Benim jimin'im

4.1K 422 118
                                    

Sarılmıştım ona.
Ama daha kokusuna doyamadan ayrılmıştı bedenimiz.Biliyordum beni hatırlamıyordu o yüzden uzun sürmemişti sarılışımız. Ki şayet tanısaydı,beni hatırlasaydı o zaman da sarılır mıydı ki ? Sarılmazdı herhalde değil mi ? Kim hayatını boka çeviren bir herifin ona sarılmasına izin verirdi ki?

Utanıyordu,benden..
Tanımıyordu beni,hatırlamıyordu işte
Ama yine de utanıyordu.
Ve ben o an bile bir yüzsüz gibi hala bir şeyler istiyordum ondan.
Beni hatırlamasını istiyordum.
Belki de hiç hatırlamamasını.
Hangisi daha iyiydi ki?
Hatırlaması mı hatırlamaması mı?

İçimden kopan deli fırtınalar vardı.
İstiyordum işte onu öpmek istiyordum ona sarılmak istiyordum.
Ona saatler boyu sarılıp kokusuna içime çekmeyi istiyordum.
Onu öpmek istiyordum.
Şu an benim için imkansız olan ne varsa hepsini ondan istiyordum..

Ama yapamadık işte..
O beni tanımadığı için...
Ben ise korktuğum için..........

Koca gözleri şaşkınlık ile izliyordu bedenimi.
O utangaçtı biliyordum,ama ben ondan daha utangaçtım bilmiyor muydu ki?
Onun yanakları kırmızıydı,benim ki ise pembe.
Onun elleri titriyordu, benim kalbim.
Ve ben o an bile hissediyordum,bana bakışı sanki hala eskisi gibiydi.
Sanki beni hala seviyor gibiydi.

Kendimi kandırıyordum sadece..

Keşke dedim o an keşke şu boktan bilim dünyası benim için zaman makinasını icat etse de şu mahvettiğim zamanımızı geri alabilsem.
Ama imkansızdı işte..
Bu aralar imkansızlığı kabullenmiş olmalıydım sanırım.

O hâlen bana o masum bakışlarını atmaya devam ederken defalarca beynimden geçen şey yine ağına aldı beni.
Kendime olan nefretim...

Biliyor musunuz sırf bu yüzden kendimden o kadar nefret ettim ki.
Ben çocuktum, oda çocuktu.
Onun da bir suçu yoktu.
Ama ben sanki tek suçlu oymuş gibi tüm suç onun da benim hiç suçum yokmuş gibi tüm günahı onun o  yorgun  küçük omuzlarına yasladım.
Onunda bedeni zayıftı o zaman halbuki.
Onun da kalbi küçüktü halbuki.
Küçüktü ama sıcaktı.

Onun o güzel kalbi,onu sürekli yıpratan çocuğa sevgi beslicek kadar sıcaktı.
Hakketmiyordum sanırım onu.
Hatırlıyordum,o hatırlamasa bile ben son konuşmamıza kadar, çoçukluğumuza dair herşeyi hatırlıyordum.

"Sende abin gibisin jungkook!"

Ne kadar güzel bir veda cümlesi değil mi?
Ona yüzüne karşı sarf ettiğim son cümle buydu işte!
Nasıl nefret etmezdim ki kendimden?
Siz bile benden nefret ederken ben nasıl nefret etmezdim ki kendimden!

Bedenimiz ayrıydı şu an.
Onu süzüyordum, tıpkı onun beni süzdüğü gibi.
Titrememeliydim, titrememeliydim, titrememeliydim-ne yazık ki yine titremiştim...

Üzerimdeki yoğun stres sesimi titretirken korkuyla uzatmıştım sağ elimi ona.Hemen tutsun istiyordum elimi,sakın beni geri çevirmesin  istiyordum.
Tıpkı bir aptala benziyordum değil mi?
Ama inanın umrumda değildi!
Ölecek gibi hissediyordum.
Bir hareketine ölecek gibi hissediyordum!
Normal miydi ki bu?

"Tanıştığımıza memnun oldum jungkook.Ben de park jimin."

Senin park jimin'in.
Ona ben senin park jimin'inim demek istiyordum.
Tıpkı onun bana geçmişte söylediği gibi.
Yine hatırlıyordum işte zaten ne zaman hatırlamıyordum ki.
Bahçede top oynamıştık ve o müdür bozuntusunun camını kırdığım için sırf ben ceza almayayım diye nasıl üstlenmişti suçumu.
Kahramanımdı o benim işte.
Kurtarıcımdı.
O gün ceza olarak tüm gün boyunca  bodrumda geçirdiği geceyi de hatırlıyordum..
O gece ne kadar korktuğunu da !
Biliyordum hepsini.
O da pek iyi yalan söyleyemiyordu işte!
O gün deli gibi korktuğunu bildiğim için götürmüştüm o feneri zaten halbuki.
O sessizce söylediğini zanetsede ben ona feneri verip ayrılırken bana söylediği cümleyi de hatırlıyordum işte..

God's Plan°Jikook Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang