8. Milkshake

1K 130 84
                                    

Kaydımın başlamasına bir hafta kala başıma gelebilecek bütün gariplikleri bir bir yaşadım. Taehyung'un arabasından hırkayı aldıktan sonraki gün Nikou beni şirkete çağırdı. Kiya ve Miya ile çok derin bir sohbetin ortasındaydık o aradığı zaman. Apar topar hazırlanıp gittim.

Orta katlardan birinde yanında bir sürü çalışanla beraber beni bekliyordu. İçeriye geçerken herkes dikkatle beni izledi ve önlerindeki kağıtlara birkaç not aldılar. Nikou sözleşmeyi imzalamadan önce danışması gereken birkaç insan daha olduğunu söylemişti. Bu ekip onlardı sanırım. Gergin gergin kapının önünde durunca kadının biri "Otursana Jeongguk." dedi.

Saçları bembeyazdı ama genç gözüküyordu. Yani çok da genç değildi ama saçının beyazlığı yüzü ile bariz bir tezat oluşturuyordu.

Boş bulduğum ilk sandalyeye çöktüm. Nikou "Oraya ben oturuyordum..." diye söylendikten sonra ayakta kaldı. Elinde kumandaya benzer bir şey vardı. "Evet, hoşgeldiniz. Jeongguk ile tanıştıracağımı söylemiştim." Az önce kadın ismimi söylemiş olmasına rağmen odadakiler Jeongguk olduğuma inanamıyormuş gibi baktılar. Yutkundum ve becereksizce gülümsedim. "Dinlediğiniz ses bu genç adama ait."

Koridordan tartışma sesleri duyuldu ve nefes nefese bir Taehyung odaya girdi ardından. "Üzgünüm, geciktim." dedi ve yanımdaki boş sandalyeye oturdu. Herhangi bir tepki için suratına baktım ama o nefesini düzenlemekle ve Nikou'ya odaklanmakla meşguldü. Nikou ikimize baktı, gülümseyip "Biliyorsunuz Taehyung onun bestelerinden birini almıştı."

Taehyung başını salladı. Yanındaki bilgisayar çantasından bir dosya çıkardı ve bir şey aramaya koyuldu. Ben odaya girdiğimden beri ağzımı bir kere bile açmadığım için garip hissediyordum. Toplantının bütün konusu bendim üstelik.

Fikrimi bile almadan single ile mi  yoksa mini albüm ile mi çıkış yapmam gerektiğini tartıştılar. Ben boş boş oturmaya ve tenis maçı izliyormuş gibi bir ona bir buna bakmaya devam ettim.

Taehyung'a göre mini albüm olması daha iyiydi çünkü bazı şarkılarım devam niteliğindeydi. Birbirinden ayrılmaz parçalar gibi olduğunu ve tek tek bir anlam ifade etmeyeceğini söyledi. Bunu anladığı için mutlu oldum ve kocaman bir sırıtışla ona döndüm ama...

Hiç. Ne bir tepki ne kısa bir bakış. Acaba odada olduğumu biliyor muydu?

Nikou'dan sonra göbeğiyle en çok dikkat çeken diğer bir adam konuştu. Ona göre şarkılarımın dinlenme kapasitesi yoktu. Fazla kişisel ve duygusaldı. Sesimi daha hit şarkılar için kullanmalıydık. Hemen bana küçük bir ekip ayarlayabileceğini ve bir iki aya en az üç tane hit şarkı çıkarabileceğimi söyledi.

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Kibarca başımı salladım sadece. Herkes fikrini sunduktan sonra kafalar beyaz saçlı kadınla Nikou'ya döndü. İkisi bakıştılar ve diğerlerinin çıkabileceğini söylediler.

Çıkarken çoğu benimle tokalaştı ya da geçerken omzuma kibarca dokundular, hepsi tebrik ediyordu. Hoş bazısının tebriği "İki gün sonra unutulursun." gibiydi ama takmamaya çalıştım. Hakkımda güzel şeyler söyleyen ve başarılı olacağıma inanan insanların yüzlerini ezberlemiştim bile.

"Namjoon'u çağırmanın vakti geldi." dedi beyaz saçlı kadın. Kaşlarımı çatıp Nikou'ya baktım. "Kararı siz vermeyecek misiniz?" Kadın başını salladı. Cebinden telefonunu çıkarıp kısaca "Gel." dedi ve kapattı.

Taehyung yanımda kalemle oynuyordu. Onun da bu kararda herhangi bir payı olacak mıydı acaba? Sonuçta şirketin bel kemiğiydi. O kadar saygınlığı vardı herhalde, değil mi?

Namjoon'u beklerken Nikou Taehyung'a "Keyfin yok gibi. İyisin ya?" dedi.

Taehyung omuz silkti. Klasikleşmiş hareketi. Çok güzel.

pixels || taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin