"Siz gelmeden çıkacaktım ama..."

"Evet evet ondan yemek hazırlamasını istedim benim yüzümden geç kaldı."

"S-sorun değil." Kekeliyordu. İçindeki korku biraz da olsa azalmış olmalıydı.

"O zaman ben gidiyorum. İyi günler." İkisinide selam verdim. Çıkışa yöneleceğim sırada çok konuşan ne olduğunu bilmediğim stilist bey beni yine yakaladı.

"Salonda size ait bir şey var, unutmayın." Umarım saçma sapan bir şey değildir. Titreyen ayaklarımla adım atmak zorken ben koşmak istiyordum. Hemen kurtulmak ve kurtarmak istiyordum. Salondaki tokamı aldıktan sonra bunun için bir engelim yoktu.

"Onu ilk defa mı gördün?"

"Evet hyung."

"Onu görünce kalakalmandan belliydi. Çok güzel değil mi?"

"Ha?"

"Şirketteki bazı çocukların ondan bahsettiğini duymuştum. Tek genç ve büyüleyici güzelliğe sahip temizlikçi bu olsa gerek."

"Öyle mi?" Adam kıkırdadı ama sonra sesi tekrardan ciddiyete büründü.

"Siz yine de karşılaşmamaya çalışın. Yöneticinin kulağına giderse iyi olmaz biliyorsun. Hele de dışarıdan birileri bunu görürse..."

"Hayır biz hiç karşılaşmıyoruz."

"Güzel." Onları dinlediğim kapının ardından çıktım.

"İyi günler." Tekrar onları eğilip selamladığımda ikiside başıyla onayladı. Yoongi'nin bakışları ise daha farklıydı. Bir şeyler söylemek istiyordu. Bir şeyleri engellemek istiyordu ama elinden hiçbir şey gelmiyordu.

Ayakkabılarımı giyip, kapıyı ardımdan çektiğimde beynim durmuş gibiydi. Ama çabucak çalışmalıydı değil mi evet hemen çalışmalıydı. Yapacağım ilk iş belliydi. Buradan hemen ayrılmak. Camdan izliyor olabilirdi, şüphelenmiş olabilirdi, apartmanı kontrol edebilirdi ya da benim yüzümden Yoongi'yi sorguya çekebilirdi.

Apartman kapısının önüne geldiğimde dışarıda felaket bir şekilde yağan yağmur felaketlerimin üzerine felaket katmıştı. Evet bir bu eksikti! Harika! Saçlarımı yüzüme getirmeye çalışarak, kapıdaki güvenliklerden yine sağlam bir şekilde kaçmayı başarmıştım. Kendimi ülkesinde deli gibi aranan bir vatan haini gibi hissediyordum. Sanki herkes beni görmeye çalışıyormuş, benim sırrımı öğrenmeye çalışıyormuş gibiydi.

Bu yağmura rağmen adımlarımı yavaşlatmadım. Hızla yağan yağmurun yüzüme çizikler atmasına izin vererek, hatta canımı yakmasına bile müsade ederek koşmaya devam ettim. Buradan hemen uzaklaşmalıydım. O adam çıktığında beni buralarda görmemeliydi ama yine de -en önemlisi- kaybolmamalıydım.

Öbür seferki geldiğim yeşilliklerle dolu mekana gelmiştim. Hissettiklerimden midir bilmem bu sefer gözüme o kadar güzel görünmemişti. Belki de boş olmasından kaynaklanıyordu. Diğer seferde birçok çocuk, genç, yaşlı insanlar görmüştüm. Şimdi ellerinde kendilerini yağmurdan koruyacak şeyleri taşıyan ve koşuşturan insanlardan başka kimse yoktu.

Sadece benimle birlikte ıslanan ağaçlar vardı.

Tanrım! Yine bir şeyleri mahvetmiştim değil mi? Yine benim yüzümden birilerinin hayatı çıkmaza yönelmişti. Yoongi en başından beri haklıydı. Bir gün elbet bu felaket başımıza gelecekti. Ve işte gelmişti de. En sonunda yakalanmıştım.

Onların üzülmesini asla istemiyordum. Onları zor duruma sokacak şeyler yapmak istemiyordum. Adam her ne kadar beni normal bir şekilde karşılamış olsa da yine de o ihtimal gözlerimi çoktan ıslatmış ve yağmur damlalarına karıştırmıştı.

KRALİÇE  |   MYGWhere stories live. Discover now