Nihayet odaya elinde kahve bardağı ve tuttuğu dağınık birkaç dosyayla Namjoon girdi. Gözündeki siyah kemik çerçeveli gözlüğü ve koyu gri kasketiyle tam bir kolej öğrencisi gibi duruyordu. Gözleri şişip kapanmıştı ve çok sakar davranıyordu. Daha odaya girerken kolunun altında tuttuğu birkaç kağıt kaydı ve yere saçıldı. Onları yakalamaya çalışırken bana doğru sendeleyip kalçasını kenara çarptı ve elindeki bardağı zar zor masaya koydu. Sürekli "Affedersiniz." diyor bir yandan da kendine küfür ediyor gibi gözüküyordu.

Kağıtları yerden toplamasına yardım ettim. Diğerleri onun bu hallerine alışık gibiydi, toparlayıp odaya odaklanmasını bekliyorlardı. "Namjoon?" dedim. Başını kaldırıp bana gülümsedi. Elindeki kağıtları masaya koydu ve öteki boş sandalyeye oturdu. "Jeongguk olmalısın, çok memnun oldum." Kaşlarını havaya kaldırıp Taehyung'a baktı. "Senin burada ne işin var? Bir sürü planın yok muydu bugün?"

"Sanane, buradayım işte." İkisinin böyle bir samimiyetle konuşmasına şaşıran ben şaşkın şaşkın bakınırken ikisi de güldü. Kısa bir sohbet geçti aralarında. Sonunda beyaz saçlı kadın boğazını temizledi ve hepimiz ona döndük. "Pardon Euna. Sendeyim."

"Jeongguk ile çalışacağını anlamışsındır." dedi kadın. Demek adı Euna'ydı. Ne kadar görünüşüne uyan bir isim diye düşündüm. Namjoon bana dönüp gülümsedi. "Evet, güzel bir giriş yapmadığımı biliyorum ama olsun."

Odadaki tek saf bendim sanırım. Ne olarak çalışacaktı?

Taehyung "Kariyerimin başlangıcında Namjoon benim de menajerliğimi yapmıştı." dedi bana. Benimle konuştuğu için heyecan yapmamaya çalıştım. Gerçekten de, Namjoon çok da iyi bir izlenim bırakmamıştı ama herkes ona çok güveniyor gibiydi. Bu dağınık, sakar görünüşünün altında muhteşem bir menajer yatıyordu galiba.

"Namjoon da geldiğine göre son kararı verebiliriz." Namjoon Euna'nın bu lafından sonra getirdiği bütün sayfaları masaya yaydı. Şöyle bir baktıktan sonra bunların şarkılarımın ve notalarımın kağıt üzerinde düzenlenmiş halleri olduğunu gördüm. Tüm geçmişimi, -şirkete bile sunmadığım- çalışmalarımı masanın üstünde görmek değişik bir histi.

Namjoon kağıtları birkaç dakikada grupladıktan sonra bize döndü. "Gördünüz mü? Bağlantılı olanlar ve bireysel takılanlar. Hepsinden de yeterince var. Birkaç tanesini tekrar düzenlemek gerekiyor tabii. Çok eski olanlar da araya karışmış, biraz acemi işi gibiler."

"Tüm bunları nereden buldunuz?" diye sordum şaşkınlıkla. Saf olduğum yıllarda kendime kopyasını bile çıkarmadan gönderdiğim şarkılar da masanın üzerindeydi. Bazılarına unutalı çok olmuştu, hatta görünce utanıp kızarmıştım.

Bütün bakışlar Taehyung'a döndü. "Ben satın aldım." dedi Taehyung zorla. Çok önemsiz bir şeymiş gibi söyledi fakat beni şoka sokmuştu.

"Ne?"

"Arkadaşının haklı çıkmasını istemedim. Hiçbiri çürüyüp gitmeyecek işte. Hepsi bizim artık." Göz göze geldik. O kadar minnettarlık duydum ki kekelemekten başka bir şey yapamadım. Teşekkür etmeye çalıştım ama bir türlü düzgün cümle kuramıyordum.

Taehyung beklenilmeyeni yaptı ve gülümsedi. "Değerdi. Her kuruşuna."

Ortamın ağırlığından ve benim bir süre kağıtları incelememden dolayı kararın açıklanması tekrardan gecikmişti. Ben kağıtlarla meşgul olurken dördü  baş başa vermiş konuşuyordu. Kariyer benim kariyerimdi tabii ama o an yıllardır görmediğim bestelerimi eski bir dostu görmüş gibi kucaklamakla meşguldüm. Lise zamanında yazıp karaladığım en saçma çalışmalarım bile buradaydı.

pixels || taekookWhere stories live. Discover now