XV/sende kayboluyorum

3.3K 430 183
                                    

"Son zamanlarda sende kayboluyorum.
Dünyanı parçaladım sanki, bu yeni bir şey değişmiş gibi.
Zorunda kalmadığımda hiç bu kadar kanamamıştı.
Yaşanmış bir hayattan vazgeçtim sonra."

*

Elin kolun bağlanmışken senin için başkaları tarafından hazırlanan sonu yaşamaktan başka bir çaren yoktur bazen. Çünkü elini kolunu bağlayan halatlar demirdendir, senin hikayeni yazan eller acımasızdır, çaresizliğin ise son derece dalga konusudur. Yani bir şey yaşanacaksa illa, önüne geçemezsin. 

Önüne geçemezsin.

Şimdi Jimin, hissettiğim gerilimden habersiz gülümseyerek teyzesine benimle ilgili şeyler anlatırken onun yüzündeki samimi gülümsemenin aksine, teyzesinin yüzündeki silik ve her an uçup gidebilecekmiş gibi görünen gülümsemesi, ellerimi bağlayan o demir halatların ucuna asılıyordu işte.

"Jimin, bölüyorum tatlım ama bana bir bardak ılık süt getirebilir misin? Midem biraz kötü oldu da." Teyzesi, bana yolladıklarının aksine Jimin'e gerçekten de samimi bir gülümseme gönderdiğinde tam olarak yapmak istediğini, yani ikimizin bu salonda yalnız kalmasından bahsediyorum, sağlamışken Jimin'in aceleyle yerinden kalkmasını izledi. Ona gerçekten de fazlasıyla değer veriyordu, ikisi de birbirine çok fazla değer veriyordu.

"Bekle," Jimin omzumu patpatlayıp salondan hızla kaybolduğunda teyzesi ile karşılıklı oturup baş başa kalmamızla birlikte bakışlarımı aşağı indirdim. Bana söyleyeceklerini tahmin bile etmek istemiyordum, bazı şeyleri anladığı ve tam da ihtiyacım olan şeyleri bildiği o kadar barizdi ki.

"Görüşmeyeli iyi olduğunu umuyorum, Jungkook." İşte beklenen cümleyi sanki daha önce hiç kurmamış gibi bir kere daha kurup, konuşmayı başlattığında içim ürpere ürpere kafamı kaldırdım ve kibar olmaya çalışarak gözlerinin içine bakarak gülümsedim.

"İyiyim, efendim. Teşekkürler." Kafamı aşağı yukarı sallarken ne bahane uydursam da içeri Jimin'in yanına gitsem diye düşünürken Jimin hızlı adımlarıyla gittiği gibi geri daldı salonun ortasına.

"Süt kalmamış, hemen gidip marketten alayım." Teyzesinin Jimin'e karşı olup oturmasını söylemesini beklemiyordum elbette, bu fırsatı değerlendirmeliydi. Değerlendirdi de.

"Zahmet olacak, ama midem cidden kötü. Üşüttüm sanırım, kusura bakma canım." Jimin kafasını iki yana sallayıp ceplerini yokladı.

"Saçmalama teyze, market şurası zaten. Siz birkaç dakika yalnız otursanız sorun olmaz, değil mi? Jungkook, seni yalnız bırakmak istemezdim ama-"

"Ne sorunu? Güzel güzel sohbet ediyorduk biz de." Teyzesinin cümlesi Jimin'inkini bıçak gibi kestiğinde onaylarcasına başımı salladım. Şimdilik bir şey söyleyebilecekmiş gibi hissetmiyordum. Eğer teyzesi, gerçekten de tahmin ettiğim şeyleri bana söyleyecek olursa bunları duymaya ihtiyacım vardı. Öğrenmem gereken şeyler vardı, belki o kadar da kötü geçmezdi.

"Tamam o zaman, hemen dönerim." Jimin yeniden bana dönme ihtiyacı hissetmeden hızla ve sessizce salonu, birkaç saniye sonra da evi terk ettikten sonra ensemden birazdan akacak olan teri şimdiden hissedebiliyordum.

"Jimin de gittiğine göre, daha rahat olabiliriz diye düşünüyorum." Koltukta bacak bacak üstüne atıp bedenini tamamen bana döndürdü. "Ne biliyorsun?" Yüzündeki gülümseme yerini durgun bir ifadeye bıraktı. Öfkeli görünmüyordu, her an bağırıp çağıracak ve beni evden kovacak gibi görünmüyordu.

"Bildiğimi biliyorsunuz." Dedim fısıldar gibi. Boş salonda sesimin duyulacağından o kadar emindim ki.

"Elbette biliyorum, Jungkook'sun sen. Adını öğrendikten sonra tanıdık simanın nereden geldiğini çözdüm sonunda." İşte şimdi gülümsüyordu. Hafifçe ve varla yok arası.

baisemain ¦ jikookМесто, где живут истории. Откройте их для себя