"Tam olarak nerede olduğumuzu biliyor musunuz?" Kum fırtınası yüzünden yolumuzdan sapmıştık bu da kaybolmamızı kolaylaştıracaktı. Gerçi yanımda bu ikisi oldukça kaybolsak da endişelenmezdim, yine de bu çölde bir gece daha geçirmek istediğim anlamına gelmiyordu. Ragnar elindeki haritayı incelerken "Yaklaşmış olmalıyız, Caster'in yaptığı büyünün dalgaları gittikçe güçleniyor." demişti.

Demek Caster biz geçtikten sonra kapıyı kapatmamıştı.       

Gerçekten çok güçlü bir büyücüydü.

Onun yerinde başkası olsaydı enerji akışından çoktan bayılmıştı.

Kum fırtınasından dolayı saptığımız yolu gerisin geri gitmek bize zaman kaybı yaşatsa da bu tarz ufak tefek aksaklıklar yolculuklar sırasında olağan kabul edilirdi. Kalan yolu fırtınadan korkup kaçmasınlar diye bağladığımız atlarla kazasız belasız tamamladık. Ragnar "Geldik." diyerek atını dizginlerini çekince bizde durmuştuk. Merakla sağıma soluma bakmaya başladım. Gözlerimi etrafta özenle gezdirsem de her zamanki çöl manzarasından başka bir şey görememiştim. Kafam karışmış bir şekilde Caster'in büyüsünden iz arasam da bir şey bulamamıştım. Duvara çizdiği büyünün yansımasını burada bulamadan geçiş yapamazdık. Büyü dizisini yerde, kum tepelerinin üzerinde hatta düşük bir ihtimalde olsa havada görmeyi beklerken karşılaştığım şey bundan çok daha farklıydı. Ragnarın dediği geçiş kapısı bu muydu?

Gördüğüm şey bir yırtıktı.

Sanki Kalahari çölü ile Su sarayının arasında görünmez bir perde bulunuyordu ve bu perde yıldırımı andıran sarı bir yırtıkla yırtılmıştı. Yerden başlayan yırtığın uzunluğu iki metre ve zikzaklıydı. Çöl kumuna yakın bir renkte olduğu için geçiş kamufle olmuştu, ilk bakışta büyüyü göremememde bundan kaynaklanıyordu zaten. Yırtığın etrafında sarı bir aura dolanırken geçiş cızırdıyordu. Evrenin oluşturduğu yasalar yırtığı tamir etmek için uğraştığından Caster'in büyüsüyle çarpışıyordu.

Vay canına etraftaki elektrik akımı yüzünden tüylerim kabarıyordu.

Aron atından atlarken Ragnar'a "Sen önden git." demişti. Atından çoktan inmiş olan Ragnar bize son kez bakıp yıldırımın üstüne -geçiş kapısına- tereddüt bile etmeden yürüyerek gidince neler olacağını izlemeye koyuldum. Yıldırımın içine girdiği anda görünmez olmuş ve arkasından küçük bir sarı ışık çakmıştı. Belimde hissettiğim ellerle irkilerek Aron'a baktığımda "Merakını giderdin mi?" diye sormuştu.

Hala büyüye ve büyüyle yapılan mucizelere alışamadığımdan bir yanım bu tarz şeylere temkinle yaklaşıyordu. Büyü yapıp başarısız olanların başlarına gelen korkunç hikayeleri duyunca bu konudaki güvensizliğimi kimse sorgulayamazdı. Örnek verecek olursam; Caster'in bizi ışınlamak için kanıyla çizdiği büyü dizisindeki en küçük bir hata geçişte bizi dönemeyeceğimiz tehlikeli bir yere veya eksik uzuvla doğru yere gönderebilirdi!

Büyü ilmi çok hassas dizilimlerden meydana geliyordu.

"Ragnar arkasında bir bacak, kol ya da parmak bırakmadığına göre Caster dizilimi doğru yapmış." Aron kafasını sağa sola salladıktan sonra alt dudağını yalayıp gülmemek için kendini dizginlemişti. Komik bulduğu şey dediklerim değil de bizzat bendim! Halimle alay ediyordu. Belimi kavradığı gibi beni attan indirirken "Caster büyüsünü sorguladığını duyarsa senin için hiç iyi olmaz." deyince bir an böyle bir şeyin hayaliyle duraksamış ve yutkunmuştum.

Beni canlı deneklerinden biri haline getirebilirdi.        

"Geç kalıyoruz gitsek mi?" Onu beklemeden hızlı adımlarla önden önden giderken dediklerini hiç duymamış gibi davranıyordum. Kehribarların arkamdan bana muzip bir ifadeyle baktığını görmesem de biliyordum. Resmen beni eğlencesi haline getirmişti. Bir anlık gafletle hızlı hızlı geçiş kapısına yürüsem de yıldırımın bir adım ötesinde duraksamış ve daha fazla ilerleyememiştim.

SU TANRISININ GELİNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin