It wasn't mean to be

1.1K 61 86
                                    

ya abi ben bi kere birine aşık oldum sonrada o kişide bana oldu sonra olaylar çok çirkin bir şeye dönüştü e hani filmlerde ki gibi mutlu olcaktık aq konuşmayalı bir seneye yaklaşıyo djwldjfmdj bi iş var bu terslikte :d
-
Drive - Oh Wonder
-

Tony sarhoş olduğunu biliyordu. Ezbere bildiği bir duyguydu artık. Son on aydır en iyi bildiği şey bu lanet olası histi.
Boğazının hafif yanması. Kendine içtikçe artan kızgınlığı, içmeyi kestiği an göğsünde yanan istek birbirine savaş açmış gibiydi. Bir müddet sonra kafasına keskin bir ağrıdan sonra gelen güzelliğe alışmıştı Tony.

Sarhoş olmayı bile hak etmediğini düşünüyordu bazen. Sonuçta kendi, tek başına canını yakmıştı. Kimsenin bir katkısı bulunmamıştı. Hayatında ki en güzel şeyi, paket yapıp elleri ile hediye etmişti başkasına.

Bu düşünceye güldü. Barmen ona bakıp iç çekti ve boşalmış bardağını sessiz bir şekilde yeniden doldurdu. Tony yutkundu ve gözlerini kısıp önünde ki bardağı inceledi. İçinde duran sert içkiyi biraz inceledikten sonra tek bir hamlede hepsini içtiğinde barmene işaret edip içki şişesini istedi. Genç çocuk kaşlarını çatsa bile karşı çıkmayıp alkol şişesini ona verdiğinde Tony beceriksizce gülümsedi.

Tanrım. Acınası görünüyordu büyük ihtimal. Gözlerini devirip derin bir nefes aldı ve etrafına baktı.

Gördüğü kişi ile tüm oksijen bulunduğu odadan çekilmiş gibi hissetti. Gözlerini kısıp bir kaç saniye emin olmak için uzun uzun cam duvarın arkasında, tam çaprazında ki masaya baktı.

"Camın diğer tarafı kör efendim. Siz onları görebiliyorsunuz ama onlar sizi göremiyor."

Barmenin sesi ile sıçradı ve bir kaç saniye çocuğun ne dediğini anlamaya çalıştı. Kelimeler yavaş yavaş anlamını bulurken Tony çoktan başka bir müşteriyle ilgilenen barmene burukça gülümsedi.
Ürkek bir şekilde camın diğer tarafında ki masaya yeniden baktı.

Steven Grant Rogers. Yirmi yedi yaşında başarılı bir asker ve aynı zamanda mükemmel bir ressam. Otuz yaşında en genç Amerika Birleşik Devletleri Cumhurbaşkanı James Buchanan Barnes'ın en yakın arkadaşı. Boş zamanlarda yetimhaneleri ziyaret edip çocuklar ile zaman geçiren mükemmel bir insan.

(Tony'nin hayatının aşkı. Tony'nin eski erkek arkadaşı. Tony'nin hayatı boyunca en çok canını acıttığı insan. Tony'nin bir türlü unutamadığı bir insan.)

Tony yutkunup Steve'in karşısında ki adama baktı. Siyahi, oldukça yapılı, duruşuna bakarsak asker olduğu belli olan ve hoş görünen bir beyefendi. Saçı oldukça kısaydı. Büyük ihtimal Steve ile aynı boydaydı.

"Benden daha küçük olmanı seviyorum." demişti Steve Tony'nin göbeğine küçük bir öpücük kondururken. "Böylece seni herkesten koruyabilirim." dedi kollarını somurtan Tony'nin etrafına sararken. "Yapboz gibi birleşmek için Tanrı seni bu kadar kısa yaratmış," diye devam etti kollarını Tony'nin bedeninde sıklaştırıp saçlarına küçük bir öpücük kondururken-

Tony sert bir şekilde nefesini dışarıya verip dişlerini sıktı. Hipnoz olmuş gibi Steve ve büyük ihtimal yakında sevgilisi olacak adamı izlemeye devam etti.

Ve sonra, Steve kahkaha attı.

Tony kalbinin teklediğini hissetti. Gerçek bir kahkaha atmıştı Steve. Dolu dolu, şu kalbinizi ısıtacak türden olan. Gözleri kısılmış ve kafasını geriye doğru atmıştı. Rahat görünüyordu.

Mutlu görünüyordu.

Tony gözlerini sıkıca kapattı.

"Gitmiyorum Tony! Vazgeç artık beni hayatından çıkartmaya çalışmaktan!"

"Çalıştığım felan yok! Hayatımdan çıkmanı istiyorum? Ne o?" Çirkin bir sırıtış belirdi yüzünde. "Cidden sana aşık olduğumu mu zannettin? James'in gölgesinde yükselen bir askerden başka nesin?!"

Steve yanağını ısırmaya başladığında Tony kendince gülümsedi. Güzel. Sinirlenmeye başlıyordu.

"Sana aşık olduğumu sandın." Ağzından dökülen her kelime zehir gibi geliyordu. "Sana aşık felan değilim! Yakışıklıydın, yatakta iyiydin ve yaptığım tek şey seni biraz daha yanımda tutmaktı. Seninle, ne? Evleneceğimi mi zannettin?"

Steve'in yüzüne baktıktan sonra avucunda ki yüzüğe tekrardan çevirdi bakışlarını. Mükemmel bir yüzüktü. Steve'in künyelerinden yapılmış ortasında beyaz bir pırlanta bulunan, sade ve mükemmel bir yüzüktü.

Tony'nin en büyük kabusu gibi görünüyordu.

"Korktuğun için söylüyorsun bunları." demişti Steve korkusuzca. "Evlenmemize gerek yok. Yüzüğü takmana gerek yok, sevgilim-"

"Git." diye fısıldadı Tony bakışlarını yüzükten çekmezken.

"Tony-"

"Git!"

Tony ceketinin iç cebinden yüzüğü çıkartıp incelemeye başladı. Hala mükemmel görünüyordu. Ve artık en büyük kabusu gibi görünmüyordu çünkü Tony emindi ki en büyük kabusuna az önce şahit olmuştu, Steve'i başkası ile içten bir şekilde görmek cehenmemi tatmak kadar acı vermişti ona.

Kendine acırcasına gülümsedi ve yutkunup Calvados şişesine uzandı. Kısa bir süre sonra boğazının yanması geçmişti.

Önemli değil diye teselli vermeye çalıştı kendine, bazı şeyler kaderinde yer almıyormuş.

(Ya da kendi ellerinle parçaladığın şeyler).

 *STONY ONE SHOTS*Where stories live. Discover now