-Ağlama şeker portakalı, ağlama her şey geçti artık.

Sesindeki o tını beni daha çok sarsarken karşımda bana bakan dolu gözleri aynı zamanda parıltılara gebeydi. Ve o parıltılar öyle bir parlıyordu ki göğsümün tam ortasında yeniden alevlenen yangın bu yüzdendi. Sevilmenin getirdiği ağırlığa aitti.

-Aramıza yeniden hoş geldin!

Gözlerimi yeniden kapatmadan önde Ali 'den duyduğum son cümle bundan ibaretti. Oysa yeniden yaşamış olmak bana neden iyi hissettirmiyordu? Vücudum gibi ruhum da hala neden boşlukta gibiydi? Hiçbir yere ait olmayan benliğim yine oradan oraya sürüklenecek miydi? Artık Ali'den başka kimsem yoktu ki.

☁️☁️☁️☁️

Elimi saran bir sıcaklık vardı. Ve bu sıcaklığa o kadar muhtaçtım ki bunu tarif etmek imkansızdı. Sevgi açlığıyla bana gülümseyen Ali'ye bakarken gözlerindeki mutluluğu görmemem imkansızdı. Bana büyülenmiş gibi bana bakarken ne diyeceğimi bilmiyordum. Kapattığım gözlerimi açalı belki yarım saat olmuştu ve o sadece karşılık beklemeden benimle konuşuyor, gülümsüyor ve elimi sımsıkı tutmaya devam ediyordu. O konuyu hiç açmamıştı. Bana neler olduğunu ya da kaç gündür hastanede bulunduğumu dile getirmemişti. Bende sormaya cesaret edememiştim ve hala da edemiyordum. Çünkü duyacaklarımdan korkuyordum.

-Seni normal odaya yarın almayı düşünüyoruz. Her ihtimale karşı bu gece de burada kalman iyi olacak.

Baş parmağıyla elimi okşarken tutuşuna bir nebze de olsa karşılık vermeye çalıştım. Bakışlarını kesmeden gözlerime bakarken ağırca gözlerimi kırptım.

-Ayrıca buraya ziyaretçi almamı ister misin?

Çekinerek de olsa sorduğu sorusuna karşın boğazım düğüm düğüm oldu. Ziyaretçi derken kimi kastettiğini çok iyi anlamıştım. Bakışlarımı ağırca tavana çevirirken ağlamak istemiyordum. Fakat o içimde öyle bir sızıya sahipti ki ismi geçsin ya da geçmesin canım yanıyordu. Bana onun öldüğünü söylemişti. Sürekli. Hiç acımdan bunu dile getirmiş ve beni de buna inandırmıştı. Ben vicdan azabından ölürken o benim bu halimi zevkle seyretmişti. Titreyen dudaklarımı ısırdığımda yapmam gerekiyordu. Ama nasıl yapacağımı bilmiyordum! Şu zamana kadar vazgeçmek istemeyecek kadar hiçbir şeye bağlanmamıştım.

-Sana yardım edebilirim Sıla.

Ali'nin sesi yeniden ona dönmeme neden olduğunda nefes almaya çalıştım. Sahi bana yardım edebilir miydi? Beni düştüğüm ateş girdabından kurtarabilir miydi?

-Eğer yeni hayatında onu istemiyorsan ben buna saygı duyarım ve yeniden söylüyorum sana yardım ederim. Çünkü ben..ben onu bugün gördüğüm kadar dağılmış halde senin hastaneye getirdiğimiz gün görmüştüm. Bu yüzden sana zarar vermesinden korkuyorum.

Zarar vermek? O hep hırçın duygularının esiri olmuş bir adamdı. Evet bu hırçınlığıyla bana zarar vermişti ama aynı zamanda da doğru yolu bulmama neden olmuştu. Fakat fiziksel anlamda asla ama asla bana zarar vermezdi. Benim artık doğru yolda ilerlemem gerekiyordu. İlerlemeli ve ardıma bakmamak için elimden geleni yapmam gerekiyordu. Ardıma bakmadığım takdirde unutacağıma inanıyordum. Çünkü artık bir şeylere inanmak istiyordum! Şimdi bile bunun ne kadar zor ve acı dolu olacağını iliklerimde hissediyordum ama yapacak hiçbir şeyim yoktu.

-Bana ne yapmak istediğini söyle şeker portakalım.

Ali'nin sesindeki naiflik ve güven ile daha fazla dayanamadım. Gözlerimi kapattığım an bir çıban kadar sızlayan damlalar şakaklarımda yerini alırken kimseye zararım yokken en büyük zararı görmüş olmam uğruna savaştığım şeyi bana kaybettirmişti.
Bitirememiştim. Bitirilmiştim. İçimde öyle bir burukluk vardı ki bunun nasıl geçeceğini bilmiyordum. Fakat ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyordum. Her ne olursa olsun zamana ihtiyacım vardı ve bunu bana Ali'nin sağlayacağına da emindim.

BULUT SUYU Where stories live. Discover now