"Biraz arkaya alabilir miyim? Arkada yansıyorsunuz." Adam bana döndüğünde afallamıştım. Jungkook elimden tutup beni biraz daha geriye çektiğinde Yoongi ile göz gözeydik. Hiçbir fotoğrafta gülmemişti ve onu az çok tanıyan biri mutsuz olduğunu anlardı. Eğer bu fotoğraflar çıkması gerekirse kesinlikle insanlar zorla olduğunu anlayacaktı. 

İşlerinin bitmesiyle sonunda gitme zamanları gelmişti. Yoongi inanılmaz gergin ve morali bozuk görünüyordu. Bir an önce bu durumdan ve şu kızdan kurtulmasını istiyordum. Kapıya doğru gidecekleri sırada kız aniden durdu ve bana döndü. 

"Senden bir şey isteyebilir miyim? Kız kıza." Onlara doğru döndüğünde ben de kıza doğru yaklaşmıştım. Banyoya gitmek istemesiyle gerçekten bir ihtiyacı olduğunu düşünecek kadar saftım. Banyoya gelmemizle beni de içeri çağırdı ve kapıyı kapattı. Tam sorunun ne olduğunu sormaya hazırlanıyordum ki kendinden emin bir şekilde karşımda dikildi.

"Sen kimsin?"

"Anlamadım."

"Açık soruyorum işte, sen kimsin? Birden bire ortaya çıktın, birden bire herkesi büyüledin. Her şeyi geçtim onlarla birlikte yaşıyorsun ve kimse buna sesini çıkarmıyor. Asıl kimliğin kim?" Kızın sorgulayıcı tavırları sinirimi bozarken yavaşça ona doğru adım attım ve kollarımı birleştirim.

"Bunların hepsini neden merak ediyorsun? Adımı biliyorsun. Onlarla birlikte yaşıyorum çünkü onlarla birlikte yaşayacak kadar yakınım. Birden bire herkesi büyüledim çünkü büyüleyiciyim." Benden böyle bir atak beklemiyor olacak ki bir süre donakaldı. Sözlerimle onu kilitlerken tekrardan yüzüne doğru yaklaştım ve fısıldadım.

"Amacının ne olduğunu biliyorum ama üzgünüm bu bir oyun ve o senin gerçekten sevgilin değil. Üzgünüm, o seni sevmiyor." Tüm bunları söylediğimde kendimi harika hissediyordum. Arkamı dönüp kapıya yöneldiğimde konuşmasıyla duraksadım.

"Haberler doğru mu yani? Seni mi seviyor?" Bu cümle kalbimi deli gibi heyecanlandırırken ona karşı belli etmeyerek alayla gülümsedim. 

"Öyle olması seni korkutuyor mu?" Cevabımı vererek kapıyı açtım ve hızla dışarı çıktım. Kapıya bile yönelmeden direk odaya dalmıştım. Bir de o kendini beğenmişi, kendince bana hesap soran kızı yolcu edecek değildim. 

Odaya girmemle Yoongi ile göz göze gelmiş, geri ikimizde hızlıca önümüze dönmüştük. Yatağında telefonuyla uğraşıyordu. Kapıda bile beklememişti. Yavaşça içeri doğru ilerlediğimde, sorusuyla birlikte oturmadan kafamı çerçevelere çevirdim.

Evet, bu sabah onları doldurmuştum. Jimin benim için şirkete gitmiş ve istediğim fotoğrafları gizlice bastırmıştı. Apar topar seçtiğim fotoğrafların hepsi duvarımda harika görünüyordu. Hepsiyle en içten şekilde güldüğüm, sarmaş dolaş olduğumuz rengarenk fotoğraflardı. Bir tanesi hariç. En büyük boy çerçeveyi Yoongi için ayırmıştım. Ve sadece o fotoğraf siyah-beyazdı. Diğerlerinde çocuklarla birbirimize sarılmış, kocaman gülümserken bunda ikimiz de birbirimize sinirle bakıyorduk. Bu fotoğrafı da Hoseok'tan almıştım.

"Neden en büyük çerçevede benimle fotoğrafın var?" İlgilenmiyormuş gibi, rahatça konuşuyordu.

"Oda arkadaşımsın, en büyüğünü senin hak ettiğini düşündüm." Boş bulunup hafifçe gülümserken benimde dudaklarım kıvrılmıştı.

"Neden siyah-beyaz?" 

"En çok bu renkleri kullanmayı seviyorsun."

"Neden gülmüyoruz?"

"Gülerken pek fotoğrafımız yoktu."

"Ah doğru!" Bizim kasıtlı olarak çekilmiş hiç fotoğrafımız yoktu. Sadece toplu fotoğraflarda bilinçli olarak poz vermiştik. 

KRALİÇE  |   MYGWhere stories live. Discover now