Spinner's End

1.8K 219 156
                                    

  Şifacı, Dumbledore'a haber verdikten sonra Snape ve Dumbledore Spinner's End'in önüne cisimlendiler. Bu eve cisimlenme izni olan üç kişi vardı. Snape, Karanlık Lord ve Dumbledore. Harry'nin izni olmadığı için evin önüne cisimlenmişlerdi. Snape, Harry iyileşip reşit olduğunda ona da bu eve cisimlenme izni vermeyi aklının köşesine not etti.

  Dumbledore'un itirazlarına rağmen Harry'i kollarına alıp üst kattaki önceden ev cini Lea'ya temizlettiği odaya taşıdı. Odada iki yatak, birer komodin, bir tane gardırop ve kocaman bir kütüphane kısmı vardı. Epeyce geniş bir odaydı. Daha çok muggle usulü döşenmişti. Onu yatağına yatırıp üstünü örttü. Ardından ev cinine seslendi.

  Bir ev cini odanın ortasında 'puf' sesiyle belirdi. "Buyurun Efendi Snape."

  "Git ve Harry'nin tüm eşyalarını buraya getir. Hiçbir şeyi kalmasın orada. Benim de önemli eşyalarımı getir."

  Harry'i yatırdıktan sonra onu aşağı katta bekleyen Dumbledore'un yanına gitmesi gerekiyordu ama açıkçası şu an hiçbir şey umurunda değildi. Bu yüzden yan taraftaki yatağa geçip sırtını başlığa yaslayarak oturdu. Bir süre sonra yorgunluğa yenik düşüp uyuyakaldı.

***

  Hogwarts'ta söylentiler çıkmaya başlamıştı bile. Kimileri Harry'nin Yasak Orman'da cesedinin bulunduğunu söylüyor; kimileri okuldan kaçtığını söylüyor; kimileri ise bir cinayet işlediğini ve okuldan atıldığını, bakanlık çalışanların onu Azkaban'a götürmek için okuldan aldığını söylüyordu. Herkes üçüncü söylentiye ihtimal veriyordu çünkü Harry'i potansiyel bir katil olarak görüyorlardı.

  Sabahın ilk ışıklarında herkes yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı bile. Jane, Pansy ve Blaise bir haftadır etrafta uykusuz uykusuz geziyorlardı. Harry'e saygı duydukları kadar onu seviyorlardı da.

  Lucius Malfoy oğlunu götürürken onlara ne olduğunu sormaya zaman bulamamışlardı. Zaten Draco'nun ağlamaktan şişmiş, uykusuzluktan morarmış gözlerini görünce sormaya çekinmişlerdi de.

  Mecbur bir şekilde profesörlerden birinin ya da Dumbledore'un açıklamada bulunmasını bekliyorlardı. Hepsi kahvaltı için Büyük Salon'a çıktılar. Büyük Salon Harry gittiğinden beri söylentiler yüzünden gürültülüydü ama bugün büyük bir sessizlik çökmüştü etrafa. Çünkü Dumbledore bir haftanın sonunda okula dönmüştü. Tüm öğrenciler açıklama yapması için bekliyordu.

  Dumbledore bütün öğrencilerin Büyük Salon'da olduğundan emin olduktan sonra ayağa kalktı. Her şeyi açıklaması gerekirdi ama eğer okulun yanındaki ormanda Kimera olduğunu öğrenilirse çoğu aile çocuğunu Hogwarts'tan alırdı. Bu da Dumbledore'un isteyeceği son şeydi. Gelecekteki askerleri elinin altında olmalıydı.

  "Günaydın." Şimdi yapacağı konuşmaya başlamak için 'Günaydın' hiç de iyi bir başlangıç değildi. "Harry, fark ettiğiniz üzere bir süredir yok. Birkaç söylenti de var. Ama merak etmeyin Harry ölmedi, kimseyi öldürmedi, Harry ne kadar sizin için korkulası birisi olsa da merak etmeyin o da sizin gibi bir çocuk, katil değil. Ya da okuldan kaçmadı. Kaçamaz da, okulda çok yüksek güvenlik önlemleri var çünkü."

  Gözlerini öğrencilerin üzerinde gezdirip devaö etti. "Okuldan ayrıldı, ne kadar süreliğine ayrıldığını biz de bilmiyoruz. Yani endişelenmenizi gerektirecek bir durum yok. Artık yemeklerinizi yiyebilirsiniz. Yumulun." Ardından yerine oturup limon şerbetini eline aldı. Profesörlerin şaşkın bakışları eşliğinde şerbetini yudumlamaya başladı.

  Dumbledore'un cevaplaması gereken bir soru daha vardı. Harry gittiğinden beri Profesör Snape ortalıkta görünmüyordu.

  Tabii ki Gryffindorların bundan şikayeti yoktu ama Ravenclaw ve Slytherin binası için aynı şey söylenemezdi. Ravenclawlar dersler boş geçtiği ve yedek bir iksir profesörü bulunmadığı için üzülüyorlardı. Slytherinler ise Gryffindor'dan bir süredir yüklü miktarda puan kırılmadığı için isyan ediyordu resmen. Hufflepufflar ise sessiz kalan taraftı. Onlar için hiçbir sıkıntı yoktu bu durumda.

  Kimse de cesaret edip sormuyordu çünkü tüm profesörlerin sinirleri gergin duruyordu. En sonunda bir Gryffindor'dan biri ayağa kalktı. Etraf Dumbledore'un konuşması yüzünden sessizdi zaten. Böylece kolaylıkla dikkatleri üzerine çekti.

  "Profesör Dumbledore, acaba bize Profesör Snape'in neden Harry gittiğinden beri ortalıkta görünmediğini söyler misiniz?"

  Dumbledore bu soruyu elbette ki bekliyordu. O yüzden yüzüne her zamanki gülümsemelerinden birini yerleştirip soru soran Gryffindor öğrencisine döndü yüzünü.

  "Ahh... meraklı küçük beyinler." Bir süre duraksadı. Dışarıdan bakan birisi Dumbledore'un şu anda vereceği cevabı düşünüyormuş gibi göründüğünü düşünürdü ama aslında Dumbledore büyüler mırıldıyordu içinden. Herkes birkaç saniye sonra sanki bu soru hiç sorulmamış gibi yemeğini yemeye devam etti. Dumbledore da keyifle limon şerbetini yudumlamaya devam etti.

***

  Etraf kapkaranlıktı. Kukuletalı adam ormanın içinde ilerliyordu. Aradığı hayvanlar görüş açısına girince asasını onlara doğrulttu. Ardından "Avada Kedavra" diye bağırdı soğuk sesiyle. Hayvan yere yığıldı, yanına gidip kalbinin olması gereken yerden deri parçası aldı. Kukuletalı adam daha önce çocuk yüzünden tamamlayamadığı işini tamamlamıştı en sonunda.

  Cisimlenme duvarına kadar sessizce ilerledi. Duvarı geçtiğini hissettiğinde odasına cisimlendi. Hemen iksirinin birleştirici malzemesi olan testral derisini bıçağıyla özen göstererek kesti. Eğer düzgün kesmezse iksir ters etki yapabilir ve şu an bulunduğu aciz bedende hapsolabilirdi. Bu da isteyeceği son şey olurdu.

  İksirine son malzemeyi de ekledikten sonra saat yönünün tersine yedi kere karıştırdı. İksir kazanından grimsi dumanlar çıkmaya başlamıştı. Bu da iksirin doğru yapıldığına dair bir işaretti. Ardından iksirini kırılmaz tılsımla büyülediği odaya götürdü. Odanın içi bomboştu. Tek bir eşya dahi yoktu. Boş olduğu kadar da buz gibiydi. İksirin etkisini göstermesi için iki saat boyunca soğuk bir yerde dinlenmesi gerekiyordu.

  İki saatin ardından iksiri alıp bir kaba boşalttı. İksiri dudaklarına götürürken bile sıvının iğrenç kokusunu alabiliyordu. Kaptaki iksirden bir yudum almasıyla kullandığı bedeni dayanılmaz ağrılar kapladı. Hortkuluk yaparken de bu kadar dayanılmaz acılar çekmişti. O kadar acı çekiyordu ki elindeki iksiri tamamını içemeden yere düşürecekti.

  Bedenine kavuşması için iksirden belli bir miktar alması gerekiyordu. Eğer daha fazla ya da daha az alırsa neler olabileceğini o da bilmiyordu. Teorilerine göre bulunduğu bedendeki tüm ruh parçaları yok olabilirdi. Bu yüzden elindeki iksiri sonuna kadar içti. Ağrılar içerisinde yere düştü.

  "Son bir ay, bu bedende son bir ay."

***

  Snape adeta hayalet gibiydi. Hayatta kalmak için yemek yiyor, hayatta kalmak için uyuyordu. Geri kalan zamanında Harry'i uyandırabilmek için yöntemler arıyordu. Harry ölmemişti daha ama illaki birkaç hafta içinde ölecekti. Ama Snape bir umutla araştırma yapmaya devam ediyordu yine de.

  Artık her türlü kitaba bakıyordu. Kara büyü dolu kitaplar da dahil. Eğer Harry ölürse onu Nekromansi sanatıyla bile uyandırmayı düşünmüştü. Kitabının sayfalarını karıştırırken bir ayine denk geldi. Yüzü ışıldadı, bu ayin ölmekte olan kişileri kurtarabilirdi. Adı Akseyontra'ydı. Kurtarılacak kişinin tekrar sağlıklı olabilmesi için ayini yöneten kişinin hayatından hastanın yaşı kadar yıl vermesi gerekiyordu.

  On bir yıl.. Harry'nin hayata dönmesi için kendi yaşamında on bir yıl neydi ki? Harry için bir çözüm yolu varsa yapacağına dair kendine yemin etmişti. Bunu da yapacaktı.

Akseyontra ayini bana ait bir fikir. İzinsiz almayın lütfen. 

A Different StartWhere stories live. Discover now