"Hoşgeldin oğlum." Polat elini öptü. Dedem bana döndü. "Bize birer çay ver iki gözümün çiçeği." Kafamı sallayarak merdivenin altından geçip mutfağa girdim. Bir süre heyecandan çayın nasıl demlendiğini unutsam da ardından aklımı başıma toplayarak çay suyu koydum. Seslerden anladığım kadarla kapının önünde ki sedirlere çıkmışlardı.

🍀

Bardakları tepsinin üzerine bırakarak tepsinin kollarını kavradım. Ağır adımlarla kapıdan çıkarak masa da oturan dedeme ve Polat'a ikram ettim. Renan Şiyar'da buradaydı. İki bardak getirdiğim için ona kalmamıştı. Polat'a göz göze geldiğimizde Renan Şiyar'ı işaret etti. Oflayarak içeri girip bir bardak daha doldurdum. Geri dönerek masanın üzerine bıraktım.

"Bersin'im sen hele Balkı'ya bir bak. Ne halde?" Kaşlarım çatıldı. Dedem gözleriyle ahırı işaret ettiğinde tepsiyi kapının kenarına bırakarak merdivenleri indim. Ağır adımlarla yürüyerek ahır tarafına girdim. 250 metre kadar ilerideydi Kazım amcanın evi. Ahırın kapısının önünde durarak serçe parmaklarımı ağzıma alıp yüksek sesli bir ıslık çaldım. Kısa bir süre sonra ileride ki evin kapısında Dilber göründü. Elimle gelmesini işaret ettim.

Yönümü çevirerek ahıra girdim. Balkı ayakları üzerine çökmüş uyuyordu. Onun bu hali içimi sızlatırken yanına yanaştım. İnekler ahırın bir kısmını işgal ederken Balkı'nın etrafı boştaydı.  Dokunmaya kıyamadım. Saman balyasının üzerine oturdum. Pencereden sızan ışık içeriyi aydınlatıyordu. Ahırda ağır bir koku olsa da insan bir süre sonra alışıyordu.

Tahta kapı gıcırtılarla açıldı. Dilber kara kafasını uzattı. Gülümsedim. "Gel." minik adımlarla içeri girdi. Yanıma yaklaşıp benim gibi saman balyasının üzerine oturdu. Ayaklarımız boşlukta sallanıyordu, ruhum gibi.

"Nişanlın geldi ha ablam." Kafamı salladım. Gözlerimi ona çevirmemiştim. Mutluydum. Onu görmek beni elbette mutlu etmişti. Canına, bedenine bir şey olmamıştı. Her şeye rağmen ölümle göğüs göğüse çarpışmasına rağmen yüzü gülüyordu. Erkekler böyle miydi sahiden? Her şeye rağmen dimdik, sarsılmaz kuvvetli. Ya da bu karakterle mi alakalıydı? Bilmiyorum. Karakterle alakası varsa bile Polat'ta o karakter vardı.

"Evet geldi. Gelişi beni mutlu etti Dilber." ellerini saman balyasına yaslayıp geri itti bedenini. "Nişanlın sonuçta." Gülümseyip kafamı sağa sola salladım.

"Nişanlımdan evvel arkadaşım. Lisenin ilk senesinden beri tanışıyoruz onunla." Dudakları büküldü. Bir süre düşündü.

"Peki nasıl bu yola girdiniz?" Gözlerim kısıldı. Hafızam eski anıları bir bir kontrol ederken konuştum.

"Annelerimiz birbirimize uygun olduğumuzu düşündüler. Kafa yapımız, prensiplerimiz ve mazimiz birdi. Biz de neden olmasın dedik." Ayaklarımı salladım yavaşça.

"Aşk?" Söylediği tek kelimeye balonlar bağlayıp göğe uçurdum. Yarı yolda patlayan balonlarla yere düşen camdan kırılgan, kalpten hassas olan o kelime parça parça oldu.

"Aşk yok. Olmasına da luzüm yok zaten Dilber. Yani benim tarafımda." Yüzüm kızardı anlamsızca. Dilber kafasını bana çevirdi.

"Yani nişanlında var." Gözlerimi kaçırarak kafamı salladım. Dudaklarını ıslattı. "Bu sizi yıpratmayacak mı?" Anlamsızca yüzüne baktım. "Ne?" ellerini birbirine kenetlendi.

"Karşılıksız bir aşk ne demek biliyor musun? O içinde ki aşka karşılık bekleyecek. Sense ona yetmediğini düşünecek aşkına karşılık vermeye çabalayacaksın. Bu sizi yorar abla. Yani ben psikolog değilim ama öyle olacağını düşünüyorum." Kirpiklerimin arasından durgun bir tavırla yüzüne baktım.

MecruhWhere stories live. Discover now