17.BÖLÜM ~SİYAH GÜL~

12.9K 724 242
                                    


Selamm,

yeni bölüme hoşgeldiniz benim bir tanecik okuyucularım. Yorum ve oyalarınız için teşekkür ederim.

Neyse sizi fazla tutmayayım...

Keyifli okumalar~


----------
Karanlığın adı özlemek olmuştu. Odada sessiz çığlıkları yankılanırken.
----------


Kraliçe Lorna sessizce bana bakmaya devam ettiğinde içimde bir fırtına kopmuştu. Bilmemesi imkansızdı. Alaz gitmişti ve kendine acı çektiriyordu. Ben ise burada durmaktan başka yapabileceğim bir şey yokmuş gibi hissediyordum. Kraliçe Lorna anlayışla gülümsediğinde odadaki yeni fark ettiğim koyu mor tonlarındaki tekli koltuğa oturdu. "Önce sakinleş Elis."


"Yeterince sakinim." Dediğimde bile içimdeki o fırtınadan kalbime düşen yıldırım ile kısa bir süre nefesim kesildi. Mührün olduğu yer sanki kızgın bir demirin etime değmesi gibi acımaya başladığında inleyerek elimi oraya koydum. Geçmiyor, aksine daha da artıyordu. Kraliçe Lorna yerinden kalktığı gibi yanıma geldiğinde beni tutarak yatağa oturttu. "Dinlen, sonra istediğin cevapları veririm." Dediğinde sıklaşan nefeslerim arasında yeşil irislerimi onun üzerine diktim. Bunun dinlenmem ile alâkası yoktu. Benim bedenimde olmuyordu bu. Üstümdeki geceliği mührün olduğu yere kadar sıyırdığımda görünürde hiç bir şey olmadığını görmemle düşündüğüm şeyin netliği daha da belli olmuştu. Alaz kendine fiziksel acı çektiriyordu. Ayağa kalktım ve Kraliçe Lornaya bakmadan kapıya doğru ilerledim. Kendimi dışarıya atana kadar hiç bir şey dememişti bana. Mührün acısı geçmeye başladığında hızlıca odama doğru ilerlemeye başladım.

Üstümdeki geceliğe ters bir bakış attığımda ellerim ile ucundan tuttum ve aşağıya çekiştirdim. Odaya gidene kadar böyle duracaktım. Zaten askerlerin ve hizmetçilerin bakışları yeterince rahatsız ediciydi.

Omuzlarıma konulan bir şey ile korkuyla arkama döndüm. Bedenim Yalvaç'ın bedenine çarptığında anı bir şok ile öylece kaldım. Kendisi bir adım geriye çekildiğinde elini omuzlarımdaki cekete attı ve daha iyi oturmasını sağladı. Öylece ona bakarken onun benimle pek ilgilenmedigini düşündüm. Ellerini geri çekip siyah kot pantolonunun cebine soktu. Gözleri gözlerim ile buluştuğunda içimi bir titreme aldı. Alaz'dan beni kurtarmıştı. İkisinin kavga etmesi aklıma geldiğinde başımı eğip sıkkınlıkla nefes verdim. "Alaz hakkında hiçbir sorunu cevaplamayacağım." Dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Alaz hakkında zaten bir şey sormaya yüzüm yoktu. Alaz konusunu kendim çözmeliydim. Soracağım soru aslında daha çok kendisi ile alakalıydı. Bakışlarında bir an Alaz'da gördüğüm şeyin aynısını gördüm. Bana bakış şekli aynı Alaz'a benziyodu. Bakışlarımı kaçırdığımda başımı hafifçe iki yana salladım. Alaz ve Yalvaç aynı değildi. Sakın saçmalama!

"Aslında ben.." Dediğimde tekrardan göz temasını sağladım. İlgiyle baktığında aklımda dağılan cümleyi toplamaya çalıştım. "...Ben sen iyi misin diye soracaktım." Derin bir nefes verdiğimde gülümseyerek bana baktı. "Bayılan ben değildim Elis. Fakat sorman hoşuma gitti." Siyah saçları anlıma doğru düştüğünde aklıma dün olanların parçaları dağıldı. Alaz'ın kendini kaybetmesi, Yalvaç'ın gelmesi, tartışmaları...

"Yalvaç dün olanlar-"

"Ne dediysem doğru Elis. Ne yaptıysam da. Senin için Alaz'a karşı çıktım. Seni korumak için." Duyduklarım ile bir süre öylece ona baktım. Başımı iki yana salladım. "Beni korumana gerek yok Yalvaç. Bunu da nereden çıkardın?" Sakince sorduğum soru üzerine birden yüzü değişti bana doğru bir adım attı ve konumu tuttu. Ne yaptığını anlamaya çalışırken gözlerini kapattı. Geri açtığında eski soğuk hâline geri dönmüştü. Duygularını iyi saklıyordu. Kolumu çekmek için uğraştığımda biraz daha sıkı tuttu.

VAMPİRİN GELİNİNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ