Bölüm 12

170 20 99
                                    

Hayatım tekrar eskisi gibi olmuştu. Sıradan, sıkıcı, canavar öldürmek dışında bir heyecan barındırmayan... Sıkıntımı azaltan şeyler ise güçlerimle uğraşmaktı. Sınırları zorluyordum. Neler yapabileceğimi test ediyordum. O kadar canım sıkılıyordu ki sırf değişiklik olsun diye kaçmayı bile düşünmüştüm. Durum o kadar vahimdi! Şükürler olsun ki zaman hızlı akıyordu. Yoksa bu çukurda bu kadar uzun zaman geçmek bilmezdi. Sıkıntıdan delirme ihtimalim ölme riskimden daha yüksekti.

Bir farklılık daha vardı. Kronos. Uykuya daldığım her an karşımda beliriyordu. Bir nevi yani. Şöyle diyeyim: insana benzer bir şekli vardı. Ama yüzü veya vücut hatları falan yoktu. Her yeri altın renkli bir ışık saçıyordu. Titanlara kıyasla ufak sayılırdı. Hâlâ bir insan için iri ama bir titan için küçüktü. Böyle görüyordum Kronos'u. Bana temas etmeye çalıştığı zaman hafif bir rüzgar hissediyordum. Başka bir etkisi olmuyordu. Ama zihinsel olarak çok güçlüydü. Bence öyleydi en azından. Geçen uyuduğumda bana söz vermişti. Birkaç gün sonra  şu meşhur savaşı olduğu gibi gösterecekti. Nasıl yapacağı hakkında bir fikrim yoktu ama artık öğrenmek istiyordum.

Genelde hep farklı yerlerde uyuyordum. Bu, uyurken canavarların beni bulma şansını azaltıyordu ama Kronos benimle konuşmaya başladığından beri uyurken bir kez bile rahatsız edilmemiştim. Beni koruyordu. Neden olduğunu bilmiyordum ama bana sürekli ikimizin benzediğini söylüyordu. Düşünceler üstüme gelmeye başladığında düşünmeyi kestim ve biraz güçlerimi test etmeye karar verdim. Yere oturup arkamı bir kayaya yasladım. Her büyü yaptığımda ya devriliyordum ya da bayılıyordum. Bu yüzden düşme ihtimalime karşı kendime en az zararı verecek bir şekilde çalışıyordum. Melez güçlerimi kullanmak artık beni zorlamıyordu. Ama burada deprem yapmam gereksizdi. Molozların altında kalma riskim çok yüksekti yani işe yaramazdı. Tartarus'ta herhangi bir pegasus veya at da yoktu yani bu da saçmaydı. Geriye suyumsu şeyleri kontrol etme kalıyordu ki yeraltı nehirlerini kontrol altında tutma işini yapabildiğimi düşünüyordum.

Bir elimi göz hizama kaldırıp büyüye odaklandım. Bende herhangi bir etki bırakmadan büyülü alevler avcumda yandı. Hâlâ siyahlı turkuazlı bir renkteydi. Birden alev parladı ve belli belirsiz bir altın rengi karıştı. Ama anında olup bittiği için yanlış gördüğümü düşündüm. Kendimi zorlamanın ve test etmenin en kolay yolu bir canavarla savaşmaktı. Ama empusa ya da cehennem tazısı istemiyordum. Fazla kolay geliyorlardı artık. Beni gerçekten ölüm tehlikesi ile karşılaşacak bir şey istiyordum. Muhtemelen deli olduğumu düşüneceksiniz ama... Kim bilir!! Belki de gerçekten delirmeye başlamıştım. Yine de keşke umduğumu almasaydım.

Bir farklılık olsun diye siren güçlerimi denemeye karar verdim. Doğal olarak aklıma ilk çığlık geldi. Olursa çok büyük bir yıkıma sebep olmazdım muhtemelen. Olmazsa rezilliğimi görecek kimse yoktu! Bu işi oturarak yapmam mümkün olmadığı için ayağa kalktım, derin bir nefes aldım ve... Çığlık attım. Kesinlikle çok saçmaydı çünkü sadece normal bir çığlık çıkmıştı. Bir siren çığlığı değildi. Size tavsiye: Sakın kendinize rezil olmayın. Hele sizi izleyen ölümsüz bir titan varsa hiç rezil olmayın.

Kronos'un beni takip ettiği o anda aklıma gelmemişti. Eğer düşünseydim kesinlikle denemezdim. Yüzüm utançtan kıpkırmızı olmuştu muhtemelen. Uyuduğum anda benimle dalga geçecekti. Tekrar oturdum ve farklı bir şey denedim. Sirenlerin avlarını yakalamak ve düşmanlarını yok etmek için kullandıkları çok keskin ve güçlü pençeleri vardır. Fazlasıyla ölümcüldür. Onları geri istiyordum. Normalde elimi açıp pençeleri hayal edersem puf!! Pençeler olur ama bu sefer olmadı. Kendimi zorladıkça yavaş yavaş çıkıyorlardı ama tırnaklarımın çevresinden kanlar akıyordu. Nefes nefese kalınca kestim. Denemenin anlamı yoktu belki de ama en azından farklılık oluyordu.

KAOS GÜNLÜĞÜ (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now