❥ Tozlu Dolaplar ⊰

1.7K 176 17
                                    

"Bu gördüğün dosyaları sayı ve harf sırasına göre dizmen gerek. Son on yılın bütün dosyaları burada biriktiği için bir an önce başlasan iyi edersin."

Beni sana bir sürprizim var diyerek buraya getirmişti. Şimdi de bütün bu dosya yığınını tek başıma toparlamamı istiyordu. Bu hiç adil değildi.

"Dalga mı geçiyorsun? Burada çok fazla dosya var..."

Beyaz dolaplar tozdan dolayı grileşmişti. Havada süzülen toza bakarak kederli bir şekilde ne yapacağımı düşündüm. Bu sefer sportif kıyafetlerle polis merkezine kadar gelmiştim ve buraya gelirken hayal ettiğim tablo tam olarak böyle değildi.

"Siz çıkabilirsiniz. Bugün bu arkadaşımız gönüllü çalışacak."

Görevli polisler Jungkook'un söylediğiyle mutlu bir şekilde birbirlerine baktılar. Daha sonra tekrar tekrar teşekkür ederek dışarı çıktılar.

"Burayı nasıl tek başıma yapabilirim? Şu toza bak! Şu dosya sayısına bak!"

"Enerji harcamak isteyen sendin. Hem enerjin düşerse sinirlenmeye halin de kalmaz. Bu sayede elektrik sistemleri de zarar görmez. Bence çok mantıklı bir çözüm."

Resmen benimle dalga geçiyordu. Ellerimi yumruk yaparak dişlerimi sıktım. Buraya o kadar hazırlanıp gelmiştim ancak karşılaştığım manzara içler acısıydı.

"Sinirlenmemelisin... Bildiğin üzere sinirlenince büyük zarara neden oluyorsun. O yüzden sakin sakin dolapları düzenlemeye başla."

Zor durumda kalmam onu inanılmaz mutlu ediyordu sanki. Kapının kenarına yaslanmış beni izliyordu. Oldukça eğleniyor gibi bir hali vardı.

"Bunu yapamam, yapmayacağım!"

"Demek öyle..."

Dün ona pes etmeyeceğimi ve söylediği her şeyi yapabileceğimi söylemiştim. Fazla özgüvenli konuşmuş olmalıydım. Gözlerimi kapatarak rahatlamak için derin bir nefes aldım ancak tozlu dolaplar öksürmeme neden olmuştu.

"Şu hale bak nefes bile alınmaz burada!"

"Her neyse... sana daha kolay şeyler versem iyi olacak."

Tam arşiv odasından çıkacakken kolundan tutarak durdurdum. Kolay şeylerin bana yardımı olmazdı. Üstelik bunu yapma sebebim de zaten enerji kaybetmekti. O yüzden söylenmemeliydim ve bu durumdan nefret etsem de elimden geleni yapmalıydım.

"Yapacağım. Hepsini yapacağım. Oldu mu!? Hem yapamayacağımı kim söyledi?"

"Birkaç saniye önce sen söyledin. Unuttun mu?"

O cümleyi ne diye dışımdan söylemiştim ki. Kendime kızarak dolablara baktım. Olumlu düşünmeli ve önyargılı yaklaşmamalıydım. Bu dosyalar en fazla beş saatimi alırdı.

"Tamamdır. Bir an önce başlamam gerek. O yüzden beni meşgul etme ve git."

İstekli bir şekilde kollarımı çemredim ve dolaplara yaklaştım. Bütün bu dağınıklığa rağmen olumlu düşünürsem daha hızlı biteceğine emindim. Öncelikle dolabın kenarına sıkıştırılan dosyaları tek tek çıkararak kolumda biriktirdim.

"Sana kolay gelsin o zaman."

Jungkook gider gitmez sinirli bir şekilde kollarımdaki dosyalara baktım. Daha sonra hepsini kenarda duran masaya fırlattım. O an hızla masanın kenarından tozlar yükselmişti. Zaten tozlu olan oda daha beter hale gelmişti. Öksürerek Jungkook'a söylendim ve ellerimle tozu uzaklaştırmaya çalıştım. Tam o sırada arşiv lambaları yanıp sönmeye başlamıştı.

"Hayır hayır hayır.. Bir sorun yok, ben gerçekten iyiyim! Bak çok mutluyum hiç sinirli değilim."

Zorla gülümseyerek arşiv odasını aydınlatan lambalara baktım. Lambalar kendine geldiğinde işime devam ettim. Hem öksürüyor hem de dosyaları kollarımda biriktirerek masaya bırakıyordum. Polis olmak istiyorum demiştim ancak ertesi gün kendimi bu tozlu dolaplar içinde bulmuştum. Tam olarak nerede yanlış yapmıştım bilmiyordum.

Dosyaları toparlamak sıkıcı bir hal almıştı. Bu yüzden elime aldığım dosyaların bazılarının içine bakarak davaları okuyordum. Belki bu öldürme yöntemlerini nehirdeki çocukları kurtardıktan sonra büyücüde deneyebilirdim. Dosyaların içindeki ürkütücü ifadeleri okurken garip hissetmeden edemiyordum. Özellikle elime aldığım en sonuncu dosyaya hayran kalmıştım.

"Yakarak cesedi yok etme? Bak bu hoşuma gitti..."

Sonuncu dosyayı da masaya bırakarak derin bir nefes aldım. Şimdi de yerlerine dizme sırasıydı. Tek tek elime alarak numaralarını kontrol ederek dizmeye başladım. Hepsini harf ve sayı numarasına göre diziyordum. Omuzlarımın ağrıdığını hissettiğimde doğruldum ve saate baktım. Dört saattir buradaydım ancak hala dizmem gereken dosyalar vardı. Nasıl olmuştu da düşmüştüm ben bu bataklığa?

Ağlamaklı olan gözlerim ve bitkin düşen bedenimle dosyaları yerine koymaya devam ederken, içlerinden birinin dikkatimi çekmesiyle durdum. Nehir kenarında ölen kadının dosyasıyla karşılaşmıştım. Dosyayı elime almak için uzandığımda kapı açılmıştı.

"Ne yapıyorsun? Hala bitmedi mi?"

Bitkin bir şekilde arkamı döndüm. Jungkook bana ve dolapların son haline bakıyordu. Ayaklarımın ağrıdığını hissediyordum. Yavaşça yere çömeldim ve ona bakmak için kafamı kaldırdım.

"Benden kurtulmanın tam zamanı. Şu an tek darbeyle ölecek gibiyim."

Elimi uzatarak ayağa kalkmama yardım etmesini bekledim ancak görmezden gelerek yanımdan geçmişti.

"Görgüsüz pislik..."

Yardımsız ayağa kalkarak kıyafetlerimin tozuna baktım. Siyah sweetim artık gri olmuştu. Birden karnımın guruldamasıyla dolapları incelemeyi bırakarak bana döndü.

"Yarın devam edersin. Şimdi yemek ye ve eve gidip dinlen."

"Sen?"

"Benim hala yapmam gereken işler var."

Gece yarısı olmuştu ancak hala çalışmaya devam edeceğini söylüyordu. Hissettiğim bu hüzün neydi bilmiyordum ama ona yardım etmek istiyordum. Saatlerce çalışıyor ve çalışıyordu.

"Beni eve bırak."

"Ne?"

"Bu saatte taksiye binmek istemiyorum. Ordan da evine git."

Arada nefes alması da gerekiyordu. Onu hep çalışırken görüyordum ve özel hayatı neredeyse yok gibi bir şeydi.

"Şimdi gidemem ilgilenmem gereken bir sürü şey var."

"Sonra ilgilenirsin. Hem sana deobbokki ısmarlayacağım. Son zamanlar inanılmaz zenginim de."

Koluna girerek zorla arşiv odasından çıkardım ve çıkışa doğru yürüdüm. Çalışmayı bu kadar seven biriyle ilk defa karşılaşıyordum.

"Nasıl oldu bu?"

"Ne? Zenginliğim mi?"

Bunu ona uygun bir dilde anlatmam lazımdı ancak o kadar dikkatli biriydi ki yakalanmaktan korkuyordum.

"Sadece birinin parasını harcayarak ona ceza veriyorum. İstersen sana üç katlı kocaman bir ev alabilirim?"

"İstemez."

"Son model araba?"

"Ben arabamdan memnunum. Ayrıca benden önce kendine almalısın."

"Sürmeyi bilmiyorum ki... Sen benim için sürer misin?"

Cevap vermeyerek göz devirdi ve arabasına bindi. Bu hayır anlamına geliyor olmalıydı. Ben de daha fazla konuşmayarak arabaya bindim. Bir an önce bu araba işini halletmem gerekiyordu.

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Where stories live. Discover now