Bölüm 11

206 21 77
                                    

Rüyadan sıçrayarak uyanmam lazımdı muhtemelen. Sonuçta tanrıların babası, zaman titanı Kronos benimle konuşmuştu. Ama üzerimde bir rahatlık vardı. Gözlerimi yavaşça araladım ve sessizce etrafı dinledim. Avcılar uyanmıştı. Hepsi değildi galiba. Çünkü sadece Phoebe ve Thalia'nın sesini duyuyordum. Onun dışında ev sessizdi. Yattığım yerde onlara sırtımı döndüm ve rüyamı düşünmeye başladım. Korkmam gerektiğini hissediyordum ama neden içimde korku yoktu? Neden her şey benim başıma geliyordu? Gözlerimi sıkıca yumdum. Ağlamayacaktım. Hiçbir işe yaramazdı çünkü. Gözlerimi tekrar açtım, boş boş bakıyordum. Ama aklımda sadece Kronos'un söylediği şeyler vardı. Birden Phoebe'nin sesini duydum.

"Ona güvenemeyiz."

"Ah, hadi ama. Bize yardım ediyor, değil mi?" Bu Thalia'ydı.

"Ya, ne demezsin. Amma çok yardım! Bizi bir gigantın evine getirdi."

"Sonuçta yardım ettiler ama!"

"Neden onu savunuyorsun!?"

Bir sessizlik oldu. Phoebe'nin sorusunun yanıtını ben de merak ediyordum. Thalia, neden beni ona karşı savunuyordu ki? Phoebe alaycı bir sesle devam etti.

"Melez olduğu için mi, kuzenin olduğu için mi? Yoksa arkadaşın Perseus'un kardeşi olduğu için mi? Neden senin soyadını istedi sence? Ne işine yarayacak?"

"Bilmiyorum tamam mı? Bilmiyorum! Neden onu koruduğumu bilmiyorum. Soyadımı neden istedi bilmiyorum. Neden bu çukurda onu takip ediyoruz, hiçbir fikrim yok! Ama bildiğim şey şu: Aqua'nın yardımı olmasaydı şimdiye ölmüştük. Sen de bunun farkındasın."

"Her neyse."

Ben de düşündüm. Neden onlara yardım ediyordum? Thalia, Jason'ın akrabası olduğu içindi belki de. Ya da oldukça uzun bir sürenin ardından bir melezle karşılaşmak iyi hissettirmişti. Ölmelerini istemiyordum. Bunun için bir sebebim yoktu.

Yeteri kadar dinlemiştim. Esniyormuş gibi yapıp doğruldum ve onları yeni fark etmiş gibi hafifçe tebessüm ettim.

"İyi uyudunuz mu?"

Phoebe homurdandı ama cevap vermedi. Thalia ise elini şöyle böyle der gibi salladı.
"Sen uyumuşsun sanırım." dedi.

Ben cevap vermek üzereyken Phoebe araya girdi. "Uyumuştur. Sonuçta Tartarus canavarların evi."

Alaycı şekilde gülümsedim. "Henüz pençelerimi çıkarmadım. Dikkat et." diyerek yanlarından ayrıldım. Güçlerimi denemek istiyordum.

Kulübeden çıkıp arkasına geçtim. Rahatsız edilmezdim orada. Bütün irademi, hatta yaşam enerjimi kullanıp odaklanarak büyü yapmaya çalıştım. Kendimi gerçekten çok zorladım bunun için. Ama ellerimden büyülü ateş çıkarmayı başardım. Normalde turkuaz renkli olması gerekiyordu ama bu ateşlerin rengi siyahlı turkuazlı bir şeydi. Çok güzel görünüyorlardı ama doğal değildi. Bu ateşleri 5 dakika kadar tutmayı başardım. Sonra kendimi çok fazla zorlamamam gerektiğini düşündüm ve alevleri kestim. Dengemi kaybetmeme sebep oldu ve devrilmeden yere çöktüm. Güçlerimi kullanacaktım. Ne kadar acı verse bile onlara ihtiyacım olacaktı. Aslında en çok işime yarayacak olan siren güçlerimdi. Çığlığım ve pençelerim ile kendimi savunmam oldukça kolay olurdu.

Kendimi toparladıktan sonra tekrar kulübeye girdim. Thalia hemen yanıma geldi. Sanırım Phoebe'nin söylediği şeylere alındığım için evden çıktığımı sanmıştı ama dürüst olmam gerekirse üzerimde hiçbir etkisi olmamıştı.

"Aslında böyle biri değildir. Sadece verdiğimiz kayıplar ve burada mahsur kalmak sinirlerini bozdu. Öyle demek istemedi."

Omuz silktim. "Söylediği gerçeklere karşı çıkacak değilim. Tartarus'ta öğrendiğim bir şey varsa o da kendi gerçeklerini kabul etmen gerektiği." Ellerimi iki yana açtım. "Canavarsam, bununla gurur duyuyorum." diyerek mutfağa ilerledim. Masa drakon etiyle dolu tabaklarla çevriliydi. Gerçekten leziz görünüyordu. Ama sayıya bakılırsa Damasen ya da Bob yemeyecekti. Bizi rahat bırakmak için kulübenin önündeki iki kişilik bankta oturduklarını biliyordum. Tabi bu, onlar için iki kişilikti. İnsan boyutlarında olanlar 5 kişi oturabilirdi. Yanlarına gittiğimde Bob saraya dönmeye hazırlanıyordu. Beni görünce gülümsedi.

KAOS GÜNLÜĞÜ (TAMAMLANDI)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora