Her şey abime karşıydı o gün ama. Çok geçmeden "Abla bu yine doldurdu galiba..." derken yüzü buruşmuştu.

Ablam mahcupça gülümserken "Ay evet bugün üçüncü oluyor. Üşüttük çocuğu galiba!" Hemen Can'ı abimin kucağından aldı. "Hay Allah. Kusurumuza bakma dayısı."

Ablam Can'ı annemlerin yatak odasına götürünce İbrahim Enişte de hemen abimin yanında ablamın boşalttığı noktaya oturdu. Dikkatle de hiç gözünü sakınmadan abimi incelemeye başladı. Abim yarı uzandığı yerde rahatsızca kıpırdandı. Eniştemin ani yakınlığı hiç hoşuna gitmemişti. "Şuncacık arı yüzünden dikiyordun ha nalları?"

Abim hemen bozuldu. Çaktırmıyordu ama minnak bir arı yüzünden çektiklerini delikanlılığa sığdıramıyordu. "Şuncacık arı deyip geçmeyelim... Üç santim filan oluyorlarmış..." dedi hislerinin aksine.

Eniştem arının boyutundan fazla etkilenmemişti. "Demek üç santim..."

Annemin meşhur çayımızdan enişteme içirmemesi düşünülemezdi tabii. "Oğlum çay içer misin? Açsanız yemek ısıtayım?"

"Yok anne tokuz ama çay alırım." Eniştemin dikkati fazla dağılmadı. Bakışlarını yine abimin suratına çevirdi. "Şişti mi cidden her yerin?"

"Şişti abi..."

"Her yerin?" diye sordu hayretle eniştem.

"Görebildiğim kadarıyla..." diye mırıldandı abim.

"Ama bi şeyin kalmamış..." Sırtını sertçe sıvazladı. "İyisin, iyi."

"Çok şükür abi..."

Eniştem merakla dürttü abimi. "Anlatsana nasıl gelişti olay."

"Anlatılacak bir şey yok abi." Arı tam eniştemin dürttüğü yerden sokmuş gibi kolunu eniştemin uzanamayacağı kadar uzağa çekti. "Kolumu arı sokmuş işte, gözümü bi açtım hastanedeyim..."

"Hah!" dedi İbrahim Enişte kahkahasını içinde tutmakta pek de başarılı olamazken. Koca göbeğini tutarken "Bayıldın mı bir de??" diye sordu.

"Ayıp oluyor ama abi. Alerjim varmış işte..." dedi abim küskün. "Şimdi dalga geçiyorsun ama ölümden döndüm ben."

"Ablan söyledi iki gün sonra doğum gününmüş, madem ölmedin akşam dışarıda kutlayalım o zaman? Ne dersin?"

"Gerek yok," dedi abim anında gerilirken. "Hiç zahmet olmasın size. Çoluk çocuk var zaten..."

Eniştem elini boş ver dercesine havada salladı. "Onları bırakırız anneme. Düşündüğün şeye bak!"

Abim başka geçerli neden bulamadı ama annem imdadına yetişti getirdiği çayı enişteme uzatırken. "Cezalı o İbrahim. Şuradan şuraya gidemez."

Ölümden dönünce abim çoktan affedildiğini düşünüyordu belli ki! "Hala mı anne ya??"

"Hala canım." Gözüyle çay bardağını gösterdi. "İçmiyorsan alıyorum bardağı."

"Kalsın, bitmedi daha," dedi abim somurtarak.

Eniştem gündeme ancak yetişiyordu. "Yaa anlattı Naz bir şeyler yolda. Geçen Fatih'le de kavgaya dalmışsınız ha? Ceza onun cezası?"

"Oldu öyle bir şeyler," diye homurdandı abim.

"Epey bi dağıtmışlar ikinizi de?"

"O iş tam öyle olmadı abi. Her duyduğuna inanma."

Annem yüzünü ekşitti. "Aman sen bakma buna. İkisinin de suratı pazar yeri gibiydi! Daha yeni iyileştiler. Sonra da arı soktu işte!"

Abim işin peşini bırakmıyordu. Bırakamıyordu. "O kavga çok haklı bir sebeptendi ama!"

Esnaf İşi Aşk (I-II-III)Where stories live. Discover now