Leyla

By neeepenthe

2.2M 114K 17.1K

-Tamamlandı- Suratımı kavrayan elleri beni hiddetle kendisine çekti. Alnını alnıma dayadığında verdiği soluğu... More

1.Bölüm: Çocukluğun Mirası
2.Bölüm: Zamanın Uçurtması
3.Bölüm: Mahir'in Terazisi
4.Bölüm: Bir Ömür Beklenen
5.Bölüm: Gökyüzünün Anlattığı
6.Bölüm: Göğsündeki Düğüm
7.Bölüm: Deli Hasret
8.Bölüm: Müptela
9.Bölüm: Zihnindeki Fotoğraf
10.Bölüm: Senin Uğruna
11.Bölüm: Yara
12.Bölüm: Mağlup
13.Bölüm: Aşık
14.Bölüm: Dudağında Kor
15.Bölüm: Veresiye Öpücük
16.Bölüm: Aşkın Sonuna Dek
17.Bölüm: Kayıp Parça
18.Bölüm: Gelin
19.Bölüm: Sorun
20.Bölüm: Mecruh
21.Bölüm: Mucize
22.Bölüm: İnhisar
23.Bölüm: Hesaplaşma
24.Bölüm: Şenlik
25.Bölüm: En Güzel Tını
26.Bölüm: Acının Külleri
27. Bölüm: Tamamlanmak
28.Bölüm: Kavuşmak
29.Bölüm: Senden Başka
30.Bölüm: Kim Bu Bambi?
31.Bölüm: Kar Tanesi
32.Bölüm: Büyümek
33. Bölüm: Babacığım
34.Bölüm: Gecenin Işığı
35.Bölüm: Leyla'nın Umudu
37.Bölüm: Son Kez Leyla
NEHÂR
Özel Bölüm

36.Bölüm: Göğsünde Sevda

33.5K 1.8K 274
By neeepenthe

Sevmek mükemmel bir iş delikanlım,
Sev bakalım!
Madem ki kafanda yıldızlı bir gece var,
Benden izin sana.
Sev, sevebildiğin kadar.

- Nazım Hikmet


🍃

"Hepsi sözleşmişler, başka açıklaması olamaz." Yatağın üstüne fırlattığım elbise öbeğini karıştırıp içlerinden birini çekiştirip aynada kendime baktım, bu elbise anca koca göbeğimi kapatırdı. "Hepsi," dedim bu aralar sık sık olduğu gibi nefes nefese kalarak. "Evlenmek için benim hamile kalmamı beklediler." Kapını köşesine yaslanmış, kollarını göğsünde bağlamış olan Mahir'e baktım.

"Haklısın sevgilim," Mahir kafasını aşağı yukarı sallayarak beni onayladığında kaldığım yerden devam ettim. "Şiştim, bir dünya oldum. İnat eder gibi kız isteyeceğiz diyorlar." Başka bir elbiseyi alıp ikisi de elimde havaya kaldırdım, bunlara bedenimin yarsını sığdırabilirsem kendimi alnımdan öperdim.

"Ama Mahir, bak söylüyorum." Elimdekileri fırlatıp dolabın karşısına geçtim, askıları birbiri ardı iterken umutsuzdum. "Eğer o kız istemenin ortasında doğurmazsam bana Leyla demesinler."

"Doğur güzelim, en doğal hakkın." Benim yüksek perdeden çıkan sesime zıt bir şekilde sakindi. Bu süreçte geliştirdiği en büyük taktik suyuma gitmekti.

"Sana sıçramayayım diye her dediğimi onaylıyor musun sen?" Gözlerimi kısarak ona döndüğümde sırtını dikleştirip bana doğru bir adım attı.

"Hayır hayatım," yüzünde güzel bir gülümseme oluştu. "Bak bunu onaylamadım." Sırtıma saplanan ağrıyla elimi belime attığımda yanaklarımı tutup yüzünü kendine doğru kaldırdı, dudaklarımı konan yumuşak öpücüğün ardından, sıcak avcunun baskısını karnımda hissettim. "Gidip Karaca'yı abime isteyelim, sonra hepsinin burnundan getirirsin."

"Ayhh," dedim neşeli bir çığlık atarak. "Gökhan abim evleniyor." Ne yapacağını bilmez bir halde kafasını aşağı yukarı salladı, duygu geçişlerime yetişmekte zorlanıyordu, biliyordum. "O zaman ben hazırlanayım." O kadar büyük sırıttım ki, gözlerim kısıldı.

"O zaman ben de sana süt hazırlayayım," İç çekmeli bir nefes alıp alt dudağımı yaladım, "Neyli ?" Topuzumdan fışkıran saçlarımı geriye doğru ittim. "Kakaolu," Elini tokama atıp saçlarımı çözdü, enseme dağılan küçük saçlarımı parmaklarıyla tarayarak bir araya getirip beni rahatsız etmeyecek şekilde topladı.

"Hemen yap ama" kısık sesle mızmızlandım, şu an vücudumun tek ihtiyacı kakaolu sütmüş gibi hissediyordum.

"Hemen yaparım"

Mahir mutfağa girdiğinde bende elimi kurtarıcım olan likralı elbiselerden birine attım, neyse ki ben genişledikçe onlarda genişliyorlardı. Kahverenginin en açık tonlarından birine sahip olan, omuzlarımdan birini açıkta bırakan elbiseyi üzerime geçirip yandaki fermuarı çekerken kasıklarıma saplanan sancıyla öne doğru eğildim. Elimi dizime yaslayıp derin derin nefesler aldım, sekiz buçuk ayın bana getirisi yalancı sancılar olmuştu.

"Az önce ahkâm kesiyordun, doğurmazsam bana da Leyla demesinler diye. Ne oldu?" Kendi kendime paylarken burnumdan aldığım nefesleri ağzımdan veriyordum. "Az daha dayan anneciğim. Amcanın günü bugün." Avuç içimle karnımı boya okşadığımda kesilen acıyla belimi doğrulttum. "Harikasın oğlum." Yarıda kalan fermuarı yukarı kadar çekip aynanın karşındaki pufa oturdum, yüzüme uygun olan nemlendiricilerden birini yüzüme yaymaya henüz başlamışken Mahir elinde kocaman bir sütle içeri girdi, elimdeki işi hemen bırakıp elimi ona uzattım, yüzündeki güzel gülümsemeyle bardağı avucuma bıraktı. "Teşekkür ederim." İlk yudumu aldığımda zevkle inleyip gözlerimi yumdum.

"Şifa olsun." Çenesini omzuma yaslayıp aynadaki görüntümüze kilitlendi. Eli karnımın üstünü buldu. "Büyüdü," dedi duygu dolu bir sesle. Mide bulantılarım yüzünden fazla kilo almadığım dönemlerde karnım çok geç büyüyordu, Mahir ise dört gözle oğlunun büyümesini bekliyordu. Parmak uçlarımla elinin üst yüzeyini sevdim, telefonu çalınca benden ayrılmak zorunda kaldı.

"Efendim abla," Telefonu hoparlöre alıp komodinin üzerine bıraktı, kıyafet dolabından siyah takımını çıkardığında kaşlarımı kaldırıp lacivert olanı işaret ettim.

"Hazırsınız değil mi?" Birkaç hışırtı sesi geldi. "Dur kızım," sanırım Azra'yı kucağına almıştı.

"Ben hazırım abla, Mahir'i bekliyorum." Elimdeki bardağı bırakıp pişkince fondötenime uzandım. Mahir kocaman açtığı gözleriyle bana bakarken ona dil çıkarıp aynaya döndüm.

"Mahir!" Gamze abla çığlık atar gibi Mahir'e kızdı. "Yirmi dakika sonra çıkıyoruz, hazır ol." Kafamı hızla iki yana salladım, bu defa sırıtma sırası ondaydı. "Olur abla." Telefon kapandığında şokla ona baktım. "Neden tamam diyorsun?" Çekmeceye elimi atıp far paletini çıkardım, rastgele fırçalardan birini aldım.

"Hazır olmayan ben değil miydim? Yirmi dakika bana yeter." Öfkeyle ona döndüğümde gözlerimin içine baka bak tişörtünü sıyırdı, duraksayıp yutkundum.

Neye sinirlenmiştim ben?

Zaman tahmin ettiğimden de hızlı geçmiş kendimi strese soktuğum yetmiyormuş gibi Mahir'i de yeterince bunaltmıştım, ben makyajımı yaparken o da saç uçlarımı maşalamış en nihayetinde biraz gecikmeli olarak arabalara yerleşmiş kız evine gelmiştik. Mahir'in yardımıyla arabadan inerken hemen önümüzdeki arabanın kapısı açıldı, Gökhan abi yüzünden okunan heyecanı ile arabadan indi, Emine anne ona sürekli bir şeyler söylüyor, Gamze abla elindeki giymesi için gözünün içine sokuyordu. Ceketi üzerine geçirir geçirmez arabaya eğilip koca buketi kollarının arasına aldı, babasının kollarından kurtulup hızla Mahir'e koşan Azra'nın çığlığıyla dudaklarımda geniş bir gülümseme oluştu.

Adımları tutarsızdı, sağa sola yalpalıyordu ama düşmeden dayısına ulaştı, Mahir dizlerinin üstüne çöküp kollarını açtığında küçük kollarını boynuna sardı, tabi art arda gelen öpücüklerden nasibini aldı.

"Güzel kızım benim," Mahir Azra'nın ellerini tutup onu etrafında çevirdi, tozpembe tül etekleri havalanınca kıkır kıkır gülünce kocam iyice eridi karşısında. "Çok güzel olmuşsun."

"Prenses," dedi Azra kelimeyi tam telaffuz edemeyerek, konuşmayı yavaş yavaş söküyordu. Bana bakarak gülümsediğinde saçlarını okşadım, kollarını bana doğru uzattığında içim burkuldu. Dayanamayıp kucaklamak istediğimde Mahir benden önce davranıp onu kucaklayıp yüzümüzü eşitledi, yanağıma konan yumuşak öpücükle gözlerimi yumdum. Tekrar görüş alanıma girdiğinde elini karnıma uzattı, "Kardeşini mi özledin sen?" kısık bir sesle sorduğumda kafasını aşağı yukarı salladı, utangaç bir edayla yüzünü Mahir'in boynuna sakladı.

"Dikildik kapıda, hadi girelim içeri." Filiz babaannenin ikazıyla herkes siyah demir kapıya yöneldi. "Leyla, sen yavaş yavaş çık merdivenleri yavrum." Kafamı aşağı yukarı sallayıp herkesin geçmesini bekledim, Mahir de benimle birlikte kalınca biz en son kapıya ulaşan ikili olmuştuk.

"Hoş geldiniz," Karaca'nın teyzesi kapıda güler yüzüyle bizi karşıladı. Hemen arkasında duran Karaca gülümsüyordu ama öyle çekingendi ki yanakları al aldı.

"Hoş bulduk." Önce büyükler içeri girdi, en sona yine ben ve Mahir kaldık, Karaca'nın yanından geçip gidememiştim, ona sarılmak için atak yapınca bunu bekler gibi kollarını bana sardı, sırtını destek verircesine sıvazladım.

"Leyla," diye sızlandı kısık sesle. "Çok heyecanlıyım." Birbirimizden ayrıldığımızda elini tuttum. "Her şey çok güzel olacak," fısıltıma karşılık gülümseyip kafa salladı. Arkamızda duran Gökhan abi elindeki buketi Karaca'ya uzattığın bir flaş sesi duyuldu, Gamze abla anı kaydetmeyi ihmal etmemişti anlaşılan.

Hep beraber salona geçtiğimizde klasik bir muhabbet dönemeye başladı, zaten çok kalabalık değildi. Annemin yanındaki boşluğa yerleştiğimde elini dizimin üzerine koydu, "Rahat mısın çocuğum? Sırtına yastık vereyim mi?"

"Rahatım," sırtımı tam anlamıyla geriye yasladım, Azra bana doğru gelince onu da dizlerimin üstüne oturtturdum, yüzünü göğsüme yasladığında saçlarıyla oynadım. Normalde ilk tercihi Gökhan abi ya da Mahir olurdu ancak onların yanındaki yabancı adamlardan çekinmiş olmalı ki bana gelmişti.

"Maşallah," dedi Sanem teyzenin kuzeni olduğunu öğrendiğim ama adını hatırlamadığım kadın. "Ne kadar var doğuma?"

"Birkaç hafta," dedim gülümseyerek.

"Hayırlısıyla," dedi Emine anne bana bakarak. "Annem sende kızların yanına geç, sıkılma burada." Bu teklifle gözlerim parladı, kafamı sallayıp Azra'nın elinden tutarak içeri geçtim. "Kolay gelsin," Sesimle birlikte Gamze abla ve Karaca bana döndü.

"Ablam sen niye kalktın?" Kasılmalardan sadece Gamze ablaya bahsetmiştim, tecrübesinden faydalanmak için.

"Size yardıma geldik."

"Leyla, lütfen otur." Karaca'nın çektiği sandalyeye göz ucuyla baktım. "Ama," demiştim ki Gamze abla sözümü kesti. "Sen oturduğun yerden yardım edersin bize." İsteksiz bir şekilde oturduğumda Karaca Azra'yı yanımdaki sandalyeye oturttu, saçını okşamak isteyince Azra kafasını hızla çekip koluma yasladı.

"Yabani benim kızım," dedi Gamze abla gülerek. Karaca da onun bu cümlesine kıkırdadıktan sonra tezgâhtaki hazırlanmış tabaklardan birini önüme bıraktı. "Sen bekleme, ye." Canım hiçbir şey istemiyordu, bu yüzden kurabiyelerden birini alıp Azra'nın dudaklarına uzattım, küçük bir ısırık alırken gözlerini bana çevirdi, eğilip burnunun ucunu öptüğünde kafasını iki yana sallayarak neşeli bir kahkaha attı.

Çay ve ikramlar eşliğinde yapılan sohbetin sonunda Filiz babaanne boğazını temizledi, "Sebebi ziyaretimiz belli." Yanımdaki sandalyede dizini titreterek oturan Karaca'nın elini tuttuğumda, Mahir'in de elini Gökhan abinin dizine yasladığını gördüm.

"Bu akşam oğlumuz ve kızımızın mutluluklarını paylaşmak için toplandık," Sanem teyzenin yüzünden memnun olduğu anlaşılıyordu. "Gençler birbirlerini görmüşler beğenmişler," diye başlayan cümlenin sonu, "Allah bir yastıkta yaşlanmayı nasip etsin" ile bitince tutulan nefesler verildi.

Gökhan abi ve Karaca ayağa kalkınca yüzükler parmaklarına geçirildi, işte o an Gökhan abinin omuzlarını çöktürecek bir nefes verdiğini işittim, kırmızı kurdele kesilince birbirlerine öyle güzel baktılar ki gözlerim doldu, bakışlarımı tavana çevirip akmaya meyilli yaşları geri ittim. Aynı anda karnıma saplanan sancıyla elimi karnımın üstüne bastırdım, keskin bir bıçak saplanıyor gibi hissediyordum.

"Kahveleri de içelim," Sanem teyzenin Karaca'ya bakarak kurduğu cümlenin sonunda Gamze abla da ayaklandı. Birkaç derin nefesin ardından rahatlayınca bende peşlerine takıldım.

"Kız sende ne acımasız çıktın," Gözlerim Karaca'nın elindeki pul biber şişesine takıldı. Beni görünce gülerek ekledi ,"Yakacak bu Bambi kardeşimi." Karaca çok utanmış olmalı ki eli titredi.

"Abla sen öyle her ağzına geleni söylemesen mi?" Gözlerimle işaret ettim ki utandırdığını anlasın.

"Ay," dedi elini ağzına yaslayarak. "Ben böyle Leyla'ya her şeyi pat diye söyleyince senin utanacağını düşünemedim," sonrasında Karaca'yı güldürmek için beni tek kalemde harcadı. "Onun yüzü hiç kızarmaz maşallah." Gözlerimi kısıp ikisine baktım.

"Sen yeni gelini bulunca eskisinin kıymeti kalmadı bakıyorum," İkisi kıkır kıkır gülerken Gamze abla bana yanaştı, iyice dolgunlaşan yanaklarımı parmaklarının arasına sıkıştırdı. "Bu var ya bal bal, şunun güzelliğine bak Allah aşkına. Halacığım senin bu annen pek alıngan." Cümlesinin sonunu karnıma bakarak bitirdi.

Eh nazımı orada kestim desem yalan olur, biraz daha kendimi sevdirdikten sonra küsmüş tavrımı sonlandırdım, gecenin ilerleyen saatleri de aynı güzellikte geçmişti. Eve döndüğümüzde tüm hücrelerim ağrıyordu, duşu bile zor bela alıp kendimi yatağa atmıştım.

"Mahir azıcık daha aşağı," Parmaklarının baskısı bel kavime doğru kaydı, sırt ağrılarım arttıkça Mahir masaj konusunda kendini geliştirmişti.

"Bugün ağrın oldu mu senin?" Şüphenin tohumları sesine ekilmişti.

"Y-yoo." Hay titreyen sesime!

"Leyla, sözün ortasında karnını tutuyordun," ona doğru dönünce parmakları tenimden kaydı, parmaklarımızı birbirine kenetledim. "Yani azıcık ağrım oldu ama sen panik yapma diye söylemedim."

"Şu an kızmayayım diye şirinlik yapıyorsun," Yalancı bir şaşkınlıkla kirpiklerimi kırpıştırdım.

"Aaa! Kuru iftira." Bu esnada göz süzüp yanağını okşayınca inandırıcılığımı yitirmiş olabilirdim ama kimin umurunda.

"Leyla," dedi ikaz ederek. "Ağrın olunca bana söyleyecektin, öyle anlaşmıştık."

"Oğlum, görüyor musun baban kızıyor bize?" Eli karnıma ulaşıp boylu boyunca okşadı.

"Şimdiden beni oğlumuza mı şikâyet ediyorsun?" Yatakta kayıp yüzünü boynuma yasladığında, elimi uzatıp abajurdan yayılan ışığı kapattım.

"Kork bizden Mahir," diye fısıldadım. Yorganı üzerimize örterken genişçe esnedim.

"Hıhı," diye mırıldandı ağzının içinde. Çok yorulduğunu biliyordum, işinin yoğunluğuna benim hamileliğim eklenince aradaki dengeyi kurmak için çabalıyordu. Parmaklarımı saçlarının arasına daldırıp küçük dokunuşlarla okşarken gözlerimi yumdum.

Biraz huzursuz biraz da ağrılı uykum sürekli bölündü, yeniden keskin bir ağrıyla gözlerimi açtığımda bu defa hissettiğimin en şiddetlisi olduğumun bilincindeydim. Komodinin üzerindeki saatin yönünü kendime çevirip derin nefesler almaya başladım.

03.45

Kısa süre sonra ağrı kesildi, sırtımı yatak başlığından kaydırarak kafamı yastığa bıraktım. Yanan gözlerimi yumuşumum ardından yeniden gelen sancıyla iki büklüm oldum.

04.00

On beş dakika sonra şiddetlenerek dönen ağrı işin ciddi olduğunun yegâne kanıtıydı, aldığım derin nefeslerin arasında Mahir'e seslendim. Yatakta bana doğru dönüp sarılmanın haricinde bir tepki göstermeyince bu defa daha yüksek perdeden seslendim.

"Mahir!"

"Hım," dedi uykunun vermiş olduğu boğuk sesiyle.

"İnsan doğurduğunu nasıl anlar?" Nefes nefese kurduğum kesikli cümlenin ardından gözlerini açtı.

"Hı?" Gözünü ovuşturarak şaşkınca söylendiğinde ben giren bilmem kaçıncı sancının ağırlığıyla öne doğru eğildim.

"Mahir, doğuruyorum." Çığlık atar gibi dehşet içinde konuşunca panikle ayağa dikildi.

"Ne?" odanın içinde dönmeye başladı, "Tamam Leyla, sakin ol. Hemen hastaneye gideceğiz." Dolap kapaklarını tek tek açıp kabanlarımızdan birini çıkardı. Ayağı halıya takılıp tökezleyince azalan ağrının etkisiyle kıkırdadım. "Şaka mı yapıyordun?" Dumura uğramış gibi kalakalınca kafamı iki yana salladım.

"Hayır," oğlum yalan söylemediğimi kanıtlar gibi yüksek bir ağrı çekmeme sebep olurken Mahir'i harekete geçiren şey buruşan yüzüm oldu. Hızla kabanımı üstüme geçirip elini uzattığında kalkamadım. "Ağrının hafiflemesini bekleyelim."

"Tamam," gözlerini gözlerimden çekmiyordu. "Elimi sıkmak ister misin? Belki acını hafifletir." Gözlerinde gördüğüm korku içimi yaktı. Elimi kaldırıp alnına darmadağın olmuş saçlarını okşayarak iteledim. "İyiyim ben, korkma." Alnından kayıp yanağında duran elimi tutup dudaklarına yasladı. Elinden destek alarak ayaklandığımda aklıma gelen detayla durdum. "Hastane çantaları?"

"Onları önceden koymuştum ben bagaja." Her zamanki gibi hazırlıklıydı.

Yavaş adımlarla arabaya bindiğimizde Mahir yola odaklanmakta zorlanıyordu, ben ağrıyla inledikçe gözü bana dönüyordu, elimi bırakmak istemiyordu.

"Az kaldı sevgilim." Konuşamayacak durumdaydım, yalnızca kafamı salladım.

Hastaneye geldiğimizde muayeneden geçmiş gerçekten de doğuruyor olduğumu öğrenmiştim, o an vücudumu yüksek bir panik dalgası ele geçirmiş ağlamaya başlamıştım. Sancı odasına alınırken yanımda Mahir'in olması beni rahatlatan tek şeydi. Doktorun tavsiyesi ile odanın içerisinde durmadan yürüyordum, sancıların geliş süresi sıklaşmış bu da bedenimi büyük bir hızla yormaya başlamıştı.

"Annemlere haber verdin mi?" Mahir hemen arkamda durmuş belimi destekliyordu

"Ablamı aradım, o herkese haber verir."

Onu onaylamak için açılan ağzımdan acı dolu bir inleme çıkmıştı, bedenim öne doğru kavislenirken Mahir dirseklerimin arkasını tutarak benimle birlikte eğildi.

"Siktir," ağzından küfürle birlikte bedenimin etrafında dolanıp önüme geçti, elleri yanaklarımı kavrarken terden yüzüme yapışmış saçlarımı itti. "Bu kadar canın acıyacağını bilseydim," dedi öfkeyle mırıldanarak.

"Ah," gözlerim yaşarırken görüş alanım buğulandı. "Biraz oturmak istiyorum, çok yoruldum."

"Gel yavrum," yatağa serili ince çarşafı açtığında ucuna oturdum, sırtımı yatak başlığına yasladığımda Mahir de yanıma oturup elimi sıkıca tuttu. Dudaklarını alnıma yasladı, saniyelerce uzaklaşmadı benden, kapı çalınmasaydı muhtemelen hiç ayrılmazdı.

"Annem," Açılan kapıdan giren annemin arkasından Gamze abla ve Emine anne de girmişti. Onları görünce burnumun direği sızladı, kollarımı küçük bir kız çocuğu gibi ona uzattım. Anında beni saran kollarıyla ikimizin de ağzından eş zamanlı olarak bir hıçkırık kaçtı. "Ah benim güzel kızım anne mi oluyormuş?" Yanaklarımı sevdi, saçlarımı sevdi ama en çok karnımı sevdi.

Emine anne yatağın boşta kalan kısmına oturdu, elimi tuttu. Onların varlığı bana cesaret verdi, Gamze abla da birkaç tavsiye verdi, doğum anında işime yarayacak şeyleri can kulağıyla dinledim.

"Abin, baban, kardeşin hepsi dışarıda. Biz yanındayız güzel kızım, sakın korkma."

"Teyzeler geldi," Sema ve Nazlı da senkronize bir şekilde içeri girdiler. Gözyaşları içindeki yüzümü büyük bir gülümseme kapladı. İki yandan bedenime sarılan kollarla ağrımı unuttum. "Dünyanın en güzel annesini buldum," Nazlı yanağıma art arda öpücükler kondururken Sema kulağını karnıma yasladı.

"Siz nereden çıktınız bu saate?" Şaşkındım, onları beklemiyordum. Surat ifadeleri uykulu olsa da heyecanlılardı.

"Yeğenimiz geliyor, nerede olacağız başka." Nazlı'nın sitemine gülümsedim, Sema oralı bile olmadan bebeğimle sohbete devam etti.

"Teyzeciğim, sana neler aldım bir bilsen." Nazlı beni incitmeden onu itmeye çalıştı ama Sema'nın geri çekilmeye niyeti yoktu. "Tek bir şartla hepsini alabilirsin, en sevdiğin teyzen ben olacağım."

"Bana bak pembik gelin, çocuğun aklına bu yaşta rüşveti mi sokuyorsun?" Gelişleri odadaki herkesin gerginliğini yok etmişti.

"Hadi kızlar, Leyla'yı daha fazla yormayalım." Gamze abla herkesi dışarı çıkarırken içeride yalnızca Mahir kaldı. Sancılarım düşük şiddette devam edip aniden yükseliyordu.

Bastıran ağrıyla kafamı yastığa bastırdım, "Güzelim," dedi Mahir çaresizce saçımı okşarken. "Tüm bunlar oğlumuz bize kavuşmak istediği için, çok yakında kollarımızda olacak." Gözlerim dolarken dudaklarımı birbirine bastırdım.

Kapı aralandı, "Leyla, son bir muayene edelim mi?" Doktor ve ebe tüm güler yüzlülükleri ile içeri girdiklerinde onlara gülümsemek istedim ama sırtımı ortadan ikiye yaran ağrı buna müsaade etmedi. Mahir elimi tutup dudaklarına yaslarken pür dikkat onları dinliyordu.

"Doğumhaneye alabiliriz." Bu cümle tetikleyicim olmuştu, hızla Mahir'e döndüm.

"Bende gelebilir miyim?" Sorusu doktoraydı.

"Hayır," dedim keskin bir dille.

"Leyla," itiraz kabul etmez hali umurumda olmadı, beni o denli büyük bir acı çekerek görmesini istemiyordum.

"Yalnız olmak istiyorum, burada bekle geleceğiz." Kafasını hızla iki yana salladığında yüzünü kavradım. "Çok sürmeyecek, yanında olacağız sevgilim."

Doğumhanenin kapısına gelene kadar elimi bırakmadı, kapı ağzında parmaklarımız birbirinden kayarak ayrılırken korkusunu, endişesini, çaresizliğini iliklerime kadar hissediyordum.

Artık yanımda sevdiğim adam yoktu, annem yoktu, arkadaşlarımda o kapının dışındaydı ancak ben bunu yalnız başıma başarabileceğimi biliyordum.

Bedenimin ağrının şiddetiyle terlediğini sırtımdaki nemden anlıyordum, şıklaşan nefeslerimin arasında ebeyi dinlemeye çalışıyordum.

"Leyla, şimdi ıkınmanı istiyorum." Kulaklarımın uğuldamasına rağmen zihnimi açık tutmaya çalışıyordum, kaç  kere ıkındım ya da ne kadar süre orada kaldığımı bilmiyorum, tek bildiğim o büyük acıyı kesen rahatlama hissinin ardından gelen ağlama sesiydi.

Umudum gelmişti.

Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırıklarla omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaya başladım.

"Al bakalım annesi," yeşil hastane önlüğüne sarılı bebeğimi göğsümün üstüne bıraktıklarında bu dünyada farklı bir yaşamın da var olduğunu, bir çift küçük elin herkese üstün gelebileceğini anlamış oldum.

Umut artık kollarımdaydı.

"Anneciğim," dedim yorgunlukla, yüzümü kafasına yasladığımda o rahatlama hissi yerini büyük bir güçsüzlüğe bıraktı ve ben uykuya yenik düştüm. Etrafımda dönüp duran sesleri işitebiliyordum, odadan çıkarıldığımı, üstümün değiştirildiğini, saçlarımı okşayan kocamın ellerini yarı baygın şekilde hissediyordum. Zeminde sürüklenen tekerlek seslerine bir çift adım sesi karışınca gözlerimi açtım ama göz kapaklarım bana isyan ediyordu.

Yorgunluktan kapanan gözlerimi Mahir'e çevirdim, saydam bir beşiğin içinde huysuz mırıltılar çıkaran oğlumuzdaydı bakışları, hafifçe beşiğe doğru eğilmişti. Titreyen başparmağını uzattığında minik bir el kuvvetle kavradı, omuzları sarsıldı sevdiğim adamın.

Galiba artık onun en büyük mağlubiyeti değildim.

Benim aksime korkusuzca uzattı kollarını oğluna, tereddütsüz kucakladı. Göğsüne yatırdığı minicik bedeninin kafası tam boyun boşluğuna denk geliyordu. Burnunu seyrek saçlarının arasına sürttü, derinden koklayışının sesi geniş odayı doldurdu.

"Oğlum," dedi dolu dolu ama bir o kadar da ağlamaklı bir sesle. "Hoş geldin."

İri bir damla gözümden süzülüp boynuma aktı, titreyen alt dudağımı ağzımın içine yuvarladım, çektiğim tüm acılar mubah göründü gözüme.

Mahir kafasını kaldırıp bana baktığında kızarık gözleri dikkatimi çekti, gözyaşları göz pınarının ucunda duruyordu.

"Leyla," bir şiirin en sevdiğim dizesini okur gibiydi sesi. "Leyla," dedi yeniden, sanki adımı defalarca zikretse ona yetmeyecek gibi.

Sakinleşen oğlumuzu beşiğine bıraktı, güçlü adımları yattığım yatağı bulurken bende oturduğum yerde dikleştim.

Yanıma çöküp elleriyle yanaklarımı kavradı, yüzümü kendine doğru çekti. Dudaklarının sert baskınını önce alnımda hissettim, derin nefesleri eşliğinde elmacık kemiğime indi, sonra yetmezmiş gibi dudaklarını dudaklarıma bastırdı.

"Çok şükür," dedi benden ayrılırken. "Çok şükür seni bana verene." Kollarımı hızlıca beline sarıp başını göğsüne gömdüm, sımsıkı tutundum ona. Saç diplerime yasladı yüzünü, darmadağın oldum.

"Mahir," dedim sızlanarak kollarından çıkmaya çalışırken. Bırakmadı beni, yuva bildiğim göğsü sarsıldı, kendini tutmaya çalıştığını biliyordum.

"Baba oldum ben," boğuk sesi hıçkırıklarıma karıştı. "Senin çocuğunun babasıyım." Kolları iyiden iyiye sıkılaştı.

"Dünya da bundan daha güzel bir sıfat bilmiyorum."

Vücudumda acıyı, göğsümde sevdayı taşıyordum, kalbim artık iki adamın önünde diz çöküyordu.

🍃

Bölüm sonu❤️

Yorumlarda buluşalım mı?

Son kez bir sonraki bölümde görüşene kadar kendinize çok iyi bakın diyorum. 🥺💞

neeepenthe

Continue Reading

You'll Also Like

294K 16.2K 38
Caballero España 🌚🌝 Siz: Ben ağlamayayımda kim ağlasın. CRY MOMENT... Görüldü... +34-910-827***: ¿Quién eres? (Kimsiniz?) Siz: ¿? Siz: Derya biliyo...
Damia By Nisa

ChickLit

88.4K 345 1
Bu hikâyenin eski adı Kurt Ulusu Kırlangıç Ölüsü'dür.
6.6K 262 1
Karadeniz kadar hırçın, Doğu kadar Zorduk. Güneş kadar umutlu, ay kadar yalnızdık. Birimiz siyah birimizse beyazdık. Öyle ayrı dünyaların insanıydık...
38.3K 7.3K 80
Rüyada keskin, parlak, altından yapılmış güzel bir kılıç görmek; evlat, hak, adalet, menfaat, mal ve mülk, düşman üzerine zafer ve iktidar anlamına g...