TUTSAK +18 (TAMAMLANDI)

By sensizlikzorbitter

8.1M 250K 211K

+18 cinsellik içerir rahatsız olan okumasın lütfen! Dudakları şefkatle dudaklarımı okşarken, dili hoyratça da... More

Tanıtım
1. Kırmızı Araba
2 . Başka Kızlar Da Var
3. Kırbaçlar Ve Tıkaçlar
4. Pırlanta Piercing
5. Kova Deme Sakın
6. Kaçış 1
7. Kaçış 2
8. Cario
9. Kriz
10. Ayı Kral
11. Polisler
13. Ceza
14. Yanlış Alarm
15. Yemin
16. Kumar
17. Clup
18. Kırbaç
19. Bodrum
20. Geçmişten Gelenler
21. İhanet
22. Elleri Bağlı
23. Güzellik Salonu
24. Kelepçe
25. Çekirge
26. Ne Görüm?
27. Aşk Yapmak
28. Krem
29. İçimdeki Çocuk
30. Sahte Ve Yapmacık
31. Adonis
32. Şah Olmak
33. Tehdit
34. Mum Ve Çikolata
35. Alev Alev Yanmak
36. Değişmemişsin!
37. Kötü Hatırla
38. Çığlık
39. Carpe Diem
40. Felek-i Eflak
41. Çiçekler
42. Oyun Kurucu
43. Piercing
ENZİO
MÜGE
46. Siyah Elmas
47. Silah Ve Kan
48. Beyaz Tel
49. Unicorn Kardeşliği 1. Part
50. Sonun Başlangıcı
51. Günışığı
52. Masal Prensesi (Sezon Finali)
54. Kel Horoz
55. Cinler
56. Tüfek
57. Bizim Masalımız
58. Yar Diline
59. Tatil
60. Geceden Sabaha
61. Yanlış Çoraplar
62. Telefon
63. Kraliçe Gibi
64. Bağlılık
65. En Güzel Ceza
66. Aile
67. Hastane
68. Karpuz Mu Ananas Mı?
69. Oyun 1. Part
70. Oyun 2. Part
72. İtalyanca
73. YILDIZ
74. X, Y Ve Z
75. Ortak
77. Ölüm Makinesi
78. Tüysüz Canavar
80. Stella
81. Final Part 1
82. Final Part 2
83. Final Part 3
84. Özel Bölüm
Rest
Özel Bölüm +18
+18 Özel Bölüm (Tekrar)
SON AÇIKLAMA
Dreame Uygulaması DOLANDIRICI
Son
Yeni Hırsız

76. Çakal

34.5K 1.8K 1.6K
By sensizlikzorbitter

Bu bölümü fanatik9090 ve Sndngdr ithaf ediyorum

Keyifli okumalar

Gözlerimi açtığımda güneş, karanlığın içinden göz kırpıyordu. Sanki günlerce uyumuş gibiydim. Dudaklarım kurumuş, susuzluktan çatlamıştı. Midem bulandığında, arabanın tutmasından değil açlıktan olduğunu anladım. Kaç saattir uyuyordum anlamış değilim. Yer yön zaman kavramını yitirmiş gibiydim. Gözlerimi kapatalı beş on dakika geçmemiş miydi?

Yerimde karnımın izin verdiği kadar doğrulmaya çalıştığımda dudaklarımdan istemsizce inleme çıktı. Belim tutulmuştu. Başımı çevirip etrafa baktığımda otobüsün iç lambalarının kısıldığını ve herkesin uyuduğunu gördüm. Saat daha çok erkendi akşam bile olmamışken herkesin uyuyor olması içime şüphe düşürdü. Yerimde zorlukta ayağa kalkıp hareketsiz kalmış bacaklarımı açmak için koridorda yürümek istedim. Yan koltuğumda uyuyan kadına baktığımda önünde açık kalmış koltuk sehpasının üzerinde bana göz kırpan tavuklu salata ve sandviç ağzımı sulandırdı. Sabah Enzio'yla birlikte yaptığım kahvaltıdan beri hiç bir şey yememiştim. Bu sıcak havada aç ve susuz kalmam doğru değildi. Otobüs de mola vermediğinden inip bir şey yiyememiştim.

Midem açlıkla guruldadığında burun deliklerimin genişleyip bu güzel yemek kokusunu almak için çırpındığını hissediyordum. Ben hamileydim, bir lokma ısırık alsam bir şey der miydi?

Ne saçmalıyorum ben? Kendine gel Müge! O senin yemeğin değil.

Ama bebeğim aç, karnım aç. Bebeğim için yesem?

Hayır. Biraz daha sabredebilirdim, değil mi?

Gözümün önüne komşu teyze geldiğinde hamile bir kadına söylediği sözler zihnimin içinde yankılandı: 'canın çektiyse ye kızım çocuğunun bir yeri şişer veya eksik olur.'
Yemezsem gerçekten de çocuğumun bir yeri eksik olur mu? Ya çocuğuma bu yüzden bir şey olursa?

Ne saçmalıyorum ben? Başımı iki yana sallayıp içimdeki tartışmayı sona erdirdim. Bebeğime hiç bir şey olmayacaktı. İyiydim. Molada bir şeyler alıp yiyebilirdim. En iyisi biraz yürümek ve kendime gelmekti. Kadının bacaklarının ve açık kalmış sehpanın izin verdiği kadar küçücük alandan geçmeye çalıştığımda kadın hareketliliği hissetmiş olacak ki hemen uyandı.

"Lavaboya mı gideceksin? Yardımcı olmamı ister misin? Yaklaşık 10 saattir uyuyorsun bir ihtiyacın var mı?"

10 saat mi? O kadar uyumuş muydum? Ben beş on dakika geçti sanıyordum. Dışarıya tekrar baktığımda güneşin aslında battığını değil doğuyor olduğunu artan ışıklarından fark ettim. Yeni bir gün başlamıştı ve ben bir gündür aç susuz bırakmıştım bebeğimi. İçimde vicdan azabıyla daha fazla kendimi tutamadım.

"Bu yiyecekleri bana satar mısınız?"
Kadın anlamsızca yüzüme baktığında sözlerime devam ettim.
"Çok acıktım ve susadım. Molada uyuduğum için bir şey alamadım. Ücreti neyse daha fazlasını veririm."
Arabadan aldığım paradan bir miktarını çıkartıp uzattım. Yiyeceklerin ederinden üç kat fazla para vardı. Elini uzatıp parayı aldı ve yiyecekleri bana uzattı.

"Afiyet olsun."
Parayı cüzdanına koyduğunda yiyecekleri benim koltuğumun önündeki sehpaya koydu.

Kendi ülkemde olsaydım hamile olduğum için insanlar benimle yemeklerini bölüşmekten çekinmez veya ederi kadar ücreti alırlardı. 'O parayı cebine koy molada bebeğinin canı ne çektiyse onu alırsın' diyecek insanların bile var olduğuna inancım tamdı. Memleketim ve ailem gözümün önüne geldiğinde göz yaşlarımı tutamadım. Düştüğüm durum içi yakarken dudaklarımdan geçen ılık su, yıllardır susuz kalmış gibi kurumuş dudaklarımı yumşatmış, boğazımı nemlendirmişti. Bir şişe suyu bitirdiğimde çenemden akıp giden damlaları dilimle yakaladım. Susuzluğu, çaresizliği, muhtaç olmayı ve en kötüsü yalnızlığı iliklerime kadar hissederken bebeğim için güç toplamalıydım. Güçlü olmalıydım.

Yiyecekleri hızla yerken üzerimdeki bakışlar umrumda bile değildi. Plastik kaptaki son lokmayı da yuttuğumda derin bir nefes alıp sırtımı yasladım koltuğa. Açlık ne büyük terbiyeydi!

Bir gündür hareketsiz de kaldığım için yerimden kalktığımda elimdeki boş kapları koridordaki küçük çöp kutusuna attım. Otobüsün hareket halinde olması dengemi bozarken zar zor en arkaya ilerleyip boş tuvalete girdim. İşim bittiğinde elimi yüzümü yıkarken aynadaki aksime baktım. Terden ıslanmış enseme saçlar yapışmış, yüzümde göz yaşlarının izi kalmıştı. Yıkılmış görünürken, kararlı bakışlarım hiç bir şey için henüz son değil diye bağırıyordu. Otobüsün deposundan gelen ılık su uykumu açtığında her şeyi daha dikkatli düşünür oldum.

Ayda oğlunu bırakıp gelmemişti. Şafak ortalarda görünmüyordu, olayın şokuyla donup kaldığına eminim. Peşimden gelse bile annemlere verdiği sözü tutmak için, beni Türkiye'ye götürmek için, geleceğinden emindim. Enzio... Nerede olduğumu veya nereye gittiğimi bildiğinden adım kadar eminim. Sadece yanıma gelmeye yüzü yoktu.

Çakal ve diğerleriniyse düşünmek bile istemiyorum. Benden saklamışlardı. Avukatım Timur uyarmıştı. İtalyan avukatları vardı demişti ama bağlantı kurup bilememiştim. Belki de ailede dışlanan Cario en başından beri iyi adamdı, kim bilir? Artık kimin iyi kimin kötü olduğunu ayırt edemez olmuştum. Sapık dediğim Marcio bana silah çekerken, kocam dayısının kimliğini benden saklamıştı. Ailede en güvenilir adam dediğim Arnaldo, pisliğin teki çıkmıştı. Mary haklıydı. Kimseye güvenme derken çok haklıydı. Ailede kendimden başka güveneceğim kimse kalmamıştı.

O sabah beni tutmaya, konuşup her şeyi anlatmaya çalışan kişinin Enzio olduğundan emindim. Peşimden gönderdiği adamlarının aslında beni hemen bulabileceğinden hatta istese arabayı durdurabileceğinden de eminim. Yapmamıştı. Yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunu kabullenmişti. Belki de ailesiyle yalnız kalmanın en doğru olduğunu bazı şeyleri çözme vaktinin geldiğini kabullenecekti, kim bilir?

İnce, gri kapıyı açtığımda bir kaç kişi uyanmış mırıltılı denecek kadar kısık sesle kendi aralarında konuşuyorlardı. Bazıları derin uykuya teslim olmuş horluyor, bazılarıysa çatık kaşlarla huzursuz uykuya karşı savaş açıyordu. Koltuğuma yaklaştığımda yanımda oturan kadının telefonda birisiyle konuştuğunu gördüm. Kısık sesle konuşuyor, uyuyan insanları rahatsız etmemek için dudaklarını bir eliyle kapatıp telefona yaklaştırıyordu. Konuşmalarından anladığım kadarıyla nerede olduğumuzu ve ne yaptığını anlatıyordu. Yanına vardığımda beni fark edip  hızla doğruldu. Geçmem için yer verdiğinde şaşırdım. Tuvalete gitmek için kalktığımda bana yer vermemiş, uzattığı bacaklarını bile çekmemişti oysa ki.

Yerime geçip ona teşekkür etme anlamında gülümsediğimde o da gülümsedi. Sanki bir şey diyecekmiş gibi dudaklarını aralayıp dursa da ağzından tek ses çıkmadı. Sonra elindeki telefonu hatırlamış olacak ki hemen kulağına götürüp kaldığı yerden konuşmaya devam etti. Bense dışarıya bakmaya başladım. Gün ağarmış, güneş yükselmeye başlamıştı. Yoldaki araç sayısı arttıkça, insanların günlük telaşesi dudaklarımda gülümsemeyi sağlıyordu. Yol uzundu. Bitmeyecek, hemen sona ermeyecekti. Önümde geçmesi gereken daha 13 saat varken içim sıkıntı doluydu.

Çöl ortamının geride kaldığını ilan eden yeşil ağaçlık alanlar bana çok özlediğim memleketimi hatırlatıyordu. Gözlerim, aracın sarsıntılarıyla kapanmaya başlarken, ellerim karnımın üzerinde yavaş yavaş bebeğimi okşuyordu.

⛓️⛓️⛓️

Şafak'ın anlatımı :

Etrafımdaki kargaşaya gürültüye rağmen içimde derin bir sessizlik vardı. Gözlerimin önündeyse korku dolu gözlerle bakan hamile bir kadın, Müge. Attığı çığlıkları kulağımdan gitmiyor, korku dolu bakışlarıyla evladını korumak için karnını sarıp sarmalaması içimi parçalıyordu. Gidiyordu. Enzio'nun onu kollarının arasına almasına izin vermeden arkasına bakmadan gidiyordu. Kaçacaktı. Tıpkı daha önceden yaptığı gibi. Tıpkı Şile yolunda canını kurtarmak için gittiği gibi.

Hareket edemiyordum. Ne gitme diyebiliyor ne de beni bekle diyebiliyordum. Ona uzun zamandır haksızlık ettiğimi biliyor, vicdan azabının altında kıvranıyordum. Bizi, geceleri koyun koyuna uyurken ne hale getirmişlerdi. Ben onu korumak için buraya gelmişken, aşkın kör ettiği gözlerim yüzünden onu yalnızlığa mahkum etmiştim. Hatalıydım ve deli gibi pişmandım. Şimdi peşinden gitmek isteyenleri durdurarak ona yardımcı olacaktım.

"Enzio! Söyle adamlarına Müge'nin gitmesi için izin versinler. O hamile, peşine düşerek onun panikleyip daha kötü hale gelmesine neden olabilirsin."
Evladı için kıvranan Enzio ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı. Garajdan Marcio'nun aracıyla çıkan kadına korumalar son anda bahçe kapısını açıp çıkıp gitmesine izin vermişlerdi. Müge, yaşadıklarını atlatmak için, geçmişinden kaçmak için gitmişti. Ayda'ysa oğlunu bırakamadığı için peşinden gidememişti ancak sessiz kalmaya da niyeti yok gibi görünüyordu.

"Arnaldo, uçağı ayarla. Türkiye'ye dönüyorum."
Sessiz, sakin, ailede en aklı başında insan olarak tanıdığım Arnaldo'nun yüzü renkten renge girerken aile kavgasının çıkacağı belliydi.
"Hiç bir yere gitmenize izin vermem. Eğer illa gideceğim diyorsan Riccardo'yu bırakıp gidebilirsin."

Bir anneyi evladıyla tehdit ederek yanında tutmak kadar aşağılık bir durum var mıydı? Kadının elinden özgürlüğünü, düşüncelerini, duygularını alıp hapsetmek ne kadar doğruydu. Bir şeylere mecbur bırakmak, zamanla mecbur bırakıldığı şeye karşı nefret uyandırmaz mıydı? Yanlış yapıyordu ve bu yanlışını göremeyecek kadar gözü kördü.

"Benim hayatımı karartan insanlarla aynı ortamda bulunmayacağım. Oğlumu da burada bırakmam. Ben Türkiye'ye döneceğim."
Ayda kararlıydı ama onun kadar Arnaldo'da kararlıydı. Elini kaldırıp Ayda'nın yüzüne tokat attığında ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım. Yüzü yana savrulan kızın hassas beyaz teninde büyük bir el izi çıkmıştı bile. Gözleri dolu dolu baktığında içinde kopan fırtınaları yalnız Allah bilirdi.
"Odaya çık ve sakın dışarı çıkma Ayda. Cezalısın."

Gözlerinden aşağı damlalar akan kızın yalnızca göz yaşı akıtmadığı belliydi. Kabullenme yatıyordu derin duyguların altında. Hayal kırıklığıyla bir adım geri gittiğinde evladına sımsıkı sarılıp ondan güç almaya çalıştığı aşikardı. Arkasını dönüp ağlayarak içeri girdiğinde ellerim yumruk oldu. Sinirden kıpkırmızı kesldiğime emindim. Başımı çevirip etrafıma baktığımda herkesin onaylayan gözlerle Arnaldo'ya bakıyor oluşu midemin bulanmasına neden oluyordu.

"Sen de mi Enzio? Sen de mi susacaksın bu duruma?"
Enzio mavi gözlerini bahçe kapısına dikmiş boş boş bakıyordu. Ellerinin zangır zangır titrediğini görebiliyor, dizleri heran bükülüp yere düşecekmiş gibi görünüyordu. Sessizdi. Gözünden aşağı akan yaşlar kadar sessizdi. Dudaklarını ısırmış, belki de bir hıçkırığın kopup gitmesine engel olmak için çabalıyordu. Sözlerimi duymadığı için elimi koluna koydum. Dönüp bakmadı bile.

"Enzio, bir şey yapmayacak mısın?"
Sözlerimi nihayet duymuş olacak ki dönüp baktı ama bana değil, elindeki bastonu yere vuran adama baktı.

Tak tak tak...

Sabahın erken saatlerinden beri dur durak bilmeden çıkan sese baktı.

Tak tak tak...

Gözlerinin mavisi koyulaşmaya, ardında saklanan canavar ortaya çıkmaya başladığında hiç iyi şeyler olmayacağı bir kenarı yukarı kıvrılan dudağından belliydi. Pis bir gülüş dudaklarına yerleşmiş, siyaha dönen mavi gözleri ürkütücü bir şekilde hepimizi süzmüştü.

"Ayda'yla Riccardo'yu Türkiye'ye gönderin. Ailesinin yanına dönsün."
Enzio'nun böyle bir şey söylemesini beklemezken çok mutlu olmuştum. Ayda her ne kadar Arnaldo'yu sevdiğini söylese de hastalıklı bir ilişki doğru değildi.

"Onlar benim ailem sen karışamazsın Enzio."
Arnaldo hışımla Enzio'nun yakasına yapıştığında çok yanlış bir harekette bulunduğunu anlamamak imkansızdı.
"Babama mı benzemeye başladın? Karını dövüp sonra da aldatacak mısın? Bak etrafına. Örnek aldığın babamın bizi ne hale getirdiğine bak. Aklını başına toplandığında gidip alırsın karını ve oğlunu."
Arnaldo'nun ellerini yakasından çekip fırlattı. Bir iki adım geriye sendeleyen adamın gözlerinde öfke kıvılcımları tükenmiş değildi. Yanlış şeyler yapacağı belliydi ama ne zaman?

" Dayımı depoya kaldırın. "
Adamlar Çakal'ın koluna girip zorla götürmeye başladığında Luca ve Yeliz engel olmak için hazırdı bile.

"Dayını hiç bir yere götüremezsin. Neler yapacaksın oğlum? Bir kadın uğruna yaptığın şeye bak. Dayında o kadınlardan daha çok var istersen bir başkasını alırsın yanına."
Yeliz'in önerileri kanı beynime çıkartığında saçlarını elime dolamamak için kendimi zor tuttum. Mary ve diğer kadınlarsa bu durumdan hoşnut halde izliyorlardı. Ne de olsa aile dağılıyor, onlara gün doğuyordu.

" Enzio, seni sik kafalı or.spu kendine gel! Seni tekrar ağaca bağlamamı istemezsin değil mi?"
Luca da tehdidini savurduğunda Enzio'nun susmaya bu sefer niyeti yoktu.

"Canınız cehenneme!"
Enzio arkasını dönüp camları siyah film kaplı büyük araca bindiğinde bu sefer geride kalmaya niyetim yoktu. Son anda arkadan ilerleyecek olan korumaların aracına koştum. Aracın ön kapısını açıp yolcu koltuğuna kendimi attım.

"Hey, sen de kimsin? İn aşağı!"
Şoförün söylediğini umursamadım. Belindeki silahı alıp ona doğrulttum.
"Ben Şafak, Müge'nin kuzeniyim. Şimdi öndeki arabayı takip et."
Arka koltuktaki korumalar da silahına davrandığında gözümü karartıp silahın emniyetini açtım.
"Müge nişan almayı bilmez. İstediği yeri vuramaz ama ben vururum. Eğer beni vurursanız, Müge sizi kevgire çevirir. Şimdi ya öndeki aracı takip edersiniz ya da Müge'den önce ben sizi kevgire çeviririm."

Araba çalışıp öndeki arabayı takip etmeye başladığında doğru tercih yapmalarına sevindim. Depo dedikleri o meşhur yere gidecek olmanın heyecanıyla dolmuşken aynı zamanda şahit olacaklarıma korkuyordumda. Enzio normal değildi. Gözlerinde deli deli parıltılar oynaşıp, sivri dişli canavarlar göz kırparken hiç iyi şeyler olmayacaktı.

⛓️⛓️⛓️

Bölüm hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Şafak'ın anlatımı nasıl olmuş?

Sizce Enzio neler yapacak?

Continue Reading

You'll Also Like

11.7K 659 11
Sadi ve Songül'ün hikayesini en başından kendimce ekleme ve çıkarma yaparak yazdığım bir derleme olacak Meftun. Nereye kadar gider, nerde biter bilmi...
26.7K 1.1K 16
Hayatımızda verdiğimiz kararların gelecekteki etkisini tahmin edebilmek zordur. Biz önemsiz bir karar verdiğimizi düşünürken gelecekteki etkisi çok b...
489K 9K 41
Bir kadın doğru bildiği yanlışları öğrendiğinde ne olacaktı? İntikam? Çöküş? Bir kadının yeniden var olma hikayesi? Fakat bazen muhtaç olduklarınız...
3.1M 81K 41
"Kendini benim karşımda tatmin edebilir misin?" Diye sordu. Hiçbir duygu hissetmeyen benliğim ile kaşlarımı çatarak "ne?" Diye sordum. Üzerimdeki b...