Leyla

By neeepenthe

2.2M 114K 17.1K

-Tamamlandı- Suratımı kavrayan elleri beni hiddetle kendisine çekti. Alnını alnıma dayadığında verdiği soluğu... More

1.Bölüm: Çocukluğun Mirası
2.Bölüm: Zamanın Uçurtması
3.Bölüm: Mahir'in Terazisi
4.Bölüm: Bir Ömür Beklenen
5.Bölüm: Gökyüzünün Anlattığı
6.Bölüm: Göğsündeki Düğüm
7.Bölüm: Deli Hasret
8.Bölüm: Müptela
9.Bölüm: Zihnindeki Fotoğraf
10.Bölüm: Senin Uğruna
11.Bölüm: Yara
12.Bölüm: Mağlup
13.Bölüm: Aşık
14.Bölüm: Dudağında Kor
15.Bölüm: Veresiye Öpücük
16.Bölüm: Aşkın Sonuna Dek
17.Bölüm: Kayıp Parça
18.Bölüm: Gelin
19.Bölüm: Sorun
20.Bölüm: Mecruh
21.Bölüm: Mucize
22.Bölüm: İnhisar
23.Bölüm: Hesaplaşma
24.Bölüm: Şenlik
25.Bölüm: En Güzel Tını
26.Bölüm: Acının Külleri
27. Bölüm: Tamamlanmak
28.Bölüm: Kavuşmak
29.Bölüm: Senden Başka
30.Bölüm: Kim Bu Bambi?
31.Bölüm: Kar Tanesi
32.Bölüm: Büyümek
33. Bölüm: Babacığım
34.Bölüm: Gecenin Işığı
35.Bölüm: Leyla'nın Umudu
36.Bölüm: Göğsünde Sevda
37.Bölüm: Son Kez Leyla
NEHÂR

Özel Bölüm

46.6K 2.2K 229
By neeepenthe

“Gülleri sarı severim, toprağı ıslak.
Türküleri yanık, şiirleri hoyrat!
Havayı nemsiz, çayı demsiz
Bir seni olduğun gibi,
bir seni herşeye rağmen.
Bir seni, hâlâ.”

🌾Ümit Yaşar Oğuzcan

Mevsimlerden bahar, aylardan nisan, günlerden Cuma, kısacası tüm sevdiklerim bir aradaydı, kalçamı yasladığım öğretmen masasından ayırıp sıraların arasında gezinmeye başladım, öğrencilerden birisi kafasını kaldırıp duvardaki saate baktığı sırada onunla göz göze geldim. Gerginliği yüzünden okunuyordu, tebessüm ettiğimde kasılan surat ifadesi gevşedi. Tekrar önündeki sınava döndü, dakikalar işlerken sınıfa sessizlik hâkimdi.

"Öğretmenim bitti," bana uzatılan kâğıdı sıcak olduğunu düşündüğüm gülümseme ile alıp masama doğru döndüm. Sınavı bitiren öğrenciler arasında minik bir fısıldaşma olunca, işaret parmağımı dudağıma yasladım "Ştt, çocuklar sınav hâlâ devam ediyor." Sesimi daimi olarak alçak ve yumuşak tutmaya özen gösteriyordum. Utangaç bir gülümseme ile önlerine döndüklerinde yazılı kâğıtlarını bir araya toplayıp dosyanın içine yerleştirdiğimde sona kalan birkaç öğrenci de kâğıtlarını getirmiş, sınıf toparlanmaya başlamıştı. En sona kalan Orhan da elindekini masaya bırakınca onu da alıp dosyanın ağzını kapadım.

Çekingen bir ifadeyle masanın başında durunca işimi bırakıp ona döndüm, "Nasıldı bakalım? Korktuğun kadar var mıymış?" Sınav kaygısı epey yüksek, arkadaşlarına göre içine kapanık bir çocuktu.

"Hayır öğretmenim," dedi ondan beklemediğim bir coşkuyla. "Hepsini yapabildim. Tabi arada yanlışlarım olabilir ama bence yüksek bir not alacağım." Bu özel okulda işe başlayalı henüz bir sene oluyordu, gözlemlediğim kadarıyla mesafeli bir çocuktu ancak kabuğu yavaş yavaş kırılmaya başlamıştı bile.

"Tebrik ederim, benim yapacağından hiç şüphem yoktu." Yüzüne daha geniş bir gülümseme yayıldı, gözleri ışıldadı adeta. "Teşekkür ederim," sesindeki minnet apaçık ortadaydı. Karşılık olarak saçlarını okşadım, o esnada çalan zil büyük bir curcunanın başlangıcı oldu, merdivenlerde koşuşturan öğrencilerin arasında sıyrılıp bahçeye çıktım, geniş alana dağılan öğrencileri düzgün sıralar oluşturmaya teşvik eden öğrencilerin arasına karışıp kendi sınıfım ile ilgilendim, yapılan istiklal marşını törenin ardından yüzümde yorgun bir gülümseme vardı.

"İyi tatiller öğretmenim," yanından koşup geçen öğrencilere gülümsedim. "İyi tatiller," karşılığını alınca el sallayıp uzaklaştı. Bunun benzeri diyaloğu on kez kurduktan sonra nihayet okulun bahçesinden çıkmıştım. Araba bugün Mahir de olduğu için toplu taşıma ile dönecektim, resmen ayaklarımı sürüye sürüye bindiğim otobüs nihayet beni evime ulaştırmıştı. Daha doğrusu annemin evine...

Zili çaldığımda kapı aralandı, içeriden çocuk çığlıkları geliyordu.

"Hoş geldin annem," Emine anne yüzünden yorgunluk akarak bana baktı.

"Hoş buldum, içeride cümbüş var herhalde." Ayakkabımı çıkarıp çantamı vestiyere asarken elinde süt dolu tepsi ile koridordan geçen Gamze abla yanıtladı beni.

"Hem de en renklisinden," kıkır kıkır gülüşüne bakılırsa onun enerjisi yerindeydi.

"Geç annem geç, kafan biraz daha şişsin," tatlı sitemi beni güldürdü.

Salona girdiğimde bir evden çok çocuk parkına benziyordu, Salih baba Aylin'i dizlerine oturtmuş saçlarını örüyordu, annem Umut'un ağzına çorba dolu kaşığı sokmak istiyordu ama oğlum inatla elindeki arabayı anneannesinin gözünün önünde sallıyor, heyecanla bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Ege Azra'nın saçlarını yakalamış avucuna sıkıştırmıştı, bir yanda Karaca onu ikna etmeye çalışırken diğer yanda Gamze ablanın kızını kurtarma çalışmaları vardı.

"Ben geri mi gitsem?" Fısıltımı duyan Emine anne kıkırdayınca Umut beni fark etti.

"Anne," tam boyuna göre olan sandalyeden atlayıp bana koştu, önünde diz çöktüm. Dudaklarım boynunda kendine yer bulurken kıkırdayıp kollarımda debelendi. Sol elinin avcu yanağıma çıktı, okşarken yüzüme öyle derin bakıyordu ki kalbim erdi.

Aylin de koşar adım yanıma gelip bedenini pat diye dizime bıraktı, "Anne," dedi oğluma göre daha tiz bir sesle, "Bak," saç örgüsünü gösterdi. "Çok güzel olmuşsun anneciğim," şımarıkça kıkırdadığında yanağını canını acıtmayacak kadar dişledim.

"Hoş geldin Leyla," Karaca Ege'yi sakinleştirmiş, göğsüne yatırmıştı. Azra'nın da canı çok yanmamış olacak ki annesinin dizine uzanmış elindeki kitaba odaklanmıştı, okumayı yeni yeni söküyordu. Hepsinin büyüyüşüne şahit olmak öyle büyülüydü ki.

"Hoş buldum." Dizimin üstüne yaslı olan kızımı kucaklayıp, oğlumun da elini tutup bedenimi koltuğa bıraktım.

"Anneciğim aç mısın?" Annemin şefkatli sesiyle gülümsedim, kaç yaşına gelirse gelsin bir anne çocuğunu hep sakınmak, korumak istiyordu.

"Değilim," Aylin başı göğsümdeyken omuzlarımdan sarkan saç tutamlarımdan birini tuttu, parmağının etrafında çevirirken Salih baba ona sitem etti.

"Anneyi görünce dedeni unuttun kızım," Aylin kafasını kaldırıp ona baktı, tüm dişlerini göstererek sırıttığında kollarımdan sıyrılıp dedesine koşacağını sandım, o bunun aksine omuz silkip yeniden bedenime yasladı, eli her zamanki gibi kalbimin üstüne gitti, avucunun içinde hissettiği atımlar hoşuna gidiyordu.

"Zilliye bak," Gamze yalancı bir hayretle söylendiğinde Aylin yüzünü boynuma saklayıp kahkaha attı.

"Oy kurban olurum," Annem adeta şakıyarak bana yanaştı ama hedefi ben değildim, Aylin'in suratını tutup öpücüklere boğdu, kızım halinden gayet memnun bir şekilde gülümsüyordu.

Sevgiyle büyüyorlardı, her daim onları saran kollar vardı. Kalbimin yerinde bir kuş uçuşuyordu onları gördükçe.

"Anne," Umut arabasını kadrajıma sokup bir şeyler anlatmaya başladığında tüm dikkatimi ona verdim, hevesle anlattığı ne olursa olsun büyük bir ilgiyle dinliyor, asla cümlelerinin yarım kalmasına müsaade etmiyordum. "Bak buradan kapılarını açıyorum sonra hopp," dedi harfleri uzatarak. "Uçan araba oluyor."

"Babama söyleyeceğim belki bana uçan araba alır."

"Mutlaka söyle, eminim o da bu fikirden çok hoşlanacaktır," alt dudağımı ısırıp Mahir'in tepkisini hayal etmeye çalıştım.

"Ben de," dedi Aylin bir anda sohbete dâhil olarak.

"Sen sakın eksik kalma kızım, hatta bende isteyeyim. Bakalım babanız ne diyecek."

"Üçü bir olmuş, kardeşimin ocağına incir ağacı dikecekler." Gamze elindeki yastığı bana doğru fırlattı gülerek.

"Kardeşin de dünden razı gibi geldi bize," Umut Aylin'in aksine benden ayrılıp Ege'nin yanına gitti, ikisi yeni bir oyunun içine sürüklenmişti.

"Gelin, gelin." Dedi Gamze abla yakınarak.

"Karışma kızıma," Salih baba beni savunduğunda Gamze abla kollarını göğsünde bağladı. "El kızını aldık, evin kızı yaptık ya baba!" Annemler karşılıklı olarak oturmuş kendi aralarında konuşurken bizim sohbetimize dâhil olmuyorlardı.

"Aşk olsun abla, ben de kaynıyorum arada." Karaca gözlerini belertince Gamze abla hep yaptığı gibi saçını savurdu. "Sus kız, büyük gelin."

"Canım Eltim," dedim Karaca'ya bakarak. "Biz el kızları olarak mutfakta karşılıklı kahve mi içsek?"

"Ağzın bal yesin elticiğim, içelim tabi." Karaca da oyunuma ayak uydurarak nispetle konuştuğunda Aylin'i kucaklayıp ayaklandım ama kızım bacaklarını sallayarak inmek istediğini belirtti, ayakları yerle temas eder etmez az önce nazlandığı dedesine koştu.

"Gidelim o zaman," elim Karaca'ya uzattığımda tutarak doğruldu.

"Aa! Şunlara bakın ya." Gamze abla da peşimizden ayaklanınca kahkahayı bastık. "Görümcesiz kahvenin tadı mı çıkar?"

"Çıkmaz tabi," dedi Karaca onun nazını bertaraf ederek. Gamze abla memnunca gülümsedi, "Kız küçük gelin seni bir ayrı severim." Sonra bakışları bana döndü, "Bir de sen elimde büyüdün Leyla, bak tahtın sallanıyor." Mutfağa girerken kalçamı Karaca'nın kalçasına vurdum. "Çek kız totonu tahtımdan."

"Hıh evet, azıcık kaos, azıcık aksiyon." Gamze abla ellerini havada sallayıp bizi şevke getirmek istedi.

"Azıcık yana kay eltim, ikimiz de sığarız oraya," diyen Karaca Gamze ablaya istediğini vermemiş oldu, "Leyla, ben bundan sonra sana elticiğim mi desem?" Elini yanağına yaslayıp düşünüyormuş gibi yaptığında Gamze ablanın yüzüne dehşet yayıldı.

Yüzümü buruşturup, "I-ıh," dedim onaylamaz bir ifadeyle.

"Az kalsın bayılacaktım, bana hiç görümceciğim demediniz." Alınmış gibi elini kalbine yasladı.

Kahveler olunca karşılıklı içip sohbet ettik, çocukların çığlığını duymasaydık daha da otururduk.

"Baba!" Ege'nin sesine diğerlerinin sesi karıştı. "Amca." Mutfaktan kafamı uzattığımda Gökhan abi kapı eşiğinde duruyordu. Çocukları teker teker öptüğünde Ege ona kollarını uzattı, oğlunu tek koluyla sarmaladığında boşta kalan kolunu Umut'u kucakladı. Kızlar ona göz süzdüğünde Ege'yi bırakıp Aylin'i aldı. Azra kaşlarını çattığında bu defa yere bırakılan Umut oldu, Azra dayısının kollarına girdiğinde oğlanların suratı asıldı.

"Ulan," dedi dişlerinin arasından homurtuyla. Sanırım zihninde hepsini birlikte alabilmenin yolunu arıyordu ancak bu mümkün değildi. "Yürüyün hepiniz, yattı sizin kucak işi."

"Baba."

"Amca."

"Dayı."

Sesleri birbirine girince gülümsedi, "Yürüyün eşek sıpaları." Çocuklar onun ses tonuna gülerek geldikleri gibi koşuşturmaya başladılar.

"Abi," dedim uyararak, teslim olur gibi ellerini kaldırdı. Karaca mutfaktan çıktığında artık ilgi odağı ben değildim, birbirlerine olan bakışların güzelliği onları hülyalı gözlerle süzmeme neden oldu. Biraz mahremiyet tanımak açısından salona geri döndüm, son gördüğüm birbirlerine sarıldıkları oldu.

"Gidiyoruz," ellerimi çırparak kurduğum cümleye elbette bir sürü itiraz geldi, en çok da Aylin'den. "Kızım, baban gelecek." Elindeki oyuncağı atıp hızla kalktı, hangi ara elimi tuttu anlayamadım bile, gitmek ister gibi elimi çekiştirdiğinde zor bela evdekilerle vedalaştım.

Kapının önünde eğilmiş ayağına çok sevdiği kırmızı sandaletlerini giydirirken annem de eşikte duruyordu, elinde içinde saklama kaplarının olduğuna emin olduğum bir poşet vardı.

"Leyla bunları da al çocuğum, yemek yapmakla uğraşmazsın." Bir eli bana uzanmışken diğeri Aylin'in saçlarını seviyordu.

"Anne, ne gerek vardı?"

"Bugün en yoğun günün, bir de yemek yapamaya halin kalmaz. Hem bak Mahir de gelecek şimdi, aç mı kalsın oğlum?"

Oğlum derken sesi titremişti, Kadir'i özlediğini biliyordum. Üniversite için farklı bir şehir tercih etmesi annemi fazla etkilemişti. Tüm ısrarlarıma rağmen bizimle kalmayı da reddediyordu, kendi düzenini sevmesini anlayabiliyordum ancak yine de bir yanım buruktu.

"Teşekkürler," poşeti alırken parmaklarını sevdim. "Ne zaman geliyor senin deli?" Sorum yüzünde güller açtırdı. "Haftaya Cuma. Gelince akşam hep birlikte yemek yeriz."

"Yeriz tabi."

"Hadi kapıda kalmayın daha fazla," eğilince çocuklarım mesajı almış gibi anneannelerinin yanaklarına öpücük kondurdular.

"Görüşürüz anneanne," ikisi birlikte ritmik bir tonda konuşurken annem güldü, özellikle Aylin'in hâlâ bazı harfleri yutuyor oluşu onu keyiflendirdi.

Merdivenlerden olabildiğince yavaş inip dümdüz sokağa ulaştığımızda sesli bir nefes verdim. Aylin'in her seferinde sekerek inmek istemesi korkulu rüyamdı.

Umut kardeşinin elini tutmuş, sekerek yürümesine müsaade ediyordu. Oluşan görüntü biraz komikti, Aylin zıpladıkça Umut eliyle onu aşağı çekerek hızını yavaşlatıyordu. "Aylin, düşeceksin."

"I-Ih." İtiraz etmek benim kızımın doğasında vardı. "Bırak," r harfleri çoğunlukla y harfine dönüyordu.

"Aylin," dedim yumuşak bir tonda uyararak, dönüp bana baktıktan sonra abisine döndü. Oğlumu her seferinde saf dışı bıraktığı o hareketi yaptı, "Abi," dedi nazlı nazlı. Umut'un eli otomatik olarak gevşediğinde cadı kızım istediği gibi zıpladı.

"Anne, parka gidelim mi?" Umut gözlerime öyle bir bakıyordu ki nasıl hayır derdim.

"Çok azıcık ama," dedim onaylamasını ister gibi. Kafasını salladığı andan sonra ikisinin koşarak gidişine şahit oldum.

"Anne, bu." Aylin salıncağı işaret ettiğinde onu karnından kavrayıp oturmasına yardım ettim. Sallama işini Umut üstlenince ona müsaade ettim ancak çok uzaklaşmadım. Sanırım annelik biraz da her an tetikte olmaktı.

Bu sokaklar, bu park, çocukluğumun, genç kızlığımın, aşkımın en büyük şahidiydi. Yıllar sonra Mahir'in beni salladığı salıncakta kızımız oturuyor, oğlumuz onu sallıyordu. İşte bu görüntü kalbime fazlaydı.

"Anne bak," Aylin rüzgârla savrulan saçlarını kafasını iki yana sallayarak iyice uçurduğunda kahkahalarına Umut da eşlik ediyordu.

Dakikalarca güldüler, oynadılar ve ben aşkın sesi bildim seslerini.

Zaman tahmin ettiğimizden hızlı geçti, eve geldikten sonra ikisine yıkayıp karınlarını doyurdum sanki yeterince oynamamış gibi yeniden oyuna daldıklarında gözüm saate takıldı. Her an kapı çalabilir, kocam gelebilirdi.

Kafamı koltukta geriye yaslayıp gözlerimi yumdum, hafif bir baş ağrısı çekiyordum. Zilin sesi salona dolduğunda oyun yarıda kaldı, ikisi birlikte yağa fırladı.

"Baba," çığlıkları koridorda son bulurken ayaklandım, "Önce kimin geldiğini sorun." Elbette beni dinlemeyip kapıyı açtılar.

Mahir yüzünde kocaman bir gülümseme ile onlara bakıyordu, elindeki market poşetlerini yere bırakıp kollarını açtığında Umut ve Aylin dünden razı bir şekilde onun kucağına tırmandılar. Mahir bir kızımızı, bir oğlumuzu öpüyordu, kaşlarımı çatıp sırtımı duvara yasladığımda ayağımla yerde ritim tuttum.

"Ölüyorum anlasana," dedim bir döneminin popüler dizisinden sahneyi canlandırarak. "Gözümün önünde birbirlerini seviyorlar." Mahir dişlerini göstererek sırıttıktan sonra çocukları yere indirdi.

"Yemek yediler mi?" diye sorduğunda kafa salladım, önündeki poşetlerden çıkardığı gökyüzü mavisi iki pamuk şekeri onlara uzattığında bu defa sevinç çığlıkları yükseldi. "Hadi siz içeri," ikisinin popolarına yumuşakça vurup ilerlettiğinde saniyeler içinde çocuklarım yok oldular.

Dış kapıyı örtüp keskin bakışlarını üzerime dikti. "Kocana bir hoş geldin yok mu?" Sırtımı duvardan ayırıp yüzüme yalancı bir şaşkınlık kondurdum. "Aa! Ben görünmez değil miymişim?" Kuvvetli kolu yavaşça belime dolandı ama aksi bir hızla beni kendine çekti, bedenlerimiz arasındaki mesafe yok oldu.

"Baya görünüyorsun şu an." Omuzlarıma dökülen saçlarımı geriye atıp yüzünü açıkta kalan boynuma gömdü. "Çocukların varken kayboluyorum o zaman." Nemli dudaklarını hissedince geri kaçmak istedim ama müsaade etmedi.

"Ben alırım senin gönlünü." Dudakları boynumdan yanağıma çıktı. Zor alırdı! Bana pamuk şeker bile almamıştı.

Kollarını çözüp bir adım uzaklaştığında kaşlarımı iyice çattım, yüzümü çevirdim ama saniyeler sonra çenemde parmaklarını hissettim. Görüş açıma pamuk şekerin ahşap çubuğu girdi, dudaklarımı birbirine bastırdığımda surat ifademe erkeksi bir şekilde kıkırdadı.

"Ben seni unutur muyum hiç?" Elindeki şekeri alıp yılların ekşitemediği şeyi yaptım, nazlı nazlı göz süzdüm.

"Unutmaz mısın?" Harfleri uzata uzata sorduğum sorunun cevabını elbette alamadım çünkü benden daha nazlı bir ses aramıza girdi.

"Baba," Ah bu kızın bitmeyen bir nazı, niyazı vardı.

"Kara kızım," Mahir benden uzaklaşıp Aylin'e dönünce kaşlarım hayretle havalandı. Ağzım aralanırken Aylin halinden memnun bir şekilde babasına yanaştı. "Açamadım." Elindeki şekeri uzattı.

"Kara kızın?" şaşkınlıkla sorup Aylin'i işaret ettim, ikisi birbirine baktı. Aylin kolunu kaldırıp koluma yaklaştırdı, ten renklerimizi kıyasladı. "Bak, aynıııı," dedi şımarıkça gülerken.

"Hiç de bile!" Kaşlarımı çattığımda, kızgın bakışımın tek odağı Mahir'di.

Aylin beni zerre umursamadan zevkle babasının bacağına sarıldı, "Yavrum, sen kızdın mı?"

"Bendim kara kız," Sol eliyle Aylin'i kucaklayıp bana yaklaştı, sağ elinin başparmağı çatık kaşlarımı düzeltirken kızım neşeyle kıkırdadı. Göz göze geldiğimizde gülümsememi bastırmadım, küçük kopyamla bakıştığımı biliyordum.

"Ben de olayım mı kara kız?" elini saçıma yaslayıp sorduğunda belini kavrayıp onu Mahir'in kucağından aldım, "Ol tabi." Boynuna art arda öpünce kahkaha attı, elleri saçlarımı tuttu, canımı acıtmayacak şekilde çekiştirdi.

Bu sırada Mahir ikimizin de saçlarını öpüp içeri girdi, Umut'a bakmaya gittiğine emindim. Bizde salona geçtiğimizde Umut çoktan Mahir'in kollarındaki yerini almıştı, başı göğsündeyken uysallıkla pamuk şekerini yiyordu.

Koltuğun boşta kalan kısmına oturduğumda Aylin dizlerimin üzerimdeydi, ikimizin de şekerlerini açtım, o eline yüzüne bulaştırarak yemeye başladığında ben de kendi şekerimden büyük bir parça koparıp Mahir'e uzattım.

"Nasıl geçti günün?" Parmaklarımda asılı duran şekeri alırken bana göz kırptı, bakışlarından çok yorgun olduğunu anlayabiliyordum.

"İkinci şube ile ilgilendim," dudaklarına uzanmış elime yanağını yaslayınca yanağını okşadım. "Siz neler yaptınız bakalım."

"Ben Ege ile oynadım, Ege Azra'nın saçını çekti ama halam ona hiç kızmadı." Umut durum raporu verir gibi sıraladığında Mahir gülüp onun saçlarını okşadı, Umut bu teması hissedince ona iyice sırnaştı. "Baba," bir şey isteyeceği zaman kullandığı ses tonunu ikimizde biliyorduk.

"Babacığım?"

"Uçan araba kaç paradır ki?" Mahir'in surat ifadesini görünce kahkahamı bastıramadım.

"Benimki pembe olsun sevgilim."

"Ben de, pembee." Aylin coşkuyla el çırpınca yanağını sıkıştırarak öptüm, kucağımdan indirip koltuğa oturttum, o Umut'u ikna etme çalışmaları yaparken ben de onu bu savaşta yalnız bıraktım, mutfağa geçip Mahir'in yemeğini hazırlamaya başladım.

Çocuklar için yemeği ısıttığım için şimdilik yalnızca tabaklara koymak kalıyordu. Üst raftaki tabağa uzandığımda belime sarılan kollarla irkildim. Mahir burnunun ucunu enseme sürttü.

"Ben hallederdim güzelim." Elimi kolunun üzerine koyup okşadım, "Sen çocuklarla kalsaydın." Boğuk bir nefes verdi saçlarıma doğru.

"Oyun oynuyorlar," Beni kendine doğru çevirmek isteyince tabağı tezgaha bırakıp ona döndüm, "Pamuk şekerini de yemedin."

"Demek ki pamuk şekerden daha çok sevdiğim biri var," ellerim omuzlarına çıktı, masaj yapar gibi tenini sıkıştırdım.

"Bu bir aşk itirafı mı?" Dudaklarıma doğru fısıldadığında parmak ucuma çıktım.

"İtirafa gerek mı var Mahir? Babası sen olan iki çocuk doğurdum." Muzip bir ifadeyle burun kıvırıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım.

"Var mıydı başka koşul?" belimdeki tutuşu epey sertleşti, koluna yaslı olan elimin işaret parmağını teninde gezdirdim, tırnağım esmer tenini çizdi.

"Yok muydu?" Belimdeki eli kalçama gitti, saniyeler içinde ayaklarım yerden kesildi, beni tezgâha oturtup bacaklarımın arasına girdi, bakışlarına dağılan duyguyu yıllardır tanıyordum.

"Leyla," dedi sabır dilenir gibi, avucu üst bacağımı sıkıştırırken iyice ona sırnaştım, yüzünü avuçlarımın arasına aldığımda gözlerini yumdu, bu teslimiyetten delicesine zevk alıyordum.

"Efendim," biraz salağa yatmaktan zarar gelmez diye düşünüyordum.

"Hadi söyle sevgilim," kirpikleri aralandı, kara bakışları görüş açıma girdi. Dişlerini yanağıma sürttüğünde onu biraz geri itip göz temasımızı yeniden sağladım.

"Neyi?" yüzüme bakan cidden konuya dair bir bilgimin olmadığını düşünebilirdi, kaşlarını çattığında tatlı tatlı gülümsedim.

"Başka seçenek yoktu değil mi?" Eteğim elinin etkisi ile sıyrılırken bacağım açıkta kalıyordu.

"Bilmem, yok muydu?" Küçük bir kız çocuğu gibi omuz silktiğimde omzumu ısırınca inleyerek geri çekildim. "Yoktu, tamam. Ya yoktu Mahir, bırak." Böyle u dönüşüne çok az rastlardınız.

O da memnun bir şekilde geri çekilip dişlerini gösterip gülümsedi, " Ben de öyle düşünmüştüm sevgilim." Oturduğum mermerin üzerinden zıplayarak indim, ona dil çıkardığımda havadan bir öpücük fırlattı.

Çıkardığım tabağa kendisi yemek doldurdu, masanın üstüne bırakıp bana döndü, parmakları parmaklarımı kavrarken gülümsedim, sandalyeye oturduğunda bende yan bir şekilde dizine oturdum.

"Çocuklar gelirlerse?" Aslında şu an buradan kalkmak istemiyordum, kafamı göğsüne yaslayıp saatlerce uyuyabilirdim.

"Gelirlerse onları erkenden yatırırım, yeter. Karıma hasret kaldım." Masanın üzerinde duran çatalı alıp küçük bir et parçasına batırıp dudaklarına uzattım, "Bak sen" dedim alayla. Dudaklarını araladı. "Kara kızını görünce bana olan hasretin kayboluyor." Yüzündeki stabil ifade yerini serseri bir gülüşe bıraktı.

"Hangisini?" diye sordu utanmazca.

"Küçük olan," dedim gözlerimi devirerek.

"Hâlbuki ben büyük olana bir başka aşığım," onun omzuna dökülen saçımın tutamını sevdi.

"Niye?" Kirpiklerimi kırpıştırarak soruduğum soru ile çatalı elimden alıp masaya bıraktı, "Ben küçük bir kara kıza aşıktım, şimdi iki taneler. Bu kimin sayesinde sanıyorsun?"

"Benim," dedim burnumun ucunu burnuna sürterek.

"Şımarık," içeriden bana seslenen oğlumla dizinden kalktın, "Hepsini büyüttüm, bir sen kaldın."

"Çok beklersin," saçımı geriye savurup uzaklaştığımda kafasını iki yana sallayarak güldü.

"Hiç niyetim yok zaten, sen hep böyle kal." Arkamdan seslendiğinde kalbim göğüs kafesime baskı uyguladı. Ben bu adama çok aşıktım.

"Efendim anneciğim?"

"Bu akşam da bahçe de uzanalım mı?" Eliyle büyük camın ardında duran geniş bahçeyi işaret etti, havalar ısındığından beri en sık yaptığımız aktiviteydi. Çimlerin üzerinde uzanıp yıldızlara bakarak sohbet ettikten sonra temiz havanın etkisiyle mayışıyorlardı, uykuya dalmaları kolay oluyordu.

"Baban çok yorgun anneciğim," Aylin oynadığı bebeğini bırakıp bana baktı, "Ama isterseniz üçümüz yapabiliriz."

Umut anında kabul ederken Aylin mızmızlandı.

Evet kızım evet, ben de babandan ayrılmaktan hiç hoşlanmıyorum.

"Baba," diye ayakları totosuna vura vura içeri koştuğunda Mahir'i ikna etmesine bile gerek kalmayacağını biliyordum.

"Gel, biz bahçeyi hazırlayalım." Umut ona uzattığım elini tutunca sürgülü kapıdan geçip bahçeye ulaştığımızda oğlum elimi bırakıp ayaklarını birbirine sürterek çoraplarını çıkarıp çimlerin üstünde zıplamaya başladı.

Veranda da bulunan dolabın alt gözünde bulunan ince örtüyü çıkarıp serdiğimde bedenini üstüne attı, "Anne bak yıldızlar geliyor." Kararan gökyüzünü işaret etti, kafamı sallayarak onu onayladım. "Babamı çağıracağım." Derin bir nefes alıp verdiğimde omuzlarım yükselip çöktü, bazen hızlarına yetişemiyordum.

Pofuduk minderleri de sırasıyla dizdiğimde hâlâ gelmeyen ailemi bulmak ümidiyle içeri girdim, kahkaha sesleri mutfaktan geliyordu.

"Kimin çocukları be," dedi Mahir coşkuyla, memnun olacağı bir olay olduğu belliydi, ocağın başında geniş bir cezvede bir şey ısıtıyordu. Muhtemelen süttü. Aylin yalnızca dışarı gelmeye ikna etmemişti anlaşılan.

"Leyla'yla Mahir'in," dedi Aylin büyük bir ilgiyle, bazı harfleri yutuşu Mahir'i deli ediyordu, bazen sıkarak sevmemek için kendimi zor tutuyordu.

"Babayı sevgiden öldürecek misiniz siz?" ona sırıtarak bakan Umut'un yüzünü tek elinin avcuna sıkıştırıp sesli sesli öptüğünde Aylin abisinin surat ifadesine kahkaha attı. "Çok mu hoşunuza gitti küçük hanım?" Mahir onun karnına yüzünü gömdüğünde artık Aylin de kurtulmaya çalışan taraftı.

"Anne," kızım beni görünce koşarak bacaklarıma sarıldı ama suratından eğlendiği belliydi, eğilip kucakladığımda nefes nefes gözlerime baktı, yanakları kızarmıştı.

"Ne yapıyorsun çocuklarıma?" Kaşlarımı çattığımda Mahir de Umut'u kucakladı.

"Söyle babacığım, biz babamın da çocuklarıyız de." Oğlum bir bana bir babasına baktı, sık sık işittiği bir konuşmaydı.

"Baba," dedi onu kısa sakallarını okşayarak, "Anneme gideceğim." Dudaklarımın arasından yüksek sesli bir kahkaha fırladı. Bacaklarını sallayarak babasının kucağından indi, boştaki elimi tuttu.

"Çok adaletsiz bir görüntü. Aşırı yalnızım." Çocuklara yaptığı acıtasyon işe yaramadı, "Biz bahçedeyiz Mahir Bey, sütlerimiz soğumadan getirin lütfen."

"Uğrunuza ölebilirim Leyla Hanım." Göz kırptığımda sırtını mutfak tezgahına yaslayıp kollarını göğsünde bağladı, o derin iç çekiş pek çok şeyi anlatıyordu.

🍃

Bol çimlerde yuvarlanmalı, masal anlatmalı geçen zamanın sonunda Mahir çocuklarla oynayarak onları iyice yorunca yatağa girer girmez uyuyakaldılar.

Biz de sonunda baş başa kalmanın heyecanı ile sevdiğimiz bir dizinin en son kaldığımız bölümüne devam etme kararı almıştık.
Kendimi koltuğa atar atmaz Mahir kumandanın başlatma butonuna basıp orta sehpaya bıraktı, koltukta yayılıp dizime uzandı. Parmaklarım saçlarına dolandı, yavaş yavaş severken rahatladığındığı belli eden bir mırıltı çıkardı.
Gözlerimi televizyondan ayırmadan gülümsedim, boşta kalan elimi tutup parmaklarımla oynamaya başladığında bedenim iyice gevşedi.

Avucumun içini öptüğünde kafamı ona çevirdim, bakışları kısılmış, göz bebekleri küçülmüştü.

"Mahir hadi biz de uyuyalım,"  itiraz eder gibi başını salladı. "Sevgilim gözlerinden uyku akıyor."

"Yoo," dedi ancak kısacık cümlesini bile esnemesi böldü.

"Mahir," eğilip alnını öptüm. "Sesinden de uyku akıyor." Gözlerini yumdu. "İnat etme, ne kadar yorulduğunu biliyorum."

"Size yeterince vakit ayıramıyorum." Bu dediğine kim inanırdı ki?
Koltuktan yan dönüp yüzünü bacağıma gömdü, sakalları tenimi okşadı.

"Harika bir babasın." Yumduğu gözlerini hızla açtı.
"Harika bir koca değilim yani?"

Dudaklarım iki yana kıvrıldı, dişlerimi göstererek gülümsedim. "I-ıh," dedim kaşlarımı yukarı kaldırıp indirdim. "Hiç değilsin."
Dizimden kalktığı gibi bileğimdeki eli sayesinde beni aşağı çekti, sırtım koltuğun yüzeyi boyunca kaydığında oturur pozisyondan uzanmaya geçmiştim, Mahir'in bedeni üstümdeydi. Ağırlığını tamamıyla hissetmiyor olsam da yok diyemezdim.

"İyi bir koca değilim?" Sorduğu soru ile kafamı salladım, yüzüme dökülen saçlarımı itti. Dudakları sertçe dudaklarıma kapandığında bu beklediğim bir hamle değildi. Aynı sertlik öpüşü boyunca sürdü, tenim dişlerinden nasibini aldı.

Geri çekildiğinde nefes nefese ona baktım, "Bir daha düşün istersen," sakinlikle dudağını yaladı.

"Düşüneyim," dedim ellerimi göğsüne yaslayarak, parmaklarım tenini okşayarak omuzlarına tırmandı. "Hâlâ değilsin."

Bu defa dudaklarının hedefi boynumdu, kısık inlememi duyduğunda tenimdeki dudaklarının gülümseyişini hissettim. Belim yukarı doğru kavislendiğinde oluşan boşluktan faydalanarak bir eli kalçama gitti.

"Mahir," dedim soluğuma karışan kısık bir sesle. Ensesinde ki saçları avuçlayarak çektim, kuvvet uygulayarak kafasını yukarı kaldırdım.

"Fikrin değişmiş gibi," elinin tersi kırmızılaştığını tahmin ettiğim yanaklarımda gezdi.

"Hem de nasıl," dedim kesikli bir nefes eşliğinde.  Erkeksi bir kıkırtı döküldü dudaklarından, kafasını göğsümün üstüne bıraktı.

Yüzünü dekolteme sakladığında kafamı geriye yasladım, soluğu tenimi ısıtıyordu.

"Leyla," dedi uykuya gebe bir sesle. "Sana ne kadar aşık olduğumu söylemiş miydim?"
Boğuk sesini hücrelerim yutuyordu, düzene giren soluğu uykuya daldığının en büyük kanıtıydı.

Huzurla yumdum gözlerimi, tıpkı yıllardır yaptığım gibi.

Onun aşkıyla, kalbimde yangınıyla, koynumda soluğuyla...

🍃

Uzun süre olmuştu buraya yazmayalı, Leyla 300K okunmaya yaklaşırken sizinle bir özel bölümde buluşmak istedim.

Biz sizi çok özlemiştik, peki ya siz Mahir ve Leyla'yı özlemiş misiniz?

Onlar yine bildiğiniz gibi🤭
Umarım keyif aldığınız bir bölüm olmuştur.

Hâlâ aranızda diğer kurgumu okumayanlar varsa hepinizi Nehâr'a beklerim. Ulaşmak için profilime göz atabilirsiniz.

Duyurulardan haberdar olmak için beni takip edebilirsiniz. neeepenthe

Instagram: neeepenthe1

Nehâr'da görüşmek üzere ❤️🍂

Continue Reading

You'll Also Like

76.9K 2K 36
"Nefret ediyorum senden anlamıyormusun?"dedim titreyen korku dolu sesimle "Sevemiyorum ben seni olmuyor işte artık vazgeç benden izin ver gideyim"ded...
7.3K 131 22
Okuduğum ve beğendiğim kurguları paylaşıyorum...
9.5K 557 5
" Ben bir göçmen kızı gördüm ruhu ölü, kanatları kırık ,gözleri toprak ,saçları seher yeli " "Ben bir Karadeniz yağızı gördüm yüreği efkar , kollar...
295K 16.2K 38
Caballero España 🌚🌝 Siz: Ben ağlamayayımda kim ağlasın. CRY MOMENT... Görüldü... +34-910-827***: ¿Quién eres? (Kimsiniz?) Siz: ¿? Siz: Derya biliyo...