31--Korku 2--

6.2K 315 15
                                    

"Tekrar mı? Hayır kabul etmiyorum" gözlerini devirirken gülümser gibi oldu ama tekrar eski hakine döndü. Bana hala kızgındı. "Bak zaten dün saçma bir seminer için okula gittik ve onun üstüne tanımlanamayan bir kriz geçirdim." bir de senin ile kavgamız var diye geçirdim içimden. "Sen tekrar o kadının yanına gitmemi istiyorsun. Tek kelime Ha-yır." Dedim ve bende onun gibi somurttum.

Dün kavgamızdan sonra suratını asan ve beni zorla terapiye götürmeye çalışan bir adet baş belası ile uğraşıyordum. Oldukça başarısızdım. Bugün okuldan sonra kesinlikle beni omzuna atıp götürmesi gerekecekti.

Başımı ona çevirip ciddi ve somurtan suratına baktım. Bırak omzuna atmayı sürükleyerek bile götürürdü. Önüme döndüm. Yok canım yapmazdı. Berk'ten bahsediyoruz. Bana kıyamazdı. Tekrar ona baktım. Ne saçmalıyorum ben söz konusu benim sağlığımsa her şeyi yapardı.

Bir şey söylemesi için bekledim ama sınıfa geldiğinden beri söylediği ilk ve son cümle okuldan sonra Şule Hanım'ın yanına gidiyoruz olmuştu. O geldiğinden beri ona onlarca cümle kurmuştum ve onun tek tepkisi bazılarına göz devirmesiydi. İtiraz kabul etmeyecekti. Beni zorla götüreceği çok kolay anlaşılıyordu.

"Peki öyle olsun. Konuşma ve sorularıma cevap verme bakalım. Ama bu anı unutma bugün Şule Hanım'ın yanına gittiğimizde" pes ettiğimi sanıp şaşırarak bana dönünce gülümsedim "daha doğrusu zorla götürdüğünde, benimde yapacak olduğum şey bu! Ne soruları yanıtlayacak ne de konuşacağım" kaşlarını çatınca önüme döndüm.

"Suçlu biri olarak çok cesaretlisin Doğacım ama unutma sen susarsan bende susarım" Yağmuru'un iğrenç espirisi aklıma gelince hemen savuşturdum ve Berk'in cümlesi üzerine kaşlarımı çatıp ona baktım. Göze göz, dişe diş kanununu uyguluyorduk.

"Şule Hanım'a sen değil ben bir şeyler anlatıyorum. Sen sussanda bir şey farketmez değil mi?" Gülümseyip başını salladı.

"Suskunluğumun Şule Hanım'a karşı olduğunu da nerden çıkardın. Üstelik tehdidimin kapsama alanı senin ki kadar küçük değil" göz kırpıp ayağı kalktı. Hoca gelmişti ben ayağa kalkana kadar herkes yerine oturdu. Bende Berk'in dediklerini şaşırarak hazmetmeye çalışıyordum.

Yapamazdı. Benim ile konuşmadan duramazdı. Berk'ten bahsediyorduk. Blöf yapıyordu ve ben bu numaralara kanmazdım. Zaten şuan pis pis sırıtıyordu. Yapmak istediği beni köşeye sıkıştırmaktı.

"Peki bakalım benim ile ne kadar konuşmadan duracaksınız küçük bey" gülümsemesi suratında dondu ve bana şaşırarak baktı. Sonra ciddi bir gülümsemeyle bana bakmayı sürdürdü.

"Senin ile konuşmam için ne zaman yalvaracaksınız bakalım küçük hanım" gözlerimi devirip önüme döndüm. Bugün o odaya girersem konuşmayacaktım. O inatsa ben ondan inattım. Bunu da gayet biliyordu.

Sıkıcı bir tarih dersi zil ile sonlandığında derin bir nefes aldım. Berk'e baktığım da çoktan rüya görmeye başladığını düşündüm ve kızların kantine gitme teklifiyle peşlerine takıldım. Her zaman ki masamıza geçtik. Sandalyeme otururken biri kolumdan tutup beni kantinden çıkarana kadar sürükledi. Sonun da toparlanıp beni sürükleyenin Burak olduğunu görünce şaşırdım. İlk ders yoktu ve şimdi beni sürüklüyordu. Sinirle suratına baktım. O da bana sinirle bakıyordu. Ne yapmıştım ki bu kadar sinirliydi?

"Kantinin ortasında beni sürükleyip buraya getirmen de ki amacı sorsam?" Gözlerini devirdi. Burak ve göz devirmek her ne yaptıysam fazla sinirlenmişti.

"Sana sormalı" bende göz devirdim.

"Bilsem niye sorayım Burak? Ne oldu söyle işte." Amacı neydi bu çocuğun.

"Evlenmeyi düşünüyoruz. Nikah şahidim olur musun?" Çok tanıdığım kendi cümlelerim ile beni vurulunca şaşırdım. Ama hala kızmasında ki sebebi anlayamamıştım. O da mı yalan söyledim diye kızıyordu. Hem ben yalan söylememiştim ki?

"Kimin ile evleniyorsun?" Dedim bilmemezlikten gelerek. Bana biraz şaşırarak baktıktan sonra, sinirden deli olduğunu belli edercesine saçlarını tutup çekti. Kendimi tutamayarak sırıttım.

"Bir de gülüyorsun ya!" Bağırınca koridordaki bakışların üzerimizde olduğunu hissettim. Belkide kantindekiler de camdan bize bakıyordu. Bende neşem kaçmış bir şekilde Burak'a bakıyordum. "Bakıyorum da arkadaşlarına yalan söylemek ne kadar eğlendiriyor seni" sesini biraz bile kısmadan kurduğu cümleler beni de sinirlendirdi. Bir yalan tartışması daha dinleyemezdim.

"Ben sana yalan falan söylemedim. Kimseye yalan söylemedim. Niye bunu anlamıyorsunuz."Sesim fazla yüksek çıkmıştı. Berk'e sonlara doğru yalan söylemeye çalışmış olabilirdim ama Burak'a söylememiştim.

Bir kaç hoca koridora çıkmış meraklı gözlerle bakıyordu. Müdahale etmekle etmemek arasında kalmışlardı. Çünkü ne kavga ediyor gibi gözüküyorduk ne de normal konuşuyor gibi gözüküyorduk. Sesimi sadece onun duyabileceği şekilde kısarak devam ettim. "Ben Berk'e aşık falan değilim" dedim ve bahçe merdivenlerine yönelerek bahçeye indim.

En yakın banka oturdum. Burak önüme dikilince şaşırdım. O kadar sinirliydim ki arkamdan geldiğini bile hissetmemiştim. Gönlümü almaya geldiğini düşünmüştüm ama yanıldım.

"Öyle hemen kurtulamazsın Doğa" kaşlarımı çatıp ayağa kalktım.

"Kurtulmaya çalıştığım falan yok Burak. Saçmalıyorsun ve ben bu konuşmadan bir tane daha yapmak istemiyorum. Anlıyorum sana yalan söylediğimi zannettiğin için kızgınsın ama Berk'e aşık de-ği-lim" dedim ve okula gitmek için yeltendim ama izin vermedi.

"Sonuçta bir şeyler hissediyorsun?" Gözlerimi devirdim. Tekrar.

"O zaman ki sorun bu olsaydı. Sorunu doğru şekilde cevaplardım." Kaşlarını çattı sonra gülmeye başladı. Hala sinirliydi.

"İrem ile hem fikir olmaya başlıyorum." Demesiyle donuk gözlerle Burak'a baktım. Cidden bunu söylemiş miydi? O'da bunu dediğine şaşırmış olmalıydı ki kolumu bırakmış ve şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Geri çekilerek aramıza mesafe koydum.

"Bu düşünceye neden kapıldığını öğrenmek isterdim ve eminim ki bunun nedenini biliyorsun ama sinirden söylediğin cümlelerin devamını getirmek şuan biraz güç ve beni kıracak güçte olmalı ki susuyorsun" sesimdeki soğukluk beni bile dondurmuştu. Eski en yakın kız arkadaşımının beni bir ismiyle bu kadar rahatsız etmesi sinir bozucuydu. Bir şey demeyince okulun giriş kapısına yöneldim.

Sınıfa gitmeden lavaboya uğrayıp elimi yüzümü yıkadım. Burak sinirle kurduğu cümlelerine devam etseydi, şuan zorla tuttuğum göz yaşlarını çoktan gün yüzüne çıkarmıştım. Başımı yukarı kaldırıp göz yaşlarımı geri ittim. Neden birini sevmek bu kadar yorucuydu. Şuan mutlu olmam gerekirdi.

Berk'i seviyordum ve bunu yüzüne karşı söylemiştim. İçim rahatlamıştı ama sonradan söylenen sözler tekrar diken üstünde olmamı sağlamıştı. Şuan olduğumdan daha rahatsızdım. Berk ile eskisi gibi değildik. Onu kaybedecektim. Böyle giderse onu gerçekten kaybedecektim. Bu kaybetme korkusu neden bu kadar acı vericiydi?

-------------------------------------

Heyecanlı bir bölüm daha olduğunu düşünüyorum. Umarım beğenmişsinizdir. :D

Artık hepiniz sabırsızlandınız ve çıldırmak üzeresiniz bunu attığınız yorum ve mesajlardan anlıyorum :D Bir kaç bölüm daha bu heyecan ile devam edecek. Sebebi ise istek üzerine final yapmak yerine yeni kurgu planladım. Yeni olaylar yazmam finali ve bazı soruların cevaplarını geciktiriyor. Bana kızmayın. Hikayenin bitmemesi için buna mecburum. :)

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Benim için çok önemliler :)

PENCEREMDEKİ ÇOCUKTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang