Omuzları düşmüş, gülümsemesi sönmüş, parlaklığını yitirmiş yüz ifadesi içimi birazcık yumuşatsa da onları affetmeyi hala istemiyordum. Belki kendilerince haklılardı ama onlar ile olsam başıma gelebilecek en kötü şey ölüm olurdu. Acısız bir şekilde ölürdüm, her gün ölmektense bir kere ölmeyi tercih ederdim.

“Seni ve amcamı affetmek istemiyorum.” Diye fısıldadım kırık bir sesle. “Beni yalnız bıraktınız. O kadının eline ve o adamların kucağına. Sizi affetmek istemiyorum. Yaptığınız şey affedilmez, bana çocukluğumu ve ya masumiyetimi asla geri veremezsiniz. Onu aldınız, annemle birlikte siz de aldınız onu.” Küçük bir çocuk gibi omuzlarımı silkerken Güneş, bir adım daha yaklaştı. Ayaz arkada kalmış, baştan beri tepkisiz ikimizin atışmasını izliyordu. Boş bakışları ve çatılmış kaşları ile ustaca biçilmiş bir heykel gibiydi.

“Ama affettin.” Diye fısıldadı Güneş, söylediklerime aldırmadan aydınlanan bir gülümseme ile. Gülümsemesini seviyordum, adının hakkını verircesine ışık saçıyor, içinizi ısıtıyordu. “İçinde bir yerler bize kızgın kalamadı Kedicik. Sandığının aksine masumiyetin falan ölmüş değil, içinde hala kimseye kin güdemeyen, kimseye kızamayan küçük, melek gibi bir çocuk var. Ve o çocuk bizi affetti.” Gelip sarılmaya çalıştığında geri çekildim. Gülümsemesi biraz solsa da bozuntuya vermeden devam etti.

“Seni neyin mutlu edeceğini biliyorum! Bu ışıldak yunan tanrısının sesini dinlemek tabiî ki! Ne kadar iyi olduğumu görmedin Kedicik, küçük dilini yutacaksın.” Bana göz kırparken iç geçirerek mırıldandım.

“Haklı olmandan nefret ediyorum Çakma Luxen.” Biraz durakladıktan sonra kıkırdadım. “Gerçekten çakma bir Deamon’sun öyle değil mi! Doğru söyle, kitapları da mı okudun? Deamon da Katy’e Kedicik diyor.”

Bana tekrar göz kırpıp sahnenin arkasına bir yerlere ilerlerken başımı iki yana salladım. Ayaz hafifçe yanıma yaklaşıp kulağıma eğilirken ürperdim, sıcak nefesi tenimi kızgın bir demir misali yakıyordu.

“Bu Deamon ve Katy sevgili mi?”

Yüksek sesli kahkaham, çevre masalardan bir kaçının dikkatini çekerken Ayaz, istediklerini öğrenmişçesine gerildi. Sıktığı çenesi ve yumruk yaptığı elleri ile şuan korkutucudan çok sevimli görünüyor bile diyebilirdim.

“Eğer sana bir daha Kedicik derse onun o boyundan uzun dilini koparacağın ve müsait bir yer-“ Ne dediğini fark etmişçesine nefesini bıraktı ve başını iki yana salladı. Çoktan sahneye çıkmış Güneş’in yanına doğru ilerlerken kendi kendine söylenmeyi ihmal etmiyordu. Görmeyeceğini bildiğim halde tebessümüm, dakikalardır yaptığı gibi dudaklarımı işgal etti. İçimde gizli bir yer, beni kıskanmasını hoş buluyordu. Azıcık. Minicik.

“Kıpır kıpır geceler İzmir!” diye bağırdı sahnede Güneş. Sırıtan yüzü ve fazla neşeli tavırları ile gerçekten komikti. Çok kalabalık olmayan karaoke bara İzmir diye seslenmesi de ayrı bir ironiydi. Kendini konser alanında fanların çığlıklarından sağır olmuş ergen solistler gibi hissetmiyorsa benim adım da Destan değildi.

“Ben Güneş ve bateride de arkadaşım Ayaz var. Uçmaya hazır mısınız millet!”

Güneş’in gaza getiren sesi ile ortam tezahüratlar ile dolarken ben şaşkınlıkla bateriye oturmuş tanıdık yüze bakıyordum. Üzerindeki deri ceketi çıkarmış, üst bedeninin yanlarını olduğu gibi açıkta bırakan ve dövmeleri ile tam bir şov sunan kolsuz, üzeri yazılı beyaz tişörtü ve siyah yırtık eski kotu ile kalmıştı. Gözlerine dökülen siyah saçları ve diliyle ıslattığı davetkâr, pembe dudakları ile en fazla 18 yaşında gösteriyordu. Onu ilk defa gören birinin saniyesine vurulacağı kalpsiz bir serseriden farksız görünüyordu.

RuhsuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin