-Merak etme görmediğim şey değil sonuçta.

Ayağımla ayağına vurduğumda hafifçe kıkırdadı ve kaldığı yerden devam etti. Gördüğü şeyden kastı beni banyoda yakalamış olmasıydı. O gün bana ne kadar kızmıştı. Ve üstelik duş alıyor olmam onun telefonunu açmamam için geçerli bir neden olarak kabul dahi görmemişti. Koca bir yutkunma isteği boğazıma yapıştığında bunu geri çevirmedim. Ardından kramp giren sol bacağım canımı yaktığında yerimde kıpırdandığımda Ayaz'ın sesi tüm odayı doldurdu.

-Acıttım değil mi?

Sorusuna cevap veremeden dudaklarını büzdü. Ardından ılık nefesi ardı ardına tenime değmeye başladığında öylece kaldım. Kıpırdamak mümkün olmadı. Ve işte o anda tüm acılarım kendini bir anlığına gözükmeyeceklerine inandıkları köşelerine çektiler. Neydi bunun adı? Bu adamın bana karşı olan bu tavrı neydi? Şefkat mi? Korumak mı? Yoksa tüm duyguların aslında bir anlama geldiğine inandığım aşk mı? Beni esirgediğini çok iyi biliyordum ve hatta bunu fazla abartarak kendisini de dahil etmiş olmasıydı bizim bu durumda olmamız. Bunu kendine yük edinmiş, bana da bu yükü taşıtmıştı. Fakat şimdi yaptığı her bir hareket ile bunu telafi ediyordu. O dokundukça yaralarım kapanıyordu. O baktıkça kalbimdeki çiçekler can buluyordu. O nefes aldıkça ben yaşıyordum. Kafamdaki düşünceler öyle bir ağırlaştı ki onun sesini bile bastırdı. Ayaz önümde başını sağa sola doğru hareket ettirdiğinde bu sayede bana bir şeyler dediğini anlayabildim.

-Ne..ne dedin?

-Sargını değiştirdim, kazağını indirebilirsin.

Atletimi tuttuğum elimi çekerken dediğini yaptım. Kazağımı bu defa pantolonun içine koyma gereksinimi duymadan pansuman için kullandığı ilaçları, atacağım sargı bezini ve pamuk parçalarını aldım. Mutfağa doğru ilerleyip onun çekiminden bir nebzede olsa kurtulduğumda kafamın içerisinde Kırmızı harflerle yazılmış düşünce yine ağırlığını ortaya koymak istercesine çığlık çığlığa bağırıyordu. İlaçları bir köşeye koyup diğer malzemeleri çöpe atacağım sırada duraksadım. Gözlerimi ağırca kıstığımda çöpte alta sıkıştırılmış olmasına rağmen ucu gözüken kutuya baktım. Ucundan tutup kutuyu olduğu yerden çektiğimde elime bulaşan beyazlık kaşlarımın çatılmasına neden oldu.

Şaşkınlıkla bir tebeşire bir de yanında kutunun içinde toz haline getirilmiş olan diğer şekline baktım. Bunun burada ne işi vardı? Elimdeki malzemeleri ağırca mutfak tezgahına bıraktığımda arkamdan gelen öksürük sesi her şeyi gün yüzüne çıkardı. Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında şok olmuş şekilde Ayaz'a doğru döndüm. Bunu yapmış olamazdı değil mi? Hayır hayır o bunu yapacak birisi değildi! Adımlarım birbirini takip ederken oma doğru yürüdüm. Kanepenin köşesinde duran battaniyeyi üzerine çekmek üzereyken elimde tuttuğum tebeşir kutusunu ona gösterdim.

-Bana bunu yapmadığını söyle.

Kahve gözleri bir an için neyden bahsettiğimi anlamazken bakışları elimdeki kutuya ardından bana sonra şaşkınca tekrar kutuya döndü. Bingo! Bu kadar hızlı toparlanması ve üstüne üstlük ateşinin de aynı hızda yükselmesinin nedeni buydu. Kutuyu hızla üzerine doğru fırlattığımda bir şaşkınlığı daha yaşadı.

-Kaç yaşındasın sen? Yedi mi?

-Sıla bak..bak ben açıklayabilirim!

-Açıklama tamam mı! Bana hiçbir şey açıklama! Benim burada sana bir şey olacak da kimseye ulaşamayacağım diye aklım çıksın, sen tebeşir tozu ye! Gerçekten inanamıyorum sana gerçekten!

Hırsımı alamayıp bu defa da kanepenin yastığını aldığımda denk gelen yerine vurmaya başladım. Ben deliye döncekken onun tebeşir tozu yiyip bir de ateşi varmış gibi numara yapması sinirlerimi bozmuştu.

BULUT SUYU Where stories live. Discover now