17. Sonrası

660 85 46
                                    

"Açmıyor işte. Kapısına dayanmama üç arama uzaktayım."

Salonda volta atarken elimdeki telefonu o kadar sıkı tutuyordum ki acıtmaya başlamıştı. Jimin ve Kiya sağımda, geniş koltukta oturmuş, çaresizliğimi izliyorlardı. Kiya'ya göre "gerizekalı" Jimin'i, sevgilim dediği boş içki şişeleri ile birlikte eve bırakmalıydım ama oradaydı işte. Kiya sinirle bacaklarını sallarken arada kötü kötü Jimin'e bakış atmayı ihmal etmiyordu. Jimin ise sürekli şakaklarını ovuyor ve derin derin nefesler alıyordu. Henüz partideki olayı konuşmaya fırsatımız olmamıştı.

Seokjin elektronik postada bahsettiği kural konusunda gayet ciddi çıktı. Güneş doğana kadar kimsenin partiden ayrılmasına müsaade etmedi. Hatta kapının önündeki korumalara kafa tutan bana bile. Taehyung bir şekilde çıkıp gitmişti işte, ona da izin vermemesi gerekmiyor muydu? Güneş doğana kadar Jimin'i ayıltmakla ve güzelim kıyafetimdeki kusmuğu temizlemekle uğraştım. Evden ayrılmadan önce Seokjin kendi kıyafetlerinden birkaç parça ödünç verdi, biraz bol geliyordu ama idare edebildim.

Üçümüz de sıfır uyku ile duruyorduk, ikisi de beni uyumaya ikna edemiyordu. Beni bırakıp gitmeye de gönülleri el vermedi.

Tekrar aradım. Bununla birlikte otuz yedinci arayışımı gerçekleştirmiş oluyordum.

"Açmıyor." diyerek telefonu tekli koltuğa fırlattım. Jimin "Belki de biraz kafa dinlemesine izin vermelisin." dediğinde sessizliğe büründük. Ona cevap vermek istemiyordum. Hem herhangi bir şekilde onunla diyaloğa girersem kalbini kıracağımı biliyordum. O an tek istediğim şey kendimi Taehyung'a açıklayabilmekti. Sözlerimle anlatamayacağım şeyleri Jimin'e uzun uzun bakarak aktarmaya çalıştım. O kadar uzun ve -Jimin için- bir o kadar da rahatsız edici bir bakışmaydı ki bu, Kiya "Ben hava almaya çıkıyorum." diyerek ön kapıdan çıktı.

Jimin Kiya kalktıktan sonra koltuğa uzandı, gözlerini kapadı.

"Özür mü dilemem gerekiyor?" dedi boşluğa doğru. Sanki soruyu bana değil de kendisine yöneltmiş gibiydi.

İç çektim ve yanıtsız bıraktım sorusunu. Boydan boya evin ön cephesini kaplayan camlara yürüdüm. Ön bahçede, bankta oturmuş telefonla konuşan Kiya'yı izledim. Muhtemelen Yoongi ile konuşuyordu. Yoongi dün, gecenin ilerleyen saatlerinde şirketten önemli bir telefon almıştı ve erken ayrılmak durumunda kalmıştı. Muhtelemelen ne ile alakalı olduğunu anlatıyordu. Bir kolumu cama yaslayıp başımı koydum. Beklemek beni öldürüyordu.

Cevap vermeyeceğimi anlayan Jimin, "Ben yukarı yatmaya çıkıyorum."  dedikten sonra hızla yukarı çıktı ve girdiği odanın kapısını sertçe kapattı.

Kiya yavaş adımlarla eve doğru yürürken telefonum çaldı. Acele etmeden gittiğim halde arayanın Taehyung olduğunu görünce elim ayağıma dolandı ve açmadan önce telefonu yere düşürdüm.

"Taehyung?" derken sesim titredi. Eve yeni girmiş Kiya onunla konuştuğumu anlayınca tekrar dışarı çıkmaya karar verdi.

"Efendim? Neden defalarca aradın?"

Sesini duyduğum için gevşemem gerekirdi normalde, azarlar gibi konuşması içimi yakıyordu o anda.

Ağzımdan her zamanki histerik kahkahalarımdan biri kaçtı. Gözlerimi kapatıp ellerimle ovuşturdum. "Ne demek neden aradın? Hiçbir şey demeden gittin Taehyung?"

Bu sefer histerik kahkahasını bahşeden taraf o oldu. "Daha önce yapmadığım bir şey değil, neden bu kadar şaşırdın?"

Bunu söylemek yerine gelip göğsüme tekme atsaydı daha kolay nefes alabilirdim belki. Söylediğinin gerçekliğinde boğulurken bu lafın beni etkilemesine izin vermemem gerektiğini hatırlatmak zorunda kaldım.

pixels || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin