"Neyse ben aşağı misafirlerin yanina iniyorum, abim birazdan gelir"diyerek cıktı odadan beni heyecanımla başbaşa bırakarak. Heyecan...
Korku aninda var olur, sevininince yanında olur, sevdigine bakınca ortaya çıkar. Kelebekleri karnında uçuşturan o duyguydu heyecan. Senin ayaklarını yerden kesen kanatsız olsanda gökyüzünde süzülüyormuş hissi veren o duygu. Belki adı sadece basit bir duygu ama o her durumda herkesin yanında olandı.

"Tamam" dedim ve ben daha yerime oturmadan kapı tekrar çaldı. Bu kadar erken beklemiyordum açıkçası Yusuf'u.
Biraz daha kalsa sorun olmazdı aslında. En azindan heyecanimi yenmeye calisirdim. Nasıl davranmam gerekeceğini, nerde ne yapacağımı tasarlardim kafamda o esnada unutacak olsam da.  Daha fazla bekletmeden gel dedikten sonra kapı açıldı ama içeri giren Yusuf değil beyaz tişört bir kot giyen açık sarı saçları olan bir kızdı.

Yusuf'un gelmemesine şükür ederken kızı içeri buyur ettim. Çok fazla yabancıydı bana ama gelen davetlilerdendir diye düşündüm ve sıcak olmaya çalıştım ona karşı.

"Merhaba Hazan" dedi soğuk bir sesle.
Niye bu kadar soguk konusmustu anlamadim.
Cok fazla itici geldi gözüme bir an ama bozuntuya vermedim ve "merhaba" dedim sesindeki soğukluğa rağmen sıcak bir tavır takınmaya çalışarak.

"Nasılsın?" dedi kim olduğunu hala çözmüş olmadığım kiz. Sesinde çok yabancı olduğum bir tını vardı. Yine bir şey söylemeyerek "Iyiyim siz nasılsınız" dedim.

"Bende iyiyim daha da iyi olacağım" dedi soğuk ela gözlerini gözlerime dikerek.

Işte o an o bakislardan anladım ki karşımdaki kızın amacı bambaskaydi. Beni tanıyor ve niyeti hiç iyi değil. Belli ki bir derdi var benimle ya da benliğimle.
Netice de gözlerin kalbin aynasıydı, bir bakış yeterdi geçmiş ile birlikte geleceği çözmeye. Bir ses tonu anlatırdı yapacaklarının fragmanini.
Ve galiba benim tedirgib olmam gereken bir durum vardı.

Yusuf'tan...

Bugün hayatımın en önemli günlerinden biriydi suphesiz. Çocukluk aşkım bugün karım olacak, ebediyete kadar benim olacaktı Allah izin veririse. Iyisiyle, kötüsüyle bir çok şey yaşadığım o kadın artık benim helalim olacaktı.

Hayatımda ilk defa bu kadar hızlı atmıştı kalbim ve heyecanlanmıştım ben.  Elimi ayağımı bile kontrol edemiyor, nereye koyacağımı bilmiyordum. Hepsi benden bağımsız kendi kafalarına göre hareket ediyorlardı sanki onları yöneten ben değilmişim gibi.

Aşağı inen kızları görünce başladım sorularımı sormaya.
"Kızlar nikah memuru nerde kaldı? Misafirlerle ilgileniyorsunuz değil mi? Babam nerde? Her şey hazır mı?" Elimde olmadan artarda gelen bu sorular karşısında bocalayan kızlar toparlanıp cevap verdiler.

"Abi bir nefes al. Sen merak etme ben her şeyle ilgileniyorum."dedi Su.

"Sen simdi hazanin yanına git yeter."

Ah benim cennet gözlü kardeşim. Onu karşımda her gördüğümde annemi görür gibi oluyorum, duygulanıyorum. Belki bugün yeri ve zamani değil ama ne kadarda çok isterdim yanımda olmasını. Ellerimi tutup oğlum demesini. Yine uzun uzun nasihatlerde bulunmasını.

Düşüncelerimden kopmak istemiyordum ama bana bir faydası dokunmayacağını bildiğim için farklı şeyler düşünmeye, konuşmaya başladım.

"Size güveniyorum" dedim arkamı dönerek sonra aklıma bir şey gelmiş gibi tekrar onlara baktım ve "bana sakin olun diyorsunuz ama sizi de göreceğim ben" dedikten sonra merdivenleri çıkmaya başladım.

Demesem içinde kalırdı. Ben bu kadar heyecanlı iken onların bu kadar sakin olması çıldırtıyordu beni. Özellikle Su çok sakin biriydi. Kolay kolay heyecanlanmaz, aşırı tepkiler vermezdi. Bu haliyle Dicle'nin de zıttı gibiydi. Çünkü Su'yun aksine de Dicle çok neşeli, deli doluydu.

GİRİFT(TAMAMLANDI)#WATTYS2020#Where stories live. Discover now