Leyla

By neeepenthe

2.2M 114K 17.1K

-Tamamlandı- Suratımı kavrayan elleri beni hiddetle kendisine çekti. Alnını alnıma dayadığında verdiği soluğu... More

1.Bölüm: Çocukluğun Mirası
2.Bölüm: Zamanın Uçurtması
3.Bölüm: Mahir'in Terazisi
4.Bölüm: Bir Ömür Beklenen
5.Bölüm: Gökyüzünün Anlattığı
6.Bölüm: Göğsündeki Düğüm
7.Bölüm: Deli Hasret
8.Bölüm: Müptela
9.Bölüm: Zihnindeki Fotoğraf
10.Bölüm: Senin Uğruna
11.Bölüm: Yara
12.Bölüm: Mağlup
13.Bölüm: Aşık
14.Bölüm: Dudağında Kor
15.Bölüm: Veresiye Öpücük
16.Bölüm: Aşkın Sonuna Dek
17.Bölüm: Kayıp Parça
18.Bölüm: Gelin
19.Bölüm: Sorun
20.Bölüm: Mecruh
21.Bölüm: Mucize
22.Bölüm: İnhisar
23.Bölüm: Hesaplaşma
24.Bölüm: Şenlik
25.Bölüm: En Güzel Tını
26.Bölüm: Acının Külleri
27. Bölüm: Tamamlanmak
28.Bölüm: Kavuşmak
29.Bölüm: Senden Başka
30.Bölüm: Kim Bu Bambi?
31.Bölüm: Kar Tanesi
32.Bölüm: Büyümek
33. Bölüm: Babacığım
35.Bölüm: Leyla'nın Umudu
36.Bölüm: Göğsünde Sevda
37.Bölüm: Son Kez Leyla
NEHÂR
Özel Bölüm

34.Bölüm: Gecenin Işığı

38.4K 2K 306
By neeepenthe

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.

- Atilla İlhan

Bölüm şarkısı: Moğollar- Yolum Seninle

🍃

Bir ses doluyordu kulağıma, telaşlı, yüksek ve beni kendine hayran bırakacak güçte bir ses. Hayatım boyunca yalnızca Mahir'in sesinin tınısına aşık olacağımı sanırdım, kalbimin ritmini ondan başkası değiştiremez diye şartlandırmıştım. Şimdi kalbim göğüs kafesimin ardında hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu.

Alt dudağımı ısırıp siyah beyaz ekrana pür dikkat baktım, Mahir hemen yanı başımda elimi iki avucunun arasına hapsetmiş duruyordu. Arada elimi dudakların yaslıyor, bazen de göğsüne bastırıyordu.

"İyi mi?" diye sordu pat diye. Hâlâ doktora bakmıyordu, muhtemelen benim gibi tüm o karmaşıklık içinde bebeğimizi seçmeye çalışıyordu.

"Fazlasıyla," doktorun yüzündeki gülümseme söylediği cümleyi onaylar gibiydi. "Kalkabilirsiniz  Leyla Hanım." Ultrason aletini karnımdan çekip küçük masanın üzerinde duran havlu kağıdı bana uzattı ancak Mahir benden önce davrandı.

Doktor odanın iç kısmına geçip bize mahremiyet sağladığında kısık bir sesle, "Ben hallederdim," dedim Mahir'e.

Sanki onunla konuşmuyormuşum gibi birkaç kat kopardığı kağıt havluyla karnımdaki jeli sildi, yumuşak hareketlerini hissetmekte bile zorlanıyordum. Penyemi indirip bana elini uzattı, yarı uzanır pozisyondan doğruluğumda üzerime eğilip dudaklarını saçlarımın üstüne bastırdı. Sessiz öpücüğü baskılıydı, içerinde derin bir iç çekişi barındırıyordu.

Benden uzaklaşırken nemlenen göz pınarlarımı silmeyi unutmadı, yanağından kayan elini sıkı sıkı tutup ayaklandım.

İçerideki masada doktorun tam karşısına oturduğumuz da önündeki tahlil sonuçlarımı inceliyordu.
"Birkaç vitamin takviyesi yazacağım size," dedi kafasını kağıtlardan kaldırıp bana gülümserken.
"Mide bulantılarınız başladı mı?"

"Evet," dediğimde Mahir hızla bana döndü.
"Nasıl evet? Bana niye söylemedin?"

Ona gözlerimi belertip yalandan öksürdüm. "Yaklaşık bir haftadır başladı, çok sık kusmuyorum ama midem gün içersinde bulanmaya devam ediyor."

"Anlıyorum, bu ay ve önümüzdeki ay sürebilir bu durum." Önündeki kağıtlara bir şeyler daha not aldı.

"Bir de," dedim dikkatini üzerime çekerek. "Biraz kasık ağrısı çekiyorum."
Mahir oturduğu yerde stresle dizini titretmeye başlayınca doktor yeniden ona bakıp tebessüm etti.
"Bu da sürecin bir parçası. Peki kanamanız oluyor mu?"

"Hayır."

"Olursa mutlaka haberim olsun."  Kısa bir bilgilendirmenin arkasından bir sonraki randevu tarihini netleştirip vedalaştık.

"Leyla, sen niye bana söylemiyorsun midenin bulandığını." Emniyet kemerimi takıp yüzüme dökülen saçlarımı geri ittim.

"Pardon Mahir, durum raporumu vermeyi unutmuşum."
Göz göze geldiğimizde bakışları hemen yumuşadı.

"Onu mu diyorum ben şimdi? Hiçbir şeyi tek başına yüklenmeni istemiyorum. Bu beraber geçirmemiz gereken bir süreç."
Dikiz aynasından arkayı kontrol etmek için bakışlarımı üzerimden çekti.

"Ne yapacaktım? Mide bulantımı seninle mi bölüşecektim?" Fazla endişeleniyordu, gün içinde kafasını meşgul eden onlarca şey varken bir de aklı bende kalsın istemiyordum.

"Hahaha! Ne komik bir karım var."

"Çok şanslısın, çok," dedim şımarık bir kız çocuğu gibi kelimeleri uzatarak.

"Öyleyim," dedi direksiyondaki ellerinden birini uzatarak yüzümü sıkıştırdı, dudaklarım öne doğru çıkınca yola kısa bir bakış atıp hızlı bir öpücük kondurdu.

Telefonuma gelen bildirim sesiyle bakışlarımı ondan çektim, kızlarla olan grubumuza mesaj geldiğini görünce hemen üstüne tıkladım.

Gönderen: Sema
Aralarından birini hızlıca seçin.

Gönderilenlere göz attığımda düğün davetiyesi ve dans müzikleri olduğunu gördüm, Nazlı aralarından birini seçerek hızla cevap verince bende az önce kaydettiğim bebeğimin kalp atış sesini ve ultrason fotoğrafını yolladım.
Altına da, "Daha iyisini düşünemiyorum." yazdım.
Anında mavi tike dönerken telefonumun ekranına görüntülü arama bildirimi düştü.

Yeşil ikonu kaydırıp aramayı yanıtlarken heyecandan dudağımın kenarını ısırıyordum.

"Leyla," çığlıklarla karışan kahkahalara karşılık bende güldüm, Mahir'e baktığımda otuz iki diş sırıtarak yolu takip ettiğini gördüm.
"Bu şakaysa öldün sen," Sema heyecanını bastıramamış olacak ki bağırarak konuşuyordu.
"Teyze mi oluyoruz?" Nazlı'nın kurduğu cümleyle zaten göz pınarım da duran göz yaşım yanağım boyunca aktı, kafamı usulca aşağı yukarı salladım.

"Ah, delireceğim sevinçten," Sema elini göğsüne bastırırken, Nazlı çoktan benim gibi ağlamaya başlamıştı.

"Çok mutlu olduk Leyla, ikinizi anne baba olarak hayal ediyorum da kusursuz olursunuz." Nazlı Sema'ya göre duygularını daha rahat ifade edebiliyordu ama ben ikisinin gözlerine de baktığımda karşılıksız sevgi görüyordum.

"İnşallah," diye fısıldadım. Ekrana aniden uzanan kafayla tüm hüzün dağıldı. "Tebrik ederim yenge," Ahmet Sema'yı azıcık itip kadraja girdi. "Mahir'e de tebriklerimi ilet, darısı başımıza." Kısaca yanındaki nişanlısına bakıp aklınca mesaj verdi ancak onun mimiklerine üçümüz de güldüm.

Mahir de kırmızı ışıkta durduğu bir vakit onlarla konuşmuştu. Belki zamanlamam kötü olmuş olabilirdi ama kime ne?
O an paylaşmak istemiştim arkadaşlarımla ve en doğal tepkilerini görmüştüm, bu benim için yeterliydi.

"Gamze ablaya gideceğim Mahir," sokağı dönmeden son anda onu uyardım.

"Akşam onlarda toplanacağız, annemlere de söyleriz diye düşündüm."

"Olur güzelim." Arabayı durdurup bana eğildi, emniyet kemerini çözüp yanağımı öptü. "Ağrın, sızın olursa mutlaka beni ara."
Geri çekilecekken gömleğinin ucunu tutup onu durdurdum. "Mahir," diye sızlandım. "Ben Gamze ablaya önceden söylerim, dayanamam."
Güler gibi bir ses çıkarıp dudağını çeneme bastırdı.

"Bu zamana kadar nasıl dayandın ona şaşırıyorum." Göğsün şaplak atıp kısık sesle güldüm.
"Akşam görüşürüz."
Ona el sallayıp arabadan indiğimde Gamze ablayı kucağında Azra ile kapıda beklerken gördüm.
"Nerede kaldın yengesi," Azra'nın küçük elini tutup bana doğru salladı. Arkadan işittiğim kapı sesiyle Mahir'in indiğini anladım.
Azra onu görünce annesinin karnına yaslı bedenini zıplar gibi öne attı, bacaklarını hızla hareket ettiriyordu.
"Bende seni çok özledim," öyle şefkatli çıkıyordu ki sesi eriyecektim şuracığa. Kollarını Gamze ablaya doğru uzatıp Azra'yı aldı, göğsüne bastırıp bol bol öptü.

"Hadi girelim, kapıda kaldınız." Gamze abla kapıyı aralayınca Mahir Azra'yı son kez öpüp kucağıma verdi.
"Leyla geçsin, ben işe gideceğim abla."

"İyi, o zaman. Sen git biz de kız kıza takılalım."
Kucağımda Azra'yla eve girdiğimde o Mahir'in arkasından sızlandı.
"Senin kızının bizimle kalmaya niyeti yok." Kapı kapanınca ağlaması şiddetlendi.

"Acıktı, onun için sızlanıyor. Değil mi kızım?"  Kendi mi kandırıyordu beni mi?

"Siz içeri geçin, ben ona mama hazırlayayım."
Salona geçince Azra'yı halıya bıraktığımda özgürlüğünü kazanmanın mutluluğuyla keyfi yerine gelmişti.

"Gel bir öpeyim kız, kaçma." Halıda kahkahalar atarak emekleyen Azra benden kaçmaya niyetliydi. Tükürür gibi sesler çıkarıp dilini dışarı çıkarırken kafasını çevirip omzunun üzerinden bana baktı. Ona doğru atılıp karnından kavradığımda neşeli bir kahkaha patlattı. Onu kucağıma yatırıp boynuna art arda sesli öpücükler kondurduğumda saçlarıma asıldı fakat canımı acıtmadı.

"Yedin bitirdin kızımı," Gamze abla gülerek elindeki biberonu bana uzattı, Azra'nın başını koluma yatırıp biberonu dudaklarına yasladım.

"Sen de bu kadar ballı doğurmasaymışsın." Nefes nefese sanki acelesi varmış gibi emiyordu, elimi alnına atıp nemlenmiş saçlarını geri ettim.

"Geçen gün Zehra'yı gördüm, kız kardeşi vardı ya sende tanışmıştın. Hamileymiş, teyze olacağım diye ayakları yerden kesilmişti." Haberi verirken  gözleri parlıyordu, çok severdi Zehra ablayı.

"Sende deseydin ya abla," dedim kucağımda mayışan Azra'yı pışpışlarken. Kesikli cümlenin üzerine bakışlarını bana çevirdi, devam etmemi bekler gibi baktı.
"Bende hala oluyorum," suratımda ki muzip ifadeyle duraksadı.

"Leyla sende şaşırdın iyice," elini havada savururken birden bedeni taş kesildi. "Leyla, " diye çığlık attığında Azra yerinde sıçrar gibi oldu. Elini dudaklarına yasladı, gözleri nasıl bu kadar hızlı dolabilmişti?

"Hala mı oluyorum ben?"
Göz bebekleri titredi, bana uzandı, aramızdaki kızını sıkıştırmadan sarıldı bana.
Kafama çenesini yasladı, ikimizde sessizce gözyaşı döküyorduk.

"Şu cadıyı alayım da sıkı sıkı sarılayım sana," Azra'yı bir çırpıda alıp içeri gittiğinde sürekli yerine yenisi eklenen yaşlarımı sildim. Sanırım çok fena, inişli çıkışlı bir hamilelik beni bekliyordu.

Gamze abla döndükten sonra bol bol sarılmış ve tabi ki ağlaşmıştık. Heyecandan akşamı zor etmiştim, tüm aile bireylerinin gelmesi ile heyecanım iki katına çıkmıştı.

🍃

"Neredeymiş benim çirkin kızım," Emine anne ellerini yüzüne kapatıp mama sandalyesinde oturan Azra'ya yanaştı, ellerini birden yüzünden çekip büyük bir neşeyle konuşunca Azra da ona neşeli çığlıklarla karşılık verdi. "Buradaymış." Gökhan abi atik bir hareketle atılıp mama sandalyesindeki bebeği kucakladı. "Hop! Dayı geldi." Azra yeni yeni çıkmış dişlerini onun eline geçirdi.

"Bırak torunumu be," Emine anne ayağındaki terliği ona doğru atınca annemle birlikte güldük. "Bir tane olunca paylaşamıyorlar tabi." Emine anne de anneme hak verir gibi kafa salladı.

"Gamze abla ben şimdi neyi oluyorum bu güzelliğin," Kadir Gökhan abinin göğsünde pinekleyen Azra'nın parmaklarını tuttu. "Seni de dayı kontenjanına alalım," Gamze abla gülerek elindeki tatlı tabağını Kadir'e uzattı.

"Hadi lan oradan, benim bir rakibim var zaten," Gözlerini Mahir'e değdirdi. "Sen abisi ol." Gökhan abiye omuz silken Kadir dayı olmaya niyetliydi. "Çeyrek dayı olayım, ucundan, köşesinden."

"Döner misin oğlum sen çeyrek ne?" Mahir'in cümlesi onları güldürürken ben Gamze ablanın uzattığı tatlı tabağını kaşlarımı olumsuz anlamda kaldırıp indirerek reddettim. Midem iyi değildi, başımda da keskin bir ağrı kol geziyordu.

"Azra ben dayın olayım mı senin?" Kadir son çareyi Azra'ya danışmakta bulmuştu, Azra yeni hobisi olan saç çekmeyi Kadir'e de uyguladı, alnına dökülen uzun saçlarına asılıp onu kendine doğru büyük bir kuvvetle çekti.

"Ah! Kafamı koparttın," Gökhan abi Azra'nın küçük parmaklarını severek araladı, Kadir'in saçlarını tutam tutam kurtardı. "Biliyorum kafam güzel ama dayı olma uğruna onu sana veremem." Alnını ovuşturarak annemin kollarına koştu.

Mahir gözlerime bakarak boğazını temizledi. "Biz seni koşulsuz şartsız dayı yaparız." Derin bir sessizlik oldu, herkesin gözü üstümde dolaştı, kucağımdaki ellerimi birbirine kenetledim.

"Nasıl yani?" Kadir öyle kısık bir sesle sormuştu ki muhtemelen salon bu denli sessiz olmasa duyamazdık.

Annemle göz göze geldiğimizde gözlerimde ne gördüyse ayaklandı, hızla yanıma yanaşıp sarıldı, yüzüm göğsüne yaslandı, kollarının etrafını bir kol daha kapladı, sonra biri daha kucakladı, hepimiz birbirimize kenetlenmiştik. Öyle güvendeydim ki hangi korku ürkütebilirdi beni, sırtım aileme yaslıyken.

"Babaanne mi olacağım şimdi de?"

"Hele ben, ilk defa anneanne olacağım?"

"Gökhan abi Azra senin olsun, ben kendi yeğenime dayı olacağım"

"Ulan bende amca oluyorum."

Sesler birbirine karışmıştı, az önceki manalı sükûtun yeri gürültülü bir cümbüş almıştı. Kaç kez öpüldüm sayamadım, bir ara Mahir sitem etmiş, "bende baba oluyorum hatırlatırım, "demişti.

Annem ayırmamıştı göğsünden beni, bende ayrılmak istememiştim, bir yandan Emine anne boşta kalan elimi tutuyordu.

Gamze abla az evvel Azra'yı yatırmaya gitmiş, çabası başarısızlıkla sonuçlanınca yerini Tarık enişte almış o salona geri dönmüştü.

"Aa! Kıskanıyorum ama artık." Gamze ablanın sitemine gülmeden edemedim. "Sus kız, sanki sana az ilgi gösterdik." Emine anne ona kaş çatarken ben bıyık altından güldüm.

"Ben biraz hava mı alsam?" kafamı kaldırıp anneme baktım, Mahir, Gökhan abi ve Salih baba bahçeye çıkmıştı. "Boğduk kızı," Emine anne geri çekilirken utandım. "Yok öyle değil, midem bulanıyor biraz. Hava alsam iyi gelir diye düşündüm."

"Hemen nane limon kaynatayım mı Leyla?" Gamze ablanın cümlesine yüzümü buruşturmamak için kendimi kastım.

"Hava alayım, geçmezse yaparız."

Bahçeye çıkmak için kapıdan çıkacağım anda karşımda beliren Gökhan abiyle korkup irkildim.

"Hih," ağzımdan kısa bir korku nidası çıktı.

"Abim, nereye?" Kolunu omzuma atıp beni kendine çekti, "Hava alacaktım." Gözleri üzerimde gezindi, "İyi misin, var mı bir sıkıntın?"

"İyiyim," dedim kafamı sallayarak.

"İyi ol, iyi olun." Bir tebessüm yayıldı dudaklarına, "Ben büyüdüğünü inkâr ettikçe sen karşıma dikiliyorsun, ben büyüdüm abi diye." Gökhan abi benim yumuşak karnımdı, sanırım o hep benim babamın açtığı boşluklara sığmaya çalışıyordu. Ruhumda eteklerini sallayarak dolanan kız çocuğu onun baba şefkatine sığınıyordu.

"Ağlatacak mısın beni?" titrek bir sesle sorduğum soruya yarım ağız güldü ama zorlanmış bir gülümsemeydi.

"Sakın," dedi yumuşakça. "Mutluluktan da olsa çok ağladın bugün, sen gül, bu aile de seninle birlikte gülsün."

"Ağlamak istemiyorum ama böyle damla damla akıyorlar," dedim dudağımı büküp omuz silkerken.

"Oyuncaklarımı kırmak için mızıldanamayacak yaşa geldin diye yerine veledini mi saracaksın başıma?"

"İtirazın mı var abi?" Gözlerimi kısıp ona kötü kötü bakınca burnumun ucuna minik bir fiske vurdu.

"Yok, başım gözüm üstüne diyecektim." Tatlı tatlı kıkırdayıp kolunun altına iyice yerleştim, birlikte çıktığımızda, "Sen içeri girmiyor muydun?" diye sordum.

"Vazgeçtim," dedi kısaca.

Görüş alanıma giren masada Mahir ve Salih baba oturuyordu, Salih baba Mahir'in masanın üzerindeki elini tutmuş bir şeyler söylüyordu. "Özel midir?" Gökhan abiye çekinerek baktığımda bana göz devirdi.

"Tekne kazıntısının senden gizlisi saklısı mı var? Onun her şeyi sana yumurtladığını bu ailenin her bir ferdi bilir."

"Öyle demesene kocama," kısık sesle kurduğum cümleyi yalnızca Gökhan abi duymuştu.

"Abin kim ki zaten," dedi yalancı bir sitemle.

Sesimizle başlar bize doğru çevrildi, "Gel kızım," dedi Salih baba yanındaki sandalyeyi çekerek. Oturduğumda temiz havayı derince içime çektim, azalması gerekirken artıyor gibi hissediyordum. Sanırım bu mide bulantısından onu yok sayarak kurtulamayacaktım.

"Niye sustunuz?" Gökhan abinin sorduğu sorunun cevabını bende merak ediyordum.

"Hiç," dedi Mahir kısaca ama ben o hiçin altında yatan derin manaları biliyordum.

"Ben içeri geçeyim," Salih baba ayaklanıp yanımdan geçerken saçımı okşadı.

"Ne bakıyorsun gözümün içine ciğerci kedisi gibi?" Gökhan abi kafasını iki yana sallayarak Mahir'e baktı. "Ha," dedi anlamış gibi. "Sizi yalnız bırakayım istiyorsun?" Arkasına yaslanıp sandalyeye yayıldı. "Yoo, oturacağım ben burada."

"Alır karımı giderim," Mahir meydan okur gibi bakınca Gökhan abi bana baktı.

"Leyla sen beş yaşındaki Mahir'le evlenmiş olabilir misin?" Dayanamayıp güldüğümde Mahir bana hızlı bir dönüş gerçekleştirdi.

"Huzurunu kaçırdıysam gidiyorum," Gökhan abi masanın üzerindeki telefonu alıp bizden uzaklaştı.

"Sen güldün mü o espriye?" Gözlerini kısarak sorduğunda kafa salladım.

"Hıhı, mahsuru mu var? Kızacak mısın bana? Hamile olduğumu hatırlatmak isterim."

"Hiç unutmuyorum ki," sesinin yoğunluğu ile yerimden kalkıp kolunun altına sığındım. Başını başıma yaslarken derin iç çekti. "Sor hadi."

"Babanla ne konuştunuz?" Komutu alır almaz sözcükler dudaklarımdan döküldü. Güler gibi bir ses çıkardı.

"Telafi edemeyeceği zamanların konuşmasını yaptı, neden yıllarca bu kadar sert olduğunu, neden onun isteği evlatlar olduğumuz halde bizi hiç tebrik etmediğini, kısacası artık anlamsız olan şeyleri."

"Nedenmiş?" Merakıma yenik düştüm ancak sonrasında bu soru onu yaralar mı endişesine kapıldım. "Anlatmak zorunda değilsin," diye ekledim hızla.

"Şımarmayalım diye, dik duralım, kimseden aferin beklemeden iş yapalım diye." Duraksadı ancak devam etti. "Saçma."

Sırtımı okşadı, "Korkma ben hiç öyle olmayacağım. Hep takdir edeceğim çocuğumuzu, güçlü olsun diye sevgimi esirgemeyeceğim. Her yenilgisinde tıpkı başarısında olduğum gibi yanında olacağım."

"Hiç şüphem yok," dedim tereddütsüz bir sesle.

"Leyla, hiç cinsiyetini düşündün mü?" Koynundan birazcık uzaklaştım, "En önemlisi sağlıklı olması, senden ne gelirse armağan bana ama bazen düşünmekten kendimi alamıyorum."

"Çıkar ağzındaki baklayı," diyerek göğsünü dürttüm.

"Kız," dedi, gözleri parlayarak. Bahçenin güçlü ışığı sayesinde her bir mimiğini seçebiliyordum. Dudağım kıvrıldı, içim sıcacık oldu.

"Erkek olsa sevinmeyecek misin?" dedim muzip bir tavırla.

"Çok sevineceğim ama kızımın ismi bile hazır." Gözlerim kocaman açıldı.

"Yuh, Mahir! Nokta kadar çocuğa isim mi buldun?" Kahkahası bana seyirlik bir manzara sundu.

"Ne yapayım yavrum, duramıyorum. Kafamı yastığa koyuyorum uyumak için ama hayallere dalıyorum."

"Neymiş bulduğun isim, söyle bakalım? Anasına bile danışmadığına göre çok içine sindi." Tripli tripli konuşunca yanağımı işaret ve başparmağı arasına sıkıştırdı.

"Anasına kurban olurum, biliyorsun." Gözlerini gökyüzüne çevirince bende kafamı kaldırdım. Kara çarşaf gibi görünen göğü süsleyen sayısız yıldız vardı. "Gece gibi kara saçlı annesinin ışığı olsun istedim."

"Aylin." Sesi tok güçlü, bakışları kırılgandı. "Ayın ve yıldızların çevresindeki ışık, hale," dedi açıklayarak.

Gecenin ışığı, benim ışığım.

Oturduğum yerde hafifçe yükselerek yanağını avucumun içine aldım, dudaklarımı pürüzlü yanağına bastırıp uzun soluklu bir öpücük bıraktım. Çok seviyordum, kelimelerin bile anlatamayacağı kadar çok.

🍃

Günler geçiyor, mide bulantım geçmiyordu. Sabah tarifsiz bir bulantıya gözlerimi açmış, dakikalarca öğürmüş ancak kusmayı becerememiş en sonunda da oturup çocuk gibi sinirimden ağlamıştım. Salondaki koltukta bacaklarımı karnıma çekmiş şekilde uzanıyordum. Sağa dönüyor, sola dönüyor yine de ferahlayamıyordum. Elimi mideme bastırıp uzandığım yerde iyice küçüldüm. Mahir onuncu kez arıyordu, orta sehpadaki telefonuma uzanıp bezgince açtım.

"Efendim?" Bezginliğimin ses tonuma yansıdığını umut ediyordum.

"Güzelim, iyi misin? Kahvaltı yaptın mı?" Karşı taraftan birkaç hışırtı sesi geldi, bunca işine rağmen beni aramayı hiç aksatmıyordu.

"Onuncu kez söylüyorum, hayır Mahir!" Elimi yüzüme kapatıp nefeslendim.

"Leyla hadi sevgilim, kalk bir şeyler ye." Onunda sabrı taşıyordu zannımca.

"Ya midem bulanıyor sen niye anlamıyorsun beni? Geçince yiyeceğim." Çığlık atmak istiyordum, duvarlar üzerime geliyordu.

"Anlıyorum ama bebeğimizin sağlığı için yemek zorundasın," sesini yumuşak tutmaya çalışıyordu.

"Ha be düşünemiyorum çocuğun sağlığını? Keyfimden yemiyorum zaten! Kolaysa sen ye Mahir, ben yemeyeceğim." Telefonu kapatıp karşı koltuğa fırlattın, yeniden yeşeren ağlama isteğiyle dudaklarımdan bir hıçkırık firar etti.

"Sanki ben kötü bir anneyim." Yüzümdeki yaşları asice silerken elim karnıma düştü. "Kötü bir anne miyim ben," diye fısıldadım. "Baksana daha kendimi zorlayıp iki lokma yiyemedim, sana nasıl bakacağım?" Salt çaresizlikti hissettiğim.

Yerimden kalkmak istedim ama dönen başım bana mani oldu, yeniden uzanıp gözlerimi yumup bu hissin geçmesini bekledim, geçerse belki biraz yiyip içimi ferahlatabilirdim. Yemeği düşünmek bile midemin ağzıma gelmesine neden oldu. Kaç dakika o pozisyonda kaldım bilmiyorum ama zaman geçmiş olmalıydı ki evin kapısı açıldı.

Anahtar sesinden sonra adım seslerini işittim, poşet hışırtıları giderek benden uzaklaştı. Bilincim yarı açıktı, yüzüme dokunan elle kendime geldim, gözlerimi araladığımda Mahir'i gördüm.

"Mahir?" Doğrulmak istediğimi anlayınca ellerimi tutup beni kaldırdı, hemen önümde duruyordu. Yüzünü dizlerime yasladı. "Özür dilerim." Ellerindeki ellerimden birini saçlarının üzerine bıraktı. "Ne kadar zorlandığını biliyorum, sana yardımcı olamamak beni çıldırtıyor. Seni ağlatmak istemedim."

"Bende özür dilerim, bizi düşündüğünü biliyorum." Kalkıp yanıma oturdu, elini ensesine atıp saçlarını kaşıdı, "Mide bulantısına iyi gelebilecek bir şeyler aldım. Ablam yeşil elma, erik ve tuzlu çubuk krakerin iyi geleceğini söyledi." Bugün ilk kez gülümsedim.

"Bir de pamuk şeker," dudağımı yaladım. "Onun iyi geleceğini sanmam ama belki kahvaltıdan sonra..." cümlesinin devamını dinlemeden ayaklandım. Yolum belliydi, mutfak.

"Leyla, kahvaltıdan sonra dedim sevgilim," bana mı sesleniyordu o?

Aradığınız Leyla'ya şu anda ulaşılamıyor.

🍃

Bölüm sonu❤️

Bölümü beğendiniz mi acaba?🤭

Instagram da yaptığımız ankette çoğunluk bebişin cinsiyetine kız dedi, siz ne diyorsunuz?

Duyurulardan haberdar olmak için beni takip edebilirsiniz. neeepenthe

Yeniden görüşene kadar kendinize iyi bakın. ❤️

Continue Reading

You'll Also Like

5.5K 417 14
Mara, günahkârlara bedel ödetmeye geldi aşka ihanet edenlerin hiçbirini affetmedi... -------- Geçmişi boğan zifiri karanlık geceyi yarıp gün yüzüne ç...
7.3K 131 22
Okuduğum ve beğendiğim kurguları paylaşıyorum...
94.2K 6.1K 35
Şüphesiz bazı hayatların hikayesi geceye karışmak... O geceye sızan ufak bir ay ışığıydı. Bense ölüm ve zulümden başka bir şey görmemiş zifiri karan...
Damia By Nisa

ChickLit

88.4K 345 1
Bu hikâyenin eski adı Kurt Ulusu Kırlangıç Ölüsü'dür.