2| Hüzün Gerdanlığı Takan Kadın

4.9K 242 124
                                    

Selamun aleyküm.


12.bölümü yazarken 2.bölüm yayınlamak mı? En sevdiğim...

🍀

"Seni bu aralar çok düşünür görüyorum Dört yapraklı Yonca'm. Bunun bir sebebi var mı?" Babam bazı geceler uyumadan önce odama uğrardı. Uyanıksam konuşurduk. Gününün nasıl geçtiği hakkında sorular sorardım. Anlatırdı. Bazen de o sorardı ben cevap verirdim. Onunla konuşmayı seviyordum. İnsan nedense iyiyim dediği zamanda bile sıcak bir şefkat görse ağlayası geliyordu. Gözlerim aniden yaşardı. Boynuna sarılarak ağlamaya başladığımda bir elini belime bir elini başımın üzerine bastırdı. Telaşla konuştu.

"Ne oldu? Kim üzdü benim Yonca mı? Söyle kulağını çekeyim." Başımı okşayarak tepesine bir öpücük bıraktığında daha sıkı sarıldım.

"Baba," dedim uzaklaşıp yüzüne bakarken. "Bana baktığında kimi görüyorsun?" Ellerini yanaklarıma dokundurarak gözyaşlarımı kuruladı.

"Nalan'ı görüyorum. Biricik kız kardeşimi..." Gözlerim tekrar ıslandı, hıçkırdım. Her seferinde bıkmadan soruyordum, bıkmadan aynı cevabı veriyordu. Nalan'ı görüyorum. Bunun beni ne kadar üzdüğünü gerçekten görmüyor muydu, yoksa görmek mi istemiyordu? Bana böyle ağır bir mana yüklemeyi bırakmalarını istiyordum. Geçmişte biri bunu tavsiye etmişti bana, kim olduğunu anımsamıyordum. "Bu seni rahatsız ediyorsa insanlara bunu söylemekten vazgeçmelerini söyle. Kimsenin sana bu kadar rahatız hissettirmeye hakkı yok. Ailenin bile." demişti. Cesaret edememiştim.

"Yonca'm. Neden ağlıyorsun?" Kafamı sağa sola sallayarak sakinleşmeye çabaladım. Bunlar beni üzebilirdi fakat önemli şeyler değildi. Şimdi odaklanmam gereken bir nişan vardı önümde. Üç-dört haftada bir böyle buhranlar uğrardı bana. Sanki hayatımda hiçbir iş doğru gitmeyecekmiş gibi canım son demine kadar sıkılır ve ben boğulurmuş gibi hissederdim. Hatta evlilik öncesi bir üzüntü bombardımanı bile olabilirdi bu. Ailemden uzaklaşacağımı düşünmek beni hüzünlendiriyordu o kadar.

"Mühim bir şey değil baba. Biliyorsun yarından sonraki gün nişanım var. Sizden ayrılacağımı düşününce..." Kafasını salladı. Kaşları çatılmıştı. Bu düşünce onu da üzüyordu biliyorum.

"Bizden ayrılmıyorsun. Sadece bir yuva kuruyorsun kendine Yonca'm. Kapımız her daim açık sana. Bu evin anahtarı her zaman sende olacak. Tamam mı?" Beni teskin etti güzel sözleriyle.

Babam. Elleri sert, dokunuşları yumuşak adam. Hüznümü gölgelemeyi hep başardım. Mesele sen olunca içim kan ağlasa bile gülümsedim ben. İçim tarif edilemez duygularla taşıyor baba. Beni asıl üzen bunun sebebini bilmemekti. Bana ne olmuştu?

Anlam veremiyordum.

"Senin günün nasıl geçti peki?" Yüzüme düşen ve yanağıma yapışan tutamı kulağımın ardına ittirdi.

"Güzel geçti. Her zamanki gibi. Dükkânı açmıştı Kerem. Tamir etmem gereken birkaç antika saat vardı. Onlarla uğraştım. Öyle işte." Babamın Eminönü tarafında bir dükkânı vardı. Antika dükkânı gibi bir şey. Çok eski ve kaliteli şeylerle doluydu içi. Meraklısına satar, insanların dedelerinden, babalarından kalan saatleri, radyoları, daktiloları hatta takıları bile tamir ederdi. Kazancı ne çoktu ne az fakat hepimiz bu işi sevdiğini biliyorduk.

Abim hazzetmez pek uğramaz yanına. O genelde insanların ağzıyla ilgilenirdi. Diş doktorluğu yapıyordu. Daha doğrusu bir kliniği vardı ve o daha çok yönetimiyle uğraşıyordu. İstediği zaman gidiyor, istediği zaman gitmiyordu. Sürekli aklında büyük bir proje olduğunu ve bunun içi para biriktirip çalıştığını söylese de bunun ne olduğunu henüz bize söylememişti. Ben ve Nisa ise bulduğumuz her fırsatta dükkâna yanına gideriz babamın. Her gittiğimde yeni şeyler keşfetmek bana inanılmaz zevk veriyordu.

MecruhWhere stories live. Discover now