❥ Dolunay Gecesi ⊰

3.6K 265 196
                                    

Kraliçe balkondan dışarıyı izleyerek haber bekliyordu. Saatler ilerlemişti ancak hala haber yoktu. Bu durum onu daha da tedirgin ederken yanına gelen görevlilerle kaşlarını çattı.

"Bir kızı yakalayamadınız! Son durum ne?"

"Aldığımız haberlere göre yoldalarmış efendim. Yıllardır süren planınız sonunda gerçek olacak."

Kraliçe yüzünde oluşan ani gülümsemeyle birlikte yardımcılarına seslendi.

"Hazırlıklara başlayın. Bugün çok yoğun bir gün olacak."

Kraliçe, uzun zaman sonra böylesine içten gülüyordu. Lanetiyle bütün kabileye ün salmış kadının çocuğunu, sonunda ait olduğu yere gönderecekti. O kadın doğduğundan beri ülkesinin gün yüzü görmediğini düşünen kraliçe sonunda istediğini alacaktı. Annesinde olduğu gibi Lisa hakkında da önemli planları vardı. Ülkenin geleceğini kurtarmak için dolunaya kurban edileceklerdi. O aile ile kralın arasındaki bütün bağları koparacaktı.

Lisa, yol boyunca kaçmaya çalışmış ancak kaçamamıştı. Son zamanlar onu gören herkes lanetli olduğunu ve ölmesi gerektiğini söylüyordu. Bu onu üzse de sesini çıkarmıyordu. Bulduğu her fırsatta ablasını görmeyi dileyerek arkasına bakıyordu ancak kimseyi göremiyordu. Jennie'nin de ellerini bağlayarak götürmüşlerdi ama nereye götürdüklerini bilmiyordu. Bu durum onu daha da endişelendiriyordu.

Uzunca gittikleri yol, sonunda saraya gelmişti. Oluşan ses karmaşasıyla Lisa kafasını kaldırdı ve etrafına baktı. Bütün halk toplanmış onu izliyordu. Onların da istedikleri bu değil miydi zaten? Yüzlerindeki mutluluk kolayca anlaşılıyordu. Her şey ensesindeki doğum lekesiyle başlamıştı aslında. Annesi ona önemli bir soya bağlı olduğunu ama bundan kimseye bahsetmemesi gerektiğini söylemişti. Yine de kafasında cevaplayamadığı birçok soru vardı.

Lisa, elleri kolları bağlı bir şekilde ölüme doğru ilerliyordu. Kafesin kapısının açılmasıyla irkilerek geri çekildi. Kaçmak istiyordu ancak etrafı insanlarla çevriliydi. Saray görevlilerinden biri Lisa'yı tahta kafesten indirdi ve öne doğru itti. Dengesini sağlayamayarak düşen Lisa bir ölü gibiydi. Birkaç saniye sonra ensesinde hafif bir soğukluk hissettiğinde başını kaldırdı. Kraliçe parmaklarını Lisa'nın ensesindeki ay izinde gezdirerek gülümsüyordu.

"Yanında bir kız daha vardı ancak onda ay lekesi yoktu efendim. Yan tarafta sizi bekliyor."

Kraliçe, kısa süren sessizliğin ardından Lisa'nın yüzünü kavradı ve yukarı kaldırdı.

"Çok yazık. Seni koruyan herkes ölümü tadacak."

Lisa ailenin tek çocuğuydu. Savaştan kurtardıkları Jennie, ona hem arkadaş hem de abla olmuştu. Ona bir şey olmasına göz yumamazdı.

"Hayır! Ona zarar vermeyin!"

Kraliçe, Lisa'nın bu sözleriyle durdu ve gülerek arkasını döndü. Yerde diz çökmüş, düşmeyen ateşi yüzünden ter içinde olan Lisa hala çırpınmaya devam ediyordu. Bağlı ellerinden kurtulmaya çalışıyor ancak işe yaramıyordu.

"İstediğim bilgileri verirsen bu meseleyi halledebiliriz aslında."

Lisa yavaşça başını kaldırdı ve kraliçenin yüzüne baktı. Bu teklifi kabul ederek büyük bir işin altına girmişti ama farkında değildi. Jennie bütün bu olanlara engel olmaya çalışsa da, Lisa onu bekleyen büyük planın bir parçasıydı.

-Bir hafta sonra-

"Her şey hazırsa neden bir an önce bu işi bitirmiyoruz!? Beni oyalıyor musun doğru söyle!"

Kraliçenin bağırdığı yaşlı kadın, dönemin eski büyücülerindendi. Diz çökmüş bir şekilde kraliçeyi sakinleştirmeye çalışıyordu. Lisa üzerinde yaptıkları planlar ve malzemeler dahil olmak üzere her şey tamamdı ancak eksik olan tek şey dolunaydı.

"Dolunayı beklememiz lazım kraliçe hazretleri. Lütfen biraz daha sabredin. O kızı denize hapsedeceğiz ve bir daha çıkamayacak."

Kraliçe umutla aya doğru baktı. Dolunay gecesini sabırsızlıkla bekliyordu. Tahminen bu zamanlarda olması gerekiyordu ancak hala bekliyorlardı.

"Efendim! Efendim aya bakın! Dolunay zamanı!"

Kraliçe hızla dışarı çıktı ve gökyüzüne baktı. Yüzünde oluşan kocaman gülümsemesiyle sevinç çığlıkları atmaya başladı.

"Kızı hazırlamaya başlayın! Gidiyoruz."

Kraliçe, büyücü ve birkaç saray görevlisi Han nehrine doğru ilerlediler. Büyücünün elinde Lisa'nın bir tutam saçının külü ve birkaç tırnak parçasının olduğu küçük bir kutu vardı. Günlerdir dört duvar arasında delirmek üzere olan Lisa, artık öfkeyle doluydu. Lisa'ya verdikleri sözü tutmamışlardı ve Jennie gözleri önünde ölmüştü. Lisa'nın en çok zoruna giden şey de elinden hiçbir şey gelmemiş olmasıydı. On iki yaşında olan küçük bir kız için yaşadığı şeyler çok ağırdı. Bu yüzden kendine bütün bu olanları unutmayacağına ve bir gün bunun intikamını alacağına söz vermişti.

Büyücü, vakit geldiğinde Lisa'nın kolundan tutarak uçuruma doğru yürüdü. Uçuruma yaklaşana kadar büyücü, Lisa'ya bir şeyler fısıldamıştı.

"Bu kutu nehirden çıktığı an özgür kalacaksın. O an yanına geleceğim."

Lisa olanlara anlam veremiyordu. Kafası karışmış bir şekilde büyücüye bakarken sırtında büyük bir baskı hissetti. Büyücü onu uçurumdan itmişti. Ardından küçük siyah kutuyu tüm gücüyle dolunaya doğru kaldırdı.

"Dolunay şahit olsun ki!
Bu kutu, nehirde kaldığı sürece Han Nehrinin terazisidir! Bu yokuştan atılan beden ve ruh da, bu süreç boyunca bu nehre hapistir!"

FULL MOON  ❥ LisKook ⊰Where stories live. Discover now