Dumbledore'un Sırrı

868 107 19
                                    

  Aberforth üzerine doğru gelen Basilisk'e karşı koyamazken kardeşinin öldüğü anı görmesiyle acıyla çığlık atmaya başladı. Basilisk'in dişlerinin koluna girdiğinde çığlıkları boğazını yırtacak dereceye gelmişti.

  Tom Riddle geç de olsa yaşlı profesörün ölmesiyle zafer dolu bir kahkaha attı. Dumbeldore'a doğru eğildi ve artık kendisine itaat ettiğine emin olduğu Mürver Asa'yı aldı. Ardından Ginny'i öldürmüş ve Aberforth'u da zehirli dişiyle yaralamış olan Basilisk'e döndü.

  Elini kendisine doğru eğilmiş Basilisk'in başına koydu tekrar. Ardından Riddle Malikanesi'ne cisimlenmeyi denedi. Midesinde hissettiği tanıdık hisle tahmin ettiği gibi okulun kalkanlarının Dumbledore'un gücüne bağlı olduğunu anladı. Okul şu anda ne kadar savunmasız olsa da önceliği okula saldırmak değildi. Ginny'nin günlüğe yazdıkları kafasını karıştırmış ve onu sinirlendirmişti.

  Voldemort, birinin malikanesine cisimlendiğini hissedince şaşkınlıkla elindeki kitabı bırakıp asasını aldı ve sihirli aurayı takip etti. Salona vardığında beklediği manzara koltukta bacak bacak üstüne atmış on altı yaşındaki hali ve odanın yarısını kaplayan bir Basilisk değildi.

  "Tom Riddle?"

  "Yaşlandığımda bu kadar yakışıklı olmayı beklemiyordum."

  Voldemort'un, karşısındaki bedenin günlüğündeki ruh parçasına ait olduğunu anlaması için sormasına gerek yoktu. Aynı kişiye ait ruhlar oldukları için Tom Riddle'ın günlükten kurtulma anısını zihnine doldu.

  Dumbledore'un ölüm anını görmek yüzünde ne kadar bir gülümseme oluştursa da onun bu kadar basit bir şekilde ölebileceğini düşünmüyordu. Ağzını açmasına gerek kalmadan Tom Riddle konuştu.

  "Dumbledore'u öldürdüm ve düşmanımız öldü." Hiddetle ayağa kalkıp devam etti. "Peki Sağ Kalan Çocuk? Onu öldürme şansın varken neden öldürmedin, kehaneti gerçekleştirebilirdin. Ve önünde hiçbir engel olmadan Sihir Dünyası'nın en güçlüsü Lord Voldemort olurdun!"

  Lord koltuklardan birine oturup genç halinin durumu anlaması için konuşmaya başladı. "Anılarıma dikkatle bakarsan Harry'i neden öldürmediğimi anlarsın. Çok güçlü bir aurası var, ayrıca ruhlarımdan birini taşıyor."

  Tom Riddle tekrar Voldemort'un anılarına girip Harry'i yanında tutmasının nedenlerine kendisi baktı. Yüzünü ekşitip anılardan çıktı. "Ona değer mi veriyorsun? Sen gelecekte olmak istediğim kişiye kesinlikle benzemiyorsun. Yok edilmen gerekiyor."

  Voldmeort bu sözler karşısında yerinden kıpırdamadı. Bu esnada Tom Riddle Basilisk'e döndü ve Çataldili'nde konuşmaya başladı. "Efendine gel."

  "Sen ruhumun sadece bir parçasısın. Sence etrafta ben varken kime itaat eder?" Sesinde her zamanki gibi kibir vardı.

  Tom Riddle cüppesinden Mürver Asa'yı çıkarttı. Asayı gördüğünde yaşlı halinin gözünden geçen parıltı sırıtmasına sebep oldu. "Peki bu asa kime itaat eder sence?"

  "Yakında bana itaat edecek." dedi ve hızla yerinden kalkıp asasını çekti. Karşısında her ne kadar yenilmez olduğu dilden dile aktarılan Mürver Asa olsa da avantaj ondaydı. Çünkü emrinde, üzerine büyü işlemeyen Basilisk'i vardı.

  "Efendini koru Basilisk'im."

  Basilisk kıvrılarak Tom Riddle ve Voldemort'un arasına geçti ve Voldemort'a gelebilecek her büyüye karşı bir kalkan oldu. Bu sırada Voldemort asasını yere doğrultup gerekli şekiller çizdi ve büyülü sözleri söyledi. Hazırladığı alan kara büyüyle çatırdarken Basilisk'e döndü ve tısladı.

  "Geri çekil."

  Basilisk geri çekilirken kendisine gelen büyüyü savuşturdu anında. Genç halinin hamlelerini tahmin edebiliyordu bu yüzden dikkatini kolayca dağıttı ve bir Expelliarmus büyüsü yapıp Mürver Asa'yı aldı.

  "İtiraf etmek zor ama eskiden çok tahmin edilebilir hamleler yapıyormuşum."

  Tom Riddle'ın konuşmasına fırsat vermeden günlüğü çağırdı, ardından Tom'u hazırladığı alana çekti. Tom alana girdiğinde etrafında büyülü bir duvar oluştu. Sinirle duvara vurup bağırmaya başladı ama duvarın diğer tarafından ne dediği anlaşılmıyordu.

  Voldemort, elindeki iki seçeneği değerlendirdi. Ya genç Tom'u tekrar günlüğün içine hapsedecekti ya da ruhunu şu an bulunduğu bedene aktaracaktı. İkinci seçeneğin sonucunda ne olabileceğini bilmediği için onu günlüğe hapsetmekte karar kıldı.

  Günlüğü, çizdiği şekillerin en büyüğünün üzerine yerleştirip gerekli sözleri söyledi. En son Tom'un görüntüsünün yavaş yavaş saydamlaştığını ve yüzünün şeklinden acı çektiğini gördü. Yaptığı büyü gücünün çoğunu çektiğinden ayakta duramamış ve bayılmıştı.

***

  Aberforth zar zor ayağa kalkıp yavaş adımlarını kardeşine yönlendirdi. Gözyaşları sakalına karışamadan yenileri akıyordu. Ginny'nin buraya geldiğini haber verdiğine çoktan pişman olmuştu.

  Dumbledore'un önüne geldiğinde bacaklarının kontrolünü bıraktı ve yere yığılmasına olanak sağladı. "Bunların hepsi kötü bir kâbus ve sen ölmedin, biliyorum."

  Elini çaresizce Dumbledore'un yanağına koydu. Elini değdirdiği anda zihninde kendisine ait olmayan kısa bir anı belirdi.

  Dumbledore sandalyesinde otururken Fawkes yavaşça yanına geldi ve omzuna kondu. Gözlerini odanın çeşitli yerlerinde gezdirirken konuşmaya başladı.

  "Aberforth, umarım bu anıyı izlemek zorunda kalmazsın. Eğer izlediysen Öldüren Lanet'e maruz kaldım demektir. Ne olursa olun yanına Fawkes'ı al ve Ariana'nın portresinin yanına git. Ne yapman gerektiğini anlayacaksın." Kısa bir duraksama yaşadı, ardından devam etti. "Güçlü kalmaya çalış ve korkma."

  Anı bittiğinde yüzünden şaşkınlık okunuyordu. Bu hâldeyken Fawkes'ı çağırıp, bir de üstüne nasıl Hogsmeade'e gideceğini bilmiyordu. Bir şey yapmasına gerek kalmadan Anka kuşunun derinden gelen melodisini duydu. Yüzü hafifçe ışıldadı.

  Fawkes hızla süzülerek efendisinin yanına geldi. Birkaç saniye başı eğik bir şekilde Dumbeldore'un önünde durdu. Ardından Aberforth'un koluna kondu ve inci gibi parlayan gözyaşlarını akıttı. Aberforth'un vücuduna tatlı bir sıcaklık yayıldı. Yarasında baktığında artık kan akmadığı hatta iyileştiğini gördü.

  Cisimlenme kalkanlarının düştüğünü bildiğinden Fawkes kolundayken kardeşinin koluna dokundu ve Hogsmeade'e, Domuz Kafası'nın üst katına cisimlendi. Kardeşini koltuğa yatırdı ve kolundaki Fawkes eşliğinde kız kardeşi Ariana Dumbledore'un portresinin yanına gitti. Eli istemsizce portresinin çerçevesine gitti ve hüzünle, olmayan tozları temizledi.

  Geriye çekilip etrafın baktı. Ama hiçbir şey bulamıyordu. Tam umutsuzluğa kapılmışken Fawkes kolundan havalandı ve üzerinde Albus Dumbledore ve Enfes Yemek Tarifleri yazan kitabın yanına doğru süzüldü. Aberforth, kardeşinin böyle bir kitabının olmadığını bildiğinden hızlı adımlarla kitabın yanına gitti ve eline aldı.

  Eline aldığında kitap değişti ve eski bir görünüme kavuştu. Üzerinde kalın harflerle Hortkuluklar yazıyordu. Dumbledore'un, düşündüğü şeyi yapmamış olmasını umarak sayfaları karıştırdı. Her bir sayfada Dumbledore'un el yazısıyla yazılmış minik notlar vardı. Son sayfaya geldiğinde, eğer hortkuluğu olan birisi Öldüren Lanet'e maruz kalırsa yapılması gerekenler yazıyordu. Ve bu tamamen Dumbledore'un yazısından oluşan bir metindi.

  Aberforth yazıyı defalarca kez okudu ve kardeşinin sadece koma halinde ama güçsüz olduğunu anladı. Bir ritüel düzenleyip onu hayata geri döndürmeliydi. Kitabı da yanına alıp kardeşinin koluna dokundu ve tüm bu malzemeleri bulabileceği yere cisimlendi, Hogwarts'a. 

Ah Dumbledore iki ayağın çukurda da olsa yakamızı bırakmıyorsun...

A Different StartWhere stories live. Discover now