☽ KONTROLDEN ÇIKAN GÜÇ

74.2K 5.1K 3.3K
                                    

Ben geldimmmmmm <3 

Oy bırakıp yorum yapmayı unutmayın lütfennn :D

▏₰ Mana 

Harem.

Harem...

HAREM!

Hızlı adımlarla sarayın avlusuna girip oradan direkt Aron'un çalışma odasının yolunu tutarken gözüm kimseyi görmüyordu. Güler yüzüme alışmış olan hizmetlilerin heyecanlı ifadeleri benimle karşılaşır karşılaşmaz tedirginleşiyordu. İçlerinden birinin bir hata yaptıklarını düşündükleri için bana böyle korkuyla baktıklarını biliyordum. Muhtemelen cezalandırılmayı bekliyorlardı. Halbuki göğüs kafesime oturan bu ağırlığın onlarla hiçbir alakası yoktu.

Yanlarından geçtiğim her hizmetçinin gerilen omuzları ancak ben uzaklaştığımda gevşiyordu.

Girişin sol çeperini boydan boya kaplayan devasa camdan duvarın arkasındaki deniz canlıları, yine onları izlemeye geldiğimin kanısına kapılarak bu tarafa doğru yüzmüşler fakat öfkeme tanık olur olmaz suyun derinliklerine kaçışmışlardı.

Kalbimde tomurcuklanan şakayık çiçeklerine dikenden sarmaşıklar dolanmıştı.

O dikenler şakayıkları kahrediyordu.

Feryat ediyorlardı boşluğa.

Şimdi bunu onlara yapanı nasıl affedeceklerdi? Derinlerde, çektikleri acının failinin onları eken kişiyle aynı olduklarını seziyorlardı. Bunu bilmek ızdıraplarını katlıyordu. Gerçekten onlara hayat veren eller mi ihanet mi etmişti bize? Etmesin.

Titreyen çenemi sıktım.

Deniz atlarından birinin ilerideki kayanın arkasına sığınarak gizliden gizliye beni gözetlediğini göz ucuyla yakalamıştım. Küçük bir deniz kızı da köşede kibirli ifadesiyle kollarını birbirine dolamış bana kınarcasına bakıyordu.

Onları hayranlıkla izlememe alıştıklarından şu anki tavrım acayiplerine gitmişti tabii.

Dediğim gibi bu halimin ne onlarla ne de hizmetçilerle ilgisi yoktu.

Gazabımı tadacak tek kişi Tanrılarıydı!

Deniz canlıları her gelişimde bana ufak bir gösteri sunarlardı bu da gün boyu ruh halimi diri tutardı. Daha sonra gelip gönüllerini alsam iyi olacaktı zira Aronla yüzleştikten sonra yıkılmamak için onlara ihtiyacım olacaktı.

Saraydaki bütün kapıların üzerine el işçiliğiyle muazzam bir şekilde kazınan Lotus çiçeği görüş alanıma girdiğinde, acelesi varmışçasına sık adımlar atan ayaklarım yavaşlayarak neredeyse duracak hale gelmişlerdi. Gölgelerden uzanan zincirler bileklerime dolanmış, o zincirler daha fazla ilerlememem için beni geriye doğru çekerken yalvarıyorlardı. O kapının arkasında beni bekleyen gerçekten korkuyordum.

Gerçekten beni gelinler konusunda kandırmış olabilir mi?

Ya onları öldürtmek yerine saraydan uzakta bir yere kapatıyorsa?

Gözlerimin içine baka baka yalan söylemiş olmasını affedemezdim.

Dudaklarımda acınası bir kıvrım belirdi.

Başından beri kehribarlarındaki ışığa kapılmış bir ateşböceğinden farksız mıydım yani?

O parıltıya kandığımı ateşinde yandığımda mı fark edecektim?

Dudaklarımın düz bir çizgi halini almasını sağlayıp omuzlarımı dikleştirdim. Bir yalanı yaşamaktansa gerçekle acı çekmeyi tercih ederdim o yüzden kaçmayacaktım. Aldığım kararın verdiği cesaret omuzlarımda eğrelti dursa da duraksamadan kapının kolunu tuttuğum gibi aşağı bastırarak içeri girdim.

SU TANRISININ GELİNİWhere stories live. Discover now