❥ Gerçek Lisa ⊰

1.8K 194 56
                                    

Yüz bakımı için güzellik merkezindeydim ve dakikalardır hareketsiz bekliyordum. Bu uzun süre zarfında biraz düşünme fırsatım olmuştu. Kutuyu her ihtimale karşı polis merkezinden almak ve saklamak istiyordum ancak önümde engeller vardı. Gizlice içeri girsem, yine bir sürü soruna sebep olacaktım. O yüzden kutuyu elde etmek için yeni planlar kurmalıydım. Birkaç dakika sonra aklıma gelen yeni bir planla gözlerimi açtım.

"Buldum!"

Hızla doğrularak yüzümdeki maskeyi çıkardım. Bu seferki kesin çözümdü.

"Lisa hanım biraz daha beklemelisiniz!"

"Olsun, aklıma gelen fikirler çok daha önemli. Hızla uygulamaya koymalıyım."

Yüzümü yıkayarak güzellik merkezinden çıktım ve planlarımı gerçekleştirmek üzere alışveriş merkezine doğru ilerledim. İçeri girdiğimde hızla kıyafetlere yöneldim. Bu muazzam ortam bütün enerjimi tazeliyordu. Birkaç saat sonra Jungkook'un yanına gidecektim ve arkadaşlarının yanında biraz sevgili rolünde oynayacaktım. Bu yüzden oldukça şık görünmeliydim. Kutuyu vermeme konusunda nereye kadar ısrarcı olmaya devam edeceğini merak ediyordum. Elbiseler arasında gezinirken çalışanlara seslendim.

"Bana en dikkat çekici ve en şık elbiselerinizi gösterir misiniz?"

"Hemen efendim."

Çalışanların getirdiği elbiselere bakarak bir süre düşündüm ve kırmızı olanı seçtim. Kırmızı daima en iddialı renkti ancak diğerleri de bir o kadar iddialıydı. Karar vermekte zorlanırken duyduğum tanıdık sesle başımı kaldırdım. İçeri giren kadın yüksek sesle telefonda biriyle konuşuyordu. Arkadan sanki büyücüyü andırıyordu, belki de yanılıyordum. Yine de emin olmak için kadına yaklaştım. Omuzuna dokunduğumda hızla bana dönmüştü.

"İnanamıyorum! Bu ne sevimsiz karşılaşma."

Tahmin ettiğim gibi büyücüydü ancak bir şeyler yolunda gitmiyor gibiydi. Yüzü çökmüştü ve halsizdi. Sanki iki günde eski bakımlı kadın gitmiş, yerine on kat yaşlanmış bir kadın gelmişti. Hızla telefonunu kapatarak ifadesiz bir yüzle bana döndü.

"Neden buradasın?"

"Öylesine bir şeyler alacaktım ama sen... Baya değişmişsin! O değer verdiğin yüzünün bu hale gelmesi seni çok üzmüş olmalı."

"Bu seni ilgilendirmez."

Arkasını döndü ve hızla mağazadan çıkarak uzaklaştı. Aslında onu bu halde görmek beni mutlu etmişti. Daha da beter olmayı hak ediyordu. Her ne kadar sevinsem de böyle olmasının bir sebebi olmalıydı. Ben nehirden kurtulduğum için birden bu kadar yaşlanmış olmasının imkanı yoktu.

"Hangisini hazırlayalım efendim?"

Bana seslenen çalışanla düşüncelerden bir süre uzaklaştım. Dizili olan elbiselerden hala seçim yapamamıştım. Hepsi muazzam olduğu için karar vermek oldukça zordu.

"Hepsini hazırlayın lütfen."

En sonunda yeni aldığım elbiselerle eve dönmüştüm. Beğendiğim kırmızı elbisemi ve platin topuklu ayakkabılarımı giyerek saçlarımı açtım. Çiçek desenli elmas küpelerimi takarak hafif makyaj yaptım ve parfümle hazırlığımı taçlandırdım.

QueenLisa: Dedektif,

Neredesin?

Polis merkezinde misin?

Jungkook: Hiç vazgeçmiyorsun değil mi?

Arabaya binerken gelen mesajı okuyarak gülümsedim ve gözlüğümü taktım. Vazgeçmek benim kitabımda yoktu. Sonuna kadar savaşacaktım.

QueenLisa: Kutuyu almak için oraya geliyorum.

Verecek misin vermeyecek misin?

Ona göre bir giriş yapacağım.

Jungkook: Vermeyeceğim.

O yüzden içeriye bütün çılgınlığınla gir.

QueenLisa: Bu tuhaf cevaplar da ne böyle...

Jungkook: İçeri girdiğinde anlayacaksın.

Bu arada...

Ne olursa olsun korkmak yok.

Cesaretli ve korkusuz Lalisa Manoban'sın sen sonuçta, değil mi?

QueenLisa: Sen hiç merak etme :)

Kafam fazlasıyla karışmıştı. Normalde bu tarzda cevaplar vermezdi. Yine de görmezden gelerek arabadan indim. Saçlarımı daha da dalgalandırdım ve polis merkezine doğru emin adımlarla yürüdüm ancak bir gariplik vardı. Etraf fazlasıyla sessizdi. Merdivenlerden çıktığımda kapıda bekleyen polislere doğru yaklaştım.

"Bakar mısınız? Neden bu kadar az kişi var? Dedektif Jungkook nerede?"

"Bugün büyük gün. Altı yıldır aranan seri katili tutuklamaya gittiler. Birkaç dakikaya gelirler."

"Anladım, teşekkürler..."

Düşünceli bir şekilde ilerledim.
O yüzden polislerin çoğunluğu burada değildi. Birkaç saniye sonra arkamdan gelen bağırma sesleriyle irkildim ve kenara çekildim.

Ürkütücü bir adamı içeri almışlardı ve kollarından tutmaya çalışıyorlardı. Kafası ve kolları dövmelerle doluydu ve birkaç polisi tekmeleriyle yere düşürmüştü. Gözleri beni bulduğunda korkudan nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Kızarmış gözleri korkunç bir hal almıştı. Elleri kelepçeliydi ancak sabit durmamakta ısrarcıydı. Bana bakmayı sürdüren adam birden polislerin ellerinden kurtularak bana doğru koştu. Çığlık atarak korkuyla yüzümü kapattım. Kalbim inanılmaz hızlı atıyordu ve titrediğimi hissediyordum.

Bir süre nefes almakta zorluk çekmiştim ancak hala bir şey olmamıştı. O an, neler olduğunu anlamaya bile korkar hale gelmiştim. Başımı kaldırdığımda kötü bir şey olacak gibi hissediyordum. Tam o sırada biri beni tutmuş ve kenara doğru çekmişti ama ayakta durmakta bile zorlanıyordum. İşte gerçek Lisa korkuyla yüzünü kapatan Lisa'ydı.. İçimde kocaman bir korkak yatıyordu ama korkusuz görünmek için elimden geleni yapıyordum. Çünkü biliyordum, bu dünya adil değildi ve güçsüz olanlar daima ezilirdi.

Yere çömelerek gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım ancak bütün o karmaşanın olduğu an birinin beni sardığını hissediyordum. Kafamı kaldırarak beni kollarıyla saran kişiye baktım ve dedektif Jungkookla karşılaştım. Bütün bunları ayarladığına göre benden gerçekten nefret ediyor olmalıydı. Güçsüz tarafımı görebilmek için elinden geleni yapmıştı. Hızla ayağa kalkarak Jungkooktan uzaklaştım.

"Lisa ben..."

"Gerçek Lisa'yı görmek hoşuna gitmiş olmalı. Nasıldı, eğlendin mi?"

"Öyle değil."

"Söylesene benden bu kadar mı nefret ediyorsun?"

Cevap vermemiş ve yüzüme bakmayı sürdürmüştü. Daha fazla konuşmanın anlamı yoktu. Arkamı dönerek polis merkezinden çıktım. Bütün bunları bilerek planlamıştı ve güçsüz halime şahit olmak istemişti. Az önce yaşadığım bütün duygular, hep kurtulmak istediğim duygulardı ve beni bir dakikada hepsiyle yüzleştirmişti. Yeni hayatın ve yeni bedenin hiçbir anlamı yoktu. Ben aynı korkak ve güçsüz Lisa'ydım. Ablası öldürülürken çaresizce demir parmaklıklar arasında bekleyen güçsüz Lisa'ydım.

Gözlerim yavaş yavaş dolarken kaldırım kenarına oturarak havaya baktım. Az önce de söylediğim gibi, ne olursa olsun ağlamayacaktım. Güçsüz olmaktan nefret ediyordum ve ağlamak beni güçsüzleştiriyordu. Yine hayat ve insanlar el ele vermiş çöküşümü izliyordu. Ama artık ne insanlar ne de hayat umrumdaydı. Artık huzurlu bir şekilde ölmek en iyisiydi. Tek başına olduğum bu hayatta uzun uzun yaşam sürmek anlamsızdı. O yüzden kutudan da vazgeçiyordum. Belki yok olduğumda daha mutlu bir hayata yönelecektim. Bir hiç uğruna çırpınmak anlamsızdı.

Ayağa kalktım ve kendimi toparlayarak dik durdum. Ben bu hayata bir kez boyun eğmiştim ve bunun bir daha tekrarı olmayacaktı. Gerçek güç, düştüğün anda tekrar kalkıp eskisi gibi yürümekti. Bunu kendime hatırlattım ve kendimden emin adımlarla kaldırımda ilerledim.

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Where stories live. Discover now