38--Sonsuza Kadar--

6.3K 305 13
                                    

Yüzündeki ifadeye gülümsemeden duramıyordum. Altı üstü 'kim bilir belki olur' demiştim. Bu kadar kafası karışmamalıydı. Ah cidden yüz ifadesi komikti. Tam ağzımı açıp onun ile dalga geçicektim ki telefonum çaldı. Cebimden telefonu çıkarınca ekranda Burak yazmasına şaşırmamıştım. Bugün garip davranıyordu.

"Efendim?" Umut'un arkadan 'efendiler yesin seni, herif mutlu' demesine gözlerimi devirdim.

"Etüte gelmiyor musunuz?" Saatime baktım. Etüte yarım saat vardı. Planlarımda etüt olmadığı için sorun etmiyordum.

"Sanmıyorum" Doğa çatık kaşlar ile bakınca gülümseyip arkamı döndüm. Arkamı dönerken telefondan hışırtılar geldi.

"Berk saçmalama derslerden geri kalacaksınız. Hemen Doğa'yı okula getiriyorsun" gözlerimi devirdim.

"Yağmur.."

"İtiraz yok Berk. Şimdi ve hemen. Yoksa ben bulurum sizi" telefonun kapandığını belli eden sese yüz buruşturdum. Bu kız telefonu yüzüme kapatmayı ne zaman kesicekti.

Arkamı döndüğümde Doğa çantasına kitaplarını koyuyordu. Hala kaşları çatıktı. Bir şeyi gereğinden çok fazla düşünüyordu. Eh biraz dalga geçmekten zarar çıkmazdı. Planlarımı biraz erteleyebilirdim.

Çantanın fermuarını kapayıp omzuna astı. Geçen haftanın aksine sonunda bütün bacaklarını kaplayan bir pantolon giymiş, üzerine de benim tişörtümü giymişti. Su savaşında benden çaldığı tişörtümü!

"Yağmur'un sesi o kadar fazla mı çıktı? Ve o tişörtü hala neden bana geri vermedin?" Çatık kaşlarını serbest bırakıp gülümsedi.

"Evet ve sanane" kapıdan çıkarken ona sananeyi göstermek isterdim ama bunu bildiği için koşarak çoktan gitmişti.

Ben aşağı inerken kapıdan çıkıyordu. Bazen çok hızlı koşabiliyordu. İşine gelince.

"Ellerine sağlık Serpil Ablam, görüşürüz" Serpil abla el sallarken kapıdan çıktım. Doğa'yı tanıyorsam şimdi aklındakilere cevap arıyacaktı. Yaya geçidine gelince bizim için yeşil yanmasını bekledik.

"Ne demek istedin?" Ah bu kızı çok iyi tanıyordum. Ondan olmayan tarafa dönüp gülümsedim. Oyunculuğumu konuşturmalıydım.

"Nasıl ne demek istedim?" Gözlerini devirip kafasını salladı. Çok çabuk sinir oluyordu.

"Burak aramadan önceki cümleni kastediyorum" yüzüme bile bakmıyordu ama yanaklarının pembeliği yandan gözüküyordu. Esmer olabilirdi ama o pembeliği kapatacak kadar değildi. Şimdi ona 'hangi cümleyi?' diye sorsam o pembelik sinir kırmızılığına çıkacaktı.

"Demek istediğim gayet açıktı. Neyin ne olacağı belli olmaz" başını kaldırıp bana baktı. Aklı daha da karışmıştı. Yeşil yanınca kolundan tutup karşıya geçirdim. Yoksa bütün gün bana böyle bakabilirdi. Gerçi şikayetim olmazdı.

"Nasıl yani?" Ah çok fazla düşünmese her şeyi anlardı. Arkadaşlarının konularında detaylara girmediği için her şeye bir çözümü vardı ama kendisine gelince her detaya inip kafasını karıştırıyordu. Bütün durumları değerlendiriyordu.

"Yani diyorum ki ilerde ne olacağı belli olmaz. Büyük konuşmak istemem. Biliyorsun küçüklükten beri Allah ilerdeki kocana sabır versin diyorum" yani bana. Gözlerini kısıp sinirlice baktı. İşte her şeyi unutup bana laf soktuğu kısım bu kısımdı.

"Ah tesadüfe bak bende Allah'a sana sabırlı bir eş vermesini diliyordum. Kıza yazık" Kendine sabır isterken akılda iste demek isterdim ama o zaman anlardı. Yani bir zahmet artık.

"İnşallah canım sabırın yanında akılda verir umarım yoksa çok uğraşırım" ellerini yukarı kaldırıp amin dediğinde kahkaha atmak istedim.

"Bolca versin kızcağıza çünkü sen akıl bırakmazsın insanda" sinirlenmişti ama neye sinirlendiğini anlamamıştım. Bir çok sebep vardı şuan.

"Neden böyle olduğun belli oldu. Hepsini tüketmişsin benim uğruma" göz kırptığımda Yağmur ona soğuk espiri yaptığında, Yağmura yaptığı gibi banada yüzünü buruşturdu. "Ne gayet güzel bir laftı"

Sınıfa kadar daha konuşmadık. Zaten sınıfa girincede direk Burak beni kantine götürmüştü.

"Dökül Abi, beni buraya kadar sürüklemendeki amacı çok merak ediyorum" öne eğildi. Bencede ağzındaki baklavayı çıkarma vakti gelmişti.

"Çıkıyor musunuz? Yani şey Doğa ile" kaşlarımı çattım. Umarım düşündüğüm ve şüphelendiğim şey değildir.

"Hayır daha değil" rahatladığında yaptığı gibi arkasına yaslanıp başını kaşıdı ama hala gergindi.

"Ama teklif ediceksin" tamam düşündüğüm şeye fazla yaklaşmıştık bu iyi değildi. Hadi ama bu çok klasikti. Çocuk kıza aşık olduğunu fark eder ve en yakın arkadaşı da o sırada kıza aşık olur gibi bir olay olmamalıydı.

"Yani neden etmeyeyim ki?" Omuz silkti.

"Çok yakın arkadaş olduğunuz için olabilir mi? Yada eğer ayrılırsanız eskisi kadar yakın olamayacağınız için olabilir mi?" Gülümseyip başımı salladım. Bu düşünce çok saçmaydı.

"Hadi ama Burak, saçmalama. Birincisi çok yakın arkadaşlar en iyi anlaşanlardır asla ayrılmazlar. Buna izin vermezler çünkü. İkinci olarakta bir işe bu tamamlanamayacak diye girersen o iş tamamlanmaz sorunda burda zaten" anlamsızca bana bakarken bir şey demedi. "Burak amacın ne?" Kaşlarını çattı.

"Amacım mı?" Başımı sallayınca devam etti. "İkinizin de mutlu olmasını istiyorum. Bu bir amacsa, amacım bu" cidden saçmalıyordu.

"Ayrıyken nasıl mutlu olabiliriz ki?" Güldü.

"Ayrı değilsiniz ki?" Kaşlarımı çatınca tekrar güldü. "Bak Berk seni de Doğayı da kardeşten öte severim bilirsin. Doğayla aramızdan geçen olayı biliyorsun. O olaydan sonra birbirimizi hala aynı kardeş sevgisi ile sevsek bile eskisi gibi olamadık. Yani ben olamadım. Çünkü onun yine o yanlış duygulara kapılmasından korkuyorum. Yani anlatmaya çalıştığım, hayat bu bir aksilik olur bir şey olur. Yeni birileri girer ayrılırsınız. Belli olmaz belki olabilir böyle şeyler. İşte o zaman keşke yapmasaydım dersin. Ama artık geçmiştir" omzuma yumruk atıp tekrar yaslandı. "Asma suratını sadece biraz kendine zaman ver ver düşün"

Şuan Doğa'nın yaptığı taktiği sunuyordu bana. Arkadaşlığımızın bozulmamasını istiyordu ama benim kafamı karıştırdığından habersizdi ve bu yüzden benden koca bir yumruk yiyebilirdi. Ama konuşmasından önceki düşüncelerim için benim hakettiğim yumruk diğer yumruk isteğimi nötrlüyordu.

Kafam karışmıştı. Az önce Burak'a söylediğim sözü tekrarlayıp duruyordum. Ben onu ayrılmak için istemiyordum ki sonsuza kadar benim olsun diye istiyordum. Yani öyle hissediyordum değil mi? Ah Burak, ah abicim bence şuan karşımda oturması büyük hataydı. Her an üstüne atlayıp onu dövebilirdim. Sözleri tekrarlamaktan başka dayanağım yoktu.

Ayrılmak için değil sonsuza kadar.

Ayrılmak için değil sonsuza kadar.

"Hey düşünceli çocuk başka zaman düşün derse geç kalıyoruz" ayağa kalktı. "Düşüneceğin zamanda unutma siz şu an ayrı değilsiniz. Hiç bir zaman değildiniz" omzuma vurup yanımdan geçerken gülümsedim. Bende kalkıp omzuna sert bir yumruk vurdum. O omzunu ovalarken ben haklısın dostum ayrı değiliz diye düşünüyordum.

----------------------------------

Ve bir yeni bölüm ile daha karşınızdayım :) beğendiğinizi umuyorum :D

Sonunu bende sizin kadar merak ediyorum. Umarım planladığım gibi bir son ile bitirebilirim. Aklımda başından beri sonu hakkında fikrim var ama yinede kuşkuluyum işte :D

Oy ve yorumlarını bekliyorum :D

PENCEREMDEKİ ÇOCUKजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें