SON NEFESİME KADAR

By kirazhk

154K 13.1K 6.5K

+18 sahneler vardır. Yetişkin içeriklidir. Adamın gözleri kararırken, Sahra bir adım geriledi. Bulut'un kesin... More

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM (KISKANÇ)
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.Bölüm
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM (+18)
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
DUYURU
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38. BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41. BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
KESİT
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
KESİT-DUYURU
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM
56.BÖLÜM
57. BÖLÜM
58.BÖLÜM
59.BÖLÜM
60.BÖLÜM
61.BÖLÜM
62. BÖLÜM
63.BÖLÜM
64.BÖLÜM
65.BÖLÜM
66. BÖLÜM
67.BÖLÜM
68.BÖLÜM
69.BÖLÜM
70.BÖLÜM
71.BÖLÜM
72.BÖLÜM
73.BÖLÜM
74.BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77.BÖLÜM
78.BÖLÜM
79.BÖLÜM
FİNAL
EK BÖLÜM 1

28.BÖLÜM

1.8K 153 84
By kirazhk



28.BÖLÜM

Leyla meraklı gözlerle adama bakarken, hala bu durumu algılaya bilmiş değildi. Abisi neden böyle bir yalan söylemişti ki?
Hoş bugüne kadar abisi kendisini korumak ve kötü şeylerden uzak tutmak için çaba harcamıştı. Haliyle buna şaşırmıyordu.

"Fırat ne biliyorsun? Üstelik sen bunu nereden biliyorsun!" dedi sesini yükselterek. Normalde her zaman sakin bir insan olmuştu. Ancak duyduklarından sonra sakin kalamıyordu.

"Nereden bildiğim önemli değil Leyla. Madem benimle uğraşıyorsunuz, bende rahat durmayacağım o halde."

"Başka ne biliyorsun? Kim vurmuş babamı! Nasıl olmuş bu?" dedi akan yaşlarını silerek.

"Benden bu kadar, daha fazlasını öğrenemezsin. Gerisini abine sor, o sana anlatır. Söylediğim gibi abine benim adımı vermeyeceksin. Aynı şekilde Kağan'a da hiçbir şey söylemiyorsun. Rahat durmam Leyla. Asla rahat durmam"

Leyla arkasına dönüp yürüdüğünde elini birbirine kenetleyerek gözlerini sıkıca kapattı. Fırat sırf huzurunu kaçırmak için bunu yapıyordu. Nasıl bu adamın gerçek yüzünü görmemişti ki bunca zaman? Bir şeyler biliyordu ama söylemiyordu, bu o kadar belliydi ki. Tekrardan Fırat'a döndüğünde, onun rahat tavrı karşısında yavaş yavaş öfkelendiğini hissetti.

"Git buradan! Çık git buradan ya git" dedi bağırarak. Fırat iki elini kaldırarak gülümsedi ve hızlıca pastaneden ayrıldığında, genç kız sandalyeye çöktü.
Nasıl bir geçmişi vardı ki? Annesi pislik kadının tekiydi bunu zaten biliyordu. Peki babası? Hiç hatırlamadığı babası gerçekten anlatıldığı gibi miydi? Onun da çetrefilli bir hayatı olmasaydı eğer öldürülür müydü? Aslında bunun için abisine kızmıyordu. Biliyordu sırf bu tarz şeylerden uzak kalması işin anlatmamıştı bunu. Düşününce keşke öğrenmeseydim diye düşündü. Babası hayalinde ki gibi kalsaydı. En azından onun normal bir hayatı olmuş olsaydı.

Yine de bu durumu sorun haline getirmeyecekti, bunun için üzülmeyecekti. Ayağa kalkıp şişeyi aldığında, kapağını açarak suyu yudumladı ve sakinleşmeye çalıştı. Ne kadar süre orada kaldığını dahi bilmiyordu. Bir anda pastanenin kapısı sertçe açılınca, Leyla yerinden sıçrayarak başını kaldırdı. Kağan'ın endişeli ve öfkeli gözleriyle karşılaşınca, aynı zamanda yüzünde bir rahatlama ifadesi oluştu.

"Neden açılmıyor telefonlarım Leyla? Üstelik o herif buradayken, adamları çıkarmışsın!"

Buraya gelene kadar türlü türlü şeyler gelmişti aklına. Evet adamları, Leyla'nın fiziksel olarak iyi olduğunu Fırat'ın gittiğinin haberini almıştı ancak onun ruhsal olarak ne durunda olduğunu bilmiyordu, Fırat'ın ne söylediğini de bilmiyordu. Haliyle onu fazlasıyla merak etmişti.

"Bağırma bana Kağan!"

Kağan sakinleşmeye çalışarak sandalyeyi çekti ve onun karşısına oturduğunda, ıslak bakan yeşillerini gördü. "Ağladın mı sen? Leyla bir şey mi yaptı sana?" Hızlıca baştan aşağıya kızı süzerken, Leyla olumsuz anlamda başını iki yana doğru salladı.

"Umurunda mıyım?"

"Ne diyorsun sen?"

"Yanıma gelmen için illa Fırat'la mı görüşmem gerekiyordu?" diye sordu Leyla onun yakışıklı yüzünü inceleyerek. Günlerdir onu görmüyordu ve onu nasıl özlediğini şimdi daha iyi anlıyordu. Sarılmak istiyordu, kokusunu içine çekmek istiyordu, onun kollarındayken her şeyle baş edebilirmiş gibi geliyordu.

"Leyla konumuza odaklanalım mı? Fırat ne söyledi sana?" diye sordu meraklı gözlerle bakmaya devam ederek. Leyla sarı saçlarını sağ omuzuna atarak yutkunmaya çalıştı.

" Sana söylememem konusunda uyardı beni" diyerek ayağa kalktı ve dolabın arka kısmına geçerek aşağıda duran tarçınlı kurabiyelerden birisini alıp ısırdı. Sakin kalması için bir şeyler yemesi gerekiyordu.

" Sende o herifin söylediğini mi yapacaksın? Bu durumda olmamızın sebebi, benden bir şeyler saklaman"

Kağan'da ayağa kalktığında kıza doğru yaklaşarak ısırdığı tarçınlı kurabiyeyi alıp kenara bıraktı. "Bir şeyler yemeye son ver de neler olduğunu söyle bana"

"Seni ilgilendiren bir şey değil?"

Kağan sabırla saçlarını karıştırırken, gerçekten sakin kalmak için çabalıyordu.
Çünkü Leyla'nın iyi olmadığını, onun canını sıkan bir şey olduğunu görebiliyordu.

"Leyla sen beni delirtmeye mi çalışıyorsun? Seni ilgilendiren bir şey değil ne demek!"

"Ailemle ilgili bir şey! Bak Fırat bazı şeyleri biliyor. Araştırmış muhtemelen bilmiyorum. Benim bilmediğim bir gerçeği vurdu bugün yüzüme"

Tekrardan dolabın ön tarafına geçtiğinde, sadece biraz alan istiyordu. Nefesi sıkışacakmış gibi hissediyordu çünkü kafasında oturmayan şeyler vardı.

"Ne söyledi sana?"

"Babamın öldürüldüğünü söyledi. Ben onun kalp krizi geçirdiğini zannederken, o bana babamın kurşunlanarak öldüğünü ve bunu abimin bildiğini söyledi"

Kağan'ın şaşkınlıkla dudakları aralanırken, bir an için ne söyleyeceğini bilemedi. " Doğru mu bu söylediği?"

"Açığa çıkacak bir şey için böyle gelip yalan söylemez. Beni huzursuz etmek istiyor, mutlu olmamı istemiyor"

Kağan yumruğunu sıkarken, Leyla onun ne kadar öfkeli olduğunu görebiliyordu. Aslında kendisi olmasa işin içinde kesin şu anda Fırat'ı bir yere gömeceğine emindi.

" Bu cesareti nereden buluyor lan bu adam? Arkasında kim varsa o sebep oluyor! Ama ben sefer onu yumruk manyağı yapacağım!"

"Daha çok hırslanacak! Hiçbir şey yapmanı istemiyorum Kağan. Ben onun karşısında dik duramadıktan sonra sen gidip dövsen olur? Benim duygusal olarak ne kadar zayıf olduğumun farkında! Bunun üzerine oynuyor. Ama ben istediğini vermeyeceğim ona. Abime soracağım ve gerçek her neyse öğrenip bu konuyu kapatacağım"

Babasının nasıl öldüğü onu geri getirmeyecekti ki. O gitmişti, bir daha da gelmeyecekti. "Leyla, bak bu şekilde olmaz. Bu adam seni rahatsız etmeye devam edecek belli ki. Etrafında korumaların olması gerekiyor. Sana istediği gibi yaklaşmamalı"

"Koruma istemiyorum, bu kapıdakileri de istemiyorum. Fırat bana bir şekilde ulaşır, mesaj atar, bir şey yapar yine huzurumu kaçırır. Bunun bir sonu yok. Umursamaz olacağım, ona istediğini vermeyeceğim. Bugün verdim ama bundan sonra vermeyeceğim"

Her zaman huzurlu, sakin ve kendi halinde bir hayat yaşamak istemişti Leyla. Ancak şartlar onu karmaşanın ortasında bırakmıştı. Abisinin hayatından kaçıp Fırat'a sığınırken, aslında onun nasıl bir manyak olduğunu öğrenmişti. O yüzden bundan sonra doğru bildiği her şeyi tekrardan sorgulayacaktı. Çünkü asla huzur bulamayacağını düşündüğü karşısında ki adam, kendisine huzuru ve mutluluğu çok kısa zamanda tattırmıştı.

"Abine bu durumları anlatman gerekiyor. Ondan saklayamazsın"

"Abimin işleri yeterince karışık zaten. Üstelik bütün bunları duyarsa, Fırat'ı asla rahat bırakmaz ve Fırat'a rahat durmaz." dedikten sonra derin bir nefes alarak alnına düşen bir tutam saçı sağ tarafına doğru iterek saatine baktı.

"Leyla bak..."

"Kağan lütfen kapatalım bu konuyu. Çok sıkıldım çünkü bunlardan"

Sıkıntıyla elini başına koyduğunda midesinin bulandığını hissetti. Sabahtan bu yana o kadar çok çalışmıştı ki, en sonunda halsiz ve bitkin bir haldeydi. Gerçekten sıkıntıdan bedeni dahi kaskatıydı.

"İyi misin sen?" Endişeyle ona doğru yaklaşıp koluna dokunduğunda, Leyla elektrik çarpmış gibi irkildi bir anda. Kağan'ın dokunuşu bile bitik olan bedenini harekete geçirmeye, canlandırmaya yetiyordu.

" Yorucu bir gündü. Eve gidip dinlensem iyi olacak."

"Yemek yedin mi sen?" Yemek yemeyi tamamıyla unutmuştu. Aklında o kadar çok şey vardı ki haliyle karnının isyanını dahi görmezden gelmişti. Sadece kurabiye ve kahveyle geçiştirmişti bugünü.

"Yemedin değil mi? Leyla kuş kadarsın zaten. Hadi yemeğe gidiyoruz"

Günlerdir hasret kaldığı adam bir anda Fırat'ın gelmesiyle tüm gardını indirmişti.  Onun endişeli hali, kızgınlığına rağmen kendisini düşünmesi hoşuna gidiyordu. Böyle sevilmek kaç kişiye nasip olurdu ki bu dünyada? Kağan'ın sevgisini hissediyordu, onun varlığıyla güç buluyordu aslında.

"Ben söyleyeyim, Fırat her gün rahatsız etsin beni"

"Hiç komik değil. Hadi çıkalım artık" dedi ciddi bir ses tonuyla Leyla.

"Sahra'yı da alalım mı? Tekti o evde."

"Yoldan ararız onuda."

Beraber pastaneden çıkıp yola koyulduklarında, Kuruçeşme sahilde güzel bir restorana geldiler. Yolda Sahra'yı aramışlardı ancak o tok olduğunu ve gelemeyeceğini söylemişti.
Bir süre sessiz sessiz geçen vapurları ve denizi izlerken, Kağan'ın bakışlarını üzerinde hissede biliyordu Leyla. Yemeklerin gelmesiyle, genç kız çokta iştahlı olmadığı için tabağıyla oynayarak yemeye çalışıyordu ama midesine öyle kramplar giriyordu ki, gerilince hep böyle oluyordu.

" O yemek bitecek" Leyla başını kaldırıp adama diktiğinde bakışlarını, onun ilgisinin sadece kendisinin üzerinde olduğunu görebiliyordu.

"İştahım yok" dedi omuzlarını silkerek.

"Yine de yemen gerekiyor. En azından yarısını bitir" Leyla başıyla onaylayarak yemeye devam ederken, Kağan bir an olsun ayırmıyordu gözlerini ondan. Evet kızgındı, evet kırgındı ama onun iyi olmasını bu dünyada ki her şeyden daha çok istiyordu.  O masum yüzü düşünce, gözlerini mutsuzluklar kaplayınca iyi olması nasıl mümkündü? Parlayan bir yıldız gibiydi Leyla. Onun ışığının sönmesini istemiyordu.

"O gün odada gördüğüm bilekliğimi ve tokamı, nasıl aldın? Yani peşimde miydin sürekli?" diye sordu Leyla meraklı gözlerle bakarak. Şu anlık babasının olayını kafasından atmıştı çünkü bununla kendisini üzmesinin kimseye bir faydası olmayacaktı.

Kağan gergin bir şekilde bakarken, buna nasıl cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu. Ömer sayesinde diyemezdi şu anda. Bulut ondan bir şey sakladığı için yeterince morali bozuktu şimdi üzerine pastanede çalışan çocuğun kendi himayesinde ki birisi olduğunu öğrenirse, muhtemelen daha kötü hissederdi. Ama yine de ondan bir şey saklamak istemiyordu. Leyla, kendisinden bir şeyler gizlediği için ona kızgınken, bunu yapmamalıydı.

"Bunu daha sonra anlatırım sana."

"Hayır şimdi anlat. Bilmek istiyorum" dedi heyecanla bakarak. Kağan'ın gözlerinde ki aşkı görüyordu ve o kadar derinden hissediyordu ki. O yüzden onun ağzından duymak istiyordu.

"Ömer vermişti onları bana. Pastanede seninle çalışan çocuk aslında benim himayemde , yardımcı olduğum bir çocuktu."

Leyla şaşkınlıkla elinde ki çatalı bırakırken, böyle bir şeyi asla beklemiyordu. Ömer yanına gelmiş ve işe ihtiyacı olduğunu, durumunun hiç iyi olmadığını söylemişti. "İnanamıyorum. Durumunun iyi olmadığını, işe ihtiyacı olduğunu söyledi bana."

"Yalan değildi. Senin yanında işe başlamasaydı ben zaten başka bir yerde işe sokacaktım onu. Ailesinin durumu pek iyi değil, ben yardımcı oluyorum ama gururludur Ömer. İhtiyacından fazlasını asla kabul etmez."

Ne düşüneceğini bilmiyordu, şaşırmış kalmıştı. Bütün bunları duymak öyle garip ve tuhaftı ki. Kızmalı mıydı? Ama kızamıyordu. Aksine bu durum hoşuna bile gitmesine sebep olmuştu.

" Senin ne kadar merhametli olduğunu, gittiğinin barınaklardan, katıldığın sosyal sorumluluk projelerinden, insanlara sürekli yardım etmenden biliyordum. Ömer'i işe alacağından emindim."

Karşısında çoğu şeyini bilen bir adam vardı ve bu durum her seferinde şaşırmasına sebep oluyordu. Hayatı boyunca böyle bir sevgiye sahip olmak istedi ama bu sevgiyi veren adamın karanlık bir dünyası olsun istemedi hiçbir zaman. Şimdi Kağan'ı seviyordu, onun sevgisine hayrandı. Ve yine onun karanlığında kaybolacak gücü buluyordu kendisinde.

"Kızdın mı?" diye sordu Kağan masum bir çocuk gibi bakarak.

" Kızmadım, kızamıyorum. Ömer bazen fotoğraflarımı çekerdi, bende merakı olduğunu düşündüğüm için ses etmezdim. Sana atıyordu değil mi?"

"Leyla ben o odayı senin fotoğraflarınla doldurdum çünkü seni görmediğim günler o fotoğraflara bakarak hafızama kazırdım, güzel yüzünü. Bazı geceler o odada gördüğün koltukta uyurdum, seninle uyumuş gibi hissederdim, senin gülüşünü izleyerek uyumak gibisi yoktu çünkü . Sonra seninle tanışmamız, bana yaklaşman, benimle uyuman, beni öpmen hala bana bir rüya gibi geliyor. O kadar çok hayalini kurdum ki, senin yanımda olmamı kabul etmekte bile zorlandığım zamanlar oluyor"

Leyla dirseğini masaya yaslayıp elini çenesine yerleştirdiğinde dudaklarında tatlı bir tebessüm oluştu. 

"Yanındayım ve bundan sonra da her zaman yanında olacağım" diyerek adamın masada duran elini tuttu ve onun gözlerinin içine baktı.

" Beninle ilgili kurduğun ne kadar hayal varsa hepsini gerçekleştireceğiz"

"Hepsini mi?" diyerek çapkın bir bakış atarken, Leyla elini geri çekerek bakışlarını kaçırdı hızlıca. Utanmak istemiyordu ama elinde değildi ki. Zamanla alışacağını düşünüyordu.

"Hepsini" dedi kısık bir sesle ve ardından tekrardan adamın mavilerine dikti gözlerini. "Yalnız benim hayalimde ki Leyla, benden bir şey saklamıyordu. Parmağında hala başka bir adamın yüzüğü varken bana yaklaşmıyordu"

"Ya sen ne kadar inatçı ne kadar kindar ne kadar..." Duraksadığında söyleyecek bir şey bulamayıp sinirle ellerini göğsüne birleştirip kaşlarını çattı.

"Ne kadar mükemmel mi diyecektin? Biliyorum biliyorum" dedi dalga geçen bir ifadeyle. Leyla onu duymazdan gelerek aklına gelen sorulardan bir tanesini daha sordu, ama bu en çok merak ettiğiydi.

"Peki beni severken, başka birileri oldu mu?" Sonuçta birine aşıkken başka  biriyle olmazdı insan. En azından Leyla bu konuda fazla masum düşünüyordu. Zaten Kağan'la öpüştüğü için, onunla aralarında bir çekim olduğu için Fırat'ı sevmediğini anlamıştı.

"Birileri oldu ama duygusal olarak değil"

Leyla'nın yüzü düşerken, derin bir nefes alarak sırtını dikleştirdi. " Erkeklerin klasik lafları değil mi? Cinsellik ayrı aşk ayrı mı diyeceksin şimdi de?"

"Hayır öyle bir şey söylemeyeceğim. Leyla benim seninle ilgili ufacık bir ümidim olsaydı kimseyle olmazdım. Seni unutmak istedim çünkü bu durum katlanılmaz bir hal almıştı. Sana benzeyen kadınlarla oldum, belki birazda olsa sana hissettiklerimi hissetmek istedim başka bir kadına. Ama olmadı, seni unutamadım. Belki de seni tanısaydım, seninle vakit geçirseydim bir şeyleri bu kadar yoğun yaşamayacağımı düşündüm."

"Beni tanıdın, benimle vakit geçirdin. Azaldı mı hislerin?"

"Tam tersi oldu biliyor musun? Daha fazla sevemeyeceğimi düşünürdüm her zaman, ama seni tanıdıktan sonra her geçen gün biraz daha fazla aşık oldum sana. Leyla seninle ilk Sahra'nın evinde göz göze geldikten sonra hiç kimseyle olmadım. Hayatında birisi olmasına rağmen bunu yapmadım."

Leyla dolu dolu gözlerle onu dinlerken, bütün bedeninin sızladığını hissetti. Öyle içten öyle güzel anlatıyordu ki, sabaha kadar onu dinleye bilirdi. Sabaha kadar böyle karşılıklı otura bilirdi. Kağan'la olmak istiyordu, onun aşkını sonuna kadar yaşamak istiyordu.

"Peki bir şey daha sor..."

"Bence bu kadar soru yeter. Hadi kalkalım artık geç oldu." Kağan elini kaldırıp hesabı isterken, Leyla ona soru sorsa da cevap alamayacağını anladı. Beraber restorandan ayrıldıklarında yola koyuldular. "Kar yağmaya başladı" dediğinde gülerek sırtını dikleştirdi Leyla.

"Her kış Uludağ yapardın mutlaka. Sezon bitmek üzere, gitmedin bu sene"

Her şeyi bilen adam elbette bunu da biliyordu, hiç şaşırmamıştı. Kağan onun hakkında çok şey biliyordu ama Leyla çoğu şeyi bilmiyordu. Öğrenecekti zamanla, Kağan'ı çok daha iyi tanıyacaktı.

"Ne bileyim bir sürü şey oldu, fırsatım olmadı ki" dedi gülerek ve pencereyi açarak elini dışarıya çıkarttı.

"Leyla üşüyeceksin" dedi Kağan camı kapatarak.

"Ya çok güzel yağıyor ama. Dursana bir yerde, kaçırmak istemiyorum bunu"

Leyla'nın sıcacık gülüşü karşısında, Kağan içini çekerek ileride büyük çay bahçesinin ve parkın olduğu bir alanda durduğunda, Leyla hızlıca arabadan inerek çimenlerin üzerine yürüdü ve kahkaha atarak bakışlarını havaya dikerek yüzüne düşen karın tadını çıkardı ve ellerini iki yana doğru açarak gözlerini kapattı.

Kağan hayran bakan gözleriyle onu izlediğinde, bu hayatta ki en masum şeyin o olduğunu düşündü. Sıcacık gülüşü, beyaz teninin üşümesiyle kızaran yanakları ve burnu, hafif solan belirgin dudaklarıyla ona bakmadan duramayacağını biliyordu. Uzun ipek gibi parlayan saçlarının omuzlarını okşayışı ve alnında ki bir kaç tutamı geriye atma isteğini bastırmaya çalışıyordu. Leyla'ya nasıl karşı koyabilirdi ki? Günlerdir ondan uzak durmasının sebebi yaklaşırsa eğer dayanamayacağını biliyor olmasıydı. Ama şimdi o böyle tüm güzelliğiyle karşısında, saçlarına ve yüzüne düşen bembeyaz karın içinde nasıl duracaktı? İçinde ki yanan bu ateşi sadece Leyla söndüre bilirdi. Bir tek onunla var olabilirdi.

"Gelsene sende" diyerek ağacın altında duran adamın elinden çekti ve gülerek ellerini onun göğüsüne yerleştirerek saçlarını karıştırdı. Bunu başkası yapsa geri çekilirdi ve kızardı Kağan ama şimdi yapmıyordu. Çünkü Leyla yapınca hoşuna gitmeyen bir şey bile hoşuna gidiyordu.

"Üşüyeceksin Leyla" diyerek kızın yanağına dokunduğunda, genç kız bunu fırsat bilerek ellerini adamın sırtına doğru doladı ve yüzünü biraz daha yaklaştırarak nefesini tuttu. "Belki dudakların ısıtır beni" diye fısıldadığında biraz daha yaklaştı ve tam onu öpecekken Kağan bir anda geri çekildi.

"Yapma! Sana kızgın olduğumu biliyorsun"

"Kağan bu kadar mı öfkelisin bana? Pişman olduğumu gerçekten görmüyor musun?"

" Görmüyorum, göstermiyorsun. Bana karşı ne hissettiğini bile bilmiyorum ki!"
Kağan'ın bağırmasıyla, Leyla ona doğru yaklaşarak bir anda yakasından tuttu ve sinirle kendisine doğru çekti.

"Bilmiyor musun? Gerçekten sana karşı ne hissettiğimi bilmiyor musun gerizekalı!" diye bağırdı. Kağan'ın gözleri anlık olarak onun güzel dudaklarına kaydı ancak hemen toparlanarak tekrardan yeşillerle buluşturdu mavilerini.

"Düzgün konuş! Sensin gerizekalı"

"Seni ne kadar çok sevdiğimi görmeyerek kadar gerizekalı olan sensin bence. Ya seni sevmesem, asla istemediğim ve kaçmak için uğraştığım bu karanlık hayatına girmek için uğraşır mıyım? Ben..." Cümlesini tamamlayamadı çünkü bir anda dudaklarına kapanan dudaklarla neye uğradığını şaşırdı Leyla.

Tek elini beline diğer elini ensesine yerleştirirken, onun sıcacık öpüşüne karşılık verdi. Lapa lapa yağan karın altında sıcacık hissediyordu şimdi. Öpüşü o kadar yumuşacık ve naifti ki, Leyla onu kendisine daha çok bastırdığı an öpüşmeleri daha derin bir hal aldı. Kağan başını sağa eğerek sıkıca sardığı bedeni daha çok bastırdı kendisine. Adamın dilini ağzının içinde hissederken, aynı şekilde büyük bir istekle karşılık verdi.  Kağan bir an geri çekilip gülümserken başını diğer tarafa eğip tekrardan dudaklarını öperek nefes nefese kalana kadar öpmeye devam etti. Leyla ise hissettiği bu yoğunluk karşısında, içinde kocaman bir hava boşluğu ve kasıklarında derin bir sızı olduğunu hissetti. Usulca başını geriye çektiğinde, daha çok tutundu adamların omuzlarına ve başını onun omuzuna yaslayarak sıkıca sarılarak sakinleşemeye çalıştı.

"Bu öpüşmeden sonra hala kızgın olduğunu söylersen kafanı kırarım" dedi başını çekerek onun yüzüne baktı.

"Kızgınım..." dediğinde adamın suratına yavaş bir tokat attı. " Dur bir kızım! Devamını getirmedim daha. Erkeğe şiddete hayır ama"

" O cümlenin sonu güzel bitmezse daha büyük bir tokat atarım"

"Şu yaptığını alemde görseler rezil rüsva olurum." dedikten sonra gülümsedi ve yanağına baskılı bir öpücük kondurdu.

"Leyla, bir şeylerden emin olmadan hayatıma dahil olamazsın güzelim."

"Ne demek bu?"

"Sen yıllarca abinle çatışma halindeydin, her zaman onun hayatından uzak durdun. Beni sevdiğini söylüyorsun, benim de seni sevdiğimi biliyorsun. Ama sevginin her şeye yetmediğini bilmelisin. İyi düşünmen gerekiyor çünkü sen benimle olmak istediğin an ben seni bırakmam, bırakamam. Anlıyor musun beni?"

Leyla olumlu anlamda başını sallarken, bir şeyler söylemek istedi ancak Kağan araya girdi. "Hemen bir şey söyleme. İyi düşün, çok iyi düşün Leyla. Aklında ufacık bir acaba bile olmamalı. Hadi dondun hasta olacaksın, geçelim arabaya"

Leyla gülümseyerek arabaya ilerlerken, biner binmez mutlulukla gülümsedi. Kağan o büyük aşkına rağmen kendisi düşünüyordu. Aşk güzeldi, sevmek güzeldi ama sorun şu ki gerçekten onun hayatına dahil olmak demek, çetrefilli bir hayata adım atmak demekti. Bunu yapabilir miydi? Gerçekten bunu yapabilir miydi?

ERTESİ GÜN

Sahra asık suratıyla Kral'ın yelelerini okşarken, akşam olmuş durumdaydı. Bulut uçağa binerken mesaj atmıştı ve onun dışında görüşmemişlerdi.

"Kahve ve çikolata" dedi Leyla elinde ki tepsiyi büyük ağaçtan yapılmış yuvarlak masaya bırakarak. " Neyin var senin? Sabahtan beri iyi değilsin. Evden de hiç çıkmamışsın" Leyla meraklı gözlerle bakarken, Sahra'nın bu halini anlamıyordu.

"Seninde gözün ayrı bir parlıyor sanki."

"Kağan'la aramız düzeldi. " dedi buruk bir gülümsemeyle. Sadece babasının bu mevzusu canını sıkıyordu ancak onu da abisiyle konuşacaktı.

"Yaa çok mutlu oldum" diyerek sarıldı sıkıca Leyla'ya. Kağan sonunda aşkına kavuşmuştu. Yıllardır içinde tuttuğu bu sevginin karşılıklı olması öyle güzeldi ki.

"Kağan'ı gerçekten seviyorsun değil mi?"

"İlk defa böyle hissediyorum Sahra. Kalbim deli gibi atıyor, sürekli onu düşünüyorum, onun yanında olmak istiyorum."

Sahra kupayı eline alıp kahvesini yudumlarken, derin bir nefes aldı. Dün gördüğü fotoğraflardan sonra kendisini hiç iyi hissetmiyordu. O kadınla olan fotoğrafları gözünün önüne geldikçe kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Bu fotoğrafları Cahit beyin gönderdiğini düşünüyordu. Ama ne olursa olsun o kadınla olan yakınlaşması gerçekti. Bunu kabul edemiyordu.

"Sahra sende bir şey var. Abimi özlediğin için böylesin desem zaten gelecek "

Sahra telefonunu çıkarıp, Leyla'ya göstermek için çektiği fotoğrafları gösterdi. Leyla kızın elinden telefonu aldığında, şaşkınlıkla baka kaldı ve yaka kaydırdı telefonu. "Dün bana bu fotoğraflar geldi! Ya delireceğim Leyla. Baş başa yemek yiyor başka bir kadınla, elini tutuyor o kadın, yakınlar üstelik"   

"Bir açıklaması vardır mutlaka. Abim seni aldatmaz"

"Aldatmaz. Ama ben kendimi aldatılmış gibi hissediyorum!" dedi sinirle soluyarak.

"Haklısın, ama işle ilgili bür şeydir belki. Mecbur kalmıştır"

"İş için bir kadınla yatması gerekse yatacak yani? Ya aynısı ben yapsam? İş için bir erkekle yakınlaşsam? Ortalığı ayağa kaldırır, o adamı da öldürür"

Sahra sakin kalmaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Bulut'un biran önce gelmesini istiyordu. Onu hem deli gibi özlemişti hem de çok kızgındı. O yüzden dirayetli olup, burnundan fitil fitil getirecekti. "Kim yolladı ki bu fotoğrafları?"

"Koskoca masa liderimiz Cahit bey! Adam varya o kadar çok seviyor ki böyle şeylerle uğraşmayı. Bildiğin mikser! Derdi ne anlamıyorum"

Büyük bir derdi olduğu kesindi. Babasını öldürmesinin de bir sebebi vardı illa ki. Bütün bunları öğrenmek istiyordu ama o kadar yorgundu ki, gerçekten nasıl savaşacağını şaşırmıştı, bunlarla nasıl baş edeceğini de bilmiyordu.

"Sizin işlerinize akıl sır ermez ama abimin bir açıklaması illa ki vardır Sahra. Onun gözü senden başkasını görmüyor" diyerek elini arkadaşının omuzuna attı ve gülümsedi. Sahra'ya hak veriyordu. Kağan'ın da böyle fotoğrafları çıksa delirirdi herhalde. Ama Sahra çok akıllı bir kadındı ve ne kadar kızgın olursa olsun oyunlara gelmezdi.

<>

Alnına düşen bir kaç parça saçı geriye iterek önünde ki dosyaları incelemeye devam etti Ceren. Saat neredeyse gece 10'du ancak, yarın bir davası vardı ve bununla ilgili son kez üzerinden geçiyordu. Zilin çalmasıyla ayağa kalkıp yavaş adımlarla yürüdü ve kapıyı araladı.
Fırat'ı karşısında görünce geriye doğru çekilerek içeriye girmesine izin verdi. Kapıyı kapatıp peşinden gittiğinde, Fırat kendisini koltuğa bıraktı.

" Moralin bozuk mu senin?" diyerek adamın yanına oturduğunda, biraz daha sokularak parmaklarını saçlarında gezdirdi usulca. "Leyla'yla ayrıldık"

"Onu biliyorum. Başka bir şey?"

Fırat başını ona doğru çevirdiğinde dudaklarını kızın boynuna bastırarak öpücük kondurdu. Fırat'ın neden burada olduğu çok belliydi. " Hep böyle olacak değil mi? Sevişeceğiz, doruklara çıkacağız ve bitecek. Sonra sen benimle uyumadan çekip gideceksin" diye mırıldandı.

"Hep böyle olacak" diyerek kızın kulağının altına dişlerini geçirdiğinde, Ceren içini çekerek ellerini onun kaslı omuzlarına yerleştirip gözlerini kapattı.
"Keşke beni sevsen" diyerek başını geri çektiğinde, parmaklarını adamın siyah kirli sakallarında gezdirdi.

"Bırak şu duygusal durumları" diyerek elini indirdi ve başını geriye doğru çekti Fırat. "Leyla bir şey söyledi mi? Hayatında ki kişi Kağan değil mi? Sana bundan bahsetti mi?

Bunun için gelmişti. Ağızını aramaya çalışıyordu. Ya da aramıyordu, direk soruyordu işte. "Bunun için mi buradasın?" Kağan'la Leyla arasında restorandayken tuhaf bir elektrik olduğunu anlamıştı Ceren. O yüzden birlikte olmalarına şaşırmıyordu.

"Soruma soruyla karşılık vermesen mi?"

"Leyla'yla ilgili hiçbir şey söyleme mi bekleme benden." diyerek sinirle ayağa kalktı ve laptopun başına geçerek önünde ki belgelerle ilgilenmeye devam etti.

"Kağan'dan bahsetti mi sana?"

"Senden ayrılmak istediğini söyledi ama senin buna izin vermediğini söyledi. Sonra bir ara telefonla konuştuk, ayrıldığını söyledi. Kağan'ı anlatmadı"

"Kağan'a biraz yakın ol. Güzel kadınsın, illa ki ilgisini çekersin. Bakalım Leyla'ya gerçekten sadık mı? Nasıl olsa senin hiçbir şeyden haberin yok"

Duyduğu şey karşısında, Ceren bakışlarını ona dikti. Ciddi olup olmadığını algılamaya çalışıyordu. Gayet ciddi duruyordu "Kağan'la yakınlaşma mı istiyorsun?"

"Evet onunla yakın olmaya çalış. Bence bunu yapabilirsin" diyerek gözünü kırptı.

"Rica etsem siktirip gider misin?" dediğinde, Fırat şaşkınlıkla baka kaldı ve dudaklarında bir tebessüm belirdi.
"Küfür mü ettin sen?"

"İçimden geçen küfürleri dile getirmiyorum bile. Bu arada Kağan'la yatma mı da ister misin?" diye sorduğunda, Fırat'ın kaşları çatıldı. Bozulmuş bir hali vardı belli etmese de.

"Yatmana gerek yok. Yakınlaş ve sana nasıl davrandığını bana söylemen yeterli."

Ceren ayağa kalkıp odadan çıkarak mutfağa girdi ve buzluğu açarak dondurma çıkarıp tabağa koydu hızlıca.
"Kış ayında dondurma mı yiyorsun?"

"Söyleyeceğini söyledin, sevişmek gibi bir derdin de yok. Gitsen mi acaba?" dedi kaşığında ki dondurmadan ağzına alıp dudaklarını yalayarak. Fırat ona doğru yaklaştığında, elinde ki dondurma tabağını alıp kenara bıraktı ve onun baldırlarını tutarak tezgaha oturmasını sağladı.

"Seninle sevişmezsem günüm güzel bitmiyor" diye fısıldadı ve dudaklarına kapandığında, Ceren inleyerek ellerini onun boynuna doladı. Yine onun kollarındaydı, yine karşı koyamıyordu. Yine onunla saatlerce seviştikten sonra, Fırat on dakika sakinleşip yanından kalktı ve evine gitti. Ceren ise o buz gibi yatakta tek başına, onun izleriyle uyumaya çalıştı. Ama beceremedi, bir türlü beceremedi.

ERTESİ GÜN

Aynada kendi aksine baktığında asık suratı karşısında sinirle ofladı Sahra. Bulut'un uçağı rötar yapmıştı, bir şeyler olmuştu, saat farkı da derken öğlen olmuştu. Askılı düşük yaka siyah bir elbise giyinmişti, sırtı neredeyse beline kadar açıktı. Hafif bir makyaj da yapmıştı, uzun kahve saçlarını düzleştirmişti ve oldukça iyi görünüyordu. Morali bozuk olunca kendisine bakmak iyi hissetmesine sebep oluyordu.  Aşağıya indiğinde büyük pencereye doğru yürüyerek dışarıyı seyretti bir süre. Bir anda içinin ürperdiğini hissederken, değişik bir havayla doldu içi.

"Ne güzel bir karşılama böyle?" Bulut'un sesiyle irkilirken, muhteşem sırt dekoltesinden dolayı böyle söylediğini biliyordu. Arkasına döndüğünde onun gözlerine baktığında, duran kalbi yeniden atmaya başladı. Saçları biraz uzamıştı ve iyice alnını kapatır olmuştu, sakalları da uzamış diyordu. Vücudunu saran mavi bir kazak, siyah bir kot giyinmişti ve çok yakışıklı görünüyordu. Bulut hızlıca yanına geldiğinde hiç düşünmeden ellerini kızın beline ve sırtına yerleştirerek sıkıca sarılıp başını kızın saçlarının arasından boynuna yerleştirdi ve sesli bir şekilde kokusunu içine çekti.

"Günlerdir bu anı bekliyorum. Çok özledim seni" diye fısıldadı adam. Sahra çıplak teninde hissettiği iri ellerle gözlerini sıkıca kapattı ve tek elini kaldırıp onun sırtına koyduğunda, Bulut kendisini o kadar fazla sıkıyordu ki, ağlamamak için direniyordu.

Ne garipti? Hayatında ilk defa böyle bir şey yaşıyordu, ilk defa aşkın yakıcılığını, kıskançlığın ne kadar delirten bir duygu olduğunu doruklara kadar hissediyordu. Bulu başını geriye çektiğinde uzaklaşamdan alnına, yanaklarına, öpücükler kondurarak derin bir oh çekti.
Özlediği için gözü hiçbir şey görmüyordu, Sahra'nın soğukluğunu bile algılayamıyordu. "Güzel sevgilim" dedikten sonra saçlarının kokusunu içine çekerek öpücükler kondurdu ve onun bal gözlerine bakarak derin bir nefes aldı. Dudaklarına kapanacakken, Sahra bir anda geri çekildi ve o anda Bulut bir gariplik olduğunu hissetti.

" Belli ki sen beni pek özlememişsin" dedikten sonra, Sahra'nın hırçın bakan gözlerini görünce anlamayan bir ifadeyle baktı.

"Sahra bir şey mi oldu?" Bulut'un elleri hala bedenine sıkıca sarılıydı ve bırakmaya hiç niyeti yoktu. Ondan bir milim bile uzaklaşmak istemiyordu. Sahra ise bu mesafede konuşamayacağını biliyordu. Üstelik ona sarılmamak ve öpmemek için büyük bir çaba sarf ediyordu. Resmen kokusuyla burnunun direği sızlıyordu ama o fotoğraflar gözünün önünden gitmiyordu.

"Sahra gözlerime bak" diyerek onun çenesinden tuttu ve çevirerek tenine değen elini sırtının tam ortasında yerleştirdi. "Neler oluyor?"

Sahra gücünü toplayarak elini onun bileklerine doğru atarak indirdi ve uzaklaşarak üç dört adım yürüdü kapıya doğru. " Onu sen söyleyeceksin. Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"

Ellerini göğüsünde birleştirmiş bir şekilde dik dik bakarken, Bulut ona doğru yaklaşmak istedi ancak Sahra elini kaldırarak durmasını işaret etti.

"Bu mesafeden konuşalım"

Bulut'un şaşkın bakışları ve çatılan kaşları karşısında, Sahra istifini bozmadan ona bakmaya devam etti. Kahretsin ki onu deli gibi özlemişti! Ama çok kızgın ve öfkeli hissediyordu.

"Ne olduğunu söyleyecek misin?"

"Sen söyle! Sen söyle ne olduğunu Bulut? Nasıl geçti Las Vegas? Baş başa bir kadınla yemek yiyip, onun sana yaklaşmasına izin verdin mi mesela!"

Bulut'un kaşları havalanırken, dudakları da şaşkınlıkla aralandı. Sahra dayanamayıp çekmeceye koyduğu fotoğrafları çıkarttı ve onun eline sertçe tutuşturarak öfkeyle geri çekildi.

"Ben günlerdir senin kokun sinmiştir diye odanda uyuyorum. Sen ise başka bir kadının sana yaklaşmasına izin veriyorsun. Onunla yemek yiyorsun!"

Artık tutamıyordu içinde, var gücüyle bağırıyordu. Bu bir oyunda olsa, niyetleri aralarını bozmak istemeleri de olsa sonuç olarak buna fırsat veren Bulut'tu. Onların oyununa çanak tutan yine Bulut'tu. Yapmayacaktı! Eğer karşısında ki insanın niyetini anlıyorsa ona mesafe koyacaktı.

"Bunların bir açıklaması var." dedikten sonra başını iki yana doğru sallayarak sinirle soludu. "Ben sana ihanet etmem Sahra. Bunu yapabileceği mi nasıl düşünürsün?"

"Bana ihanet etmediğini biliyorum gerizekalı! Beni aldatmazsın." diyerek öfkeyle bağırmaya devam ettiğinde, sol tarafa doğru yürüyerek sinirle saçlarını çekiştirdi ve tekrardan ona döndü.

"Ama bu o kadınla yakınlaştığın gerçeğini değiştirmiyor!"

"Yakınlaşmadım! Eğer bunun bir videosu olsaydı, aslında hiçte göründüğü gibi bir durum olmadığını anlardın. Kim gönderdi bu siktiğimin fotoğraflarını?" diyerek öfkeyle sesini yükseltirken, elindekileri masanın üzerine attı.

"Benimki de soru? Cahit! Şerefsiz herif bizimle uğraşmaktan başka bir bok yaptığı yok"

"Şu anda konu bunun kimin yaptığı değil! Ya sen benim neler hissettiğimi biliyor musun? İki gündür kafayı yemek üzereyim ben! Kim bu kadın? Neden onunla baş başasın? Neden yarı çıplak bir şekilde sana hayran hayran bakıyor? Neden elini tutuyor?" Sahra ona doğru yaklaşarak yakasına yapışıp kendisine doğru sertçe çekti. Gözü şu anda hiçbir şey görmüyordu. Her şeyi yakıp yıkabilirdi, her şeyi parçalaya bilirdi.

"Nasıl senin yakana dokuna biliyor!" dedikten sonra sertçe ittirip, inip kalkan göğüsünü sakinleştirmeye çalıştı. Bulut ona bir kaç adım attığında, Sahra'nın bakışları karşısında duraksadı.

"Sana dokunmama izin ver sevgilim" dediğinde, Sahra soluğunu vererek ses etmedi. Bulut ona yaklaştığında bir elini beline atarak diğer elini yanağına yerleştirip, şakaklarına dudaklarını bastırdı ancak Sahra tekrardan geri çekildi hızlıca. Çünkü o dokunduğunda gardı hemen iniyordu ve kasılmış vücudu gevşiyordu.

"O kadın kumarhanenin sahibi Tarhan beyin  kızıydı. Benim işlerimi Tarhan beyle halletmem gerekiyordu ama o kızının ilgilenmesini istemiş. O gün işle ilgili konuşmak için görüştük ve orası bir restoran değil. Kumarhanenin üst katında böyle bir ortam hazırlamış. Evet oturdum o masaya ve Cahit'in isteklerini sıraladım ona. Elimi tutmak istedi geri çektim. Çok kısa tuttum görüşmeyi zaten. Ayağa kalktığımızda ayağı takıldı ya da takılıyormuş gibi yaptı üzerime düştü ve yakama dokundu. Koluma girmek istedi ama hemen engel oldum. Ben anında uzaklaştım! Cahit'in bu kadar ileriye gideceğini tahmin edemedim"

"Neden bana söylemedin?"

"Uzaktaydın ve bunu kafana takmanı istemedim. Sahra bu gördüğün fotoğraflar özellikle seçilmiş güzelim. Görmüyor musun?"

Bulut'un bütün bu olanlara isyan eder gibi bir hali vardı. Sahra ise ona olan öfkesini dindiremiyordu. Her ne olursa olsun fiziksel olarak bir kadından daha güçlüydü Bulut. Ona engel olabilirdi, bir şekilde bu duruma karşı koyabilirdi. Ama kadın istediğini elde etmek için gayet güzel çaba harcamıştı ve bunu becerdiği fotoğraflardan belli oluyordu.

"Aynı şey benim başıma gelseydi peki? Bir adamla yüz yüze fotoğraflarımın olduğunu, o  adamın bana dokun..."

"Sahra tamam" dedi sertçe onu susturarak. Tam da tahmin ettiği gibiydi aslında. " Duymaya bile tahammülün yok değil mi? Ama benim hemen kabullenmemi bekliyorsun! Empati bile kuramı..."

"Delirirdim! Seni başka bir adamla görseydim muhtemelen o adamı bulur ve icabına bakardım...."

Sahra kısık gözlerle bakarken, Bulut sanki o anı yaşıyormuş gibi öfkelenmişti. Onun ihtimali bile delirtiyordu ama Sahra bunu yaşıyordu.

"Ve sana bunu anlatmadığım için burnumdan getirirdin! İzin vermeyeceksin Bulut. Yok üzerine düşmüş, yok elini tutmuş, yok sen geri çekilmişsin! Bütün bu ortamların oluşmasına fırsat dahi vermeyeceksin!"

"Mecburdum! Ne yapmamı istiyorsun?"

"Cahit bizimle uğraşmaya devam edecek belli ki. Bizi ayırmak için elinden geleni yapacak. Ben bu evde olduğum sürece de bu devam edecek" dediğinde biraz daha sakin konuşuyordu artık. Bu şekilde devam etmemeliydi artık.

"Ne söylemeye çalışıyorsun?"

"Kendi evime geçeceğim. Bu fotoğraf olayından sonra kendi evime geçersem aramızın bozulduğunu anlar ve bizi biraz rahat bırakır. Aksi halde ben bu adamı öldüreceğim"

"Sahra bu evden gidemezsin. Buna izin vermem. Bir yolunuz bulacağım"

"Bence biraz uzak kalmamız daha iyi olur.
Çünkü ben ilk defa böyle hissediyorum ve bunu kontrol etmekte zorlanıyorum. Başka bir Ülke de başka bir kadınla sebebi her ne olursa olsun, sana yaklaşmasına katlanamıyorum. Öfkemin dinmesi gerekiyor"

Bulut'un hatası bütün bunlara fırsat veriyor olmasaydı. Eğer kadın öyle bir ortam yaptıysa, gidip masasına oturmamalıydı. Başka bir yerde görüşmek için direte bilirdi. Ki Bulut istediğini mutlaka yaptırırdı. Üstelik bunu söyleme gereği dahi duymamıştı! Aynısını kendisi yapsa yüzüne bakmazdı. O yüzden burnunun sürtmesi gerekiyordu. Hızlıca odasına girip dolabını açtığında, küçük bir valiz çıkarıp eşyalarını yerleştirmeye koyuldu. Bulut içeriye girdiğinde bir anda yatakta duran valizi köşeye fırlattı.

"Hiçbir yere gitmiyorsun"

" O kadınla bir daha görüştün mü?" diye pat diye bir soru sordu aniden.

"Ne?"

"O kadınla, sana yakınlaştıktan sonra görüştün mü?" Kadının rahat durmayacağı tipinden bile belliydi. Mutlaka bu yemekten önce ya da sonra Bulut'a yaklaşmak istemiş olabilirdi.

"Görüşmek zorundaydım. Bu işin başında o kadın vardı! Ama net bir şekilde onu istemediğimi söyledim"

"Seni istediğini mi söyledi?" diye sordu yumruğunu sıkarak Sahra.

"Odama geldi" Bulut'un çekingen bir ifadeyle kurduğu cümle, Sahra'nın göz bebeklerinin büyümesine sebep oldu. Ya da neye şaşırıyordu ki? Tam da tahmin ettiği gibiydi. "Ne yaptı?"

"Kapıma geldi, içeriye girmek istedi ama ben buna izin vermedim. Beni istediğini söyledi, ben onu sert bir şekilde uyardım ve gönderdim."

Sahra öfkeyle yerde ki valizi alıp eşyalarını toparlamaya başladığında, Bulut burnunun kemerini sıkarak onu izliyordu. "Sahra izin vermedim diyorum!"

"Yok birde izin verseydin? Nasıl senin kapına gelebiliyor? Ne cesaretle ya! Hangi cesaretle senin kapına gelebiliyor!"

"Ne saçmalıyorsun sen? Kadının cesaret almaya ihtiyacı mı var? Arsızın tekiydi"

Sahra hırsla valizini kapatırken, başına ağrıların girdiğini hissetti. Öfkeyle gözlerini adamın gözlerine diktiğinde, bir anda bacağına bir tekme attı onun. Şu anda tekme tokat dövmek istiyordu.

"Sahra napıyorsun?" diyerek yüzünü buruştururken, genç kız köşede duran abajuru elinin tersiyle yere fırlattı.
"Seni şu anda öldürmediğime şükret. Çekil!"

"Beni terk mi ediyorsun?"

Bulut hayretle bakarken, Sahra bu sefer onun kaslı kollarını çimdik attı ama pek etti ettiğini sanmıyorum. " Seni öldürmemek için senden uzaklaşıyorum! Öfkem geçene kadar benden uzak dur"

Sahra valizini eline alıp hızlıca aşağıya inerken, kapıdan çıkacakken Bulut bir anda o kapıyı sertçe kapatarak kolundan tuttu ve sırtını kapıya yasladığında iki elini yana koyarak yüzüne doğru eğildi.

"Sahra yapma bunu güzelim. Gitmen çok saçma!" Gözleri kızın dudaklarına kayarken, aralarında ki cinsel yoğunluk yine gün yüzüne çıkmıştı. Sahra onun delice bakan acı gözleri karşısında iradesini korumaya çalışsa da, onu öpmemek için, kokusunu içine çekememek için kendisiyle savaşıyordu.

"Seninde o kadınla olan fotoğrafların çok saçma!" dedi bağırarak. Yüzleri daha çok yaklaştığında, ikisi de öfkeyle soluyordu.

"O adama istediğini veriyorsun!"

"O zaman o adamın istediğinin olmasına izin vermeyeceksin! Bunu yapan sensin, ben değil!" Sahra hızlıca onu ittirip evden çıktığında arabaya doğru giderek yan koltuğa oturdu. Akrepte direksiyona geçti. Koruma arabaları eşliğinde yola koyulduklarında, Sahra sinirle akan yaşını sildi. Normalde Bulut istemeseydi o bahçeden ayrılamazdı. Ama belli ki bu kararına saygı duyacaktı.

Bu evde kaldığı sürece Cahit daha fazla ileriye gidecekti. Madem kavgalı olmalarını istiyordu, o halde öyle olacaklardı. Hoş şu anda gerçekten kavgalılardı! Ama Bulut'un bu durumu basit bir şeymiş gibi anlatamaması saçmaydı.  O olay olduğu an söylemeliydi! Bulut'a güveniyordu, onun aşkına inanıyordu ama bir daha buna asla müsaade etmemesi gerektiğini anlaması gerekiyordu.

"Patron iyi misin sen? Acılı adana yaptırayım, sakinleşirsin"

"İstemiyorum"

"Ha durum o kadar vahim. Anladım ben susayım o zaman"

Emirgan'da ki eve geldiklerinde, Sahra derin bir nefes alarak koltuğa bıraktı kendisini. Koskocaman evde tek başınaydı! Bir süre sonra Kağan yanına geldiğinde, ona olanları anlatmıştı.

" Sahra neden aldatılmış gibi bir tepki veriyorsun?"

"Salak mısın Kağan? Aynı şeyi ben yapsam ne olurdu acaba? Ya da Leyla'nın yaptığını düşün?" Kağan kıpırdanarak yüzünü asarken, Sahra ters ters ona bakıyordu.

"Bende öyle tahmin etmiştim. Ne olursa olsun buna izin vermeyecek! Üstelik bütün bunları bana önceden uygun bir şekilde söyleseydi ben o fotoğrafları görünce bu kadar delirmezdim! Ya kadın onun odasına gitmiş, bildiğin onunla yatmak istemiş! Bulut gerçekten mesafesini korusaydı ve o herkese gösterdiği mafya kimliğini o kadında da gösterseydi, eminim böyle bir şeye cesaret edemezdi"

"Evi mi terk etmen gerekiyordu peki?"

"Anlasın! Ne kadar ciddi olduğumu görsün. Üstelik Cahit'in tek derdi biziz. Kağan, bu adam bizimle uğraşmaktan vazgeçmeyecek. Bir şeyler yapmamı lazım artık. Elimiz kolumuz bağlı durmak istemiyorum"

Sahra ayağa kalktığında sıkıntıyla çantasında duran lastik tokayı aldı ve saçlarını hızlıca tepeden topladı. İyice hararetlenmişti ve sinirleri bozulmuştu.

"Valla ben varım. Benimde sinirlerimi bozuyor, bence artık bir olup bu herifin icabına bakalım. Ama Bulut'un da olması lazım"

"O da olacak zaten. Yani ona kızgın olmam, Cahit'in işini bitiremeyeceğimiz anlamına gelmiyor."

Bir yolunu bulacaklardı. Cahit'in de illa ki sakladığı bir sırrı, bir açığı vardı. Olmalıydı! Bulmaları gerekiyordu. Üstelik babasını neden öldürmek istediğini de bulmaları gerekiyordu. Başka türlüsü olmazdı. Sebebi her neyse öğreneceklerdi.

ERTESİ GÜN

Bulut yine Cahit bey ile karşı karşıyaydı. Aslında bu yola babasının intikamını almak için girmişti. O masaya bu yüzden oturmuştu. Cahit'i sıkıştırdığı, onun moralini bozduğu çok zaman olmuştu. Hepsinden de büyük zevk almıştı. Ama artık yetmiyordu. Sadece 3 yıldır bu masadaydı ve 3 yıl içinde arkasına sağlam adamlar almıştı, irili ufaklı herkese ilişki kurmuştu. Cahit'i alt etmek kolay değildi ama bunun için büyümesi gerektiğinin farkındaydı.

"Gerçekten bu kadar düştün mü sevgili amcacığım? Sahra'ya fotoğraf gönderecek kadar mı işsiz bir adama dönüştün?

Cahit elinde ki mandalinayı yerken gayet rahat bir şekilde Bulut'a bakıyordu.
"Seviyorum yeğenim ne yapayım? Bakma sen ben yine iyi kalpliyim. Yoksa sizi on kere ayırmıştım. Şimdilik içimden gelmiyor"

"Senin Sahra'ya bambaşka bir nefretin var. Neden? Neden Sahra'yla aramı bozmak için ekstra bir çaba sarf ediyorsun?"

"Sorularının cevapları var ama bu cevapları sana vermek istediğimi pek sanmıyorum."

Bulut sakin kalmaya devam ederken, Cahit'ten hiçbir şey alamayacağını biliyordu. Zaten buraya gelme amacı ne düşündüğünü bilmek istemesiydi.

"Benin güzel gelinim Sahra evi terk etmiş. Haklı ama yeğenim. Sen git başka kadınla aldat onu. Aklı varsa affetmez seni" diyerek kendi kendine gülmeye başladı. Bu durum belli ki fena halde hoşuna gitmişti. " Affetse de aklında bir şüphe olur. Kadınlar kolay kolay unutmaz"

Sahra'yla aralarında nasıl bir bağ olduğunu bilmediği için böyle düşünmesi çok normaldi. Ama gördüğü kadarıyla Sahra'yla ayrıldıklarını düşünüyordu ve bu durum işine gelirdi.

"Bütün bu yaptıklarının hesabını vereceğin bir gün olacak. İşte ben o günü iple çekiyorum Cahit bey!"

Oradan ayrılıp yola koyulduğunda, öfkeden delirmek üzereydi. Sahra'yı deli gibi özlemişti! Onun için yanıp tutuşuyordu ancak güzel sevgisine hak veriyordu. Aynısı onun başına gelseydi ve söylemeseydi, neler yapacağını tahmin dahi edemezdi.

Şimdilik evden ayrılmasına izin vermişti. Biraz sakinleşip, kafasını toparlaması için bu gerekli olabilirdi. Üstelik Cahit belki biraz duraksar ve neler yapabileceklerine bakardı. Murat'ın attığı mesaja hızlıca baktı. Sahra'nın nerede ne yaptığının haberini hemen alıyordu. Sahra iskeleye geçmişti. Oraya gidip onu görmek istiyordu. Ne kadar öfkeli olursa olsun, gözlerine bakmadan, yüzünü görmeden duramazdı. Zaten günlerdir ayrı kalmıştı. Daha fazlasını istemiyordu, daha fazlasının olmasına müsaade etmekte istemiyordu.

<>

Leyla dalgın bir şekilde arabada beklerken, sıkıntıyla ofladı. Ceren'i bekliyordu. Beraber yemeğe geçeceklerdi ancak hala gelebilmiş değildi. Aslında abisiyle konuşması gerekiyordu, ona babasıyla ilgili bu durumu sormak istiyordu ancak Sahra evden gidince çok kötü bir ruh haline bürünmüştü. Yanına dahi yaklaşılacak türden değildi. O yüzden biraz erteleme kararı almıştı. Zaten şu anda duyacaklarını kaldıracak  gücü de hissetmiyordu. Ertelemek işine geliyor olabilirdi.

Beklemeye devam ederken, bir anda Fırat'ın yan kapıdan çıktığını ve kapıda bekleyen bir taksiye bindiğini gördü. Ne alakaydı? Neden yan kapıdan çıkıyordu? Ve neden taksiyle gidiyordu. Taksi hareket ederken, içindeki sese kulak verdi ve onu takip etmeye koyuldu. Neden böyle bir şey yaptığını bilmiyordu, ancak içine kurt düşmüştü. Mesafeli bir şekilde yola devam ederken, Ceren'e hızlıca işinin çıktığını mesaj attı ve devam etti. Arabayı Fırat kullanmış olsaydı, muhtemelen fark edebilirdi.

Yaklaşık 40 dakikalık bir yoldan sonra, merkezi bir yerde, trafiğin yoğun olduğu bir yerde tam orta kısımda eski bir iş merkezinin önünde durup, taksiden binip, o iş merkezine yürüdüğünü gördü.
Leyla arabayı park edip karşıya geçtikten sonra geniş kapıdan içeriye süzülüp yürümeye başladı.  O kadar büyük bir yerdi ki, algılamakta zorluk çekiyordu.
Eski duvarların arasında yürümeye devam ettiğinde, seslerin geldiğini duyunca ilerlemeye başladı. Köşede ki duvardan kafasını uzattığında, Fırat'ın bir adamla konuştuğunu gördü. Dikkatle bakmaya devam ettiğinde bu adamı bir yerden çıkaracağını düşündü. Bir şeyler konuşuyorlardı ancak ne konuştukları anlaşılmıyordu. Telefonunu çıkartıp hızlıca fotoğrafını çektikten sonra, fotoğrafı yaklaştırıp dikkatle baktı.

Bu adamı görmüştü. Daha önce davet düzenlemişti ve abisiyle o davete katılmıştı. Bu adam masa lideri Cahit beydi! Şaşkınlıkla elini kalbine koyarken, dudakları aralandı ve gözlerini kırpıştırdı.
Cahit bey ile Fırat'ın ne alakası olabilirdi!

<>

"Venuzallaya 3'te ulaşması gereken gemi saat 5'te ulaştığı için akışta bir problem çıkmış Cemil abi. Bir an önce gemilerin tekrardan Türkiye'ye dönmesi gerekiyor" dedi Sahra elinde ki belgelere bakarak.

"Ben ilgileniyorum hemen" dedikten sonra adam yanından uzaklaştı. İşi bitmişti aslında ancak eve gitmek istemiyordu ki. Tek başına o kocaman evde yaşamak istemiyordu. Ama burada durmanın bir faydası yoktu. Ayağa kalkıp odadan çıktığında, deniz kenarına doğru ilerledi. Yerde kar vardı ve üzerine bastıkça oluşan sese odaklandı Sahra.
Bir anda Bulut'u karşısında görünce olduğu yerde çakılı kaldı.

"Ne işin senin burada?"

"Seni görmeden yapacağımı düşünmedin herhalde. Konuşalım mı biraz?"

"Eve gitmem gerekiyor" diyerek umursamaz bir tavır takındı. O böyle yaptıkça, Bulut onu alıp kalbine sokmak istiyordu. Fena halde etkileniyordu onun bu hallerinden. Hoş Sahra'nın her halinden etkileniyordu ancak bu tatlı sert halleri bir başkaydı.

"Bizim evimize gidersek olur"

"Bu sözlerinden etkileneceğimi sanıyorsan aşırı yanılıyorsun demektir"

Yoo gayette doğruydu aslında. Bizim evimiz demesi bütün yelkenleri suya indirmesine bir sebepti. Ama bunu ona söylemeyecekti. "Bakışların pek öyle söylemiyor ama neyse. Cahit'le görüştüm, seninle ne derdi olduğunu sordum. Bir şey söylemeyeceğini biliyordum. Sadece
senin evden ayrıldığın konusunda ne söyleyeceğini merak ettim. Sanırım bizim ayrıldığımızı düşünüyor"

"Cahit'in derdi her neyse öğrenmek istiyorum. Babamı öldürme emrini vermesi, benden nefret etmesi hiç normal değil."

"Bir yerden bir şekilde başlayacağız. İlla ki bir şeyler bulacağız." dediğinde, Sahra olumlu anlamda başını salladı. Bir şeyler bulmazlarsa eğer Cahit'in bu pis oyunları devam edecekti.

"Ben eve geçiyorum artık."

" Ne zamana kadar o evde kalacaksın?"

"Bulut ben zaten geçici bir süreliğine sizde kalıyordum."

Bulut'a bu derece bağlanmak artık canını yakmaya başlamıştı. Biraz kendine alan istiyordu. Sadece biraz alan istiyordu. Aksi halde Bulut'la yaşamak, o evde kalmak bir aile sıcaklığı hissettiriyordu. Bunu asla inkar etmemişti. Ama artık bu baş etmekte zorlandığı hislerle o evde kalmak istemiyordu.

"Ben hiçbir zaman geçici olarak düşünmedim. Senin o evde ki varlığına o kadar çok alıştım ki, şimdi eve girmek bile istemiyorum!" dedi.

" O da senin problemin." diyerek arabaya gidecekken Bulut onun bileğinden tutarak gitmesine engel oldu. "Bana bunu yapma, beni bu şekilde uzak tutamazsın kendinden. Buna dayanamıyorum"

Elini kızın beline sıkıca sararken, burnunu onun saçlarında gezdirerek sesli bir şekilde kokusunu içine çekti. Diğer eliyle de yanağını okşarken, Sahra gözlerini kapatarak nefes alış verişini düzenlemeye çalışıyordu.

"Seni üzecek bir şey yapmak istemedim özür dilerim güzelim." dedikten bu sefer yüzünü kulağının alt kısmına gömerek derin bir şekilde kokusunu içine çekti ve dudaklarını bastırdı. Sahra tek elini onun omuzuna atarak dirayetli durmak için büyük bir çaba sarf ediyordu. Teninde ki o sıcak nefes düşünme yetisini kaybetmesine sebep olabilirdi.

"Seni ne kadar çok özlediğim hakkında bir fikrin var mı?" diyerek alnını bu sefer kızın omuzuna yaslayarak belinde ki eli biraz daha yukarıya çıkartarak sırtını okşadı.

"Günlerdir senin kokunu almadan uyumak bile ölüm gibiydi. Evimize gel. Yine kız, yine öfkelen ama senin evde olduğunu bileyim. Şu kokunu içime çekip uyuya bileyim."

Parmaklarını adamın ensesinde gezdirdiğinde düşüncelerini toparlamaya çalışarak hızlıca geri çekildi. Bu kadar güzel bakarken, böyle yaklaşmaya çalışırken, yüzünde  ki tutku yüz kilometre öteden belli olurken ona nasıl karşı koyacaktı ki?

" Gelmeyeceğim. Bu şekilde olması Cahit'in.."

"Sikicem Cahit'i! Bırak şimdi onu. Ne düşünürse düşünsün umurumda değil. Ben seni istiyorum."

Telefon çalınca ikisininde ki arasında ki yoğunluk son buldu. Sahra hızlıca telefonunu çıkartırken, Leyla'nın ismini görünce açtı telefonu.

"Efendin Leyla?"

"Sahra görüşmemiz lazım. Bizim eve gelebilir misin? Abimi de arayacağım şimdi"

"Bir şey mi oldu?"

"Bir toplanalım konuşuruz."

"Tamam bizim evde görüşelim, zaten gelecektin. Bulut'ta yanımda, ben ona söylerim"

Sahra telefonu kapattıktan sonra, dikkatini Bulut'a verdi. "Leyla bir şey konuşacakmış. Seni de istiyor. Gidelim mi?"

"Benim arabayla gidelim. Seninkini şu manyak tip getirir" diyerek Akrep'i işaret etti.

"Kendi arabamla gidebilirim"

"Sahra hadi güzelim." Elinden tutup yürümeye başladığında, bir şey söylemesine fırsat vermeden kendisini arabada buldu. Bulut'ta arabaya bindiğinde beraber yola koyuldular. Sessiz sessiz dışarıyı izlerken, ortamda ki ağır hava kanının kaynamasına sebep oluyordu. Bulut yanındaydı, onu özlemişti ama öfkeliydi. Gidene kadar sadece birbirlerinin nefeslerini dinlediler. Eve geldiklerinde, Kağan adamlarla beraber ateşin başında ısınıyordu.

"Neredesiniz siz? Dondum burada." dedi Kağan tripli bir şekilde.

"Sen ne arıyorsun burada?"

"Burası benin dostumun evi ya hani. Ayrıca Leyla çağırdı"

Beraber içeriye girdiklerinde, Sahra köşede ki abajurun ışığını açarak üzerinde ki kabanı çıkartıp sandalyenin üzerine bıraktı. "Aç mısınız?" diye sordu Sahra eşlerini beline yerleştirerek.

"Valla kurt gibi" dedi Kağan kendisini koltuğa bırakarak. "İyi şimdi mutfağa git yiyecek bir şeyler hazırla. Şu meşhur soslu makarnandan olabilir. Ben üzerimi değiştireceğim"

"Muhteşem ev sahibisin sen ya. Mükemmelsin" Sahra saçlarını savurarak odadan çıkarken, Bulut'un yoğun bakışlarını üzerinde hissede biliyordu. Yukarıya çıkıp dolabını açtığında, gülümseyerek günlük mavi bir elbise çıkardı. V şeklinde göğsünün ortasından aşağıya doğru iniyordu, neredeyse midesine kadar iniyordu. Bulut'u biraz kışkırtmaktan zarar gelmezdi. Dizinin bir karış üzerinde biten elbiseyi üzerine geçirirken, saçlarını tepeden toplayarak gerdanını daha çok ortaya çıkarttı. Aşağıya indiğinde, Bulut'u telefonuyla incelenirken buldu. Başını kaldırdığında, gözleri bir açıldı ve ateş gibi parladı. Sahra pencereye doğru yavaş haraketlerle yürüdüğünde, dışarıda gezdirdi gözlerini.

"Leyla on dakikaya burada olurmuş. Kağan mutfakta galiba, ben bir ona bakayım" Bulut'un önünden geçecekken, bir anda ne olduğunu anlamadan güçlü kollar tarafından çekildi ve kendisini onun kucağında buldu. Bulut'un eli sıkıca belini sararken, bir elini yukarıya doğru katlanan elbisesinin ardından ortaya çıkan bacağına dokundu.

"Benim için böyle giyindin değil mi?" diye sordu kısık bir ses tonuyla.

"Kaybettiğin Sahra'ya dön bir bak istedim. Bırakır mısın beni?"

Onun kollarından kurtulmak istiyordu ancak Bulut tam tersine daha çok kendisine bastırıyordu, asla bırakmıyordu. İkisinin de gözleri keskin bir şekilde çakışırken, Sahra inip kalkan göğüsüne engel olmaya çalışıyordu. Bu iş nereye varır bilmiyordu ama Bulut'a baktıkça, o böyle dokundukça her şeyi unutmak daha kolaydı. Şimdi onun kucağındayken hiçbir şey kolay değildi ve kolay da olmayacaktı.

<>

Bu bölüm olaysız bir şekilde bitti.

Soru sormuyorum bu bölüm. Çok fazla cevaplayan olmuyor. Genel yorum yaparsanız sevinirim.

Yavaş yavaş her şeyi açığa kavuşturup finale doğru gitmeyi düşünüyorum.

Görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

40.7K 1.6K 20
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
1.7M 76.3K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
22.1M 898K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
476K 27.8K 37
Arkadaşının kardeşine 5 yıldır aşık olan Evren Alp Tekin ve duygularından emin olamayan Alara Arslan. Bakalım neler olucak... "İyi geceler Evren." ...