1| Geçmişin Yükleri

11.3K 329 165
                                    


Selamun aleyküm. Keyifli Okumalar.

🍀

01.07.1995

Gece karanlıktı. Siyah renge bulanmış bir fırçayla boyanmış gibi ne tek bir yıldız ne de ay vardı. Kuşların, böceklerin, atların ve köpeklerin sesi kesilmişti. Sokaklar yankılanan silah sesleriyle boşalmış, insanlar korkuyla evlerine kaçmışlardı.

Zaman kanatlarını açmış bir ejderha gibi gökte asılı kalmış, akmıyordu. Saniyeler, dakika; dakikalar, saat; saatler gün olmuştu.

Bir bebek ağlıyordu. Onun sesi tüm sesleri bastırıyordu. Çığlık çığlığa ağlıyor sesi taş duvarlara çarpıyordu. Konağın taş merdivenlerine damlamış kan, havasına bulaşmış kan kokusu, yerde yatan üç cesedin aciz, acınaklı hali insanları darmaduman etmiş, acıdan başka bir şey kalmamıştı.

Annesini arayan bebek ellerini oynatıyor, ağzını sonuna kadar açmış, yüzü kızarmış, yanakları ıslanmış ağlıyordu. Annesi yerde yatan üç bedenden biriydi. Annesi kurbandı. Annesi yoktu. Annesi gelmeyecekti.

Bir kadın, ölü bedenlerin yanında diz çökmüş öylece bedenlerinden akan kana bakıyordu. Dehşet içindeydi. Bir silah patlamıştı. O silah bir masumun kalbine saplamıştı kurşunu. Yetmemiş, kadının kalkan olduğu bedenler de kalplerine yedikleri birer kurşun, sırtlarına saplanan hançerlerle yere yığılmıştı. Yanındaki çocuksa annesinin gözlerinin içine bakıyordu sessizce.

Buna şahitlik ettikten sonra güneş çekip gitmiş, bulutların arasına saklanmış ay az evvel çıkmış, şimdi onun yüzüne vuruyordu.

"Nalan!" ellerine dokundu. Buz gibiydi. Yüzüne dokundu. Solmuştu. O hep yanakları al al gezen bir kadındı. Kocası ona 'Narçiçeğim' derdi. Şimdi buz gibi ve renksizdi.

"Nalan!" Çığlığı bebeğin sesine karıştı. Bu gece feryat vardı. Bu gece katledilen masum insanların ahı vardı. Bu gece kan, gözyaşı vardı. Masum bir insanın katledilmesi insanlığın üzerine tekrar toprak atmak demekti. Bir adam üç kürek toprak daha atmıştı.

Bedenlerde sızan kan ince şeritli bir göl oluşturmuş yolunu bulan su gibi akıyordu. Kadın titreyen elleriyle Nalan'ın alnını okşuyor, uyandırmaya çalışıyor fakat başarılı olamıyordu.

"Nalan'ım. Uyan kardeşim. Aç gözünü. Bak bebeğin ağlıyor. Sen o uyanır da ağlar diye birini yanına komadan tuvalete bile gitmezdin. Bak nasıl ağlıyor. Aç gözünü. Bak oğlun yanında, sana sesleniyor." Açmıyordu. Açmayacaktı. Başını göğsüne bastırdı. Alnına, gözlerine dudaklarını bastırdı.

"Kurban olayım uyan..."

Bir tek o cesaret edip yaklaşabilmişti bu bedene. Bir de küçük bir oğlan... Kızıl gözlü, küçük ve ürkek bir oğlan...

Ellerinde Nalan'ın kanı vardı. Ellerinde bir insanın kanı vardı. Sıra sıra dizilmiş ölülere baktıkça şuurunu yitiriyor, nefes alamıyordu. Ne yapsaydı da bu kabustan uyansaydı? Küçük oğlanın gözlerini kapatıp kafasını göğsüne yasladı bu manzaraya daha fazla şahit olmaması için. Annesinin cesedini görmemesi için.

Dakikalar sonra gelen yaşlı adam ciğerine yanan ateşi bastırmak istercesine elini göğsüne bastırdı. Bu ateş her sabah alevlenecek, her gece korlanacaktı. Bu evlat acısı onu yakacak, yıkacak ve ondan geriye bir şey bırakmayacaktı.

🍀

Tan ağardı. Güneş başını uzattı felaketin üzerine. Kimsenin ağzından tek kelime çıkmıyordu. Hepsi paslanmış birer çivi gibi yerlerine çakılı kalmış, kimse hareket etmiyordu. Bebek artık susmuştu. Ölüm bir fırtına gibi esmiş, yerle bir etmiş, Azrail alacağını almış geriye pişmanlık, keder, öksüz çocuklar ve alınlara kazınmış ihanet damgası bırakıp gitmişti.

Mecruhحيث تعيش القصص. اكتشف الآن