun için.'' dediğinde adama doğru bir adım daha attı. Aralarında ki elektrik karşısında ikisi de ürperirken, Bulut başını yavaşça geriye doğru atarak kızın gerdanında, boynunda ardından çenesinde gezdirdi gözlerini. Sahra heyecanla gözlerini bir kaç kere açık kapatırken, kendisini gurursuz gibi hissediyordu.

Bu adam başka bir kadınla otel odasında buluşmuştu. Evet başka bir şey olduğunu biliyordu ancak yine de ondan uzak durmalıydı. Gerçeği anlatana kadar onun yüzüne bile bakmamalıyken şimdi bu üst düzey yoğunluk ve aralarında ki yakınlık sinirlerini bozmuştu. Bir kaç adım gerileyerek kalçalarını tezgaha yasladığında, adamın elaları kendi gözlerini buldu.

''Neden bahsediyorsun sen? Kimin için?''

Sahra elini karnına yerleştirirken, Bulut'un bakışları karnına doğru gitti ve bocalayan bir ifadeyle birkaç kere gözlerini kırpıştırdı.

"Bulut ben hamileyim"

<>

VE BİR BÖLÜM DAHA BİTER.

BÖYLE AYRILIKLI BİR BÖLÜM BEKLEMİYORDUNUZ BENCE. AMA BU EN BAŞTAN BERİ GİDİŞATTA AKLIMDA OLAN BİR ŞEYDİ. O YÜZDEN BU YÖNDE İLERLEMEZSEM RAHAT EDEMEYECEKTİM.

SAHRANIN YERİNDE OLSANIZ GÖRDÜKLERİNİZ KARŞISINDA NE YAPARDINIZ? BULUT'A KARŞI TEPKİNİZ NE OLURDU?

HAMİLELİK OLAYINA NASIL BİR TEPKİ VERİR SİZCE BULUT?

BULUT NEDEN BÖYLE DAVRANIYOR OLABİLİR?

LEYLA YOKTU BU BÖLÜM ÖZLEDİNİZ Mİ ONU? GETİRELİM Mİ?

150 yorum sınır

YORUMLARINIZI BEKLİYORUM İYİ OKUMALARRRR.

Continue Reading

You'll Also Like

1.2M 51.7K 45
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
103K 6.9K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
334K 29.2K 27
Seha Bey bir ayağını öne atıp ona dengesini vererek şöyle bir durdu. Leyla'yı kısacık üstün körü süzdü. Rahatsız eden bir bakış değildi ama olmasa da...
677K 25.7K 87
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...